ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Merhaba,

Sitemize Hoş Geldiniz. Sitemizden Yararlanabilmek İçin Lütfen Kayıt Olunuz.

sanatcılar  isyan etti Sitelogo10
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Merhaba,

Sitemize Hoş Geldiniz. Sitemizden Yararlanabilmek İçin Lütfen Kayıt Olunuz.

sanatcılar  isyan etti Sitelogo10
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Hoşgeldiniz, Misafir.
Son Ziyaretiniz:
Toplam Mesajınız: 0

tema edit: by ™ cAn ® ™
 

AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

Paylaş | 
 

 sanatcılar isyan etti

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
suskun
Katılımcı Aslan
Katılımcı Aslan
suskun


Erkek
Mesaj Sayısı : 84
Yaş : 34
Nerden : MEKANIM YOK
Rep Gücü : 0
Kayıt tarihi : 17/03/08

sanatcılar  isyan etti Vide
MesajKonu: sanatcılar isyan etti   sanatcılar  isyan etti Empty6/1/2009, 13:31

Gazze katliamına ekranda isyan ettiler


İsrail'in Gazze'ye düzenlediği saldırılarda ekrana gelen bebek ve sivillere yönelik katliam görüntüleri sanatçılar tarafından televizyon programlarında da protesto edildi.



Sanatçı İbrahim Tatlıses, pazar geceleri canlı yayınlanan İbo Show programında, İsrail'i sert bir dille kınarken acı görüntüler karşısında gözyaşlarını tutamadı. Aynı gece, Star'da yayınlanan "Esra Erol'la İzdivaç" programına konuk olan şarkıcı Yıldız Tilbe de İsrail için beddua etti. Tilbe'nin dualarına stüdyodaki seyirciler 'amin' diyerek katıldı.

İsrail'in Gazze'ye düzenlediği hava ve kara saldırıları dünyanın her tarafında tepkiyle karşılanıyor. Meydanlarda birbiri ardına düzenlenen protesto eylemlerine televizyon programları sessiz kalmadı. Canlı yayında İsrail için beddua eden Yıldız Tilbe, "Dini, ırkı, mezhebi ne olursa olsun yaşanan vahşet herkesi derinden üzüyor." dedi. Hayatını kaybeden çocukları gördükçe bir anne olarak üzüntüden kahrolduğunu belirten sanatçı, tepkisini canlı yayında ortaya koydu.

Yıldız Tilbe, İsrail'e isyanını şu sözlerle sürdürdü: "Şimdi bir şey söyleyeceğim, herkes amin diyecek mi? Allah'ım İsrail'in hemen belasını ver. Allah'ım orada kanı akan çocukların yüzü suyu hürmetine dinimizi hiçbir zaman aşağılara düşürme. Sadece sana inandığımız ve Müslüman olduğumuz için bu hakareti görüyoruz. Zaman kötüden yana işleyebilir; ama O, işi iyiden yana bitirir. Oradakiler sadece Allahüekber dediği için ölüyorlar. Fakat öyle bir yere gidiyoruz ki, o tarafta sizin ölecek yeriniz de olmayacak. Ölmeyeceksiniz, onlar gibi ölüp de kurtulamayacaksınız. Orada hiçbir yere kaçamayacaksınız. Şimdi cehenneme çevirdiğiniz Gazze gibi, gerçek cehenneme girdiğiniz zaman sizi kurtaracak ne Allah'ınız, ne kitabınız ne de imanınız hiçbir şeyiniz olmayacak. Bunu da ben buradan söylüyorum. Allahüekber..."

İbrahim Tatlıses de canlı yayında İsrail'i kınayan diğer sanatçıydı. Programın başından sonuna kadar İsrail'in acımasız vahşetini dile getiren sanatçı, İslâm âleminin bu vahşete sessiz kalmasına da tepki gösterdi. "Neden bütün dünya olanları seyrediyor? Allah rızası için bu seyredilecek bir tablo mudur? Nikâh resmimidir ki, bu alıp bakalım, gülelim? Kan revan içinde insanlar, çoluklar çocuklar yerlerde serilmiş. Bu insanlık âlemine yapılan kanlı saldırıya lütfen sessiz kalmayın!" çağrısı yaptı. Tatlıses, Gazze'de yaşanan felaketi bir klip haline getirip ekranlara yansıttı. Klip sonrası duygusal anlar yaşayan Tatlıses, "Bizim ciğerimizi sızlatanın ciğerleri sızlasın inşallah!" diye beddua etti.
bY_sUsKuN
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.kaderimsin.com
cAn ®
Kurucu
Kurucu
cAn ®


Erkek
Mesaj Sayısı : 41055
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Arda Turan
Rep Gücü : 14866
Kayıt tarihi : 27/01/08

sanatcılar  isyan etti Vide
MesajKonu: Geri: sanatcılar isyan etti   sanatcılar  isyan etti Empty6/1/2009, 17:26

Ne Desek Boş.. Neutral
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
suskun
Katılımcı Aslan
Katılımcı Aslan
suskun


Erkek
Mesaj Sayısı : 84
Yaş : 34
Nerden : MEKANIM YOK
Rep Gücü : 0
Kayıt tarihi : 17/03/08

sanatcılar  isyan etti Vide
MesajKonu: dikkatle okuyalım arkadaslar..............................   sanatcılar  isyan etti Empty7/1/2009, 15:53

nasıl yani ne desek bos ????
arkadaslr bu böyle olmaz bakın bunlarda bizde sorumluyuz
yarın bi gün ahrette bunun hesabı bizede kesilir ....
oradaki müslüman kardeslerimizin halini unutmayalım
nede olsa din kardesimiz bakın ayetlerlede sabittir bu olay
=DUYGULARIN EN YÜCESİ;İSLAM KARDEŞLİĞİ
Kardeşlik (Uhuvvet), ilgili kaynaklarda aynı anne-babadan doğan veya ortak değerlere sahip olan kimseler; ırs, süt ve din gibi çeşitli faktörlerin iki veya daha fazla kimse arasında meydana getirdiği ve birtakım hak ve sorumluluklar gerektiren çok yönlü yakınlık; ortak paydalara ve vasıflara/özelliklere (din, kan, süt, ideal) sahip kimseler gibi anlamlara gelir. Yine Arapça’da “ahî” kelimesiyle karşılanmaktadır ki, kardeşler ve arkadaşlar anlamına gelen ihve-ihvân kelimesi ahi kelimesinin çoğuludur.
Annelik-babalık, kardeşlik ve daha başka yakınlıklar, şeriatlerin ve/veya kanunların geçerli sayıldığı veraset, nafaka, evlenmenin haramlığı vb. kurallar getiren kurumlardır. Kardeşlik babanın sulbüne veya annenin rahmine ya da her ikisine birden dayanan yakınlıktır. Aynı anne-babadan meşru nikah sonucu doğan kimselerin kardeşliği kana veya irse dayalı kardeşlik olup aralarında nikah ve veraset ilişkisi söz konusudur; yani birbirleriyle evlenmeleri haram veya yasak olup birbirlerine varis olabilirler. Süt anneye dayalı kardeşlikte sadece nikah ilişkisi vardır. Yani süt kardeşler birbirleriyle evlenemezler, veraset zaten sözkonusu değildir. Din kardeşliği ise birtakım karşılıklı hak ve sorumluluklar gerektiren bir kardeşlik olup nikahın haramlığı veya veraset gibi önceki kardeşliklerde sözkonusu hükümler burada muteber değildir.
(c.c.) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Mü’minler birbirleriyle ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve ’tan korkup sakının. Umulur ki bağışlanırsınız.” (Hucurat/49/10) Ayet-i kerimeden de açıkca anlaşılacağı üzere ancak iman bağıyla biraraya gelenler kardeş olarak kabul edilmektedir. Buna göre yeryüzünün neresinde yaşıyor olursa olsunlar, hangi kavme mensup olursa olsunlar veya hangi reye sahip olursa olsunlar bütün mü’minler kelimenin tam anlamıyla birbirlerinin kardeşidirler. Yani birbirlerinin sadık dostudurlar. Bu kardeşler kendi aralarında apayrı bir topluluk oluştururlar. Kendi dinine saldıran veya imana karşı küfrü tercih eden kimselere -kendilerine ne kadar yakın olursa olsunlar- asla sevgi beslemezler; bu anlamda sadece akide kardeşliğini esas tutarlar. Rablerinin şu mealdeki uyarılarını asla unutmazlar: “’a ve ahiret gününe inanan hiçbir topluluk bulamazsın ki onlar ’a ve Rasulüne karşı başkaldıran kimselerle bir sevgi/dostluk bağı kurmuş olsunlar. Bunlar ister babaları ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi kavimleri/soydaşları bile olsalar. Onlar öyle kimselerdir ki, onların kalblerine imanı yazmış ve onları kendinden bir nur ile desteklemiştir.” (Mücadele, 58/22) Yine bir ayette: “Ey iman edenler! Eğer imana karşı küfrü sevip tercih ediyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler/dostlar edinmeyin. Sizden kim onları veliler edinirse, işte zulme sapanlar onlardır.” (Tevbe 9/23)
Gerçek kardeşlik, insanlık tarihinin her zaman yaşanılan olayların ortaya koyduğu bir realite olarak din/inanç ve ideal kardeşliğidir ki, bunun en güzel örneğini İslam’da görüyoruz. Kan/ırk bağı kişileri birbirine yaklaştıran reddolunmaz bir vakıa olmakla beraber, hiçbir zaman idealize edilemez, hayatın amaç/hedefi yapıla(maz). Tarih, kan bağını idealize eden toplumların daha çok ilkel toplumlar/kabileler, gayri medenî topluluklar/bedeviler olduğuna şahitlik eder. İslam’ın gözünde kan/ırk bağını (asabiyye) öne çıkarıp bunun için vuruşma, bir cahiliye adetidir. Buna karşılık gerçek ve ebedi kardeşlik ise “iman kardeşliği”dir. İslam’ın bütün mü’minleri kardeş ilan etmesini pekçokları mecazi düzlemde ele alma yanlışlığına düşmektedir. Kardeşliği asıl anlamda doğuma, nesep veya kana bağlayıp; iman kardeşliğini mecazi görenlerin düştüğü hata doğum, nesep (soy) fani bir hayatın kökeni olduğu halde, imanın ebedi ve gerçek hayatın kökeni olduğunu hesaba katmamalarından kaynaklanmaktadır. Gerçek ebedi hayatın sebebi, kökeni ve kaynağı “iman” olduğundan, din/iman kardeşliği gerçek ebedi kardeşliktir.
Kendilerinin ihtiyacı olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korunmuşsa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr, 59/9) Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Hiçbiriniz kendi nefsi için istediğini başkası için de istemedikçe iman etmiş olmaz.” Mü’minlerin birbirlerine karşı durumu tıpkı bir bedendeki organların, hücrelerin (diğer bir hadise göre bir binanın tuğlaları gibi) durumu gibidir; nasıl bedenin bir yeri ağrıdığında bütün beden aynı ağrıyı duyar; bedenin bir tarafındaki rahatsızlığın giderilmesi için nasıl tüm beden harekete geçerse aynı şekilde bir mü’minin rahatsızlığını diğer tüm mü’minler duymak ve onu gidermekle yükümlüdürler. Bir mü’mine yapılan kötülük bütün mü’minleri hareket geçirir. Mü’minler her bakımdan birbirleriyle yardımlaşırlar. Aksi bir durum/tutum mü’min cemaatinin gücünün zayıflamasına; ümmet bilincinin, İslam kardeşliği bağlarının gevşemesine neden olabilir ki bu durumda iyiliği emredip kötülükten menedecek bir topluluk (ki mü’min bir toplumun temel özelliğidir.) Bulunmadığından yeryüzünde büyük bir fesadın çıkmasına neden olur.
Bir mü’min diğer mü’min kardeşine her halükârda yardımcı olması gerekmektedir. Peygamberimiz bir hadisinde “zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşine yardımcı ol.” diye buyurmaktadır.Yine insanın aslî içgüdülerinden birisi ailesinden başlayarak kan bağıyla bağlı olduğu insanlara, ırkına ve toprağına karşı sevgi ve bağlılık duymasıdır. Onun tabiatındaki bu özellik toplumsal bir varlık oluşunun gereklerindendir. Bu, toplumun yapıtaşı ailenin ve diğer alt grupların serpilip gelişmesi içinde kaçınılmazdır.
İslam’da kardeşlik inanç/din esasına oturduğu içindir ki mü’minlerin arasını bozacak her türlü yapay ayrımlar ve yersiz gurur/böbürlenmeler haram kabul edilmiştir. Irk, soy, cins, kavim, kabile, coğrafya, bölge vs. türünden “cahilî değerler” yerine takva kriteri getirilerek toplumsal kardeşliğin, barış ve huzurun devamı sağlanmıştır.
Bu konudaki ayet-i kerime her türlü tartışmayı sona erdirici niteliktedir: “Hiç kuşkusuz, katında en üstün olanınız takvaca en ileride olanınızdır.” (Hucurat, 49/13) Yine İslam aileye, ırs, kan ve soy bağı bulunanlara, vatan toprağına/halkına duyulacak sevgiyi ve bağlılığı yadsımaz. Ki yeryüzü müslümana (’ın yeryüzündeki gerçek halifesi) emanet verilmiştir, huzur ve saadeti sağlasın, imar etsin diye. Irkı ve kan bağını korumaya, akrabalık ilişkilerini koparmamaya (sıla-i rahim) da büyük önem vermiştir. Bu, güçlü bir toplumsal dokunun teşekkülü kadar sağlam bir kişiliğin gelişimi içinde önemlidir. Bununla birlikte ırk, kan ve soy, bağını ve bölgeciliği/coğrafyacılığı öne çıkarıp dini/insanî değerleri geri plana itmek tam bir “cahilîye” örneğidir ki, İslam bunu şiddetle yasaklar. Asabiyye (ırçılık, ulusçulukla) anlatılmak istenen de budur.
İslam mutedil çerçevesinde kaldıkça kişinin ulusuna (kavmine), kabilesine, soyuna ve toplumuna yönelik sevgi ve mensubiyet duygularına karşı değildir. Bu sevgi ve mensubiyet tabii seyrinde kaldığı sürece bir değerdir. Ancak tabii hududunu aşması bir saplantı ve psikolojik bir hastalık olarak gelişecektir. Çünkü hududu/haddi aşanlar ilahî/nebevî bir lisanla helak olmuşlardır. Bu psikolojik hastalığın en bariz belirtilerinden biri kendi ülkesini, ırkını, ulusunu, dilini, tarihini, kültür ve geleneğini olabildiğince övmek, büyütmek; buna bağlı olarak diğer halkları/toplumları küçümsemek bu yolla köklerini güçlendirmektir. Halbuki ayeti kerimede: “Ey iman edenler! Bir topluluk diğer toplulukla alay etmesin, küçümsemesin. Belki alay ettikleri, küçümsedikleri kendilerinden daha hayırlıdırlar.” (Hucurat, 49/11) buyuruluyor. Önemli bir husus da bu hastalığın şirke zemin hazırlama durumuna gelebileceğidir. Kafir de, müşrik de olsa ataların yüceltilmesi, gelenek, soya ve ırka bağlılıktır. Irkını/ulusun övüp yüceltme ona mensup olmayı ve kavmiyeti/ırkı/ulusu bir değer, ahlaki bir fazilet olarak alma, başka kavimleri tahkir etmeye, aklın insafın ve sorumluluk hissinin kaybolmasına yol açacaktır. Oysa Kur’an “Bir kavme/topluluğa olan kininiz sizi onlara karşı adaletsizliğe sürüklemesin, adil olun; bu takvaya daha yakındır.” (Maide/6/8)
Asabiye (şovenizm/faşizm) kendi soyunu, ulusunu, ırkını başkalarından üstün görme, sadece kendi soy/ulus, ırkının çıkarlarını düşünme ve istilacılık, sömürge edinmektir ki şiddetli taassuba her zaman müsaittir. Bu da faşizme, emperyalizme zemin hazırlar. Dünya kaynakları bir avuç istilacı, emperyalist ulusun/topluluğun eline geçer; adalet, huzur ve barış yok olur. Yeryüzü fitne ve fesada boğulur. Bu duygular uluslar arasındaki tecavüzlerin, işgallerin, savaş ve katliamın teorik zeminidir. Bazı ülkelerde görülen yabancı düşmanlığının sebebi de budur. Irk/ulus teorisi tarihte çoğu zaman toplumların politikasına, günlük hayatlarına etki etmiştir. Ancak bir doktrin olarak Avrupa’nın yayılma politikasından sonra ortaya çıkmıştır. Kendi sınırlarını zorlamak mecburiyetinde kalan burjuvazi, hakim olduğu piyasayı başkalarına kaptırmamak için feodal yapay merkeziyetçiliğin yerine milli sınırları koymuştur. Milli sınırlar içinde kurulan liberal devletlerde milletin adına içerdeki hakim sınıfı ve onun çıkarlarını diğer milletlere karşı korumuşlardır. Daha sonraları bütün dünyaya burjuvazinin tutarsız ve anlamsız bir düşüncesi olarak ihraç edilmiş, milliyetçilik akımlarının kökleşmesi sonucu birçok devletler, imparatorluklar yıkılmış, Batı emperyalizminin yayılma çabalarını kolaylaştırmıştır. Osmanlı devletini yıkan ve İslam ümmetini uluslara/kavimlere (nasyonel anlayış) bölüp dağıtan en önemli sebeplerin başında Batılı emperyalistlerin içeride başlattıkları tahrik, destekledikleri ayrılıkçı/bölücü ve yıkıcı akımlar (ulusculuk/ırkçılık) ideolojiler gelmektedir ki Osmanlı Devleti de bundan nasibini almıştır. Daha önceleri 600 sene boyunca böyle bir tartışma ve çekişme yok iken Batı emperyalizmi gözünü Osmanlı’nın dört (4) milyon km2’lik zengin topraklarına dikince birden bire sunî olarak Araplar, Türkler, Kürtler, Arnavutlar ve diğer müslüman uluslar birbirlerine düşman kesilmişlerdir. Yine Kur’an-ı Kerim’de “Ne yahudiler, ne hristiyanlar sizden ebediyyen hoşlanmazlar. Ta ki sen onların dinine girinceye kadar.” (Bakara/2/37) buyurulmuş, hadis-i şerifte ise “küfür tek millettir” denilerek insanların hak-batıl iki dine/inanca sahip olduğu, tek millet olan küfre karşı, İslam ümmetinin yek vücut olması gerektiği, bunun da ancak İslam kardeşliği ve cemaat/ ümmet alma bilinciyle sağlanabileceği ifade edilmiştir.
İslam ümmetinin/vahdet (birlik) toplumunun dikkatinin çekildiği konulardan biri de alevlenen fitne ateşinin parçalayıcı, gruplara ayırıcı özelliğidir. Ki buna “ihtilaf ve tefrika” diyoruz. Bunun vereceği sebebiyet iradesini kontrol edemeyip, toplumda gruplaşmalar, huzursuzluklar ve anarşi oluşturur. Buna karşı alınacak en iyi önlem İslam ümmetçiliğine/kardeşliğine dayalı vahdet (birlik) toplumu oluşturmak ve cemaatçi bir yapılanmaya sahip olmaktır. Tefrika hakkında bakınız Milli Şairimiz ne diyor:
Yine tefrika için Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Yahudiler yetmişbir fırkaya, Hristiyanlar yetmişiki fırkaya ayrılacaklardır. Benim ümmetim ise yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan yetmişikisi cehennemde biri cennettedir. O da cemaat ehlidir.” Bu fırkalardan maksat dinin inanılması gereken aslî konularında ihtilafa düşen fırkalardır. Yetmiş sayısı ise çokluktan kinayedir. Peygamberlerin getirdiği ilahî mesaj ihtilafların sebeplerini ortadan kaldırdığı gibi ihtilafları önleyici tedbirleri de göstermiş ve nasıl davranırlarsa ihtilafa düşmeyeceklerini insanlara göstermiştir: “ bir kavmi kendilerini hidayete erdirdikten sonra nelerden çekinmeleri gerektiğini kendilerini açıklamadan sapıtacak değildir. Doğrusu herşeyi çok bilendir.” (Tevbe/9/115) Peygamber gelip insanlar arasındaki ihtilafları giderdikten sonra insanlar yeniden ihtilafa düşmüşlerdir. Artık bu ihtilafın nedeni Kur’an’ın çok net ve kesin olarak belirttiği gibi insanların bazılarının diğerleri üzerinde haksızlıkta bulunması, onların payına el atması ve saldırgan bir tutum takınması (bağy)dır. Bu şekilde başkaları üzerinde bağyetmeye yeltenen insanlar biraraya gelip bir grup oluştururlar ve böylece tefrika başlar. Kur’an’ın “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra tefrikaya düşüp ihtilafa düşenler gibi olmayın.” (Al-i İmran, 3/105) ayetinde açıkça ortaya koyduğu gibi önce tefrika/gruplaşma başlar. Bundan sonra ortaya çıkan baği gruplar hareketlerini haklı çıkarıcı nedenler bulmaya çalışır, dini parça parça ederler.” Sırat-ı müstakimden sapıp farklı farklı yollara giderler, ihtilaflar başgösterir, her grup ben (biz) haklıyım(z) diyerek elindekiyle övünür. “Bugün dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım, sizin için din olarak İslam’dan razı oldum.” (Maide, 5/3) ayetinde de olduğu üzere dinini tamamlamış, artık din konusunda kafirlerden değil, kendisinden korkulması gerektiğini belirtirken zımnen gelecek tehlikelerin ancak nefsin arzularından geleceğini bu bakımdan takva sahibi olmak, ’tan korkmak gerektiğini ifade etmiştir. Şu halde tüm ihtilaf ve tefrikalar her zaman nefsten ve nefsin arzularından kaynaklanmakta, nefsine uyan insanlar, diğerleri üzerinde bağy ederek ihtilaf ve tefrikanın zeminini hazırlamaktadırlar.
Birlik ve beraberlik ruhu (ki bu, vahdet toplumunun temel özelliğidir) hadislerde genel olarak “Cemaat” kelimesiyle ifade edilmiştir. En geniş anlamıyla cemaat İslam ümmeti topluluğunu ifade eden bir kavramdır. Dünyadaki bütün müslümanlar bu anlamda bir bütün halinde “Cemaat”tirler. Bu cemaatin ana özelliği aynı dine, Rabbe, Rasul’e inanmaları, aynı kıbleye yönelmelerdir. Cemaat ortak inanç ve değerler bütünüdür. Şuurlu ve anlamlı bir birlikteliktir. Kuru kalabalık/yığın değildir. Aralarındaki bağ iman bağıdır; soy-sop, hemşehrilik, ırk, ulus, kavim, kabile, hizip, parti, vatandaşlık hele hele menfaat beraberliği hiç değildir. Bir topluluğun cemaat üzere olabilmesi için o topluluğun belki bir fikir etrafında, belli hedef/amaçlara yönelmesi, belirli ilkelere/prensiplere bağlı olması ve başlarında cemaat ile özdeşleşmiş yetkin bir imamın bulunması gerekir. İslamî cemaat Kur’an anlayışı ve Hz. Peygamberlerin yolu üzere kurulur. Onların arasındaki kardeşlik, karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma, fedakârlık ve saygı vardır. Soy-sop, sınıf, kabile, ırk, ulus, meşrep, bölge üstünlüğü gibi cahilî değerler yoktur. O halde sadece Kur’an ve sünnet etrafında birleşmeli,asr-ı saadette (Ensar, Muhacirler) kardeşliğinde olduğu gibi İslam kardeşliğini ihya etmeliyiz.
Bizi gerçek kardeşlikte buluştur Ya Rab! Üzerimizdeki fitne ve fesat unsurlarını, ihtilaf ve tefrikaları kaldır. Kalblerimizi birbirimize yeniden ısındır. (Amin)
arkadaslar simdi gelin hem peygamber efendimiz hz.muahammed (sav) yüzüsüyü hürmetine yaratılmıs bu ehli dünyayı
müslüman kardeslerimize eziyet olsun diye yaratılmamıs olduğunu gelin hep beraber aksamları uyumadan once dua,salavat,tesbihat,yada beraber isek hasbihal sohbet falan ederek dualarımızı eksik etmeyelim........
hersey gönlünüzce olması dileğimle ... By_SuSkUn
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.kaderimsin.com
 

sanatcılar isyan etti

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi :: Genel Kültür :: Gündem Bölümü-
forum kurmak | Sporlar ve Hobiler | Collectives sports | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar