ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Merhaba,

Sitemize Hoş Geldiniz. Sitemizden Yararlanabilmek İçin Lütfen Kayıt Olunuz.

Peygamberler ve Bilim Teknik Sitelogo10
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Merhaba,

Sitemize Hoş Geldiniz. Sitemizden Yararlanabilmek İçin Lütfen Kayıt Olunuz.

Peygamberler ve Bilim Teknik Sitelogo10
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Hoşgeldiniz, Misafir.
Son Ziyaretiniz:
Toplam Mesajınız: 0

tema edit: by ™ cAn ® ™
 

AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

Paylaş | 
 

 Peygamberler ve Bilim Teknik

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

Peygamberler ve Bilim Teknik Vide
MesajKonu: Peygamberler ve Bilim Teknik   Peygamberler ve Bilim Teknik Empty27/8/2008, 19:21

Soru : Peygamberler bilim ve teknikte insanlığa nasıl önder olmuşlardır?

Cevap:
İslami kaynaklar, teknikte terakkinin dönüm noktalarını teşkil eden elbise, saat, gemicilik, demircilik, tıp ve zırh gibi bir kısım mühim meslek ve tekniğin peygamberler eliyle insanlığa sunulduğunu belirtir.

Bu konuda akla gelen bir soru şudur: Peygamberler bunları, - Hz. İsa'ya gökten inen sofra misalinde olduğu gibi- mutlak bir mucize olarak mı getirmişlerdir, yoksa ilmi bir esasa dayamışlar mıdır?

Bu soruya "evet!" veya "hayır!" diye kesin bir cevap verilemeyeceği kanaatindeyiz. Ancak, bir kısım ayetlerin ışığında -hiçbir kati iddiada bulunmaksızın- bazı açıklamalar yapılabilir.

Evet, birçok Kur'ani işaretten öyle anlaşılıyor ki, peygamberlerin mazhar oldukları mucizevi teknikler, ilimle hiçbir alakası olmayan mutlak bir mucize değildir. Aksine, beşeriyetin gelişmesi sonucu duyduğu yeni ihtiyaçları karşılamak üzere, Cenab-ı Hakk, Hz. İsa'ya (aleyhisselam) verilen maide (sofra) gibi "gökten inme" mucizeler tarzında da peygamberlerine yeni teknikler verebilirdi. Ancak, bu şekilde yapılan ikramlar, ona mazhar olan peygamberlerin hayattan çekilmesiyle ortadan kalkardı. Arkadan gelen insanlar, maddi terakkilerinde, bunlardan örnek alamazlardı.

Peygamberlerin mazhar oldukları mucizevi teknikten bahseden ayetler incelendiği zaman, en azından bir kısmının "ilme" dayandığı ve "beşeri şartlara uygun olarak" verildiği hususunda ikna olunabilir. Bu maksatla iki örnek inceleyeceğiz:

Hz. Nuh'la İlgili Örnek: Hz. Nuh'un gemisiyle ilgili ayetler mevzuumuz açısından oldukça enteresan olsa gerektir. Ayetler, geminin inşaatıyla ilgili bazı açıklamalar verir. Bu açıklamalara dayanarak, inşa ameliyesinin, fevkalade şaşırtıcı bir mucizeye dayanmayıp, o devir insanlarınca alışılmış ve malum aletler kullanılarak, hiç de yadırganmayan bir çalışmayla gerçekleştirildiğini söyliyebiliriz. Şöyle ki:

1- Gemi, birbirine sıkıca raptedilmiş levhalardan mamuldür: Ayette, bu gemi, "zatı elvah ve düsür" olarak tavsif edilir (Kamer 13). "Elvah", levhalar
demektir. Levha, tahtadan olmalıdır. "Düsür", lügatte, gemi levhalarını birbirine rapteden liften yapılmış ip manasına gelir. Bu kelimeden, o vakit, henüz madeni çivinin bilinmediği, dolayısıyla, tahtaların ana kalaslara iplerle raptedildiği manası çıkabilir. Ancak ağaçlardan tahta levhaların elde edilmesi, mutlaka balta, testere gibi madeni aletlerin varlığını zaruri kılacağından madenciliğin bilindiği de anlaşılır. Öyle ise, düsür ile, madeni çivilerin kastedilmiş olması daha kuvvetli ihtimaldir. Nitekim, çoğunluk itibariyle müfessirler de düsür'den çivi ve perçin'i anlarlar.

Şu halde, bizzat ayetlerden hareket ederek, balta ve testere gibi madeni aletlerin imalinde gerekli olan bir sanayi dalının (metalürji) ta Hz. Nuh (Aleyhisselam) zamanında varlığına hükmedilir. Bu da bize, daha önce kaydettiğimiz, çekiç, örs, kerpeten, iğne, gürz gibi aletlerin vücudunu Hz. Adem (Aleyhisselam) devrine kadar yükselten rivayetlerin sıhhatini kuvvetlendirir.

Bu yorum, demirin Hz. Davud'a (Aleyhisselam) yumuşatıldığı'nı haber veren ayete muhalif düşmez. Çünkü ayet, demirin Hz. Davud'la keşfedildiğini ifade etmez. Belki, O'ndan itibaren geniş çapta kullanılmaya başlandığını ortaya koyar. Nitekim halen ele geçirilmiş bulunan demirden mamul en eski aletin M.Ö. 2700 yıllarına ait olduğu tahmin edilirken, Demir Devri'nin, Kenan diyarında M.Ö. 1200 yıllarında başladığı hesap edilmiştir. Hz. Davud'un da M.Ö. 1000 yılları civarında yaşadığı bilinmektedir. Arada görülen 200 yıllık farkın kısmen yorum, kısmen tahmin hatası olabileceği söylenebilir (1).

Ayetlerde gemi ile ilgili olarak sunulan bir başka teferruat, bize daha enteresan gözüküyor: Tennur (fırın). Bu kelime, dilimizdeki tandır kelimesinin aslıdır. Bazı müfessirler bu tabire dayanarak, Hz. Nuh'un gemisinde buhar kazanının olabileceği tahminini de yürütürler. İlgili ayet şöyle: "Sonra azap emrimiz gelip de tennur feveran edince (kazan kaynayıp fışkırınca) hemen ona, her canlıdan birer çift koy diye vahyettik" (Hud, 40).

2- Gemi, Allah'ın vahyi ile ve murakabesi altında inşa edilmiştir: Bu durumu belirten ayetlerden birinin meali şöyle: "Biz ona (Nuh'a) şöyle vahyettik: Bizim nezaretimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap" (Mü'minun, 27). Bu gemi mucizesi, su üzerinde nakil vasıtasının daha önce yokluğunu ifade etmez kanaatindeyiz. Çok basit ve iptidai de olsa -en azından sandal veya sal şeklinde- deniz taşımacılığının mevcudiyeti kuvvetle muhtemeldir. Hz. Nuh, gemi inşaatına ilahi vahiy ile, azamet, sistem, yeni teknik getirmiş olmalıdır. Bizzat ayet-i kerimenin ifadesiyle dağlar kadar dağlara dayanabilecek sağlamlıkta (Hud, 42), en azından Hz. Nuh'un yaşadığı bölgelerde mevcut olan hayvanlardan birer çifti istiab edecek (içine alacak) büyüklükte, -tahminen üç katlı (2) ve buharlı- bir gemi o devir için harika bir inkılap, gerçek bir mucize olmalıdır.

İnşa sırasında, inanmayanların "Nuh'un yanından her geçtikçe kendisiyle alay ettikleri"ni haber veren ayet (Hud, 38), bu geminin belli bir ölçüde, normal bir inşa müddeti geçirdiğini gösterir. Alay, bilinmeyen bir şeyin mucizevi bir tarzda aniden inşasından dolayı olmayıp, sudan uzak bir yerde, böylesine iri bir geminin inşası sebebiyle olmalıdır. Geminin inşası, gökteki ayın bölünmesi (şakk-ı kamer) mucizesinde olduğu gibi, inkarcılara karşı, doğruluğunu ve peygamberliğini ispatlamak maksadıyla talep üzerine, gösterilmiş bir mucize değildir.

Elmalılı Hamdi Efendi, yukarıda tasvir edilen evsaftaki buharlı sefine-i Nuh hakkında: "O zaman böyle bir gemi yapılabilir mi idi, yapılsa unutulur
muydu?" şeklinde hatıra gelebilecek sorulara şu cevabı verir: "Bu, vahy-i ilahi ile yapılmıştır ve tecrübe ile elde edilen pek çok sanatın zamanla unutulmasının tarihte örneği çoktur".

İkinci misalimizi Hz. Süleyman'la ilgili ayetlerden vereceğiz. Ayetler, Hz. Süleyman'ın birçok mucizesinden bahseder. Bunlardan bazıları cinleri istihdamı (hizmet ettirmesi); karınca dahil, hayvanların dilinden anlaması ve onlara emirler vermesi; iki aylık yolu havada uçarak bir günde kat etmesi; Sebe melikesi Belkıs'ın tahtını göz açıp kapama anında Kudüs'e celp etmesi; içeri girdiği zaman havuza giriyormuş zannını verdirerek, Belkıs'a eteklerini toplatacak camdan bir saraya sahip olmasıdır.

a) Önce şunu hatırlatalım: Bu kadar mucizeye mazhar olan Hz Süleyman'ın müstesna bir ilme sahip olduğu, yukarıda kaydedilen mucizeleri açıklayan ayetlerden önce belirtilir: "Gerçekten biz, Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik de onlar şöyle dediler: "- Hamd olsun o Allah'a ki bizi, mü'min
kullarından çoğu üzerine üstün kıldı" (Neml, 15).

b) Belirtmemiz gereken ikinci nokta şudur: Müstesna ilme sahip olmakta onlar yalnız değildir. Ayet-i kerime, bilhassa Hz. Süleyman'ın etrafında "kitaptan bir ilme sahip" başkasından da söz eder. Üstelik Hz. Süleyman'ın mazhar olduğu Sebe Melikesi Belkıs'ın tahtını Kudüs'e celp mucizesi, Hz. Süleyman'a, "kitaptan bir ilme sahip" bir kimse marifetiyle müyesser kılınmıştır. Ayet şöyle: (Süleyman yanındaki istişare cemaatine şöyle dedi:
"Ey cemaat, onlar (Belkıs ve kavmi) bana Müslüman olarak gelmezden önce onun (Belkıs'ın) tahtını hanginiz bana getirir? Cinlerden bir ifrit dedi: "Sen yerinden kalkmadan önce, getiririm. Muhakkak onu taşımağa gücü yeten güvenilir bir kimseyim. Kendinde kitaptan bir ilim olan biri de şöyle dedi: "Ben gözünü kırpmadan önce onu sana getiririm". Derken Süleyman, tahtı yanında duruyor görünce dedi ki: Bu Rabbimin fazlındandır. Beni imtihan etmek içindir. Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü yapacağım? (Neml, 38-40).

Ayette dikkatimizi çeken bir iki noktaya parmak basalım:

1) "Kitaptan bir ilme sahip olan kimse" nin cin olmadığı açık. Zira, aynı surenin 17. ayetinde "Bir de Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular toplandı. Bütün bunlar sevk ve idare olunuyorlardı" dendiğine göre, Hz. Süleyman'ın istişare meclisinde yer alan ikinci mühim grup insandır. Melek değil. Öyle ise, o kimsenin insan olduğu görüşünde olan müfessirler daha haklı gözüküyorlar.

2) O kimsenin ilim almış olduğu "kitap" nedir? Herhalde dini bir kitap, söz gelişi Hz. Davud'a gelen Zebur olmamalıdır. Çünkü dini kitaplarda böyle bir tekniğin ilmi mevcut değildir, olamaz da.

3) İlmi, bir kısım kanun ve kaidelere dayanan kesin bilgi olarak anlayacak olursak, Hz. Süleyman'a verildiği belirtilen ilmin yazılmış bulunduğu bir kitabın söz konusu olabileceği hükmünü ayetten çıkarabiliriz. Bu açıklamalardan şu netice çıkar: Hz. Süleyman'ın mazhar olduğu mucizeler, bir kısım ilmi düsturlara dayanmaktadır. Bu düsturlar kitap halinde yazılmış olmakla kalmamış, bir kısım insanlara da öğretilmiştir. Hz. Süleyman, bunlara vakıf insanlardan müteşekkil güzide bir cemaatle saltanatını ve icraatını ilmi esaslar çerçevesinde yürütmüştür.

Eski devirlerde yaşayanların, Batılıların yakın zamana kadar ısrarla söyledikleri şekilde, vahşi, ilimsiz ve teknikten mahrum olmadıklarını gösteren bir başka haber, Hz. Süleyman'ın yaptırdığı camdan sarayla ilgili olanıdır. Ayet şöyle: "Ona (Belkıs'a): "Saraya gir!" dendi. O (Belkıs) sarayı görünce derin bir su zannetti ve (ıslanmasın diye eteğini kaldırarak) bacaklarından bir miktar açtı. (Süleyman): "O, camdan yapılmış şeffaf bir saraydır" dedi (Neml, 44).

Bu ayet, o devirde çeşitli ilim ve tekniğin son derece geliştiğini ifade eder. Çünkü mesken inşaatı, mühendislik ve mimarlıktan başka, demircilik, marangozluk, camcılık, tezyin, dekor gibi yüksek bir medeniyetin mahsulü olan pek çok ilim ve tekniği gerektiren bir sektördür. Kendisine ilim verilmekle mümtaz kılındığı belirtilen saltanat sahibi bir peygamberin, hükümran olduğu cemiyette, böylesi bir ilmi-teknik seviyenin olmadığı, her seferinde mucizevi yollarla bunları gerçekleştirdiği iddia edilemez.

Burada hatıra gelebilecek bir soru şudur: Hz. Süleyman bu kitabı ne yapmıştır?

Varlığı hususunda tahmin yürütülmüş olan bu kitabın ilmine, mahdut sayılan kimseler vakıf olmuş olabilir. Nitekim İsrailoğulları'nın tarihi, dini kitapları olan Tevrat'ın bile mükerrer seferler maddeten yok edilmesi vakalarına sahne olmuştur. Öte yandan, dört bin yıldan fazla bir müddet fiilen hükümran olan koskocaman Mısır medeniyeti bile, devasa piramitlerine rağmen, asırlar boyu tamamen unutulmuş, bilinmez olmuş iken 19. asırdan bu yana aydınlatılmaya başlanmış; dini, tıbbi, edebi, terbiyevi her çeşit kitapları ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca dünyanın her tarafında, geçmiş devirlerdeki insanların bıraktıkları son derece harika eserlere rastlanmaktadır. Bu eserler o kadar harikadır ki; daha önce de belirttiğimiz üzere, "Batı medeniyeti dışında medeniyet yoktur, insanlık mutlak bir vahşet devrinden düz bir terakki yoluyla Batı medeniyeti seviyesine ulaşmıştır" düşüncesini hala devam ettiren bir kısım Batılı yazarlar, o eserleri yorumda, çıkar yolu, onları, gökten inen devlerle izah etmede bulmuşlardır. Bizim açımızdan, çok garip görünse bile, peygambere, vahye inanmayanların düşecekleri safsatanın en makulü budur.

-------------------------
(1) Yeri gelmişken belirtelim ki, geçmiş devirleri anlatan kitaplarda rastlanan bilgiler, rakamlar hiçbir zaman kesinlik ifade etmezler. Bunlar, çoğunluk itibariyle, araştırıcıların tahmin ve yorumlarına dayanır. Mevzumuz renk katacak bu çeşit yorumlardan birine göre, çakmak taşından mâmul bir kısım bıçaklar, zaman bakımından metalden mamul olanlardan sonralara aittir. Keza Bronz Devri'nin Elam, Kalde ve Mısır' da M.Ö. 5000 veya 6000 yıllarından sonra ortaya çıktığı bildirilmektedir.

(2) Hz. Nuh' un gemisinin 3 katlı olduğuna dair teferruat Tevrat' ra gelmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
cAn ®
Kurucu
Kurucu
cAn ®


Erkek
Mesaj Sayısı : 41055
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Arda Turan
Rep Gücü : 14866
Kayıt tarihi : 27/01/08

Peygamberler ve Bilim Teknik Vide
MesajKonu: Geri: Peygamberler ve Bilim Teknik   Peygamberler ve Bilim Teknik Empty28/8/2008, 11:45

Sağolasın.. Wink
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
_ki1Li_
Yetenekli Aslan
Yetenekli Aslan
_ki1Li_


Erkek
Mesaj Sayısı : 3439
Nerden : Far Far Away
Rep Gücü : -29
Kayıt tarihi : 01/06/08

Peygamberler ve Bilim Teknik Vide
MesajKonu: Geri: Peygamberler ve Bilim Teknik   Peygamberler ve Bilim Teknik Empty30/9/2008, 12:51

paylastıgın için saol
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://megaslan-kajmerap.spaces.live.com
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

Peygamberler ve Bilim Teknik Vide
MesajKonu: Geri: Peygamberler ve Bilim Teknik   Peygamberler ve Bilim Teknik Empty2/10/2008, 18:17

Rica Ederim Wink
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
 

Peygamberler ve Bilim Teknik

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi :: Genel Kültür :: Dini Bölüm-
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar