ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Merhaba,

Sitemize Hoş Geldiniz. Sitemizden Yararlanabilmek İçin Lütfen Kayıt Olunuz.

Sağlıklı Yaşam Sitelogo10
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Merhaba,

Sitemize Hoş Geldiniz. Sitemizden Yararlanabilmek İçin Lütfen Kayıt Olunuz.

Sağlıklı Yaşam Sitelogo10
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Hoşgeldiniz, Misafir.
Son Ziyaretiniz:
Toplam Mesajınız: 0

tema edit: by ™ cAn ® ™
 

AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

Paylaş | 
 

 Sağlıklı Yaşam

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ultrAngeL
Ayın Üyesi
Ayın Üyesi
ultrAngeL


Kadın
Mesaj Sayısı : 9181
Yaş : 28
Nerden : Gebze - Kocaeli
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Servet Çetin
Rep Gücü : 1812
Kayıt tarihi : 30/01/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: Sağlıklı Yaşam   Sağlıklı Yaşam Empty21/2/2008, 18:54

Sağlıklı Yaşam Sürdürmek İstiyorsak Bunları Okumalı Ve Uygulamamlıyız...


En son Can Ahmet AYDIN tarafından 21/2/2008, 20:39 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultrAcimbom.biz
ultrAngeL
Ayın Üyesi
Ayın Üyesi
ultrAngeL


Kadın
Mesaj Sayısı : 9181
Yaş : 28
Nerden : Gebze - Kocaeli
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Servet Çetin
Rep Gücü : 1812
Kayıt tarihi : 30/01/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: 1.)Suyun Önemi   Sağlıklı Yaşam Empty21/2/2008, 18:56

1.) Suyun Önemi

Su, insan yaşamı için oksijenden sonra gelen en önemli öğedir. İnsan yemek yemeden haftalarca canlılığını sürdürebilirken susuz ancak birkaç gün yaşayabilir. Kanın %92’si, kemiklerin %22’si, beynin ve kasların %75’i sudur. Hücrelerin yaşamsal faaliyetleri, vücut fonksiyonlarının yerine getirilmesi vücudun su dengesinin korunması ile mümkündür. Vücutta biriken toksinleri atmak, vücudun ısı dengesini sağlamak için idrarla 1500, deri yoluyla 500, dışkı ve solunum ile 300’er ml (toplamda yaklaşık 2,5 lt) su kaybedilmektedir.
İnsan vücudundaki,
Karbonhidratlarının tümünü
Yağlarının tümünü
Proteinlerinin yarısını
Suyunun %10’unu yitirirse yaşam tehlikeye girer.
% 1’lik su kaybında a Hipotalamusta susama merkezini uyarılır.
% 3’lük su kaybında a Kan hacmi ve fiziksel performans azalır.
% 5’lik su kaybında a Birey konsantre olamaz.
% 8’lik su kaybında a Baş dönmesi, aşırı yorgunluk, soluma güçlüğü oluşur.
% 10’luk su kaybında a Kas spazmı, aşırı yorgunluk, dolaşım - böbrek
yetmezliği gibi ciddi sağlık sorunları ortaya çıkar.
% 20’lik su kaybında a ÖLÜM !
Vücuttaki su oranının yeterli düzeyde tutulması yaşamsal önem taşıdığından vücuttan kaybolan miktarlarda su alınması zorunludur. İdeal vücut su oranları; metabolizmayı tetikler, hücrelerin kendini yenilemesini sağlar, yaşlanmaya karşı etki gösterir. Kanın akışkanlığını sağlar, böylelikle kalp ve damarların yükünü azaltır. Omurga dahil bütün organlar bundan faydalanır; su oranının bel fıtığına karşı bile büyük katkısı olduğu düşünülmektedir. Ayrıca cildin dolgun, pürüzsüz ve genç kalmasını sağlamaktadır.
İnsan vücudunun su içeriği yaş, cinsiyet, boy uzunluğu, vücut ağırlığı ve fiziksel aktiviteye göre değişir. Çocukların vücudunun su oranı yüksektir (% 70, yeni doğan bebekte ise % 90) ve yaş ilerledikçe suyun yerini yağ dokusu almaya başlar. Dolayısıyla yaş ilerledikçe suyu daha çok tüketmek gerekir. Yetişkinlerde vücut su oranı % 60, yaşlılarda ise % 50’dir. Sporcuların su oranı ise standart kişilerden % 5 daha yüksek seviyede olması gerekmektedir. Yapılan egzersize bağlı olarak su içimi artırılmalıdır. Vücutta egzersiz sırasında kaybedilen suyun yerine konulması ve tekrar vücut su dengesinin sağlanması için yeterli su tüketimi şarttır. Su tüketimi egzersiz sonrasında olabileceği gibi, vücudu su kaybına hazırlamak adına egzersiz öncesinde hatta egzersiz esnasında da (15’er dakikalık aralıklarla yudum yudum su içilmesi şeklinde) olabilir.
VÜCUT SU ORANI TABLOSU

SU ORANI Erkek Kadın
Az < % 55 < % 50
Normal % 55 - 65 % 50 - 60
Şüpheli > % 75 > % 70
Böbreklerin görevini yerine getirebilmesi ve dolayısıyla vücuttaki yağ akımının dengeli olabilmesi için bol su tüketilmelidir. Çünkü karaciğerin görevini yapabilmesi, böbreklerin yeterli çalışmasına bağlıdır. Karaciğerin başlıca görevlerinden biri, vücutta depolanmış yağları bedenin kullanabileceği enerjiye çevirmektir. Yeterince su içilmediği takdirde böbrekler yeterince çalışamaz ve süzme işlemini gereği gibi gerçekleştiremez. Karaciğer de böbreklerin görevini üstlenmeye başlar, kendi görevi ikinci plana düşer ve daha az yağ yakmaya başlar. Yakılmayan yağlar vücutta birikmeye başlar. Kilo kaybı yerine kilo alımı söz konusu olur.
Suyun zayıflama üzerine olan etkisi göz ardı edilemeyecek kadar fazladır. Gerek midede yarattığı hacimden dolayı alınan besinlerde kısıtlama yapması, gerekse metabolizmayı çalıştırıp günlük harcanan enerjiyi artırması ve bir de sindirime olan katkısı! Tüm bunlar düşünüldüğünde su içmek eziyet olmamalı, aksine keyif vermeli. Suyun sağladığı faydalar bunlarla sınırlı değil elbette:
Hücrelere oksijen ve besin öğelerinin taşınmasını, ayrıca atık ürünlerin taşınarak böbreklerden atılmasını sağlar.
Ağız, göz ve burun gibi vücut dokularının nemlenmesini sağlar.
Vücuttaki kan, gastrik sıvı, tükürük, amniyotik sıvı (gebelikte) ve idrar gibi vücut sıvılarının büyük bir kısmı sudur.
Dışkının yumuşamasını sağlayarak kabızlığın önlenmesine katkıda bulunur.
Cilt sağlığında, bağışıklık sisteminde, vücut ısısının denetiminde, ödemin atımında rolü vardır.
Tükürük ve mide salgısında besinlerin sindirilmesinde görev alır.
Kilo alıp vermeden dolayı oluşan sarkmaları sporla birlikte önler.
Vücudun ihtiyaç duyduğu iz minerallerin pek çoğunu sağlar.
Soğuk algınlığı, idrar yolu enfeksiyonları, böbrek taşları ve mesane kanseri riskini düşürür.
Zayıflama diyetlerinde metabolizmayı çalıştırmanın yanında, midede hacim oluşturarak tokluk hissi vermede işe yarar.
Su yaşamın vazgeçilmezleri arasında olmasına rağmen asıl problem su içme kültürünün geliştirilememesidir. Hiçbir sıvı içeceğin suyun yerini tam anlamıyla tutmadığını unutmamak gerekir.
Su içmek için susamayı beklememeli !
Suyu ne zaman ve nasıl almalıyız?
Su dışındaki pek çok sıvı hayatımızda ciddi ölçüde yer almaktadır. Çalışma hayatının vazgeçilmez ikramları çay, kahve, neskafe, meyve suları, bitki ve meyve çayları vb. içecekler. Bu içeceklerden bazılarının diüretik etkisi olduğundan vücudun ihtiyacı olan sıvıyı karşılamayacağı ve hatta vücuttan sıvı atımını artıracağı için suyu su olarak içmek gerekir. Öğünlerden 30 veya 15 dakika önce alınan suyun metabolizmayı hızlandırma üzerine ve midede hacim oluşturarak öğünde fazla besin alımı engellemek adına göz ardı edilemeyecek faydaları vardır. Son günlerde sıkça tartışılan konulardan biriyse yemek yerken su içelim mi? Eğer ki kişinin yemek yerken su içme alışkanlığı varsa bunu devam ettirmelidir. Ancak tüketmiyorsa kendini de zorlamamalıdır. Çünkü bir öğünde sıvıyla birlikte midenin alabileceği kapasite bellidir. Yemekle birlikte su alındığında mideye daha az besin alınmaktadır. Su içilmeyen günlerde ise kalan kısım da yemekle doldurulmak istenir, daha fazla besin tüketilir. Suyun faydasını en üst düzeyde sağlayabilmek için yemeklerden 15 dakika önce su içmeli ve yemek sırasında su içme alışkanlığı varsa devam ettirilmelidir.
Doğadaki yararlı olan her şeyin fazlası da zararlıdır. Az içilen suyun zararı kadar fazla içilen suyun da özelikle kalp ve böbrek yetmezliği hastalıklarında zararı vardır. Tüm bu bilgiler böbrek ve bazı sindirim sistemi hastaları için değişkenlik gösterebilir. Gereğinden çok fazla su içilmesi vücutta toksik etki yaratarak su zehirlenmesine neden olabilmektedir.
Suyun; yemek yenildikten sonra alınan besinlerin sindiriminden, metabolik atıklarının dışarı atılmasına kadar her aşamada çok önemli görevleri vardır. Su, kabızlığa en iyi çaredir. Su eksikliği sırasında vücut, iç dokularından (özellikle de kalın bağırsaktan) su çekerek dışkının sertleşmesine, dolayısıyla kabızlığa yol açar. Yeterli su tüketildiği takdirde bağırsakların çalışması normal seyrinde olur ve kabızlık önlenir.
Vücutta özellikle el, ayak ve bacaklarda oluşan ödemi engellemek için en iyi yöntem su tüketmektir. Ödemi yok etmek için alınan ilaçlar, bitkisel ürünler geçici bir yöntemdir. Ayrıca su, kasların dengesini sağlar, cilt kuruluklarını önler ve kilo kaybından sonra gelişen sarkmaları engelleyerek cildin esnekliğini devam ettirir.
Kilo kaybetmek, kilo korumak ve fazla besin alımını engellemek için bol su içilmesi gerekir. Peki ama günlük su tüketimi ne kadar olmalıdır? Sağlıklı bir kadının günde 10 bardak, erkeğin ise 14 bardak su içmesi önerilmektedir. Kilo fazlası olan kişilerin bu miktardan daha fazlasını tüketmeleri gerekmektedir. İçilen çay, kahve, kola gibi içecekler diüretik oldukları için asla suyu yerini tutmamakta, vücuttan su atımını artırmaktadır. Nasıl Türk kahvesi yanında su içiliyorsa, aynı şekilde çay ve neskafe ile de su içilmesi gerekmektedir. En iyi çözücü, saf, katkısız ve doğal olan içecek su olduğu için günlük sıvı ihtiyacının 3/4’ü su olarak tercih edilmelidir. Özellikle yaz döneminde suya daha bir önem vermek gerekmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultrAcimbom.biz
ultrAngeL
Ayın Üyesi
Ayın Üyesi
ultrAngeL


Kadın
Mesaj Sayısı : 9181
Yaş : 28
Nerden : Gebze - Kocaeli
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Servet Çetin
Rep Gücü : 1812
Kayıt tarihi : 30/01/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: 2.)Meyve Suları Ve Sağlık   Sağlıklı Yaşam Empty21/2/2008, 18:59

2.)Meyve Suları Ve Sağlık


Beslenme alışkanlıkları kalp - damar hastalıkları, hipertansiyon, diyabet, kanser gibi pek çok hastalıkta önemli rol oynamaktadır. Yüksek oranda sebze ve meyve tüketimi birçok kronik hastalıktan korunmada etkili olmaktadır.

Sebze ve meyve tüketimi ile kalp - damar hastalıkları, bazı kanser türleri, inme, diyabet, Alzheimer hastalığı, katarakt ve yaşla ilintili fonksiyonel kayıp riskinin azalması arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Bu etkilerin sebze ve meyvelerin içerdiği diyet posası, folat, potasyum ve Beta - karoten, C vitamini, E vitamini gibi antioksidan etkinlik gösteren biyoaktif fitokimyasal bileşenlerden kaynaklandığı vurgulanmaktadır. Yapılan bilimsel çalışmalarda biyoaktif bileşenlerin sebze ve meyvelere kıyasla sebze ve meyve sularından daha kolay emilebildiği belirtilmektedir.

Antioksidanların Rolü
Vücutta gerçekleşen ve oksidasyon denen bir grup kimyasal reaksiyon sonucunda ortaya çıkan bazı maddeler, bilhassa DNA üzerinde hasara yol açarak çeşitli hastalıklara zemin hazırlamaktadır. Sebze ve meyvelerde bulunan lifler, tüketilen besinlerle birlikte alınan çeşitli zararlı maddeleri kendi yapısına bağlayarak dışkı ile vücuttan atmaktadır. İçerdikleri (özellikle flavonoidler ve polifenoller gibi) doğal antioksidanların, reaktif oksijen türleri (ROS) aracılığı ile oluşan doku hasarına karşı olası koruyucu etkileri bulunmaktadır. Bu reaktif türler, vücutta metabolik yolla oluşabileceği gibi UV ışınlar, hava kirliliği, sigara dumanına maruz kalınması, alkol ve bazı ilaçların alımı ile de oluşabilmektedir. Düşük sebze ve meyve tüketimi; kardiyovasküler hastalıklar (%85), iskemik kalp hastalıkları (%31), gastrointestinal kanser (%19), kanser (%15) ve inme (%11) gibi sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü günde 5 - 9 porsiyon sebze ve meyve tüketilmesini önermektedir.

Meyvelerin İçeriği
Meyvelerde değişen oranlarda A ve C vitamini bulunmaktadır. Turunçgiller, kavun, karpuz, çilek, böğürtlen gibi meyveler C vitamini açısından zengindirler. Koyu sarı renkli (kavun, kayısı, mango, şeftali gibi) meyvelerin çoğu A vitamininin zengin kaynağıdır. Bunların yanı sıra çoğu meyve potasyum ve folik asit içermektedir. Özelikle kabuklu olarak yenebilen meyveler ile kuru meyveler iyi birer posa (lif) kaynağıdırlar. Böylelikle şeker, kolesterol ve kan basıncı seviyelerini istenilen düzeylerde tutmaya yardımcı olmaktadır. Su ile birlikte midede şişerek tokluk, doygunluk hissi uyandırmaktadır. Aynı zamanda dışkılama sayısını ve miktarını artırarak kabızlığı önlemekte ve özellikle kalın bağırsak kanserinden koruyucu etkiler göstermektedir. Günlük posa alımını artırmak adına meyve ve meyve suyu tüketimini artırmakta yarar vardır.

Yemekte Meyve / Meyve Suyu Alır mıydınız???
Halk arasında en yaygın olarak karşımıza çıkan doğru bilinen yanlış; meyvelerin yemeklerden 2 saat sonra tüketilmesinin gerekliliğidir. Aksi taktirde meyvelerde bulunan meyve alkolleri kişiyi siroza sürüklemekte, içerisindeki şeker yağa dönüşmekte ve kilo aldırmakta gibi kanılar söz konusudur. Gerçekle uzaktan yakından bir ilişkisi olmayan bu haber diyetisyen olmayan, bir de kendilerini otorite olarak gören bazı sağlık personeli tarafından ortaya atılan bir konudur. Halbuki meyvelerde bulunan meyve asitleri sindirimi kolaylaştırmaktadır. Aynı zamanda meyvelerin içerdiği C vitamini, birlikte yenildiği besinler içerisindeki demir mineralinin emilim oranını artırarak anemiye (kansızlığa) karşı etkili olmaktadır. Meyve alkollerinin de içki olarak tüketilen alkoller ile isim benzerliği dışında hiçbir bağlantısı olmadığı için asla karaciğerde sorun yaratması gibi bir durum söz konusu değildir. Demek ki yemekle birlikte meyve yemek veya meyve suyu içmek sorun yaratmadığı gibi ekstra faydalar sağlamaktadır.

Hangi Meyve Suları Önerilmektedir?
Uluslararası standartlara ve Türk Gıda Kodeksi'ne göre meyve suyu ve benzeri içecekler, içerdikleri meyve oranına göre üç gruba ayrılmaktadır: Meyve suyu, meyve nektarı ve meyveli içecekler. İlave olarak, ürettikleri meyve aromalı ve toz içecekleri de bu üç gruptan birine dahil gibi göstererek pazara sunan bazı firmalar tüketicinin bilgi eksikliğinden faydalanmaya çalışmaktadır. O nedenle içerdiği meyve oranı %100 olan ve hiçbir gıda katkı maddesi içermeyen meyve suları, meyve çeşidine göre %25 - %50 oranında meyve içeren meyve nektarı ve içerdiği meyve oranı en az %10 olan meyveli içecekler tercih edilmelidir. %10’un altında meyve içeren; tat, koku ve renk verici katkı maddeleri ile hazırlanan meyve aromalı içeceklerden ve su ile karıştırılarak hazırlanan toz içecekleri tercih etmemek daha sağlıklı olacaktır.

Yaşlanmayı durduramazsınız, ama ihtiyarlığı önleyebilirsiniz…


Meyvelerde bulunan birçok antioksidan, yaşlanmanın panzehiri olarak görülmektedir. Vitaminler, mineraller ve enzimler sayesinde yaşam kalitesi gelişmekte ve ortalama yaşam süresi uzamaktadır. Sağlığın yanı sıra güzellik iksiri görevi de gören meyve ve sebze suları, içerdikleri vitaminlerle saç, tırnak, cilt şikayetlerini de ortadan kaldırmaktadır. İşte size birkaç örnek:

Ahududu suyu: C vitamini ve demir yönünden zengindir. Göz çevresindeki çizgileri kaybettirir.

Elma suyu: Potasyum, magnezyum, kalsiyum ve K vitamini içerir. Cildi temizler. Güzellik iksiri olarak tanımlanır. Elma suyu içinde kuvvetli antioksidan özellikler gösteren farklı fitokimyasallar da içeriyor. Elma suyunun %9 - 34 oranında (kötü huylu) LDL oksidasyonunu önleyici, kalp hastalıkları ve bazı kanser risklerini azaltıcı etkisi olduğu belirtilmektedir.

Kayısı suyu: Bir bardak kayısı suyu günlük A vitamini gereksiniminin 1/3’ünü karşılamaktadır. Yapılan çalışmalar, karotenoidlerin antioksidan özellikler gösterdiğini ve kansere karşı potansiyel koruyucu etkisi olduğunu ortaya koymaktadır.

Portakal suyu: Kalsiyum, magnezyum ve C vitamini deposudur. Dolaşımı rahatlatır, cildi pembeleştirir.Potasyum ve folik asit için iyi kaynaktır. Portakal suyunun oksidatif stresi azalttığını, (iyi huylu) HDL-kolesterolü yükselttiği bilinmektedir.

Üzüm suyu: Potasyum, vitamin C, folik asit ve polifenollerden zengindir. Özellikle mor üzüm ve mor üzüm suyunda bulunan polifenollerin kalp hastalıklarına karşı koruyucu etkilerinin olduğu uzmanlar tarafından onaylanmaktadır.

Meyve-sebze özlü kokteyller: Soğuk ve kirli havaların yol açabileceği olumsuzluklara karşı güçlü bir sağlık ve güzellik iksiridir. Taze sebze ve meyvelerin zengin içeriği organizmanın günlük gereksinimini karşılarken soğuk ve puslu havalarda korumasız kalan cildin de içeriden beslenmesini sağlar. Bu nedenle içinde bulunduğumuz şu günlerde günde en az bir bardak meyve kokteyli içilmesinde yarar vardır.

Fonksiyonel Besinler
Besleyici özellikleri dışında vücuda fizyolojik yararlar sağlayan ve kronik hastalık riskini azaltabilen, sağlığı geliştiren besinlere “fonksiyonel besinler” denilmektedir. Meyve gibi fonksiyonel besinler aynı zamanda koruyucu birer ilaç niteliğindedir. Fonksiyonel besinler günlük beslenme alışkanlıkları içinde doğal şekilleri ile tüketilen gıdalar olabildikleri gibi, genetik mühendislik yoluyla ya da zenginleştirilmiş olabilirler.

Hastalıkların önlenmesi ve tedavisindeki etkinlikleri açısından çok sayıda besin incelenmiş ve fonksiyonel besinler arasında yer alıp almadıkları saptanmıştır. Örneğin bu araştırmalarda meyve ve sebze tüketimi kansere karşı korunmada oldukça etkin bulunmuştur. Sebze ve meyve tüketimi düşük olanlarda kanser riski, tüketimi yüksek olanlara oranla iki kat fazla görülmektedir. Meyve tüketimi, özellikle akciğer, ağız boşluğu, pankreas, mide, kolon, rektum ve mesane kanserlerine karşı koruyucudur.

Sıvı İhtiyacı Meyve Suları
Yaklaşık %70’i sıvı olan insan vücudunun günde ortalama 2.5 litre sıvı kaybettiği düşünülürse; meyve suları vücuda kaybettiği sıvıyı geri kazandırdığı gibi, C vitamini, karotenoid ve fenolik bileşik içerikleri ile bazı kanser türleri ve kronik hastalıklara karşı koruyucu etkiler de göstermektedir.Hücrelerin yaşamsal faaliyetleri ve bu sayede vücut fonksiyonlarının yerine getirilmesi, vücudun su dengesinin korunması ile mümkündür. Vücudun su dengesi; solunum yoluyla, idrarla, terle ve dışkı ile kaybedilen sıvının yeniden su ve sulu besinler ile sağlanmaktadır. Özellikle sebze ve meyve suları susuzluğu giderdiği gibi, sağlığı da olumlu yönde etkilemektedir.

Örneğin, 1-6 yaşındaki çocuklar için önerilen günlük meyve suyu tüketimi 120-180 gram, 7-18 yaşındaki çocuklar için ise 240-360 gramdır. Özellikle çocuklara kolalı içeceklerden ziyade meyve suyu içme alışkanlığı kazandırmakta yarar vardır. Beslenme çantalarına her gün bir adet meyve suyu koymak daha sağlıklı bir nesil için atılacak önemli bir adım olacaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultrAcimbom.biz
ultrAngeL
Ayın Üyesi
Ayın Üyesi
ultrAngeL


Kadın
Mesaj Sayısı : 9181
Yaş : 28
Nerden : Gebze - Kocaeli
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Servet Çetin
Rep Gücü : 1812
Kayıt tarihi : 30/01/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: 3.)Kilo Koruma Programı   Sağlıklı Yaşam Empty21/2/2008, 19:03

3.) Kilo Koruma Programı

Obezitede diyet tedavisinin çeşitli amaçları vardır. Bunlar;
1- Vücut ağırlığını arzulanan düzeye indirmek: Arzulanan düzey ideal ağırlık veya idealin üzerinde bir ağırlık olabilir. Örneğin; 120 kg ağırlığındaki bir kişinin ideal ağırlığı 70 kg ise bu kişiyi ideal ağırlığa değil de 80 - 90 kg’a indirmek ilk hedef olabilir.

2- Besin öğesi gereksinimlerini yeterli ve dengeli olarak karşılamak,

3- Yanlış beslenme alışkanlıkları yerine doğru beslenme alışkanlıkları kazandırmak,

4- Vücut ağırlığı arzulanan düzeye geldiğinde tekrar kilo alımını engellemek ve sürekli bu düzeyde tutmaktadır.

Obezite tedavisinde ağırlık kaybetme ne kadar önemliyse kaybedilen ağırlığın korunması da o kadar önemlidir. Obez kişiler kilo kaybettikten sonra ağırlıklarını koruyucu programa alınmalıdır. Koruma programında amaç, uzun dönemde ağırlık kazanımını önlemek veya minimum olmasını sağlamaktır. Ağırlık kazanımı en az 2 yıl için en çok 3 kg olmalıdır. Ancak kaybedilen kiloların korunmasının zor olduğu bilinmektedir.

Ağırlık Kaybeden Kişi Neden Tekrar Kilo Alır?
Eğer kişi kilo kaybı tedavisi sırasında elde ettiği olumlu alışkanlık değişikliklerini bırakırsa, fiziksel aktivitesi artırarak kilo verdiyse ve tedavi sonrası bu aktiviteleri terk ederse, çok düşük enerjili diyet yaparak kilo verdiyse ve tedavi sonrası aldığı enerjiyi artırırsa, tedavi sonrası kilo koruma programına alınmazsa tekrar kilo alır.

Kilo kaybı tedavisi sonucu elde edilen kilo kayıplarının korunmasındaki başarısızlıktan biyolojik ve psikolojik faktörlerin karmaşık bir etkileşimi sorumlu olabilir. Kilo kaybı adaptif termojenez ve adipoz doku lipoprotein lipaz üretiminin artması gibi fizyolojik mekanizmaları tetikler. Eğer kişi azalmış enerji alımı ve/veya artmış enerji harcamasına yönelik hayat tarzını benimsemezse kilo kaybının korunması zorlaşır.

Kişiler Ne Zaman Kilo Koruma Programına Alınmalıdır?
Eğer kişiyi ideal vücut ağırlığına getirmek için yaklaşık %10 ve daha az ağırlık kaybı gerekiyorsa ideal vücut ağırlığına gelindiğinde kilo programı uygulanabilir.
Eğer kişiyi ideal vücut ağırlığına getirmek için yaklaşık %10’dan daha fazla ağırlık kaybı gerekiyorsa %10’luk ağırlık kaybı oluştuktan sonra kilo koruma programı uygulanabilir. Bu %10’luk ağırlık kayıpları bile obezitenin oluşturacağı sağlık sorunlarını önlemede yararlı olabilir. Eğer her obez için ideal kiloya inmek hedeflenirse kişi tedavi bitmeden zayıflama programını terk edebilir.
Genellikle düşük enerjili diyetler ile ilk 6 ayda %5’lik ağırlık kayıpları oluşur. Eğer diyet tedavisine davranış tedavisi ve fiziksel aktivite de eklenirse bu kayıplar %10’a kadar çıkar.

Kilo korumaya alınma zamanı ile ilgili bir başka görüş de, ideal ağırlığa inmek için %10’dan daha fazla ağırlık kaybetmeleri gereken kişilerin mümkün olduğunca maksimum ağırlık kaybı oluştuktan sonra kilo koruma programına alınmalarıdır. Obez kişiler kilo kaybı tedavisinde ne kadar uzun süre kalırlarsa o kadar uzun süre kilo kaybı için gerekli davranışlara bağlı kalırlar.

Yapılan bir çalışmada kilo kaybı tedavisinin 20. ve 40. haftası arasında, yani uzamış tedavi durumunda, kilo kayıplarının ortalama %35 daha fazla olduğu, 40. hafta sonunda terapistlerle ilişki kesildiğinde geri kilo alımlarının olduğu gösterilmiştir. Sonuç olarak, obez kişilerin uzun dönem tedavi sırasındaki yoğun katılımı sonunda fazla öğrenmenin oluştuğu, kaybedilen kiloların kendi kendine başarılı bir şekilde kontrolünün ve korunmasının sağlandığı görülmüştür. Buna benzer sonuçların olduğu çalışmalar vardır.

Ağırlığı Koruyucu Diyetler Nasıl Olmalıdır?
1. Kilo kaybı için enerjisi sınırlı diyetler başarılı olurken kilo korumada ise miktarı sınırlandırılmadan (ad-libitum) verilen düşük yağlı diyetler daha başarılı olmaktadır. Yapılan çalışmada düşük enerjili diyetle ortalama 13.6 kg kaybeden kişiler rastgele iki gruba ayrılmışlardır. Birinci grup düşük yağlı ad-libitum bir diyet alırken, ikinci grup düşük enerjili karışık bir diyet almışlardır. Bir yıl sonunda, her iki grupta da ağırlık kazanımı çok az olmuştur. Ancak, 2 yıl sonunda, düşük yağlı ad-libitum diyet alan grupta ağırlık kazanımı ortalama 5.4 kg olurken düşük enerjili karışık diyet alan grupta ise ağırlık kazanımı ortalama 11.3 kg olmuştur.

2. Kilo kaybını sağlarken enerji sınırlaması fazla olmayan (en az bazal metabolizma düzeyinde) diyetlerle kişiler uzun zamanda zayıflatılmalıdır. Bu şekilde zayıflayan kişiler daha sonraki yaşantılarında daha çok yiyerek ve daha uzun süre kilolarını koruyabilirler. Aksi taktirde, alınan enerjinin azlığı oranında bazal metabolizma hızı da azalır.

Ağırlık kaybı sırasında oluşan bazal metabolizma hızındaki azalma için açıklanan 2 etken vardır. Bunlar; vücut kitle kaybından olduğu tahmin edilen enerji gereksinmesinde bir azalma ve yağ oksidasyonu için kapasitenin azalmasıdır.

Kilo Korumada Başarı Nasıl Anlaşılır?
Başarılı bir kilo korumada gerekli yöntemlerin daha iyi anlaşılması içi, kilo verme ve korumada başarılı olmuş kişilerin incelemek gerekir. Bu kişiler incelendiğinde kilo verme ve korumada; düzenli fiziksel aktivitenin, kendi kendini izlemin ve diyete uymada sorunlarla baş etme becerilerinin önemli olduğu belirlenmiştir.

Yapılan bir çalışmada, Ulusal Kilo Kayıtları’nda seçilebilir olan (seçilebilirlik kriterleri: >18 yaş, >13.6 kg ağırlık kaybı, >1 yıl kilo koruma) ortalama 30 kg kaybetmiş ve 5 yıl içinde en az 13.6 kg’lık kilo kaybını korumuş 629 kadın ve 155 erkek, toplam 784 kişi çalışmaya katılmıştır. Bu kişilere kilo verme yöntemleri sorulduğunda, %55’i profesyonel bir yardımla, %45’i ise kendi başlarına kilo verdiklerini söylemişlerdir. Ayrıca, bu kişilerin %89’unun diyetle beraber fiziksel aktivite de yaparak kilo verdikleri belirlenmiştir. Bu kişilere kilo verirken yaptıkları diyet sorulduğunda; %87.6’sı belirli besinlerin tip ve sınıflarını, %44.2’si besinlerin miktarlarını, %33.1’i yağdan gelen enerjiyi sınırlandırdıklarını, %43.7’si ise enerji hesapladıklarını söylemişlerdir. Kişilere kilo koruma yöntemleri sorulduğunda; ortalama günlük 1400 kalori tükettiklerini, enerjinin yağdan gelen oranının ortalama %24 olduğunu, fiziksel aktivite ile harcanan enerjinin ortalama günlük 400 kalori olduğunu söylemişlerdir. Kişilerin %48’i bisiklete binme, %25.6’sı aerobik egzersiz, %11.5’i tread-mill (koşu bandı) üzerinde koşma veya yürüme, %2.8’i ise sırt çantasıyla uzun yürüyüş gibi aktivitelerle enerji harcadıklarını söylemişlerdir. Ayrıca, kilo koruma için yaptıkları diyet sorulduğunda, kişilerin %92’si belirli besinlerin alınımını, %49.2’si besinlerin miktarlarını, %38.1’i ise enerjinin yağdan gelen oranını azalttıklarını söylemişlerdir. Sonuç olarak, diyet ve egzersizle verilen kiloların yine aynı yöntemlerle uzun süre korunabileceği belirlenmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultrAcimbom.biz
ultrAngeL
Ayın Üyesi
Ayın Üyesi
ultrAngeL


Kadın
Mesaj Sayısı : 9181
Yaş : 28
Nerden : Gebze - Kocaeli
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Servet Çetin
Rep Gücü : 1812
Kayıt tarihi : 30/01/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: 4.)Kanserden Korunmak İçin Beslenme Önerileri   Sağlıklı Yaşam Empty21/2/2008, 19:05

4.)Kanserden Korunmak İçin Beslenme Önerileri

Her yıl Dünyada 10 milyon insan kanser tanısı almakta, 8 milyon insanda kanser nedeni ile hayatını kaybetmektedir. Kanserden olan ölümler 2020 yılında tüm dünyada 20 milyona ulaşacak olup, bu ölümlerin %70’i ise gelişmekte olan ülkelerde meydana gelecektir. Kanser ölümlerindeki bu artıştan nüfusun yaşlanması, bulaşıcı hastalıkların azalması, bazı ülkelerde kardiyovasküler nedenlere bağlı ölümlerin azalması ve çağımızın vebası sigara içimi nedeniyle akciğer kanserinden olan ölümlerin artması sorumlu tutulmaktadır. Burada kanseri önlemenin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Üç ana öğe sağlıklı olmada öne çıkmaktadır. Bunlar; sigara içilmemesi, egzersiz ve sağlıklı beslenme ile şişmanlığın önlenmesidir. ABD’de doğumdan sonra beklenen yaşam kadınlarda 84.3 yıl, erkeklerde ise 79.3 yıla çıkmıştır. Türkiye’de bu halen 70 yaşları civarındadır.

ABD’de yine kanser ölümleri kardiyovasküler ölümlerden sonra ikinci sırada gelmektedir. Tüm Dünyada kronik hastalıklar hızla artmaktadır. Burada sigara içimi, alkol ve proses edilmiş yiyecekler yani kabaca Batı tipi yaşam şekli bu ölümlerden sorumludur. Sigara içimi her yıl dünyada yaklaşık 4.5 milyon insanın ölümüne yol açmaktadır. 2020 yılında bu sayı 10 milyona çıkacak ve gelişmekte olan ülkelerde 7 milyon ölüm gerçekleşecektir. ABD’de 1964 yılından beri uygulanan sigara karşıtı programlar ile sigara prevalanslarında %50 azalma olmuş ve hızlar %25’e gerilemiştir. Türkiye de ise 2002 yılında her 2 erkekten biri, her 4 kadından biri sigara içmektedir. Bu rakamlar dünya ortalamalarının üstündedir. Obezite yine önemli bir sorun olup, gelişmekte olan ülkelerde beslenme yetersizliği ile birlikte görülmektedir. ABD’de önlenebilir ikinci ölüm nedeni olup, 5 yaşın altında 17 milyon obez çocuk olduğu tahmin edilmektedir. Bir kutu meşrubatta 15 kaşık şeker olduğu unutulmamalıdır. Sağlık veya hastalığı seçebileceğimiz bir yol ayrımındayız.

Burada fiziksel aktivitenin önemli bir yeri vardır. Günde 30 dakikalık bir fiziksel aktivite sağlıklı olabilmemiz için kendi adımıza yapabileceğimiz önemli basamaklardan biridir. Bu konuda yerel yönetimlere çok önemli rol düşmektedir. Spor sahaları, çevre düzenlemeleri, okullarda, çalıştığımız iş yerlerinde eğitim ile medyanın buna eğilmesi halk sağlığı açısından çok önemlidir. Fiziksel aktivite kolon kanserinde %40, meme kanserinde %20-40 arasında azalmaya yol açmaktadır. Batı tipi yaşam biçimi enerjiden ve yağdan zengin diyet, rafine karbonhidrat ve hayvansal proteinlere dayanan fiziksel aktivitenin kısıtlı olduğu yaşam biçimidir.

Sonuç olarak obezite, erken adet görme ve meme kanseri sıklığında yaklaşık %40 artmaya yol açmaktadır. Şişman1ığın yol açtığı kanserlerde olan artışlar endometrium kanserlerinde %39, böbrek kanserlerinde %25, safrakesesi kanserlerinde %24, kolon kanserinde %11, meme kanserinde %8, prostat kanserinde ise %4’tür. O halde ne yapalım? Beslenmemizde posalı yiyecekler ile balığa önem verelim. EPIC çalışmasında bu diyet ile kolon kanserlerinden %70 oranında korunduğumuzu biliyoruz. Yine yaşam biçiminde yapılacak değişiklik diyabet riskini %58 oranında düşürmektedir. O halde küçük adımlar bize büyük ve muhteşem ödüller olarak geri dönecektir.

Bir doktor ve sağlık bakımı veren kişiler olarak sağaltım sağlamak, bilim üretmek ve toplumda rol sahibi olmalıyız. Sigara ile savaşım burada gündeme gelmelidir. Sigarayı başlamayı önlemeli; sigarayı bıraktırmaya çalışmalıyız. Sebze ve meyve tüketimini toplumda artırmaya çalışmalı, fiziksel aktiviteyi teşvik etmeli ve olanak sağlamalıyız. “Daha sağlıklı bir yaşam için günde 5-9 kez sebze meyve yiyelim” programları NCI tarafından başarı ile uygulanmaktadır. Günde 600 gr sebze ve meyve yemeliyiz.

Dünyada 700 milyon çocuk pasif olarak sigaradan etkilenmektedir. Sigara bir virüs gibi sigara endüstrisi tarafından bizlere kirli enjektörlerle enjekte edilmektedir. Sigara ve fakirlik bir kısır döngü olarak gelişmekte olan ülkeleri sarmaktadır. Sigara endüstrisi bu zehri satabilmek için yılda 9.7 milyar dolar, günde 27 milyon dolar reklama para harcamaktadır. Klinisyenlere bu konuda büyük görevler düşmektedir. Hastalarımıza her karşılaşmada sigarayı bırakmalarını tavsiye etmeliyiz. 8 vizitten sonra bırakma oranı %25’e çıkmaktadır. Artık şimdiki durum sigara içenlerin haklarından, sigara içmeyenlerin haklarının korunması şeklinde değişmiştir. Bunu sağlamak önemli görevlerimizden biridir. Sigara vergilerini artırmak en önemli savaşım yoludur. Sigara paketlerine resimli ve yazılı uyarılar koymalı, doktor ve sağlık profesyonellerini eğitmeliyiz.

Son olarak ülkemizde çevresel minerallifternasına bağlı olarak gelişen akciğer, akciğer zarı ve diğer organ kanserleri prevalansları oldukça yüksektir. Burada iç ve dış ortam kirlilikleri, su ve yiyeceklerin karsinojenler ile kontaminasyonu ve mesleksel karsinojen ternasının azaltılması veya önlenmesi çevrenin sağlıklı hale getirilmesi önem kazanmaktadır.

Beslenme konusunda nelere dikkat edebiliriz:
· Yemeklere yağı yakmadan eklemek gerekir (Örnek: Mantı, İskender kebap, yayla çorba…).

· Ucuz diye litrelerce sıvı yağ alıp uzun süre bekletmemek gerekir.

· Sıvı yağları ışık almayan, serin, kuru bir yerde, ağzı kapalı olarak saklamak gerekmektedir.

· Kızartma, kavurma işlemlerinden kaçınılmalıdır. Mesela soğanı su içerisinde yumuşatabilir, pilavı suya salma şeklinde pişirebilir, yemekleri çiğden pişirebilirsiniz.

· Kızartma işleminde bir yağı 3 kereden fazla kullanmamak gerekmektedir. Her seferinde yağ süzülerek cam bir kavanoza konulmalı ve buzdolabında saklanmalıdır.

· Kömürde, mangalda pişirilen etler ateşe çok yakın tutulmamalı, yavaşça pişirilmelidir.

· Ekmek kızartılırken renginin kararmamasına dikkat edilmelidir.

· Hormonlu olduğunu düşünülen, şekil farklılığı bulunan sebze ve meyveler satın alınmalıdır.

· Brasika sebzeleri olarak tanımlanan lahanagiller (Brüksel lahanası, brokoli, turp, hardal, şalgam, beyaz ve kara lahana) ve Alyum sebzeleri olarak tanımlanan soğangiller (sarımsak, arpacık soğanı, Frenk soğanı, taze soğan, kırmızı soğan, kuru soğan, pırasa) güçlü birer antioksidan olduklarından serbest radikallerin vücuttan uzaklaştırılmasında etkili rol oynarlar.

· Meyveler soyulduktan sonra uzun süre bekletilmemelidir.
· Ayrıca kurubaklagiller ve kepekli tahıllar gibi lif (yani posa) içeriği yüksek olan besinlerin tüketimine ağırlık verilmelidir.

· Balık başta olmak üzere beyaz etlere ağırlık verilmeli, ancak aşırıya kaçılmamalıdır.

· “Gıda Katkı Maddeleri - Yapay Tatlandırıcıların Kansere Neden Olduğu” şeklinde medyada çıkan her habere inanmamalı, gerektiğinde diyetisyene danışılmalıdır.

· Sigara içiyorsanız mutlaka bırakmalı, tamamen bırakamıyorsanız en aza indirmelisiniz. Hatta sigara içilen bir ortamda dahi bulunmamak en doğrusudur
.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultrAcimbom.biz
ultrAngeL
Ayın Üyesi
Ayın Üyesi
ultrAngeL


Kadın
Mesaj Sayısı : 9181
Yaş : 28
Nerden : Gebze - Kocaeli
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Servet Çetin
Rep Gücü : 1812
Kayıt tarihi : 30/01/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: 5.)Kalp Hastalıklarında Beslenme   Sağlıklı Yaşam Empty21/2/2008, 19:07

5.) Kalp Hastalıklarında Beslenme

Kalp hastalıkları Amerika dahil, tüm ülkelerde ölümlerin birinci derecede nedenidir. Kadınlarda daha az olmakla birlikte her iki cinste de görülen kronik bir hastalıktır. Tüm ülkelerin ortalama %25’inde kardiyovasküler hastalıkların herhangi bir türü görülmektedir.
American Heart Association (Amerikan Kalp Derneği) kalp hastalığı nedenleri arasında; sigara içme, yüksek kan basıncı, yüksek kan kolesterolü (>200 mg/dl), yetersiz egzersiz, obezite, şeker hastalığı, stres, fazla alkol tüketimi, doğum kontrol hapı kullanımı (sigara içenlerde), genetik, yaşın 55 üzerinde olması, siyah ırk ve menopoz gibi etmenlerden bahsetmektedir. Gerçek ise, kalp krizi ve felçlerin birçoğunun önlenebilir olmasıdır. Peki bu konuda beslenmede nelere dikkat edilmelidir:
İdeal vücut ağırlığına ulaşılmalı ve o kiloda kalınmalıdır.
Süt, yoğurt ve peynirin yarım yağlı, hatta yağsız (light) olanları tercih edilmelidir.
Kırmızı et yerine, beyaz ete (balık, tavuk, hindi) öncelik verilmelidir. Ancak beyaz et de olsa aşırıya kaçılmamalıdır.
Etlerin görünen yağları, tavuk ve hindinin derisi ayrılmalıdır.
Haftada 2-3 kere balık yenilmelidir.
Et içeren yemeklere ilave olarak yağ eklenmemelidir.
Sebze yemekleri az su ile pişirilmeli, yemeklerin yağlı suları tüketilmemelidir.
Kızartma, kavurma işlemleri yerine; haşlama, ızgara, buğulama ve fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir.
Kolesterol içeriği yüksek olan sakatatlardan ve et ürünlerinden (salam, sucuk, sosis, pastırma) uzak durulmalıdır.
Yumurta farklı günlerde olmak koşulu ile haftada en çok 2 adet tüketilebilir. Kıymalı, pastırmalı, sucuklu veya tereyağlı olarak pişirmek yerine; haşlama, menemen veya çılbır şeklinde hazırlamak daha sağlıklı olacaktır.
Doymuş (yani kötü) yağ içeren margarin ve tereyağından kaçınılmalı, doymamış yağ içeren bitkisel sıvıyağlar tercih edilmelidir.
Zeytinyağı ve diğer bitkisel sıvı yağlar kombine bir şekilde kullanılmalıdır. Bir kabın 2/3’ü zeytinyağı veya fındık yağı ile, geri kalan 2/3’ü ise ayçiçek, soya veya mısırözü gibi bitkisel sıvı yağ ile tamamlanarak elde edilen karışım tüm yemeklerde ve salatalarda kullanılabilir.
Unutulmamalıdır ki, katı da olsa sıvı da olsa 1 gram yağ 9 kkal enerji içermektedir.
Düşük sodyumlu tuz kullanılmalı, günlük tuz tüketimini 3-4 gram ile sınırlanmalıdır.
Yağlı tohumlar (fındık, yerfıstığı, badem ve ceviz) içerdiği lif (posa), E vitamini, magnezyum ve omega 3 yağ asitleri sayesinde kalp-damar hastalıkları açısından son derece yararlıdır. Ancak enerji içeriklerinin çok yoğun olduğu ve günde 1 avuç kadar tüketilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Lifli besinler safra asitlerinin emilimini engelleyerek karaciğerde kolesterol sentezi için gerekli olan öncü öğelerin konsantrasyonunu azaltır. Bu nedenle lifli besinlerin tüketimi artırılmalıdır. Lifli besinler:
o Kurubaklagiller (kuru fasulye, nohut, mercimek, soya fasulyesi, kuru barbunya)
o Kepekli tahıllar (esmer ekmek, bulgur, kepekli pirinç / makarna / erişte / un)
o Sebze ve meyveler (kabukları ile yenilebilenler mümkünse soyulmadan)
Düşük sebze ve meyve tüketimi kardiyovasküler hastalıklar (%85) ve iskemik kalp hastalıkları (%31) ve inme (%11) gibi sağlık sorunlarına yol açtığı için Dünya Sağlık Örgütü günde 5 - 9 porsiyon sebze ve meyve tüketimini önermektedir. Bu nedenle her öğün sebze veya meyve yenilmesine dikkat edilmelidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultrAcimbom.biz
ultrAngeL
Ayın Üyesi
Ayın Üyesi
ultrAngeL


Kadın
Mesaj Sayısı : 9181
Yaş : 28
Nerden : Gebze - Kocaeli
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Servet Çetin
Rep Gücü : 1812
Kayıt tarihi : 30/01/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: 6.)Beslenme Konusunda İlginç Bilgiler   Sağlıklı Yaşam Empty21/2/2008, 19:10

6.) Beslenme Konusunda İlginç Bilgiler

Dünya Sağlık Örgütü tarafından ölümlerle ilgili olarak tanımlanmış 17 risk etmeni vardır ve bunlardan 7 tanesini diyet ve egzersiz ile önlemek mümkündür.

ABD’de her yıl obeziteden ölüm oranı 300 bin kişi civarında olup, sigaraya bağlı ölümlerden sonra 2. sırayı almaktadır.

2154’te ABD’deki, 2230’da ise dünyadaki tüm yetişkinler obez olacaklar.

Kilolu insanların aldıkları her yeni kilo ömürlerini 20 hafta kısaltmaktadır.

18 yaşından sonra alınan her 1 kg ağırlık kardiyovasküler hastalık riskini %3.1 artırmaktadır.

Normal vücut ağırlığındaki anne ve babanın çocuklarının %8-13’ü şişman olurken, ebeveynlerden birisi şişman olursa; oran %40, her ikisi de şişman olursa oran %80’e çıkmaktadır.

1 kg ağırlık kaybetmek 100 dilim ekmeğe karşılık gelmektedir.

Her 3 kg ağırlık kaybı durumunda şeker hastalığı riski %50 oranında azalmaktadır.

5 kg ağırlık kaybı, dizdeki kireçlenme riskini %50’nin üzerinde azaltmak için yeterlidir.

10 kg ağırlık kaybı hayat beklentisinin %35 oranında geri kazanılmasını sağlar.

Bazı kişilerde “fırsatçı yemek yeme davranışı” gözlenmektedir. Bu kişiler yemeği reddetmekte zorlanıyor ve yemek ile ilgili konularda iradelerine yenilmektedir. Bu durumun aşırı leptin hormonu salınımı ile ilgili olabileceği konusunda çalışmalar yapılmaktadır.

Bel çevresi önemli bir göstergedir. Karın içi yağlar arttıkça insülin direnci oluşur ve bu da kişiyi şeker hastalığına aday hale getirir ve bu bireyler kalp-damar sağlığı açısından da mutlaka izlenilmelidir.

Bel çevresi sadece yetişkinler için değil çocuklar için de ölçülmeli (örnek olarak: 8 yaşında erkek çocukta bel çevresi 70.9 cm kız çocukta ise 70.4 cm altında olmalıdır).

Stres vücuttaki endorfin hormonunun salgılanmasını artırarak vücut depolarındaki vitamin ve minerallerin %35 oranına azalmasını sağlamaktadır.

Stres altında kortizol hormonunun artışı ile yağ dokusunu etkilenmektedir. Kan basıncının (tansiyonun), kan trigliserit seviyesinin ve depo yağların artışı ise insülin direnci oluşmasına sebep olabiliyor .

%10’luk ağırlık kaybı ölüm riskini %20-25, şeker hastalığına bağlı ölümleri %30-40, kansere bağlı ölümleri %40-50 oranında azaltır.

10 kg ağırlık kaybı ile sistolik kan basıncı (büyük tansiyon) 7 mmHg, diastolik kan basıncı (küçük tansiyon) ise 3 mmHg azalmaktadır.

Polikistik over sendromu (PKOS) olanlar ve gebelik diyabeti geçirenler meme kanseri açısından dikkatle takip edilmelidir.

100 gram elmanın vücuttaki antioksidan aktivitesi 1500 mg C vitaminine eşittir.

Üzümsü meyveler içerlerindeki antosiyanidinler ile LDL kolesterolü azaltıcı etki gösteriyor ve buna ek olarak karsinojen maddelerin vücuttan atılmasında da görev alıyor. Yani kansere karşı oldukça etkilidir.

1 Dakikada 10 kalorinin üzerinde harcama yapmayı sağlamak mümkün değil; oysa 1 dakikada kişinin 200-300 kalori enerji alması mümkün, şişmanlık tedavisinde sadece alınan kaloriye değil harcanan kaloriye de odaklanmak önemlidir.

Çocukların %62’si günde 2 saatten fazla TV seyretmektedir.

Yeşil veya siyah çay içeriğindeki flavoneller ile LDL kolesterolü (kötü kolesterol) azaltıcı etki gösterebiliyor, buna ek olarak tümör oluşumu veya gelişiminde de azaltıcı rol alabiliyor.

Domates ve domates ürünleri içeriğindeki likopen adı verilen bir çeşit karoten ile kan basıncını düşürücü etki gösterebiliyor. Ayrıca servikal, mide, akciğer ve prostat kanserine karşı koruyucu etkileri bulunmaktadır.

Soya; total kolesterol, LDL kolesterol ve trigliseridi düşürürken, HDL kolesterolü (iyi kolesterol) artırıcı etkisi olduğu düşünülüyor. Ayrıca kansere karşı koruyucu etkisi olduğu düşünülmektedir. Her gün alınan 60 gram soya menopoz belirtilerinde de azalma sağlamaktadır.

Bitki sterolleri, kolesterolü andıran doğal bileşiklerdir. Beslenmede yeterli miktarda alındığında, kolesterolün bağırsağa alınmasını engelleyerek kandaki kolesterol miktarını düşürebiliyor.

Sarımsak,içeriğindeki dialil di sülfit bağları ile kronik kalp hastalıklarına karşı koruyucu etki gösterdiği kanıtlanmıştır. Günde en az 1 diş sarımsak yenmesi bile bu bakımdan yarar sağlayabilir. Ayrıca kolon ve mide kanserine karşı da sarımsak koruyucu etki gösterir. Soğan ve pırasayı da yine bu grupta değerlendirmek mümkündür.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultrAcimbom.biz
ultrAngeL
Ayın Üyesi
Ayın Üyesi
ultrAngeL


Kadın
Mesaj Sayısı : 9181
Yaş : 28
Nerden : Gebze - Kocaeli
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Servet Çetin
Rep Gücü : 1812
Kayıt tarihi : 30/01/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam   Sağlıklı Yaşam Empty21/2/2008, 19:12

7.) Zayıflama Uğruna Sağlığınızdan Olmayın

Gün geçmiyor ki medyada çarpıcı açıklamalar yapılmasın. Bilim, doğruların artmasından ziyade yanlışların azalması ile de ilerler. Ancak özellikle sağlık ve beslenme alanında gündemi meşgul eden o kadar çok yöntemden söz edilmektedir ki; insanlar neye, kime inanacağına karar verememektedir.

Yakın bir tarihte ülkemizde yapılan bir araştırmaya göre; tirajı yüksek 7 gazetede beslenme ile ilgili yayınlanan yazıların 2/3’ünün niteliksiz haber olduğu ve tüm yazıların sadece %18.3’ünün bir uzman tarafından yazıldığı saptanmıştır. Bu uzmanların idealist davranmayarak bilimsel olmayan açıklamalar yapma ihtimalini de hesaba alırsak, ortada çok büyük bir sorun olduğunu düşünebiliriz. Özellikle zayıflama alanı çok geniş bir yelpazede iş olanağı sağlamaktadır. Diyet / light ürünlerden zayıflama ilaçlarına, aktarlarda bulunan karışımlardan ameliyatlara, spor aletlerinden zayıflama çaylarına kadar çok geniş bir pazar söz konusudur. Kimisi çıkıp tek tip diyetler, protein ağırlıklı formülalar, bitkisel tabletler, %100 doğal ürünler önerirken kimisi de bazı iğneler ile kişileri zayıflattığını iddia etmektedir. Biri çıkıp da size ayda 6 kg ve üzerinde ağırlık kaybını vaat ederse o kişinin uzmanlığından, biliminden şüphe ediniz. Kendinizi heykeltraşlara emanet etmeyiniz!

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) aylık ağırlık kaybını 2-4 kg arasında olması gerektiğini vurgulamaktadır. Kişi çok şişmansa, ameliyata hazırlanacaksa, kişide kiloya bağlı olarak herhangi bir sağlık problemi oluşmuş veya oluşma sürecinde ise, doktor ve diyetisyen gözetiminde ayda 6 kg verdirilebilir. Daha fazla ağırlık kaybının faydadan çok zarar vereceği asla unutulmaması gereken, çok ciddi bir konudur. Kimse 10 senede aldığı kiloları 10 günde vermeye kalkışmamalı, sabırla tedavinin üzerine gitmelidir. Zayıflamanın temelinde eğitim yer almaktadır. Dahiliye uzmanı veya endokrinolog kontrolünde yapılacak klinik muayenenin ardından elde edilen kan tahlil sonuçları yorumlanarak, kişi diyetisyen eşliğinde tıbbi beslenme tedavisine alınmalıdır. Egzersiz ve davranış değişikliği tedavisinin yerleştirilmesi ile hedefe ulaşılmalı ve kişi koruma programına alınmalıdır. 3 ay süresinde diyet, egzersiz ve davranış değişikliği tedavisi uygulanmadan kimseye ilaç tedavisi ve/veya cerrahi tedavi uygulanmamalıdır.

1 kg ağırlık kaybı için 7000 kilokalorilik enerji açığı oluşturmak gerekmektedir. Yani kişi günlük enerji gereksinmesinden 700 kkal. eksik beslenir, 300 kkal. enerji harcayacak şekilde egzersiz yaparsa (1 saat tempolu yürümek gibi) günde 1000 kkal. enerji açığı oluşturur ki bu durum bir haftada 7000 kkal.ye denk gelir. Yani haftada 1 kg verilebilir. Ancak herkes kısa sürede sonuç alma düşüncesiyle özellikle kas ve su kaybettiren “mucize yöntemler” uygulamaktadır. İşte bunlardan birkaçı:

□ Akupunktur iğneleri, yanında verilecek düşük enerjili diyet listesine kişinin kendini hazır hissetmesini sağlar. Kilo verdirir, bu kilolar aynı hızda geri alınır.

□ Pasif jimnastik aletleri kilo vermeyi sağlamaz, sadece ince görünmeyi sağlar.

□ Zayıflama çayları sadece su kaybettirir, kişi kendini zayıflamış hisseder. Vücut kaybettiği sıvıyı yerine koyduğu vakit kilolar geri gelmiş olur. Yaşanacak bağırsak tembelliği (kabızlık) ise cabası.

□ Tek tip besine dayalı diyetler bıkkınlık sağlar, kişide diyet sonrası aşırı besin ve kilo alımı görülür. Kaybedilen kas ve su da işin diğer bir boyutu.

□ Zayıflama ilaçları hekim kontrolünde alınmadığı taktirde kanser hatta ölüm gibi çok ciddi sonuçlara neden olmaktadır. Zaten tek başına alınan zayıflama ilacının bir etkinliği yoktur. 3 aylık diyet ve egzersiz tedavisine yanıt alınamadığı durumlarda destek olarak kullanılmalıdır.

□ Zayıflama eşofmanları sadece su kaybı sağlar. Zayıflamada önemli olan yağ kaybıdır.

Bu nedenle çözümü bilimde aramakta yarar vardır. Unutulmamalıdır ki; her başarısız deneme vücutta zayıflamaya karşı direnç oluşmasına yol açar ve işi yokuşa sürer. Bu nedenle kesin karar vermek şart. Sürekli kilo alıp vermektense, kilolu bile olsanız o kiloyu sabit tutmanız daha sağlıklıdır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultrAcimbom.biz
ultrAngeL
Ayın Üyesi
Ayın Üyesi
ultrAngeL


Kadın
Mesaj Sayısı : 9181
Yaş : 28
Nerden : Gebze - Kocaeli
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Servet Çetin
Rep Gücü : 1812
Kayıt tarihi : 30/01/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: 8.)Gıda Katkı Malzemeleri   Sağlıklı Yaşam Empty21/2/2008, 19:17

8.) Gıda Katkı Malzemeleri

Günümüzde endüstrinin gelişmesi, besinlerin üretim ve tüketim ilişkileri gıda katkı maddelerinin kullanımını teknolojik bir zorunluluk olarak ortaya koymaktadır. Ev dışında çalışanların artması, beslenme alışkanlıklarının değişmesi, besin hazırlama için kısıtlı zaman kalması veya besinleri pratik bir şekilde hazırlama isteği yarı-hazır veya ticari olarak tamamen hazırlanmış olan besin üretimini teşvik etmiş, bu da gıda katkı maddelerinin kullanımını kaçınılmaz kılmıştır.

Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği Gıda Katkı Maddeleri’ni “gıdanın üretilmesi, tasnifi, işlenmesi, hazırlanması, ambalajlanması, taşınması, depolanması sırasında gıda maddesinin tat, koku, görünüş, yapı ve diğer niteliklerini korumak, düzeltmek veya istenmeyen değişikliklere engel olmak ve düzeltmek amacıyla kullanılan maddelerdir” şeklinde tanımlanmaktadır.

Gıda Katkı Maddesinin Sınıflandırılması
Tanımdan da anlaşılacağı gibi gıda katkı maddeleri kullanım amaçlarına göre 4 grupta sınıflandırılır:

l. Kaliteyi koruyarak raf ömrünü uzatanlar (prezervatifler, koruyucular)

2. Yapıyı ve hazırlama, pişme özelliğini geliştirenler
3. Aromayı ve rengi geliştiriciler
4. Besin değerini koruyucu, geliştiriciler
Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğinde çeşitli amaçlarla kullanılan 300 civarında katkı maddesi yer almaktadır. Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğinde, besin etiketinde içindekiler kısmında besine katılmış olan katkı maddesinin fonksiyonu ile birlikte adı veya E kodunun yazılması zorunludur.

Uluslararası Numaralandırma Sistemi
(INS-International Numbering System) ve E Kodu
Her gıda katkı maddesinin uluslararası kabul görmüş bir numarası vardır. Örneğin 621:Monosodyum glutamat (MSG), 102:Tartrazin vb. Avrupa Topluluğu'nda kullanımına izin verilen katkı maddelerine "European" kelimesinin baş harfi olan E kodu verilmiştir. E621:MSG, E102:Tartrazin gibi. Aroma maddelerine E kodu ve numara verilmemiştir. Çünkü bu grup çok geniştir. Yaklaşık olarak 340 gıda katkı maddesi varken, aroma maddelerinin sayısı 1700 civarındadır.

Gıda Katkı Maddelerinin Sağlık Üzerine Etkileri
Gıda katkı maddeleri duyarlı kişilerde alerjik reaksiyonlar, deri döküntüleri ve astıma neden olabilir. Katkı maddelerine duyarlı kişiler olabilir. Ayrıca besinlere olan alerjik reaksiyonlar katkı maddelerine olan reaksiyonlardan çok daha yaygındır. Katkı maddeleri zıt reaksiyonları teşvik etmekten çok, önceden varolan duyarlılığı arttırmaktadır.

Gıda katkılarının riskleri ve yararları değerlendirildiğinde unutulmamalıdır ki; mikroorganizma kontaminasyonu ile oluşan gıda zehirlenmeleri, katkı maddelerinin etkisiyle tetiklenen astım atakları ve ürtiker vakalarından binlerce kez daha fazladır. Çok az sayıdaki kişi gıda katkılarına hassas olduğundan; bu kişilerin gıda etiketlerini okuyarak, bunlardan sakınmaları en iyi önlemdir.

Pek çok kişi marketlerde alışveriş yaparken üzerinde E kodu gördükleri ürünleri rafa geri bırakmaktadır. Halbuki o kod, ürüne eklenen gıda katkı maddelerinin belirli bir limite bağlı kaldığının kanıtıdır. Şimdilerde firmalar insanların bu hassasiyetini bildikleri için etiketlere E kodu yazmaktansa direkt olarak bütirik asit gibi kimsenin anlamayacağı dilden yazılar yazmaktadır. Halk arasında en zararlı gıda katkı maddesi gözü ile bakılan E 330 kodlu sitrik asit’in sebze ve meyvelerde bolca bulunan C vitamini olduğunu biliyor muydunuz? Eğer böyle bir etkisi olsaydı şu an yeryüzündeki herkes kanser vs olurdu. Etiketinde sitrik asit yazan bir ürünü almaktansa E 330 yazılı bir ürünü seçmek sanılanın aksine daha sağlıklı bir tercih olacaktır. En azından belli kriterlere bağlı kalınarak bu katkı maddesinin eklendiği düşüncesine sahip olunabilir. Aksi taktirde o üründe sitrik asit var, ama ne kadar? Bunun dozunu kimse bilemez.

Gıda katkı maddeleri uygun şekilde kullanıldığında, yani izin verilen katkı maddesi, izin verilen besinlerde, izin verilen miktarlarda ve yasalara uygun şekilde kullanıldığında yararlandığımız ve sağlık riskleri minimize edilmiş maddelerdir. Uygun gıda katkı maddeleri kullanımı ile ürün çeşitliliği artmakta ve besin kayıpları azalmaktadır. Gıda katkı maddelerinin uygun kullanımı üretici, tüketici ve devlet işbirliğini gerektirmektedir. Üreticiler, ürettikleri besinin kalitesini üretim aşamalarında, satışa sunmadan önce kontrol etmeye önem vermelidir. Tüketiciler gıda katkı maddeleri konusunda bilinçlendirilmelidir.

Doğru Bilinen Yanlış: Gıda Katkı Maddeleri Kanser Yapar !
Yapılan bilimsel çalışmalar tüm kanser nedenlerinin % 1’inden daha azının gıda katkı maddelerinden kaynaklı olabileceğini göstermektedir. Hatta bazı katkı maddeleri sanılanın aksine kanserojen maddelerin oluşumunu ya da etkisini engelleyici niteliktedir. Genelde koruyucu amaçlı kullanılan gıda katkı maddeleri besinin raf ömrünü arttırıcı, lezzet verici niteliktedir. Buna karşılık sigaranın kanser riskini % 30 oranında arttırması hep unutulan bir gerçektir. Unutulmamalıdır ki, hiçbir gıda katkı maddesi toksik değildir. Toksik olan dozudur. Mesela aspirin “Yüzyılın İlacı” olarak seçilmiştir. Peki siz her derde deva diye 1 kutu aspirin yutarsanız ne olur? Mideniz hemen yıkanmaz ise ÖLÜRSÜNÜZ!!! Biz diyetisyenlerce “günde 2-3 litre tüketilsin” şeklinde önerdiğimiz su bile aşırı miktarda içildiğinde toksik etki yaratır.

Diğer bir örnek: Yapay tatlandırıcılar ilk olarak 1900’lü yılların başında ortaya çıkmış, 1940’lardan beri tüm dünyada hem şeker hastaları hem de sağlığına özen gösterenler tarafından yoğun olarak kullanılmaktadırlar. Günümüzde en fazla kullanılan yapay tatlandırıcılardan biri olan aspartam üzerinde 200’ü aşkın bilimsel çalışma yapılmış, yüksek dozlarda kullanımında dahi zararlı bir etkiye sahip olmadığı görülmüştür. Aspartam kullanımı Dünya Sağlık Örgütü tarafından onaylanmıştır.

1939 yılında yapılan küçük çapta bir araştırmada sakarin içeren yapay tatlandırıcıların ratlarda (sıçanlarda) mesane kanserine yol açtığı saptanmıştır. Ancak bunu izleyen çalışmaların hiçbirinde benzer bir etkiye rastlanmamıştır. Zaten bilim dünyasında “hayvan modelinde karşılaşılan bir durum insanlarda da aynen gerçekleşir” diye bir durum söz konusu değildir. 67 yıldır yapılan çalışmalarda çok daha yüksek dozlarda insanlara verilen bu yapay tatlandırıcılarda benzer bir yan etkinin görülmemesi üzerine, bugün bizler danışanlarımıza Dünya Sağlık Örgütü’nün onay verdiği bu yapay tatlandırıcıları önermekte ve kullanımlarında bir sakınca görmemekteyiz. Bu şekilde bir kanının oluşmasında 20. yüzyılın sonlarına doğru bulunan aspartamın rolü büyüktür. Aspartam piyasada sakarinin önüne geçmiştir. Sonraları sakarinin aspartama “çamur at izi kalsın” mantığı ile misilleme olarak unutkanlık, Alzheimer, MS hastalığı yaptığına dair demeçlerin verilmesi sonucu her 2 grup yapay tatlandırıcı da “kötü” olarak hafızalara kazınmıştır. Ancak tüm tatlandırıcılar gerek diyabetliler gerekse formuna dikkat edenler ve aileleri tarafından rahatlıkla kullanılabilirler. Formda kalmak, şekerin zararlı etkilerine maruz kalmamak ve ağız tadından vazgeçmemek için yapay tatlandırıcılar güvenle kullanılabilir.

Dünya Sağlık Örgütü ADI değerleri ile (Acceptable Daily Intake) günlük alınmasına izin verilen miktarları saptamıştır. Örneğin aspartam için 40 mg/kg ADI değeri saptanmıştır. Yani gün içerisinde ağırlığınızın her 1 kg’ı için 40 mg aspartama müsaade edilmektedir. Bu da 70 kg ağırlığındaki bir kişi için (70 x 40) 2800 mg aspartama eşittir. Örneğin Canderel firmasının yapay tatlandırıcılarını ele alırsak; her bir tablette 18 mg aspartam bulunmaktadır. Bu kişi 1 gün içerisinde (2800 / 18) 155 adet tatlandırıcı kullanabilir. Hele ki daha düşük dozda (10 mg) aspartam içen Demi Canderel’i tercih ettiğinde (2800 / 10) 280 adet tatlandırıcı tüketebilir. O nedenle medyada şişirilen bazı haberlere inanmadan önce o yazının hangi kaynaktan sunulduğuna bir bakınız. “Dış Haberler” yazılarak kaynak gösterilmeden belirtilen pek çok haber asılsızdır. Seçici davranmak sizin elinizde. Gerekirse bir diyetisyene danışmaktan asla kaçınmayınız.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultrAcimbom.biz
ultrAngeL
Ayın Üyesi
Ayın Üyesi
ultrAngeL


Kadın
Mesaj Sayısı : 9181
Yaş : 28
Nerden : Gebze - Kocaeli
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Servet Çetin
Rep Gücü : 1812
Kayıt tarihi : 30/01/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: 9.)Beslenmede Doğru Bilinen Yanlışlar   Sağlıklı Yaşam Empty21/2/2008, 19:20

9.) Beslenmede Doğru Bilinen Yanlışlar
Her gün çeşitli yayın organlarında beslenme konusunda birtakım haberlerle karşılaşmaktayız. Bunların bir kısmı tamamen bilimsel olmasına rağmen, bazıları ise doğruluktan tamamen uzaktır. Ancak maalesef asılsız haberlerin daha çok prim yapması doğru bilinen birtakım yanlışların ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Halbuki bilim doğruların artmasından ziyade, bazen yanlışların azalması ile ilerlemektedir. Aşağıda doğru bilinen yanlışlardan birkaç örnek yer almaktadır:
Kabak Çekirdeği Zayıflatır, Bağırsakları Çalıştırır, Ay Çekirdeği Gibi Zararlı Değildir
Ay çekirdeğinin 100 gramı 560 kkal. enerji vermektedir. Somut bir örnek vermek gerekirse; enerjisi yaklaşık bir bütün somun ekmeğe tekabül etmektedir. Hem de hastalık gibidir, elimizi verir kolumuzu kaptırırız. Buna karşılık kabak çekirdeğinin zayıflatıcı etkisi olduğu, bağırsakları çalıştırdığı, ay çekirdeği kadar zararlı olmadığı düşünülür. Sanılanın aksine kabak çekirdeğinin kalorisi daha yüksektir (100 gramı 610 kkal.). Hiçbir zaman için bağırsakları çalıştırıcı, kabızlığı önleyici bir etkisi yoktur. Öte yandan her iki çekirdek türü de doymuş, yani kötü yağ içerdiği için kalp - damar sağlığı açısından zararlıdır. Kilo aldırıcı etkileri de göz ardı edilmemelidir.
Balık ve Yoğurt Beraber Yenirse Zehirlenme Yapar
Tazeliğini yitiren balıkta “histamin” adında bir proteinin miktarı artmakta ve bu madde aynı zamanda yoğurtta da bulunmaktadır. Aynı öğünde her ikisi de tüketilirse vücuttaki histamin miktarı artmaktadır. Bu durum özellikle alerjik durumu olan bireylerde bazı olumsuz tepkimelere yol açabilmektedir. Besin zehirlenmesi açısından olayı incelersek; balık bayat ise yanında yoğurt yenilse de yenilmese de zaten zehirlenmeye yol açar. O nedenle besinleri taze olarak tüketmeye dikkat etmeli, tazeliğinden şüphe edilen besinleri imha etmeliyiz.
Light / Diyet Ürünler Zayıflama Diyetlerinde Serbestçe Tüketilebilir
Bir ürünün üzerindeki “light” veya “diyet” ibaresi o besinin gün içerisinde serbestçe tüketilebileceği, enerjisinin olmadığı anlamına gelmemektedir. Sonuçta lezzet veren birtakım öğeler (yağ, şeker, un, tuz...) mevcuttur. Unutmayınız ki bunlardan herhangi birinde yapılan bir azaltma diğerindeki artış ile kapatılmakta ve lezzet bu şekilde korunmaktadır. O nedenle besinler satın alınırken etiketleri iyi bir şekilde okunmalı ve yorumlanmalıdır. Uygun olan ürün de serbestçe tüketilmemeli, eşdeğeri olan başka bir besinin yerine tercih edilmelidir. Aksi taktirde farkında olunmadan yüksek oranda enerji alımına, dolayısıyla kilo kazanımına yol açabilir.
Aç Kalmak Zayıflatır
Zayıflamak uğruna aç kalmak, öğün atlamak sanılanın aksine genelde kilo alımı ile sonuçlanmaktadır. Çünkü yeterince beslenemeyen metabolizma, durumu “kıtlık” olarak algılamakta ve tüketilen her besini savunma mekanizması olarak (yarın bir gün tekrar aç kalırsam enerji olarak kullanırım mantığı ile) vücutta yağ şekline depo etmektedir. Tıpkı bizlerin sular kesildiğinde depo ettiğimiz suyu kullanıp, suların geri gelmesi ile birlikte depoyu tekrar doldurmamız ve fazladan yedekleme yapmamız gibi. Önerilen; dengeli bir beslenme programına eşlik edecek egzersiz ile fazla kilolardan kurtulmaya çalışmaktır.
Zeytinyağı Mucize Bir Yağdır
Zeytinyağı önerdiğimiz yağlardan biridir. Omega - 9 adı verilen yağ asitlerini içermektedir. Ancak ekmeğinizi zeytinyağına bandırarak, salatalarınıza gönlünüzce zeytinyağı gezdirerek bolca tüketmeyiniz. Sonuçta katı da olsa sıvı da olsa 1 gram yağ 9 kkal. enerji vermektedir. Dolayısıyla fazlası kilo aldırmakta ve oluşan şişmanlığa bağlı olarak birtakım sağlık problemleri de ortaya çıkmaktadır. O nedenle katı yağlar kötü olarak tanımlanıyorken, zeytinyağı da kötünün iyisi olarak görülmeli, aşırı kullanımdan kaçınılmamalıdır.
Karbonhidratlarla Proteinleri Karıştırmamak Gerekir
Pratikte ve teorikte bu durum pek mümkün değildir. Örnek olarak bir süt kutusunun üzerindeki etiket bilgilerine bakacak olursanız içerisinde hem karbonhidrat hem de protein olduğunu göreceksiniz. Aynı şey yoğurt için de geçerlidir. Hatta karbonhidrat diye bildiğimiz pirinç ve makarna paketlerinin üzerindeki etiket bilgisini incelediğimizde protein de içerdiklerine tanık oluruz. Demek ki ayırma diyeti temelinde yanlış. Bu durumda bizim hiç süt ve yoğurt tüketmememiz gerekir. Peki ya kemik sağlığımız? Dolayısıyla bu durum kişiyi yetersiz ve dengesiz beslenmeye sürüklemektedir.
Aç Karına Limon veya Greyfurt Suyu İçmek Yağları Eritir
Maalesef herhangi bir yiyecek veya içeceğin tüketilmesi ile vücuttaki depo edilen yağlardan kurtulmak mümkün değildir. Keşke kilo vermek bu kadar kolay olabilse, ancak beslenme tedavisi ve egzersiz programı birlikte sürdürülmeden fazla kilolardan ve depo edilen yağlardan kurtulmak pek mümkün olmamaktadır. Dilerseniz deneyebilirsiniz, bir paket katı margarin üzerine limon veya greyfurt suyunu dökün ve bekleyin. Yağda hiçbir değişmenin olmadığını göreceksiniz. Özellikle mide rahatsızlığı olan bireylerin aç karına bu içecekleri içmesi zararlı olabilir. Çözümü bilimde aramak gerekmektedir.
Diyette Yağı Kesmek Depo Edilen Yağların Yanmasını Sağlar
Zayıflamaya yönelik diyet uygulasak da vücudumuzun belirli oranlarda yağa ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacın diyetle karşılanmadığı durumlarda vücut savunma mekanizması olarak karbonhidrat ve proteinlerden yağ sentezler ve bu yağ, oldukça yüksek oranlarda kolesterol içerir. Halbuki yağda eriyen vitaminlerin kullanılması vücuda alınan yağlara bağlıdır. Hatta bazı yağ asitleri vücut tarafından üretilemediği için besinler yolu ile alınmak durumundadır. Ayrıca yağlar mideyi yaklaşık 3 saatte terk ettiği için uzun süre tokluk hissi verirler.
Bol Bol Soda İçmek Zayıflatır
Soda, sindirimi bir miktar kolaylaştırdığı için özellikle yemeklerden sonra tercih edilen bir içecektir. Hazmı kolaylaştıran bu içeceğin yağ yakıcı bir fonksiyonu bulunmamaktadır. Zayıflatıcı etkisi bulunmayan soda, aşırı miktarlarda içildiği taktirde iştah açıcı bir etki göstermektedir.
Ekmek, Pilav ve Makarnayı Kesmek Zayıflatır
Zayıflama ile kilo vermek arasında önemli bir fark vardır. Önemli olan nereden kilo verildiğidir. Eğer ki kas ve su kaybı sağlayan bir yöntem uyguluyorsanız onun adı tedavi değildir. Şişmanlık vücuttaki yağ oranının fazlalığı olduğuna göre; şişmanlıktan kurtulmak, zayıflamak için de vücutta depo edilen yağlardan kurutulmak gerekmektedir. Ekmek, pilav ve makarna gibi tahıl ürünleri kimyasal yapılarında bulunan hidroksil (OH) molekülü sayesinde su tutucu bir özelliğe sahiptirler. Eğer ki diyette bu besinlerin tüketimini en aza indirirseniz vücudunuz da su tutamayacağı için kısa sürede birkaç kilo ağırlık yani su kaybedeceksiniz. Tabi vücudunuzdaki %20’lik bir su kaybı sağlığınızı tehlikeye atacağı için savunma mekanizması olarak daha fazla su kaybetmemeye, kilo verememeye başlayacaksınız. Sonrasında ise kaybedilen su vücudunuza geri geldiğinde eski ağırlığınıza geri döneceksiniz. Hatta uyguladığınız bu yanlış diyet sonrası daha bile fazlasına.
Kepekli Ürünlerin Kalorisi Düşüktür
Hemen hemen hiçbir ürünün kepekli alternatifi, normal çeşidinden daha düşük enerji içermemektedir. Hatta bazı kepekli ürünlerin enerjisi normallerine göre daha bile fazladır. Bir ürünün kepekli olması onun lif yani posa içerdiğinin bir kanıtıdır. Şeker, kolesterol ve tansiyon seviyelerini dengelediği, doygunluk ve tokluk hissi verdiği, dışkılama sayısını ve miktarını artırdığı için kepekli ürünler daha sağlıklıdır.
Çay, Kahve, Kola Suyun Yerini Tutar
İçilen çay, kahve, kola gibi içecekler diüretik oldukları için asla suyu yerini tutmamakta, vücuttan su atımını artırmaktadır. En iyi çözücü, saf, katkısız ve doğal olan içecek su olduğu için günlük su tüketimine önem vermek gerekmektedir.
Gıda Katkı Maddeleri Kansere Yol Açar
Yapılan bilimsel çalışmalar tüm kanser nedenlerinin % 1’inden daha azının gıda katkı maddelerinden kaynaklı olabileceğini göstermektedir. Hatta bazı katkı maddeleri sanılanın aksine kanserojen maddelerin oluşumunu ya da etkisini engelleyici niteliktedir. Genelde koruyucu amaçlı kullanılan gıda katkı maddeleri besinin raf ömrünü artırıcı, lezzet verici niteliktedir. Unutulmamalıdır ki, hiçbir gıda katkı maddesi toksik değildir. Toksik olan dozudur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultrAcimbom.biz
ultrAngeL
Ayın Üyesi
Ayın Üyesi
ultrAngeL


Kadın
Mesaj Sayısı : 9181
Yaş : 28
Nerden : Gebze - Kocaeli
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Servet Çetin
Rep Gücü : 1812
Kayıt tarihi : 30/01/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: 10.)Yorgunluk Nedir ?   Sağlıklı Yaşam Empty21/2/2008, 19:23

10.) Yorgunluk Nedir ?

Yorgunluk için genel bir tanimlama yapmak zordur ancak normal aktivite sirasinda ya da sonrasinda tükenmislik hissi ya da aktiviteye baslamak için yeterli enerji olmadigi hissi olarak tanimlanabilir.

· Yipranmislik (Weariness)
· Yorgunluk (Tiredness)
· Tükenmislik (Exhaustion)
· Güçsüzlük (Weakness)
· Çalismanin tatsizlasmasi (Distaste for work)
· Sikinti (Boredom)
· Performans azalmasi (Reduced performance)
· Halsizlik (Listlessness)
· Egzersizle dispne (Exertional dyspnea)
· Enerji yoklugu (Lack of energy)
· Uykulu hal (Sleepiness)
· Çalismaya isteksizlik (Unwillingness to work)

Ancak terminolojide bir karmasa oldugu da gerçektir. Hastalar güçsüzlük oldugunda yada egzersizde nefes darligi oldugunda bunu yorgunluk olarak tanimlarlar. Aslinda güçsüzlük kas güçünde azalma olmasi ve bunun da fizik muayenede saptanmasi halinde kullanilmasi gereken tanimlamadir. Bu yakinma yada bulgunun altinda nörolojik yada musküler nedenlerin olup olmadiginin arastirilmasi gerekir. Ancak fizik muayene bulgusu olmadiginda güçsüzlük yorgunluk ile sinonim olarak kullanilabilir.
Klinisyen hasta yakinmasinin gerçekten yorgunluk olduguna karar verirse bunu asagidaki kategorilerden birine koymali ve baslangiç incelemelerine bu çerçeveden baslamalidir.

Fizyolojik yorgunluk:
Yorgunlugun bu tipi saglik durumu normal olan bir kiside stres, diyet degisikligi, yetersiz istirihat ya da uyku veya asiri aktivite durumlarinda olmaktadir. Yasli olan kisilerde yorgunlugun bu tipine siklikla rastlanmaktadir. Iyi bir öykü alinmasi ile bu gibi faktörlerin olup olmadigi arastirilmalidir.

Organik yorgunluk:
Bu tip yorgunluk bazi medikal problemler ile birliktedir ve yaslilarda en sik rastlanan yorgunluk nedenidir. Bu medikal problemler anemi, kronik böbrek yetersizligi, karaciger yetersizligi, kronik obstruktif akciger hastaligi, konjestif kalp yetersizligi, infeksiyonlar, degisik endokrin ve metabolik anormalliklerdir. Bu yorgunlugun giderilmesi için organ ve sistemlerin fonksiyonel kapasiteleri belirlenmeli ve uygun yasam tarzi degisikligi, non farmakolojik ve farmakolojik tedavi düzenlemeleri yapilmalidir.

Kanserler:
Yaslilarda yorgunlugun diger bir nedeni kanserlerdir. Öykü, sistemlerin sorgulamasi ve fizik muayene bulgulari kanser olasiligini akla getiriyor ise uygun tani testleri ile kanser taramasi yapilmalidir. Bunun için rutin hematolojik testler, biyokimya testleri , radyolojik incelemeler, endoskobik incelemeler, tümör belirteçleri kullanilmakta ve kanser dokusu süphesi varsa biyopsi ile doku alinmakta ve histopatolojik inceleme yapilmaktadir. Görüntülemede en sik kullanilan incelemeler akciger grafisi, ultrasonografi, tomografi, üst ve alt gastrointestinal endoskobi , bronkoskobi ve sistoskopidir.

Ilaçlar / Toksinler:
Özellikle yasli popülasyonda siklikla kullanilan birçok ilaç grubu yorgunlugu yol açabilmektedir. Antihistaminikler, analjezikler, kortikosteroidler, antidepressanlari sedatifler ve bata blokerler ençok sorumlu tutulan ilaçlardir. Bunlarin yorgunluga neden olmalarinin mekanizmalari degisiktir. Bazilari direkt etki ile bazilari ise kesilmesi ile yorgunluga yol açabilirler. Yaslilarda ilaçlarin farmakokinetik ve farmakodinamik özellikleride farklilik gösterdiginden bu konu daha da önem kazanmaktadir. Dolayisiyla yaslilarda ilaç kullaniminda kanita dayali olmayan uygulamalardan kaçinmak gerekir. Dogru tani konduktan sonra uygun ilacin uygun dozda verilmesi ve etkilerinin yakin takip edilmesi gerekir. Hatta bazi ilaçlarda ( digoksin, teofilin vb ) kan düzeylerini takip ederek tedavinin sürdürülmesi gerekmektedir. En yaygin kullanilan ve yorgunluga neden olan toksin alkoldür.

Psikojenik yorgunluk:
Yorgunluk nedenlerinin yaklasik olarak %50 sini psikolojik faktörler olusturmaktadir. Depresyon ile birlikte olmasi en sik rastlanilanidir. Herhangi bir zamanda olabilir. Genellikle sabah kalkildiginda vardir ve günün ilerleyen saatlerinde azalir. Duygu düsünce ve stres durumundaki degisikliklere paralel olarak yorgunluk ta ortaya çikar. Depresyon, anksiete ve diger somatizasyon bulgulari ile birlikte olabilir. Altta yatan psikolojik neden psikoterapi ya da farmakolojik tedavi ile düzeltilirse yorgunlugun da giderilmis oldugu görülmektedir.

Kronik Yorgunluk Sendromu:
Son zamanlarda tanimlanmis olan bir sendromdur ve yaslilarda nadirdir. Yorgunlugu olan olgularin arastirilmasinda yaklasik olarak % 30 olguda psikolojik ve organik bir neden bulunamamaktadir. Bu olgular tanisal ipucu olabilecek belirti ve semptomlari gözlemek için zaman içerisinde tekrar tekrar muayene edilmelidir. Spesifik bir tani konana kadar bu olgular idiyopatik kronik yorgunluk olarak degerlendirilmektedir. Bu olgularda motivasyon azligi konsantrasyon yetersizligi, güçsüzlük ve irritabilite gözlenmektedir. Psikomotor hizda yavaslama olmasi düsmelere ve kazalara maruz kalmaya yol açmaktadir.

Kronik yorgunluk sendromu tanisi için asagidaki iki kriterin olmasi gerekmekir:
Klinik olarak degerlendirilmis, tanimlanamayan devamli veya tekrarlayan yorgunlugun yeni veya bilinen bir zamanda baslamasi, devam eden bir hareketlilik sonucu olmamasi, esas olarak dinlenmekle hafiflememesi ve mevcut is, egitim, sosyal ve özel yasam aktivitelerinde belirgin azalmaya yol açmasi Ayni zamanda asagidaki semptomlardan 4 veya daha fazlasinin bulunmasi ve bunlarin ardisik 6 ay veya daha uzun süre boyunca devam etmesi ve yorgunluktan daha önce baslamamasi gerekir.

1. Kisa süreli bellekte veya konsantrasyonda önemli bozulma
2. Bogaz agrisi
3. Lenf bezlerinde hassasiyet
4. Kas agrisi
5. Çesitli eklemlerde kizariklik veya sislik olmaksizin agri olmasi
6. Yeni olusan, sekil degistiren veya ciddilesen bas agrisi
7. Sabah uyaninca kendine gelememe (uykulu olma halinin devam etmesi)
8. Yapilan bir is sonrasi 24 saatten fazla sürede geçen kiriklik

Bu esas semptomlarin yani sira karin agrisi, alkol intoleransi, siskinlik, gögüs agrisi, kronik öksürük, diare, sersemlik, agiz ve göz kurulugu, kulak agrisi, çarpinti, çene agrisi, sabah katiligi, bulanti, gece terlemesi, psikolojik problemler (depresyon, sinirlilik, anksiyete, panik atak), nefes darligi, deri duyarliligi, karincalanma hissi ve kilo kaybi gibi semptomlarin varligi da ifade edilir.

Kronik yorgunluk sendromunun olasi nedenleri 5 baslik altinda toplanir:
1. Infeksiyöz ajanlar (özellikle bazi virüsler suçlanmistir)
2. Immunolojik nedenler (bagisiklik sistemi ile ilgili)
3. Hormonal nedenler (hipotalamus-hipofiz-adrenal döngü ile ilgili)
4. Nöral nedenli hipotansiyon
5. Beslenme bozuklugu

Psikiyatrik Bozukluklardan Ayirmada Ipuçlari
1. Semptom ve isaretler herhangi bir psikiyatrik hastalik kategorisine uymaz.
2. Psikiyatrik hikâye yoktur.
3. Hasta davranis ve sahsiyetinde ani bir degisiklik göstermektedir.
4. Semptom ve isaretler organik hastalikla uyumlu sekilde dalgalanma gösterir.
5. Durum psikiyatrik tedaviye cevap vermez.
6. Iyi bir klinik ve fonksiyonel durum degerlendirmesi hastaligin fiziksel natürünü ortaya koyar.

Öncelikle stresi kontrol etmeyi bilmeliyiz. Herkesin bir stres esigi vardir ve bu esigi asmamak gerekir. Düzenli hayat tarzi, hafif fiziksel egzersizler, saglikli beslenmek ve ideal kiloyu korumak da kronik yorgunluk sendromu ve benzeri rahatsizliklardan korunmak için uygulanmasi gereken temel kurallardir. Ayrica uyku ritmine dikkat etmek gereklir. Rahat bir uyku için yataga girmeden önce günlük bütün stres nedenlerinizi aklinizdan uzaklastirmak, hosa giden konulari düsünmek veya hoslandiginiz bir filmi seyretmek, düzenli bir uykuyu saglayabilir. Alkol ve sigarayi birakmak da yorgunluktan kurtulmada en önemli etkenlerden birisidir.

Mümkünse is yogunlugunu azaltmak, sorumluluklari paylasmak veya kisa süreli is ortamindan uzaklasmak faydali olabilir. Hatta is yerinde küçük fiziksel degisikliklerin bile faydasi olabilir. Ayrica mutlaka doktor kontrolünde olmak kaydiyla belirli süre için vitamin ve mineral takviyesi önerilir.

Soruldugunda bütün yasli hastalarimizin yorgunluktan yakinacagi dolayisiyla bunun çok ta önemli olmadigi düsüncesine kapilmamamiz gerekir. Nasil ki gögüs agrisi ya da nefes darligi üzeinde duruyor tetkik ve tedavisini yapiyorsak nonspesifik bir yakinma olan yorgunlugun da tetkiki yapilmali ve tedavisi için çaba sarfedilmelidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultrAcimbom.biz
cAn ®
Kurucu
Kurucu
cAn ®


Erkek
Mesaj Sayısı : 41055
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Arda Turan
Rep Gücü : 14866
Kayıt tarihi : 27/01/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam   Sağlıklı Yaşam Empty21/2/2008, 20:37

Harikasın Ellerine Sağlık.. Wink
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
ultrAngeL
Ayın Üyesi
Ayın Üyesi
ultrAngeL


Kadın
Mesaj Sayısı : 9181
Yaş : 28
Nerden : Gebze - Kocaeli
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Servet Çetin
Rep Gücü : 1812
Kayıt tarihi : 30/01/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam   Sağlıklı Yaşam Empty21/3/2008, 22:02

Teşekkür Ederimde..Okuyan Yok Heralde Boşunamı Koyduk Bunları.. Very Happy Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultrAcimbom.biz
Harry Kewell
Banned
Banned
Harry Kewell


Erkek
Mesaj Sayısı : 15026
Yaş : 27
Nerden : istanbul
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Lucas Neill
Rep Gücü : -118
Kayıt tarihi : 22/02/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam   Sağlıklı Yaşam Empty26/3/2008, 11:46

suyun da bayağı önemi warmışş ....


Wink
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.net
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam   Sağlıklı Yaşam Empty13/5/2008, 13:44

Teşekkürler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Özgür ÖzcanLi
Yetenekli Aslan
Yetenekli Aslan
Özgür ÖzcanLi


Erkek
Mesaj Sayısı : 1660
Yaş : 30
Nerden : İSTANBUL
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Kader Keita
Rep Gücü : 49
Kayıt tarihi : 29/05/08

Sağlıklı Yaşam Vide
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam   Sağlıklı Yaşam Empty30/7/2008, 21:13

saol
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://galatasaray.canadian-forum.com
 

Sağlıklı Yaşam

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi :: Genel Kültür :: Sağlık Köşesi-
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar