ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Merhaba,

Sitemize Hoş Geldiniz. Sitemizden Yararlanabilmek İçin Lütfen Kayıt Olunuz.

3 Bin Seçme Fetva Sitelogo10
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Merhaba,

Sitemize Hoş Geldiniz. Sitemizden Yararlanabilmek İçin Lütfen Kayıt Olunuz.

3 Bin Seçme Fetva Sitelogo10
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Hoşgeldiniz, Misafir.
Son Ziyaretiniz: 1/1/1970
Toplam Mesajınız: 0

tema edit: by ™ cAn ® ™
 

AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

Paylaş | 
 

 3 Bin Seçme Fetva

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9  Sonraki
YazarMesaj
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 14:59

ALLAH'A (C.C.) İMAN
1- Soru: İnsanlar, yaptıkları işleri Allah yazgısı ile mi yaparlar, yoksa irade-i cüz'iyeleri ile mi işlerler?
Cevap: Cenab-ı Hak, kulunun yapacağı işi ve onu ne şekilde işleyeceğini biliyor. Bunun için, o işi, kulun yapacağından dolayı takdir buyurmuştur. Kulun, iradesine dayalı işlerde, önce kendi cüz"i iradesi, sonra Allah'ın iradesi sadır olur.
2- Soru: Allah'a, Peygamber'e, (neuzü billah) Sin ve Kaf ile küfreden kişiye selam verilir mi?
Cevap: Selam, Müslümana verilir. Bu alçaklığı yapan kimse Müslüman değildir ki selam verilmeye layık olsun.
3- Soru: Kalbe gelen vesveseleri uzaklaştırmak için Allah'a sığınmak ve Ayete'l-Kürsi'yi okumak fayda verir mi?
Cevap: Evet, fayda verir. Şeytanı kahredecek en güzel tedbirlerden biridir.
4- Soru: Allah'ın ve Peygamber Efendimiz'in ism-i şerifleri yatak odasında bulunsa bir mahzur var mıdır?
Cevap: Bu mübarek isimlerin bulunduğu odada yatmanızda bir mahzur yoktur. Elbise değiştireceğiniz zaman tesettüre dikkat göstermeniz ve bu mübarek isimlere karşı açık bulunmamanız İslami terbiye icabıdır.
5- Soru: Hz.Allah, takdir ettiği kaderimizi bizim dualarımızla, isteğimizle ve uğraşmamızla değiştirir mi, yoksa ne kadar uğraşsak takdir-i İlahi değişmez mi?
Cevap: Cenab-ı Hakk'ın takdiratı iki kısma ayrılmaktadır. "Kaza-i mübrem", "Kaza-i muallak". Kaza-i mübrem, "Levh-i mahfuz"da tespit edilmiş bulunduğundan, burada tebdil olmaz. "Bizim katımızdaki bir hüküm değiştirilmez"(1) mealindeki ayeti kerime bunun delilidir. Kaza-i muallak, "Levh-i mahv-ü isbat"da tespit edilmiş olduğu için bunda değişme olabileceği İslam uleması tarafından açıklanmıştır. "Allah dilediğini mahv, dilediği şey'i de isbat eder"(2) mealindeki ayet ile, "Allah onların kötülüklerini iyiliklere tebdil ediverir"(3) manasındaki ayet-i kerimeler bu görüşün delili olarak gösterilmektedir. (1-Sure-i Kaaf:29, 2-Sure-i Ra'd:39, 3- Sure-i Fürkan:70)
6- Soru: Efendim, ben İslamiyetten haberdar olan iyi bir ailede büyüdüm. Bunun için ne kadar şükretsem azdır. İslami bilgilerden ve İslami şuurdan mahrum bırakılmadım. Şeriatin nasıl bir nizam olduğunu ve biz gençlerin bu uğurda nasıl çalışmamız icap ettiğini, irtibat halinde bulunduğum hoca ve talebe arkadaşlardan öğrendim. Halen devam etmekte bulunduğum lisede, İslamiyetten habersiz veya körü körüne ona düşman olan arkadaşlarıma bildiklerimi aktarmaktayım. Buraya kadar her şey güzel! Böyle bir nimet, 20. asırda herkese nasip olmuyor. Fakat son zamanlarda -şeytan ve nefis müstesna- hiçbir baskı olmadığı halde, Allah'ın varlığı hususunda şüpheye düşmeye başladım. Önceleri küçük (zayıf) olan bu şüphe, gitgide beni rahatsız etmeye başladı. Mesela: Namaz içinde: 'Biz namaz kılıyoruz, ama ya Allah yoksa bu hareketimiz boşuna değil mi?' veya oruç tutar iken 'Ya Allah yoksa' şeklinde adi bir düşünce bütün benliğimi sarıyor. O derece ki, bundan kurtulmak ve sıyrılmak mümkün olmuyor. O derece ki, bundan kurtulmak ve sıyrılmak mümkün olmuyor. Mahkulat hakkında tefekkür etmeyi denedim ve fakat muvaffak olup bu şüpheyi tamamen giderebilsem -İnşaallah- İslamiyetin en iyi yaşayıcısı ve savunucularından bir mücahit olacağım. Buna, kendi kendime, yüzlerce defa söz verdim. Ne olur bana yardım edin.
Cevap: Birçok dünya ilimlerinin doğuşunda şüphe ilk noktadır. Bu duygu, kuvvetlenerek zan haline gelmiş, hududu tesbit edilmiş ve tarifi yapılmış ise "müsbet" olma vasfını kazanmıştır. Felsefe gibi bu vasfı kazanamayanlar mazide ve hâlde çöküp gitmişlerdir. Fakat Halık'ımızın varlığı o kadar açıktır ki, onun varlığında izahata bile ihtiyaç yoktur. Allah (cc) olmasa, aslı faslı, ismi ve cismi olmayan alem ve Adem nasıl ve ne şekilde olacaktı? Çamurdaki bir iz, oraya basan ve oradan geçip giden bir canlıya delalet etmeye yeterken, bu muazzam kainat ve içindeki varlıklar, Allah'ın varlığına açık birer delil değil midir? Tahmin ederim ki, şüpheciliği esas alan felsefecilerin tesiri altında kalmış veya yahut derslerinize giren hocaların bir kısmının kafalarınıza doldurduğu, felsefe yoluyla gönlünüze aktardığı evham ve şüpheler sizi ve birçok bahtsız genci bu hale sürüklemektedir. Siz aldığınız dini terbiyenin tesiri ile imanınızı korumak için nefs ve şeytanın tohumlarını yeşertmesine karşı cihad vermektesiniz. Bu imkan ve iktidara malik olamayanlar, küfrün ve inkarın içine düşmekte ve çok kere kendini kurtaramadan fani hayatını bitirmekte ve yitirmektedir. Kalbinize bu şüphe gelince, "Euzü billahi mineşşeytanirracim"i okuyunuz. O devam ettikçe siz de bu mübarek kılıçla nefsin boynunu vurmaya devam ediniz. Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de; "Eğer şeytandan bir fit seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitici, tam bilicidir"(4) buyurmaktadır. Umarım ki, şeytanı bu şekilde kahredip, uzaklaştırmış olursunuz. Bunu takiben, yürekten gelen bir samimiyetiyle, yedi "Kelime-i tevhid" ile yedi defa "La havle vela kuvvete illa billahil-aliyyil azim" deyiniz. Böyle bir şüphe bulunmadığı zamanlarda Salevat-ı Şerife'ye devam ediniz. Günde yüz defa Efendimiz'in (sav) ruh-i şerifi için Salevat okuyunuz. Sesiniz, Allah Resulü'nün (sav) manevi antenlerine intikal etmeye başlar. Bunu takiben Efendimiz'in (sav) şefaat ve yardımlarını isteyiniz. Cankurtaran simidi, nasıl denize düşeni kurtarmakta yardımcı olursa, Salevat-ı Şerife de "itikadi meselelerde" şüpheye düşeni kurtaran bir "manevi gemi"dir. Bu şüphe hali, namaz içinde geldiği zaman, kalbinizin dili ile iblise şu cevabı veriniz: "Allah (cc) olmasaydı, olmayan bir şey için, sen bana bu vesveseyi yapar mıydın? Senin yaptığın bu vesvese bile Allah'ın var (sav) olduğunun delilidir." Bir de banyo yaptığınız yere küçük abdest bozmayınız. (5) Sure-i A'raf: 200
7 - Soru: Allah'tan (cc) başkasına secde caiz olmadığı halde, meleklerin Adem Aleyhisselam'a secdesi nasıl caiz olmuştur?
Cevap: Meleklerin Adem Aleyhisselam'a secde etmeleri, kendi arzularından doğmuş değildir. Bu secde, Cenab-ı Hakk'ın emriyle olmuştur. Allah'ın (cc) emriyle ve yüce Halıkımızın Hz. Adem'in (as) vücudunda tecelli eden ilahi kudret ve kemalatı önünde secde etmişlerdir. Bu sebeple yaptıkları secde Allah'ın (cc) emriyle olduğu için, Allah'a (cc) yapılmış olmaktadır. Diğer bir ifade ile bu secde, teabbüdi değil, hürmetle bir eğilmedir.
8 - Soru: Üzerinde Allah'ın (cc) adı bulunan bir yüzük ile helaya girilebilir mi?
Cevap: Bu yüzük parmağında iken helaya girmek mekruhtur. Fakat bu yüzük parmağında iken kırda abdest bozmakta bir sakınca yoktur. Mühim olan bununla kirli bulunan mahalle, helaya girilmemesidir.
9 - Soru: Allah Teala'nın varlığına ve birliğine iman etmenin farz oluşu akli midir, yoksa şer'i midir?
Cevap: Biz Maturilere göre aklidir. İmam Ebu Hanife Hazretleri şöyle demektedir: "Şayet Allah, peygamber göndermemiş olsaydı, yarattığı (insan) üzerine, onun varlığını akılla bilmek vacip olurdu."
10 - Soru: Bir cemiyette bize adamın biri 'Allah nerede ve bana göster' dedi. Bu kişiye nasıl davranmak gerekirdi?
Cevap: Siz de ondan aklını ve ruhunu göstermesini isteyin. Göstersin bakalım. Var olan her şeyin görülmesi gerekmediği gibi, görülmeyen bir şeyin de yok olması gerekmez.
11 - Soru: Gazetelerde "Allah" lafzı geçiyor ve bu gazeteler çeşitli yerlere atılıyor. Bu Allah (cc)'ın ismine karşı bir saygısızlık olmuyor mu?
Cevap: Gazete ve benzeri neşir vasıtaları içinde Lafza-i Celal ve benzeri mübarek kelimeler varsa, onları ayak altında bırakmamalıdır. Çaresizlik karşısında toplayıp yakmak daha münasip bir tedbir olur.
12 - Soru: Yatak odasında Kelime-i Tevhid veya Kelime-i Şehadet yazılı levhaların bulundurulmasında bir sakınca var mıdır?
Cevap: Tesettüre tam riayet edilemiyorsa yatak odasına bu gibi levhaları asmamalıdır.
13 - Soru: Zebur kitabına tapanlar hala var mıdır? Eğer varsa onlara ne deriz?
Cevap: Zebur kitabına tapma olmamıştır. Ancak onunla amel edenler bulunmuştur. Esasen Zebur birtakım va'z münacatlardan meydana gelmiştir. Hz. Davud ve onun ümmetleri Tevrat'ın hükümleriyle amel etmişlerdi.
14 - Soru: İman mahluk mudur, değil midir?
Cevap: Sualinizin va'z ediliş tarzında bir yanlışlık vardır. Doğrusu "Kur'an mahluk mudur, değil midir?" olacaktır. Cevabı buna göre verelim: Kur'an-ı Kerim mahluk değildir.
15 - Soru: Din ile iman arasındaki fark nedir?
Cevap: Din, "Cenab-ı Hakk'ın va'z ettiği ilahi bir kanundur ki, akıl sahiplerini kendi ihtiyarları ile neticesi hayır olan şeye sevk (ve teşvik) eder." İman da, "Peygamber Efendimiz'i (sav), Allah (cc) tarafından getirdiği kesinlikle bilinen şeylerin tamamında tasdik etmek"ten ibarettir.
16 - Soru: "İlim son sözünü söylemiştir" cümlesini lütfen izah eder misiniz? Mesela, bir İmam Gazali için de durum böyle midir
Cevap: Bu sözde bahsi geçen ilim, "dini ilimdir." Müsbet ilim ise, emekleme ve zirveye doğru tırmanma gayreti içinde bulunmaktadır. Bu sebeple son sözü söyleyememekte ve acze düşmektedir. Yoksa dini ilimlerde gereken söylenmiş bulunmaktadır. İslami ilimler, her hususta sözünü söylemiştir.
17 - Soru: Din ve imanı veya bunların esaslarından birini -maazallah- inkar eden "kafir" olur mu?
Cevap: Din ve imanı inkar eden ve İslamiyetin emirlerinden yahut yasaklarından herhangi birini reddeden kimse, derhal kafir olur.
18 - Soru: Tedbir, takdiri bozar mı?
Cevap: Tedbirin alınması takdire aykırı bir iş değildir. Eğer bir husustaki takdir-i ilahi, Levh-i Mahfuz'da takdir ve tesbit edilmiş ise, onda değişiklik cari olamaz. Şayet Levh-i Mahv ü isbatda tesbit edilmiş ise, onda değişiklik olabilir. Bu değişiklik Cenab-ı Hak tarafından olur. Yoksa bizim tedbirimizden değil.
19 - Soru: Bugün, dünya üzerinde san'at pek büyük önem taşımaktadır. Resim, müzik ve heykelcilik vs. de san'attan sayılmaktadır. Dünya milletleri, sanatlarının gelişmiş olması oranında zahiren ve hükmen itibarlı oluyorlar.Bizler, okullarda şu sorularla karşılaşıyoruz: "Uygarlığın gelişmesi demek olan san'ata karşı çıkmak, uygarlıkla bağdaşmaz. İslam dini, resim, heykel ve müziğe müsaade etmemiş. Bu sebeple insanlığın san'at alanında ilerlemesine set çekmiş oluyor. Nasıl olur böyle şey?"
Cevap: İslam dini, resmin tamamını ve hacmi şekillendirmek demek olan heykelciliğin hepsini yasaklamış olmayıp canlı varlıkların resmini yapmayı ve heykel yontmayı men etmiştir. İslami eserlerdeki tezhipler ve minyatürler, cansız varlıkların resmini çizmek ve nakş etmekte bir mahzur bulunmadığının açık delilidir. Minberlerin yapılmasındaki oymacılık, sütunların ve direk başlıklarının yapılmasında yontma san'atının ve mihraplardaki mukarnasların yapılmış olması, heykelciliğin ancak canlı varlıklara ait olanının yasaklanmış ve geri kalanının serbest bırakılmış olduğunu açıkça göstermektedir. Resim ve heykelcilikteki bu küçük daraltma, nesiller boyunca devam eden puta tapıcılığın önüne set çekmek gayesiyle olmuştur. İslami ölçüler önünde san'at, san'at için değil, gaye için kullanılacaktır. "Uygarlığın gelişmesine" çalışırken, san'atı başıboş bırakmayan İslam, onu disipline etmiştir. "Bugünün medeni insanları, resme tapmıyor. Bu endişe, geçmiş zamana ait olarak kalmalı, hale müdahale etmemeli değil midir?" diyenlerin bulunduğuna şahit olmaktayız. Bu iddia tam olarak doğru değildir. Zamanımızın insanları arasında fetişizmin kalıntılarına rastlanmakta ve putperestliğin özentisini taşıyanların bulunduğunu görmekteyiz. Esasen, geçmiş tarihlerde de insanoğlu, resmi yapıp karşısına geçip tapınmaya başlamış değildir. Belki, önce Ma'bud-ı hakıykî olan Allah'tan (cc) gayrisine tapmaya başlamış ve daha sonra bunların resim ve heykelini yapmaya kalkmıştır.
İslam dini, "uygarlığın gelişmesi demek olan" san'ata karşı çıkmamış; "uygarlığın" aygırlığa dönüşmesini önlemiştir. Biz Müslümanlar, ilme tapmayız. Müsbet ilmin kanunlarını vaz eden Allah'a (cc) iman ederiz. İslam, müziğin belden aşağısına ve nefse hitap eden çeşidine karşı tavır almış ve bunların bestelenip seslendirilmesine karşı çıkmıştır. "Rakı şişesi içinde balık olsam" diyen sözde şairlerin, "Donlara Destan" yazan beyinsizlerin,
bir tutacak dal mı verdi,
Bir giyecek şal mı verdi,
Kucak kucak mal mı verdi?
Ya nem alır "felek" benim? diyen dinsizlerin güftesini besteye, daha sonra sahneye ve hatta devlet radyosunda okutmaya kadar vardıran zihniyetin müzik anlayışı ile İslam'ın müsaade ettiği musiki arasında, üzümden elde edilen şıra ile şarap arasındaki kadar büyük fark vardır. İslam, san'atın aslını değil, yozlaştırılmış vasfını yasaklamış bulunmaktadır. Bu hükmü ile de insanlığın hayrına ve ilim haysiyetinin korunmasına matuf tedbir koymuş bulunmaktadır.
20 - Soru: İnsanlar rızık hususunda müsavi olarak yaratılmışlar mıdır?
Cevap: Rezzak-ı Kerim olan Rabbimiz, herkesin rızkını farklı yaratmıştır. Bunda pek çok hikmetler vardır. Kimine fazla verse azacaktır, kimisine de az verse kızacak ve ahlakını bozacaktır. Bunların uhrevi sorumluluğunu önlemek için kimine az verir, kimine de bol ihsan eder. Bu, ilahi bir tensip ve akılla izahı kolay olmayan bir taksimdir. Kullar teslimiyet-i külli ile hareket etmeli ve kadere rıza göstermelidir. Bu hususla ilgili bir Ayet-i Kerime, (eş-Şüra suresinin 27. Ayet-i Celilesi) bulunmaktadır. Üzerinde ibretle düşünmenize vesile olur ümidiyle aşağıya yazıyorum: "Eğer Allah bütün kullarına (müsavat üzere) bol rızık verseydi, yeryüzünde muhakkak ki taşkınlık ederler, azarlardı. Fakat O, ne miktar dilerse (rızkı o kadar) indirir. Şüphe yok ki O, kulların (ın her halin)den hakkıyla haberdardır, (her şeyi) kemaliyle görendir."
21 - Soru: Cenab-ı Allah, bütün ruhları alem-i ervahta yarattı. Biz, ecdadımızın torunları sayılmaktayız. Biz mi onların torunlarıyız, yoksa onlar mı bizim torunlarımızdır? Bu husus bilinmemektedir. Çünkü ruhlarımız hep birlikte yaratıldı. Bu hususta bizi aydınlatır mısınız?
Cevap: Bunu bilinmeyecek ve aydınlatılmaya ihtiyaç gösterecek bir tarafı yok. Fakat her nasılsa sizin içinize bir kurt düşmüş olacak. Bildiğimiz kadarı ile durumu açıklayıp size faydalı olmaya çalışacağız. Vücutların ruhlarla imtizacı neticesinde bu aleme gelişlerindeki sıra ile, dünyaya gelmelerine sebep olan babanın tesiri dikkat alınınca, önce gelen, daha sonra doğandan büyük olmakta ve yakınlık derecesine göre baba ve dede diye isim almaktadır. Aynı gün meydana gelen birçok yumurta, kuluçka makinasına veya tavuğun altına değişik zamanlarda konulsa, aralarındaki bu fasıla ikişer ay olsa, yumurtadan ilk çıkan civciv, ikinci çıkacak yavrulardan iki ay büyük, daha sonra çıkacak civcivlerden dört ay büyük olmaz mı? Yumurtalar aynı gün doğduğu için, bu fasılalarla meydana gelen civcivleri aynı yaşta kabul etmeye mantık ve ilmi hakikatler müsait mi? Ne dersiniz?
22- Soru: Zamanın tebeddülü ile ahkam tebeddül eder, sözü her sahada geçerli midir?
Cevap: Ayet ve hadis ile hükme bağlanmış şeylerde zamanların tebeddülü ile en küçük bir değişiklik asla caiz olmaz. Bu fıkıh kaidesinde değişeceği bildirilen hükümler, ancak örf ve adete dayalı şeylerdedir. Beldelerin "Kile" diye isimlendirdikleri ölçek, birçok memlekette birbirinden farklı bulunmaktadır. Bunda bir mahzur yoktur. Zira örf-i belde böyle devam edegelmiştir. Havaların sıcak ve soğukluğuna göre değişik giyiniş tarzı da örf ve adetlerle tesbit edilebilir. Yoksa namaz, oruç gibi ibadetlerin ne zamanında, ne edasında asla bir değişiklik düşünülemez. Bu, zamana değil, Kur'an'a bağlı bir hükümdür.
23 - Soru: Elfaz-ı küfrü telaffuz edenin hükmü nedir?
Cevap: Böyle bir kelimeyi söyleyen küfre girer, îman ve nikahını yenilemesi gerekir. İman edince nikah geri gelir. Bu söz, boşanmada kullanılan bir lafız gibi nikahı noksanlaştırmaz.


En son uA Kocaeli tarafından 30/8/2008, 15:08 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 14:59

ALLAH'IN (C.C.) SIFATLARI
24 - Soru: Cenab-ı Hakk'ın sıfatları zâtının aynı mıdır, yoksa gayrı mıdır?
Cevap: Allah Teala'nın sıfatları zat-ı ilahinin ne aynıdır, ne de gayrıdır. Aynı olan zat ile müttehid olması ve teaddüd-i zat lazım elir. Gayri olsa, sıfat-ı ilahinin zat-ı ilahiden ayrılması lazım gelir ki, bu durumda ya binefsihi kaim olması veya gayr ile kaim olması gerekir. Bunların hepsi de muhaldir. Bu sıfatlar, kıdem-i zamani ile kadim ve hudus-i zati ile hadistirler.
25 - Soru: Cenab-ı Hakk'ın Semi ve Basar sıfatları mevcut ve madum olan her şeye taalluk eder mi?
Cevap: Hak Teala'nın Semi ve Basar sıfatları mevcut olan şeylere taalluk eder. O mevcut, ister vacip isterse caiz olsun. Fakat Rabbimizin bu sıfatları, maduma taalluk etmez. Zira madum (yok olan), görülüp işitilmeye müsait bir şey değildir.
26 - Soru: Bizleri yoktan var eden yüce Allah'ımızın(cc) 1001 ism-i şerifi olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Kur'an'da geçen doksan dokuz ism-i şerifi var. Biz 99 ism-i şerifin içinde Tanrı diye bir isim bulamadık. 99 ism-i şerifin haricinde kalan 902 ism-i şerifin içinde mi? Açıklar mısınız?
Cevap: Tanrı kelimesi Türkçe olup ilah ve ma'bud kelimelerinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Allah lafzının karşılığı olarak kullanılamaz. Kur'an-ı Kerim'de ve Esma-i Husna arasında Tanrı kelimesi yoktur. Zira bu lafız Türkçedir. Allah lafzı ile Tanrı kelimesi arasında fark vardır. Şöyle ki: Tanrı kelimesinin sonuna "ler" takısı getirilerek cemi (çoğul) yapılabilirse de Allah lafızı çoğul olarak kullanılamaz.
27 - Soru: İrşadiye kitabının 29. sayfasında "Ve yükferu bi kavlihi Reeytullahe fil menami" ibaresi vardır. Bu ibareye göre bir kimse, "Rüyada Allah'ı gördüm" dese kafir olur. Mısır'da tahsil görenlerden bazılan bu ibarede yanlışlık görerek Allah'ı rüyada görmek sevaptır demişlerdir. Siz ne dersiniz?
Cevap: Bahsettiğiniz kitabın ibaresinde, ya mürettibin veya müellifin bir hatası olmuş. Bu yanlışı kimin yaptığını bilemediğimiz için tayinden çekiniyoruz. Muhakkak olan bir şey varsa, bu ibare ve ifade tamamen yanlıştır. Akaid şerhi Kesteli ve onun haşiyesi Ramadan Efendi ile diğer akaid kitaplarımızın tafsialt ile anlattıkları husus, "Rüyada Cenab-ı Hakk'ı görmenin" caiz olduğu ve İslam büyüklerinden birçoğunun bu saadete mazhar bulunduğudur. "Abdüllatif" adlı va'z kitabından (s.201) naklettiğimiz İmam-ı Azam efendimizle ilgili bir bahis de doğrudur ve akaid haşiyesinde vardır.
28 - Soru: Cenab-ı Hakk'ın Rezzak sıfatını inkar eden ne olur?
Cevap: Kafir olur.
29 - Soru: Bostan, Gülistan adlı kitabın 13. sayfasında Allah Teala'ya "Efendi" tabiri kullanılmıştır. Bu ne derece doğrudur?
Cevap: Allah Teala'nın isim ve sıfatları tevkifidir. Bunların dışında bir isim ve sıfatın kullanılması doğru olmaz. Anlayamadığımız bir husus olmuştur: Sorunuzda iki kitap ismi verdiğiniz halde bir tek sayfa numarası göstermektesiniz. Bu sayfa hangi kitaba ait olmaktadır?
30 - Soru: Canlılar arasında bir dişiden dünyaya gelmemiş varlık var mıdır?
Cevap: Evet, mevcuttur. Üç canlı (Adem aleyhisselam, Hazret-i Havva ve Salih aleyhisselamın devesi) bir canlı vasıta olmaksızın ilahi kudretin tezahürü neticesinde yaratılmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 14:59

CENNET-CEHENNEM
31 - Soru: Şu anda cennet ve cehennem var mıdır? Mekan tahsis edilmiş midir?
Cevap: Cennet de cehennem de el'an mevcuttur. Ayet-i kerimelerde cennet ve cehennemden bahsedilirken mazi (geçmiş zaman) sigası ile "Üuıddet" (hazırlandı) buyrulması, onların halen mevcut olduğunu gösteren delillerden biridir. Me'va adlı cennetin Sidretü'l-Münteha'nın yanında bulunduğu, Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle (Sure-i Necm ayet 15) sabittir. Hz. Nuh'un kavmi; suda boğulduğundan onların derhal cehenneme sokulduklarını haber veren Ayet-i Kerime (Sure-i Nuh 25) cehennemin varlığını ifade etmektedir. İşte bu ve benzeri birçok Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerifler, cehennemin el'an mevcut bulunduğunun belgeleridir. Akaid kitapları bu hususu açık ve geniş olarak beyan etmektedir.
32 - Soru: Kadınlar, cennete girince yine dünyadaki kocaları ile mi evlenecekler?
Cevap: Hayatta iken birbirinden memnun yaşadılarsa ve hoşnutlukla ayrıldılar ise kadın zevcin hanımı olacak. Kadının birden fazla evlilik yapması halinde; hangi kocasından memnun olarak ayrıldı ise onun hanımı olarak kalacak.
33 - Soru: Veled-i zina olan bir kimse, bihakkın İslam'ı yaşamış olsa bile cennete giremez, deniliyor. Bu söz doğru mu?
Cevap: Böyle bir iddia doğru değildir.
34 - Soru: Bazı kimseler, borazancının, çaldığı düdüğü ile; sarhoşun, kadehiyle birlikte haşrolunacağını; müezzinlik yapanların, ezan okuyarak haşrolunacağını ifade etmektedirler. Bu hususun sıhhat derecesini açıklar mısınız?
Cevap: Peygamber Efendimiz'in "Yüb'asü küllü abdin âlâ mâ mâte aleyh" Hadis-i Şerifi buna delalet etmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 14:59

MEZHEPLER
35 - Soru: Biz Hanefîlerin itikatta İmamı Ebu Mansur Muhammed Maturidi'dir. Diğer üç mezhebin imamları aynı mıdır?
Cevap: Şafii, Maliki ve Hanbeli mezhebi mensuplarının itikadi meselelerde İmamı, Ebu'l-Hasen el-Eşari'dir.
36 - Soru: Mezhepler arasındaki farkların giderilmesi ve bunların birleşmesi kabil midir? Bir mezhepte olan kimse diğer mezhepteki bir şahsa ne zaman imamlık yapabilir? Birbirinin mezhebine girebilir mi?
Cevap: Mezheplerin arasındaki fark, esasta değil, fer'i hükümlerdedir. Namaz, her mezhepte farzdır. Fakat namazın farz ve vaciblerinin sayısında mezhepler arasında fark bulunabilir. Hanefi, Maliki, Hanbeli ve Şafii gibi mezhebin salikleri, diğer bir mezhepteki imama uyabilirler. Yeter ki imam olan şahıs kendisine uyacak diğer mezhepteki şahsın mezhebindeki abdesti bozan şeylerden sakınmış olsun. Bunların birleşmesi (telfiki) doğru ve caiz değildir. Tamamen taklit etmek şartıyla bir Şafii, Hanefi mezhebine girebilir. Bir Hanefi de Şafii mezhebini taklit edebilir. Fakat canının istediği zaman Hanefi, işine geldiği zaman Maliki veya Hanbeli mezhebini taklit etmek suretiyle daldan dala konan kuş misali hareket edemez.
37 - Soru: Mezhebler ne için ve nasıl ve ne zaman çıkmıştır?
Cevap: Ashab-ı Kiram devrinden sonra, Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerden hüküm çıkarma kudretine sahip müctehidler azalmıştı. Bunun üzerine Müslümanlar, içtihat kudretinde bulunan fakihlere tabi olma yolunu tuttular. Onların derslerinde bahsettikleri mevzular, sorulara verdikleri cevaplar ve fetvalar halkın takip ettiği bir yol ve fıkhi bir mezhep olarak doğmuş oldu.
38 - Soru: Suudi Arabistan ve diğer Arab memleketlerinde İslamiyeti ehl-i sünnet mezhebi üzere yaşayanlar var mıdır?
Cevap: Suudi Arabistan devleti, Vehhabilik mezhebinin yayılmasını hedef almış bulunmaktadır. Fakat halkın arasında ve bilhassa orada yerleşmiş Türklerde ehl-i sünnet mezhebiyle amel etmek yaygındır.
39 - Soru: Bir kimse, canı istediği zaman Hanefi mezhebine, dilediği zaman diğer mezheblerin hükümlerine göre hareket edebilir mi?
Cevap: Edemez. Taklitte bir imam tercih etmesi gerekir.
40 - Soru: Ehl-i sünnetin dört fıkhi mezhebinin dışında, yine ehl-i sünnete bağlı olduğu halde, tabileri kalmadığından yaşayamamış ve bu sebeple günümüze kadar gelememiş fıkhi mezhebler var mıdır? Varsa adları nelerdir?
Cevap: İkinci ve üçüncü asırda, en fazla şöhret yapmış müctehidler; İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafii, İmam Ahmed bin Hanbel'dirler. Tabiin ve tebei tabiinden müctehidlik derecesinde bulunup da mezhepleri devam etmemiş bulunan zatlar şunlardır: İbrahim Nehai, İbni Ebi Leyla, İbni Şübrüme, Süfyan-ı Sevri, Hasan ibni Salih, Abdurrahman Evzai, Amr b.Haris, Leys bin Sa'd, Abdullah ibni Ebi Cafer, İshak bin Raheveyh, Ebu Ubeyd Kaasım bin Selam, Ebu Sevr-i Bağdadi, İbni Huzeyme, İbni Nasr-ı Mervezi, İbni Münzeri Nisaburi, Davud-ı Zahiri, İbni Cerir-i Taberi.
41 - Soru: Mezheplerin hak ve batıl olduklarını nereden anlayıp da hak-batıl olduğuna hükmediyoruz? Bazı mezhepler var ki aynı yıl içinde kurulmuşlardır. Mesela Zeydi, Caferi ve Hanefi mezhepleri gibi. Ayrıca Caferi mezhebinin kurucusu diye bilinen Cafer-i Sadık (k.s.) silsile-i sadatdan değil mi?
Cevap: Mezheplerin hak oluşu, umumi hükümler bakımından, İslam dininin inanç, ibadet ve muamelat ile alakalı hükümlerine her bakımdan uygun düşmesi ile anlaşılır. Batıl mezhep de bu esaslara ters düşen yolun adıdır. Mezhep kurucularının aynı tarihte yaşamaları, aynı şehir ve hatta aynı medresede yetişmiş olmalarıyla, kurdukları mezheplerin hak veya batıl olarak vasıflandırılmasında aynı sıraya konulamaz. O zatın İslam'a mutlak bağlı olması, fasit te'villere, kusurlu tefsirlere ve mantıksız tezvirlere kaçmaması ile mezhebinin hak olduğu anlaşılır. Vasıl bin Ata, Hasan Basri Hazretleri'nin rahle-i tedrisinde yetişmiş ve fakat sonunda ondan yüz çevirmiş ve Mütezile'nin önderi olmuştur.
42 - Soru: Ehl-i sünnet dışında kalan fırka-i dalaletten hangisi küfre nisbet olunur?
Cevap: Bu hususta size, Milel ve Nihal Tercümesi'ni tetkik etmenizi tavsiye ederim.
43 - Soru: Ehl-i sünnet ve'l-cemaattan olan mezheplerin hak olduğunu biliyoruz ve inanıyoruz. Fakat, bize "Hak olduğunu ne ile isbat edersiniz, deliliniz nedir?" diye soruldu. Bu hususta bizi aydınlatır mısınız?
Cevap: Allah'ın (cc) kitabı ve Resulü'nün (sav) sünneti, amellerin hükme bağlanmasında en sağlam ölçü ve şaşmaz bir kıstastır. Bu esaslara uyan bir şey, meşru ve hakka uygun kabul edilir. Ehl-i sünnet mezhebinin hak olduğunu, Allah'ın(cc) Kitabındaki hükümlere, Resulü'nün(sav) sünnetine ve Ashab-ı Kiramın yürüdüğü yola uygun olması ile isbat ederiz.
44 - Soru: Şafii mezhebine mensup bulunan bir kişi, vefat ettiği zaman devri nasıl yapılacak?
Cevap: Aynı Hanefi mezhebinde olduğu gibi yapılacaktır.
45 - Soru: İslamiyet bir olduğuna göre mezhep ne için dört olmuştur?
Cevap: El bir tane olduğu halde, parmakların beş tane oluşu nasıl bizim iş görmemizi kolaylaştırmakta ise, mezheplerin durumu da aynen öyledir. Hepsi İslam esaslarına bağlı olup, halkın kolaylığı içindir.
46 - Soru: Vehhabilik nedir, hangi ülkede mevcuttur?
Cevap: "Selefi'lik iddiası içinde kamufle edilmiş, sarılıp sarmalanmış bir "Mücessime" sempatizanlığıdır. Suudi Arabistan'dan kaynaklanmaktadır. Orada tahsil görmüş bazı kimseler tarafından veya bu işin çığırtkanları vasıtası ile İslam aleminin birçok beldesine sıçramıştır.
47 - Soru: Bizim mezhep (Hanefi) de altın diş yasak mı?
Cevap: Dişinde çürük falan yok iken keyf ve süs için yaptırılırsa hem gusle mani, hem de altınla zinetlenmek erkeğe haramdır. Fakat dişlerindeki çürük sebebiyle yaptırılacak ise, bu zaruret halidir. Zaruret halinde ve zaruret miktarını geçmemek şartı ile diş doldurtmak veya altın kaplatmak İmam Muhammed'e göre caizdir.
48 - Soru: Ramazan ve Kurban Bayramı namazları biz Hanefîlerce vacib bulunmaktadır. Diğer üç mezhepte bu namazların hükmü nedir?
Cevap: Maliki ve Şafii mezheplerinde, bu namazlarla ilgili iki hüküm vardır. Birinci hüküm, bu namazlar sünnet, diğer bir kavle göre farzdır. Hanbeli mezhebinde ise farz-ı kifayedir.
49 - Soru: Sehiv secdesi, biz Hanefilere göre vacibtir. Şafii mezhebine göre bu secdenin hükmü nedir? Zira bulunduğumuz yerlerde Şafii bir imama uyduğumuz oluyor. Durumu bilmemizde fayda vardır?
Cevap: Sehiv secdesi, gerek Şafii gerekse Maliki mezheplerinde "sünnet" bulunmaktadır. Ancak şu var ki, imam sehiv secdesi yapacak olursa, bu mezhepteki kimsenin imama uyarak secdeyi yapması vacib olur.
50- Abdürrahim Fetvalarından: "Hanefi olan Zeyd, Şafii mezhebine geçtiğinde tazir olunur" (H.Ec. 2/164)
Açıklama: Hanefi mezhebi, Şafii mezhebinden daha kolay hükümleri içine almış bulunmaktadır. Bu itibarla, tercih ettiği Şafii mezhebinin hükümlerini yerine getirmekte kusur etmesi ihtimaline binaen şer'i hakim tarafından uyarılır ve gerekirse tazir edilir. Buradaki tazir, tazip ve tecziye mânâsında anlaşılmamalı, sadece bir uyarma olarak kabul edilmelidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 14:59

KUR'AN AYETLERİ
51 - Soru: Karısı ölen bir kimsenin baldızıyla evlenebileceğini biliyoruz. Sure-i Nisa'nın 23. ayetinde geçen "İlla ma kad selef" istisnası neyi ifade etmektedir? Ben Arapça bilmediğim için bu illâ kelimesinde bir şart ve şurut olmasına zahip oluyorum. Burasını bizlere açıklamanızı rica ediyorum.
Cevap: Sure-i Nisa'nın 23. ayetinde "iki kız kardeşi birlikte almanız da haram kılındı" buyurduktan sonra, "İllâ mâ kad selef" istisnası "ancak" (cahiliyyet devrinde) geçen geçmiştir" mânâsını taşımaktadır.
İslâmiyet gelmezden önce, cahiliyyet devrinin insanları, iki kız kardeşi birlikte nikâhı altında toplamakta bir mahzur görmezlerdi. Bu Ayet-i Kerime bunu yasaklamış ve cahiliyyet devrinde geçenden sorumlu tutmamıştır. Ancak mezkûr Ayet-i Celile indiği zaman nikâhı altında iki kız kardeş bulunduranlar, bunlardan birisini boşamakla mükellef tutulmuşlardır.
Bu kimseler sonradan İslâmiyet'i kabul etmeye geldiğinde, nikâhı altında iki kız kardeş bulunduğunu söylemesi üzerine Peygamber Efendimiz (sav), "iki zevcen"den dilediğini (birini) boşa" buyurmuştur. (İbni Mace, c.l, s.627)
52 - Soru: Dünyanın döndüğüne delâlet eden ayet veya hadis var mıdır?
Cevap: Sure-i Neml'in 88. ayet-i kerimesinde şöyle buyurulmaktadır: "Sen dağları görür, onları yerinde durur sanırsın. Halbuki onlar bulut geçer gibi geçer gider. (Bu) her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın san'atıdır. Şüphesiz ki O, ne yaparsanız hakkıyla haberdardır."
Bu Ayet-i Kerimede dünyanın döndüğüne dair bir sarahat yoksa da bu cihete bir işaret vardır. Müfessir Elmalılı M.Hamdi Yazır (merhum), Hak Dini Kur'an Dili isimli tefsirinin 5. cilt, 3709. sayfasında şöyle ifade etmektedir: "Müteahhirinden birtakımları (ve hiye temürru) fi'linin de hâle ait olması lâzım geleceğine hükmederek bununla arzın hareketini isbata çalışmışlardır."
53 - Soru: Kur'an-ı Kerim'in harekesinin bid'at olduğunu söylüyorlar. Bu hususta delilleri ile birlikte bilgi vermenizi arzederiz.
Cevap: Kur'an-ı Kerim'in harekesi, evet, sonradan konulmuş olup daha kolay okunmasını temenni etmek içindir. Hicretin birinci asrı ortalarında Nahiv ilminin vâzıı Ebü'l-Esved ed-Düeli tarafından yapılmıştır. (Tefsir Tarihi, c. 1, s. 32)
54 - Soru: Kur'an-ı Kerim'de mukaddes Mekke şehri hangi isimlerle anılmıştır?
Cevap: Sure-i Al-i İmran'ın 96. ayetinde "Bekke", Sure-i Şûra'nın 7. ayetinde "Ümmü'l-kurâ" ve Tin Suresi'nin 3. ayetinde "Beledü'l-Emin" olarak geçmektedir.
55 - Soru: Kur'an-ı Kerim'deki "Ülaike" kelimelerinin altına konulan "kasr" kelimesi ne mânâsına gelmektedir?
Cevap: "Kasr" kısa mânâsına olup vavdan önceki harfin uzatılmamasına tenbih ve işaret için konulmuş bulunmaktadır.
56 - Soru: Kur'an-ı Kerim'de Tevbe suresi ne için Besmele ile başlamamıştır?
Cevap: Bu surenin "Enfal" suresinin devamı olduğunu ve bu sebeple de "Besmele" yazılmadığını söyleyenler vardır. Bir de bu surenin indirildiği sırada Peygamber Efendimiz "Besmele" yazılmasını emretmiş değildir.
57 - Soru: "İnaan için ancak sâ'yinden başkası yoktur" mealindeki sure-i Necm'in 39. ayeti Mevkuufat'm "Hac ani'1-ğayr" bahsinde "mensuhtur" deniliyor. Açıklar mısınız?
Cevap: Bu görüşte olan ilim erbabı varsa da bunun aksini söyleyen, yani bu ayetin mensuh olmadığını ifade eden de vardır. Elmalılı tefsirinin c. 6, s. 4610'da şöyle denilmektedir: "Bunun mensuh olduğuna dair söylenen söz, sahih değildir. Cumhur indinde bu muhkemdir."
58 - Soru: Yahudilerin devlet kuramayacağına dair ayet ve hadis var mıdır?
Cevap: Gerek Ayet-i Kerimede gerekse Hadis-i Şerifte, Yahudilerin hükümet kuramayacağına dair bir sarahat yoktur. Sure-i Bakara'nın 61. ayetinde onlar hakkında şöyle buyrulmaktadır: "Onların üzerine bir horluk ve yoksulluk vuruldu. Allah'tan(cc) bir gazaba da uğradılar." Bu zillet ve meskenetin, bu cezaya müstehak olan o günkü Yahudilerin olabileceği hatıra gelen ihtimallerdendir. İkinci cihet de, her ne kadar onlar bir devlet kurmuş şeklinde görülüyorsa da, bu, zengin Amerikan Yahudilerinin, mütefennin Alman Yahudilerinin ve ihtilalci Rus Yahudilerinin, tertipleri sonucu kurulmuş bir devlet olmaktadır. Hor ve zelil, şeref ve itibardan uzak olmak, onların üzerinden kalkmış sayılmaz.
59 - Soru: Kur'an-ı Kerim kaç harftir?
Cevap: Bu hususta iki ayrı rivayet vardır: Birincisi 325 bin, 345'tir. Diğer rivayette ise, 325 bin 743'tür. Kur'an-ı Kerim'in kelimelerinin sayısının ise 77 bin 439 olduğunda ittifak vardır.
60 - Soru: Allahü Zülcelâl'in "Allah'a giden yolu bulmak için bir vesile bir vasıta arayın" buyruğu Kur'an-ı kerim'in neresinde ve hangi ayettedir?
Cevap: Sure-i Maide'nin 35. ayet-i kerimesi olup şu mealdedir: "Ey iman edenler, Allah'tan korkun, O'na (yaklaşmaya) vesile arayın ve O'nun yolunda savaşın, ta ki muradınıza eresiniz."
61 - Soru: Ayet-i Kerimede Cenab-ı Hak, "İnsanların ömrü (eceli olacak) tekaddüm ve teahhür etmez" buyuruyor. Hadis-i Şerifte ise, "Sadaka belâyı def eder ve ömrü ziyade eder" buyurulmaktadır. Bu hususta ne dersiniz?
Cevap: Ayet-i Kerimede "Ecel geldiğinde te'hir edilmez ve öne de alınmaz" buyrulmuştur. Ömrün uzayacağına ait delil ile bu Ayet-i Kerime arasında bir uyuşmazlık ve çelişki yoktur. "Ecel geldiği zaman" tabiri dikkate alındığı zaman, sözün mefhum-ı muhalifinden ecel gelmeden önce, ilâhi sır çerçevesi içerisinde ömrün uzaması vakidir.
62 - Soru: Kur'an-ı Kerim'de Ay'a çıkmanın mevcut olduğunu söylüyorlar. Bu görüş doğru mudur?
Cevap: Kur'an-ı Kerim'de sarahaten böyle bir beyan yoktur. İddia sahibinin sure ve ayet belirterek delil göstermesi gerekir. İşaret yolu ile olan bazı dakik mânâları anlamak ise ehlinin işidir. Keyfi tefsir tehlikeli bir yoldur.
63 - Soru: Kur'an-ı Kerim'deki nâsih ve mensuh Ayet-i kerimeler kaç tanedir? Ayet numaraları ile açıklar mısınız?
Cevap: Kur'an-ı Kerim'de 66 tane nâsih ve mensuh ayet bulunmaktadır. Bunların hangi ayetler olduğunun izahına bu sütunlar müsait değildir. Bu hususta yazılmış müstakil eserler bulunmaktadır, onları tetkik ediniz.
64 - Soru: Mekaasidü't-Talibin adlı kitapta "Sure-i Hamd" diye bir sure ismi geçmekte. Bu isme Kur'an-ı Kerim'de rastlamadım. Sure-i Hamd'den murat nedir?
Cevap: "el-Hamd", Fatiha suresinin isimlerindendir.Başında "el-Hamd" bulunduğu veya baştan sona hamd mânâsını tazammun etmesi itibariyle bu ismi almıştır.
65 - Soru: Kur'an-ı Kerim'in 6666 ayet olduğunu biliyoruz. Ancak bunların hangi hususlara dair olduğunu açıkça bilememekteyiz. Bu hususu açıklar mısınız?
Cevap: Kur'an-ı Kerim'in ayetleri, Zemahşeri'ye göre 6666 ayettir. İbni Kemalpaşa bunları manzum olarak şöyle taksim etmektedir:
Bilmek istersen eğer sen aded-i âyâtı,
Cümlesi altı bin altı yüz altmışaltı.
Binidir va'd beyanında anın, bini vaid;
Binidir emr-ü ibadet, bini nehy-ü tehdid.
Bini emsâl-ü iberdir, bini abâr-u kasas,
Beşyüz âyâtı helâl ile harama muhtas.
Buldu yüz ayeti tesbih-u duada çü rüsûh,
Altmış altısı dahi ayet-i nâsih, mensûh.
66 - Soru: Mushaf neye denir?
Cevap: Kur'an-ı Kerim'in bütün ayet ve surelerinin tamamını içine alan mukaddes kitabımıza "Mushaf" adı verilmektedir.
67 - Soru: Sure nedir?
Cevap: Kur'an-ı Kerim'in en az üç ayetini içine alan, müstakil bir isimle anılmış ve diğerlerinden ayrılmış bulunan müstakil bir parçadan ibarettir.
68 - Soru: Ayet nedir?
Cevap: Kur'an-ı Kerim'e ait cümlenin, üst ve alt taraftan ayrılmış bulunan parçasına "Ayet" adı verilmektedir.
69 - Soru: Cünüp bulunan bir kimse veya âdet gören bir kadın Kur'an-ı Kerim'i dinleyebilir mi?
Cevap: Evet, dinleyebilir. Bunlara yasak olan, Kur'an-ı Kerim'den bir bütün ayet okumaktır.
70 - Soru: Tecvid kaidelerine göre, mahrecinde veya sıfatında yakınlığı olan harflerin birbirine uğraması idğamı mütekaaribeyn oluyor. Neticede, sakin olan lam, mahreç yakınlığı olan (Ra) harfine uğrayıp "Kurrabbi" şeklinde okunuyor. Ya bunun aksi olarak sakin olan (Rı) lâm harfine uğrasa o zaman "Nağfir leküm"ü "Nağfilleküm" okuyabilecek miyiz?
Cevap: Memleketimizde takip edilen kıraet tarzı, Asım'ın "Hafs"dan gelen rivayetine göre olmaktadır. Asım'ın diğer râvisinin okuyuşunda da böyle bir idğam mevcut değildir. Ancak, kıraat imamlarından İbni Amir'in ikinci ravisi bulunan Sûsi, "Nağfilleküm" şeklinde idğam yapmaktadır.
71 - Soru: Bize öğretilen bilgiye göre, Kur'an-ı Kerim 6666 ayettir. Fakat Abdullah Atıf Tüzüner'in hazırlayıp oğlu Y.Mimar Feyyaz Tüzüner tarafından bastırılıp Yağmur Yayınevi tarafından dağıtımı yapılan "Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali" adlı kitapta sondan sekizinci yaprağında "Kur'an-ı Kerim'e dair kısa bilgiler" başlığı altında, ayet bölümünde, "Kur'an'da Kûfe'li bilginlere göre 6232 kadar ayet vardır. Böyle olduğu Nisaburi tefsirinde açıklanmıştır" deniliyor. Lütfen doğru olup olmadığını açıklayınız.
Cevap: Kur'an-ı Kerim'in ayet sayıları üzerinde ilim adamlarının değişik beyanları vardır. Şöyle ki: Nafi'a göre: 6217, Şeybe'ye göre: 6214, Küfe alimlerine göre: 6236, Mısırlılara göre: 6219, Şamlılara göre: 6226, Zemahşeri'ye göre: 6666 ayettir. Bu ihtilâf, ayetlerin başlangıcı ile nihayet bulması hakkında kabul edilen itibari ölçülerin farklı olmasından ileri gelmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 14:59

KUR'AN-I KERİM'İN MEAL ve TEFSİRİ
72 - Soru: Kur'an-ı Kerim'i Türkçe olarak kabul edenler var. Türkçe basılmış Kur'an'lar var. Bu hususta beni aydınlatmanızı temenni ediyorum.
Cevap: Sormak istediğiniz hususu ifadenizden kesin olarak anlayamadık Ancak iki ihtimal akla gelmektedir:
a) Türkçe'ye çevrilmiş bulunan Kur'an tercümesi, sadece ayetlerin karşılığından ibaretse "Meal" adını alır. Mânâ ile birlikte açıklama da yapılmış ise "Tefsir" denilmektedir. Bu iki yoldan dilimize aktarılmış olan meal veya tefsire Kur'an denilemez. Kur'an-ı Kerim'in meali veya tefsiri denilir. Bununla namaz da kılınamaz.
b) Yeni yazı ile basılmış olan Kur'an-ı Kerimlere gelince: İler ne kadar Arapça ifade taşıyorsa da ondan okumada telâffuz hataları olur. Arapça'da "Ha, Hı ve He", "Dal, ve Dat", "Te ve Ti", "Zel, Ze ve Zı", "Se, Sin ve Sad", "Kaf ve Kef" gibi harfler, birbirine yakınsa da sıfatları, çıkış yerleri ve okunuş tarzları itibariyle birbirinden farklı bulunmaktadır. Bunlara karşılık yeni yazı alfabedeki h, d, t, z, s, k harfleriyle yukarıda gösterilen harflerin seslerini tam olarak çıkarabilmek mümkün olmamakladır Kur'an-ı Kerim'in kendi yazısından başka bir yazı ile yazılmasına İslâm uleması cevaz ve fetva vermemiştir.
73 - Soru: Kur'an'ın Arabça tarifini yazınız?
Cevap: "En-Nazmü'l-münezzelü alâ Resulinâ el menkuulü anhü tevâtürâ" diye tarif edilmektedir.
74 - Soru: Secde ayetinin mealini okuduğumuzda secde yapmak vacib olur mu?
Cevap: Secde ayetinin mânâsını (tercümesini) okuyan kimseye ihtiyaten secde etmek gerekir. Dinleyen ve secde ayetinin mânâsı olduğunu anlamayan kimse, başkasının haber vermesi ile secde vacib olmaz (Ömer Nasuhi Bilmen: Büyük İslâm İlmihali, namazla ilgili bölüm, madde: 374).
75 - Soru: Hasan Basri Çantay'ın tefsiri ve Ahmed Davudoğlu'nun meali nasıldır?
Cevap: Merhum Hasan Basri Çantay'ın "Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim" adlı tefsiri ile Ahmed Davudoğlu'nun meali, bugün mevcutmealler içinde en güvenileni ve en güzelidirler
76 - Soru: Bugün Türkiye'de Kur'an-ı Kerim'i tam tercüme edecek hoca var mıdır? Varsa isim ve adresi:
Cevap: Türkiye'mizde Kur'an-ı Kerim'in meal veya tefsirini başarmış olanlar vardır. Hasan Basri Çantay, Ahmet Davudoğlu ve Elmalılı Hamdi Yazır hocalar gibi. Ancak bu kadar zor olan işe özenen ve teşebbüs edenler vardır. Muvaffak olabilen ise azdan azdır. Hayatta olanlardan isim vermemekte bizi mazur görünüz.
77 - Soru: Bize hangi tefsiri ve hangi meali tavsiye edersiniz?
Cevap: Merhum Hasan Basri Çantay'ın üç ciltlik "Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim" adlı tefsirini ve Ahmed Davudoğlu'nun mealini tavsiye ederim.
78 - Soru: Kur'an'ın lügat mânâsı nedir?
Cevap: Kur'an, lügat itibariyle "Toplamak ve okumak" anlamına gelmektedir.
79 - Soru: Ayet ve hadis mealleri bulunan takvim yapraklarım sobada yakabilir miyiz?
Cevap: Evet.
80 - Soru: Kur'an-ı Azim'in tefsirinde kaç tarik vardır ve onlar nelerdir?
Cevap: Kur'an-ı Kerim'in tefsirinde iki yol vardır: Tefsir birrivâye, Tefsir biddirâye, Tefsir birrivâye: Ashab ve eslâftan gelen rivayetleri dikkate alarak ayet-i kerimeleri tefsir etmektir. Tefsir biddirâye: İlim dirayetini kullanarak tefsirde bulunmaktır.
81 - Soru: Re'ye göre tefsir kaç türlüdür? Açıklayınız?
Cevap: Bu yolda yapılacak tefsir beş türlüdür. Bunlardan hangisi olursa olsun caiz değildir. Bunlar, şöyle sıralanabilir:
1- Tefsire imkân ve cevaz veren ilimleri tahsil etmeden yapılan tefsiridir. Okumadan alim, yazmadan kâtip olunmaz cinsinden, ilim sahasının yüz karaları; 10 tane harekesiz ayeti okuyamayacak kadar cehalet karanlığı içinde ve echel-i cüheladan bulunan bir kimsenin yapmaya cür'et gösterdiği tefsir.
2- Allah Teala'dan başkasının bilmediği müteşâbihâta dair kesin surette yapılan tefsirdir. Tefsir sahasının kudretli alimleri bile, bu noktaya gelince "Allahü a'lemü bi murâdihi" demekle yetinmişlerdir.
3- Bozuk bir mezhebi takrir ve teyid için yapılan tefsirdir. Böyle sapık bir mezhebi esas alıp tefsiri ona tabi kılma yoluna gidilmesi, Ayet-i Kerimeyi aslından inhirafa zorlar.
4- Delil bulunmaksızın "Allah'ın(cc) muradı böyledir" diye kafi olarak yapılan tefsirdir.
5- Heva ve hevese uymak suretiyle yapılan tefsirdir. Karâmita, Batıniyye ve Hurûfilerin tefsirleri, heva ve "keyfe mâ yeşâ" diye adlandırılacak zırvalardan ibarettir.
82 - Soru: Tefsir-i Celâleyn'e "İki Celâl'in tefsiri" mânâsını taşıyan böyle bir ad ne sebeple verilmiş bulunmaktadır?
Cevap: Celâl ismini taşıyan iki büyük İslâm alimi tarafından tamamlanmış olması bakımından "Celâleyn Tefsiri" adı verilmiştir. Bunlardan biri, Celâlüddin bin Ebu Bekir es-Süyûti'dir. Bu zât, Fatiha'dan İsrâ suresinin sonuna kadar olan kısmın tefsirini yapmış bulunmaktadır. Diğer alim ise, Celâlüddin bin Muhammed bin Ahmed'dir. Bu da Kehf suresinden sonuna kadar olan kısmın tefsirini yapmış bulunmaktadır. Bu zatların her ikisi de Şafii mezhebinden olup, takip ettikleri tefsir tarzı, tefsir bir rivayedir.
83 - Soru: Kur'an-ı Kerim'de geçen "Hûr" ve "İn" kelimeleri sarf ilmi yönünden ne kelimedir ve mânâları nedir?
Cevap: "Hûr", "Havra" kelimesinin cemilenmiş şeklidir. Mânâsına gelince, gözün karasının son derece siyah, beyazının da son derece ak olması mânâsına gelmektedir. "İn" lâfzı ise, "Ayna" kelimesinin cemilenmiş şeklidir. Büyük gözlü mânâsına gelmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 14:59

KUR'AN-I KERİM'İN NÜZULÜ
84 - Soru: Kur'an-ı Kerim'in nüzulünü beyan eden ayetlerden bazısında "Enzele", diğer bazı ayetlerde "Nezzele" ifadesiyle tabir buyurulmasının hikmeti nedir? Ve inzal ile tenzil arasında ne fark vardır?
Cevap: "İnzal" topluca indirmek, "Tenzil" ise ayet ayet, parça parça indirmektir. Kur'an-ı Kerim'in Levh-i Mahfuz'dan alınarak dünya semasındaki beyt-i izzete indirilmesi, bir defada ve bir bütün halde olduğundan "İnzal" kelimesi ile ifade edilmiş olmaktadır. Vak'aların durumuna göre zaman zaman gönderilme şekline "Tenzil" adı verilmektedir.
85 - Soru: Kur'an-ı Kerim'in ilk nazil olan ayeti ile en son nazil olan ayetini açıklayınız?
Cevap: Kur'an-ı Kerim'in ilk nazil olan ayeti, "İkra" suresinin ilk dört ayetidir. Son nazil olan ayetine gelince, bu hususta değişik beyanlar vardır. Şöyle ki: Cumhur, "El-yevme ekmeltü leküm" ayetinin en son nazil olduğu görüşündedir. Bazı alimler de, Bakara suresinin 278-279. ayetlerinin en son nazil olan ayetler olduğunu tercihe şayan görmüşlerdir.
86 - Soru: Kur'an'ın nazil olmasında kaç yol ve mertebe vardır?
Cevap: Kur'an-ı Kerim ayetlerinin Allah (cc) tarafından Hazreti Peygamber'e (sav) indirilmesinde dokuz çeşit vahiy vardır. Şöyle ki:
1- Salih rüya. Peygamberin kalbi hayâlâta makes olamaz. Bu sebeple onların gördükleri rüya aynen vahiydir. Hazreti İbrahim'in, oğlu İsmail'i kesiyor görüp de kesmekle memur olduğunu ifade etmesi gibi. Resul-i Ekrem (sav), "Biz peygamberler cemaatiyiz. Gözlerimiz uyursa da kalblerimiz uyumaz" buyurmuşlardır. Efendimiz'e (sav) rüya yolu ile vahiy altı ay devam etmiştir.
2- Rüya aleminde. Cenab-ı Hakk'ın cemâlini müşahede edip hitabını dinlemek suretiyle.
3- Salsale-i ceres suretinde vuku bulur. Bu tarz vahiyde, önce, çan sesini andıran gayet heybetli bir ses duyulurdu. Bunun kesilmesinin sonunda vahiy gelirdi. Bu vahiy tarzı, Peygamber Efendimizin (sav) olanca varlığı ile vahye muntazır bulunması gibi bir hikmete dayanmaktadır.
4- Peygamber olan zâtın, sesi işitip sesleneni görmemesi suretiyle olur.
5- Vasıtasız olarak kalbe ilkaa olunmak suretiyle.
6- Kalbe vasıtalı olarak ilkaa olunmak suretiyle. Bir Hadis-i Şerif buna ışık tutmaktadır. Şöyle ki: "Rûh'ul-Kudüs (Cebrail) benim kalbime, bir kimse ecelini ve rızkını tamamlamadıkça ölmez, diye (bir beyanı) üfledi. Artık Allah (cc)'dan korkunuz ve (rızkı) istemede güzel (hareket) ediniz."
7- Melek aracılığı olmaksızın uyanık halde vaki olur.
8- Vahiy meleğinin beşer suretine temessül edip gelmesi suretiyle olur. Efendimiz (sav) bir Hadis-i Şeriflerinde, "Birinize arkadaşının gelip konuştuğu ve onu perdesiz olarak gördüğü gibi, bana da Cebrail gelir ve benimle konuşur" buyurmuşlardır. Cebrail Aleyhisselâm'ın, çok kere, ashabtan Dihye (ra) suretine girerek Efendimiz (sav)'e geldiği açıkça bilinen gerçeklerdendir. Bundan başka suretlerde geldiği de olmuştur. Bir muharip suretinde gelmesi gibi.
9- Vahiy meleğinin kendi sureti üzerinde görünüp vahiyde bulunması suretiyle.
87 - Soru: Kıraet-i seb'a imamlarını ve nerelerde ilim neşrettiklerini yazar mısınız?
Cevap: Bunlar, sorunuzda da ifade ettiğiniz gibi, yedi kimsedir. İsimleri ve ilim neşr ettikleri saha itibariyle şöyle sıranabilir.
1- Nafı ibni Abdirrahman. Bu değerli kıraat alimi Isfehanlı olup, Medine ehlinin kıraat imamıdır. İlme olan iştiyakı sebebiyle, ashabtan İbni Abbas'dan (ra) ve sayıları yetmişe ulaşan tabiinden Kur'an-ı Kerim'in kıraatini teallüm etmiştir. 169 tarihinde ahirete irtihal etmiştir.
2- İbni Kesir. Mekke ehlinin kıraatte imamıdır. Aslen Farisli'dir. Kendisi tabiinden olmakla, Abdullah bin Zübeyr, Ebu Eyyub el-Ensari, Enes bin Malik gibi sahabelerden rivayette bulunmuştur. 120 tarihinde ahirete irtihal etmiştir.
3, Ebu Amr. Aslen Kazerunlu olup, Basra'da yetişmiş ve Mücahid, Said bin Cübeyr ve İbni Kesir gibi tabiin alimlerinden kıraet ilmini öğrenmiştir. 154 tarihinde Kûfe'de ebediyyet alemine intikal etmiştir.
4- Abdullah bin Amir. Şam halkının kıraatte imamıdır. Ashabtan kıraat telâkki etmiştir. 118 tarihinde Şam'da ebediyyet alemine göç etmiştir.
5- Asım Ebu Bekir el-Esedi. Kendisi tabiin alimlerinden olup, Kûfe'de Şeyhu'l-kurra bulunuyordu. 128 tarihinde vefat etmiştir. Kendisinin ravileri Şû'be bin Ayyaş ile Hafs bin Süleyman'dır. Biz Türklerin kıraat tarzımız Hafs'ın rivayeti ile Asım kıraati olmaktadır.
6- Hamza bin Habib el-Kufı. Tabiinden olması ihtimal dahilindedir. Asım'dan ve Ameş'den kıraat ilmini telâkki etmiştir. 158 tarihinde vefat etmiştir.
7- Kısai Ali bin Hamza. Bu kudretli alim, kıraat sahasında olduğu gibi Nahiv ilmi dalında dayed-i tûlâ sahibiydi. Kûfe'de Nahiv ilminde haklı bir şöhrete sahip bulunuyordu. Kıraat ilmini Hamza bin Habib'den almıştır. 189 tarihinde ebediyyet alemine göç etmiştir.
Bu yedi alimden başka üç değerli zat daha vardır ki, bunlar ile kıraat-i aşere meydana gelmiş bulunmaktadır. Onlar da şu muhterem zatlardır:
1-Ebu Cafer el-Mahzumi. Bu muhterem kıraat alimi, mü'minlerin annesi Ümmü Seleme'nin (ra) azad edip hem hürriyetine kavuşturduğu hem de ilim sahasına kazandırdığı bir zattır. 132 tarihinde Medine'de vefat etmiş bulunmaktadır.
2- Yakub bin İshak. Bu zat, Basra'lı olup bu şehir halkının kıraat imamıdır. 205 tarihinde vefat etmiştir. Kendisi yüksek bir ilmin sahibi bulunuyordu.
3- Ebu Muhammed Half bin Hişam. Aslen Bağdat'lıdır. Kıraat ilmi sahasında kudretli bir imamdır.
88 - Soru: Fatiha suresi, Mekke'de mi yoksa Medine'de mi nazil olmuştur?
Cevap: Bu husustaki kavillerin ekserisi, Fatiha suresinin Mekke'de nazil olduğu noktasında toplanmaktadır.
89 - Soru: Her ayet bir menhiyyata karşılık mı indi? Menhiyyat işlenmemiş olsa ayet gene inecek miydi?
Cevap: Ayet-i Kerimeler, sırf menhiyyatı yasaklamak üzere inmiş değildir. Allah Teala dilediği zaman dilediği ayeti indirmiştir. Ayet-i Kerimelerin bir kısmı emir, bir kısmı yasak ayetleri olduğu gibi, birçoğu da geçmiş milletlerin haber ve kıssalarını açıklamaktadır. Bir çokları ibret verici misaller ve hikmetli mev'izeler ve pörsümeyen ilahi düsturlardan ibarettir.
90 - Soru: Kur'an-ı Kerim'in en son inen suresi hangisidir?
Cevap: "Beraet" süresidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:00

KUR'AN-I KERİM'E HÜRMET
91 - Soru: Eskiyen, yani okunamayacak kadar yıpranan Kur'an-ı Kerim'i ne yapmak lâzımdır?
Cevap: Temiz bir torba içine koyup, ayak değmeyecek temiz bir toprağa gömmek münasip ve caiz olur.
92 - Soru: Kur'an-ı Kerim okumasını bilmeyen bir kimsenin evinde Kur'an bulundurması doğru mudur?
Cevap: Onu torbaya hapsedip duvara asmak için değil, okuyup öğrenmek üzere bulundurmak şartı ile.
93 - Soru: Kur'an-ı Kerim, kütüphanenin üst gözünde veya torba içinde duvarda asılı bulunur iken ayağımızı o tarafa uzatmak doğru olur mu?
Cevap: Kur'an-ı Kerim, yukarıda olduğu için ayağın o tarafa doğru uzatılmasında kerahet yoktur. Kur'an-ı Kerim aşağıda olur ve tam ayağımızın hizasında kalırsa bu asla doğru değildir.
94 - Soru: Bir kimse Kur'an-ı Kerim'in üzerine ayağı ile basacak olsa ne olur?
Cevap: Hakaret kastı ile basarsa kâfir olur. Hakaret kastı olmaksızın tekfir olunmazsa da kendisi tekdir ve tedip olunur.
95 - Soru: Üzerinde ayet bulunan para cebimizde iken helaya girilebilir mi?
Cevap: Bunda kerahet vardır. Fakat temiz bir yerde, meselâ kırda abdest bozarken bu paranın cepte bulunmasında bir mahzur yoktur. Ölçü, bu para üzerimizde iken kirli bir mahalle girilmemelidir.
96 - Soru: Ev veya cami duvarlarının üzerine Kur'an ayetleri yazmakta bir mahzur var mı?
Cevap: Bu hususta değişik beyanlar vardır. Bazı alimler, caiz olması ümit olunur, demişlerdir. Bir kısmı da zaman gelir sıva dökülür, duvar yıkılır da yazılar ayak altında kalır, düşüncesiyle bunu mekruh görmüşlerdir. İhtiyata uygun olan açıklama da budur. Şayet bir yazı konulması mevzu bahis ise bunu levha haline getirip de öyle asmalıdır.
97 - Soru: Cünüp bulunan bir kimse, üzerindeki elbisenin bir tarafı ile Kur'an'ı tutabilir mi?
Cevap: Elbise, giyene tabi olduğu için onunla Kur'an-ı Kerim veya bir ayeti tutmak tahrimen mekruhtur.
98 - Soru: Kur'an-ı Kerim'in tamamını bir karton üzerine sığacak kadar küçültmüşler ve bunu basmışlar. Baktığımız zaman okunması mümkün olamayacak derecede küçük. Bu hususta dinimizin hükmü nedir?
Cevap: Gerek bir hattat tarafından ince bir kalemle yazılmış olsun, gerekse bunun basılmış şekli bulunsun, Kur'an-ı Kerim'i bu derecede küçük harflerle yazmakta kerahet bulunduğunu İmam-ı Azam ve İmam Ebu Yusuf ifade etmişlerdir. Bu mes'eleye bakarken, hattatın kabiliyetini ve tekniğin kudretini düşünmemeli; bu hususta dinimizin hükmünün ne olduğu incelenmelidir. (Fetava-i Hindiye, c. 5, s. 323)
99 - Soru: Eskimiş bulunan Kur'an-ı Kerim'i yakmak caiz midir?
Cevap: Yakmamalı, temiz bir beze sarıp sonra gömmelidir. (Fetava-i Hindiye, c. 5, s. 323)
100 - Soru: Cami minberlerine asılan örtülerdeki ayetler, göbekten aşağıya geliyor. Bu hatalı değil mi?
Cevap: Ayetlerin örtünün üst kısmına yazdırılması, kitab ı İlâhiye gösterilecek edebe en uygun olan şekildir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:00

KUR'AN-I KERİM'İ OKUMA ve DİNLEME ADABI
101 - Soru: Kur'an-ı Kerim'i okurken sallamak Yahudi âdetidir, diye bir hadis-i şerif var mıdır?
Cevap: Böyle bir hadis olduğunu hatırlamıyorum.
102 - Soru: Radyoda Kur'an okumak caiz midir?... adlı eser hakkındaki kanaatiniz nedir?
Cevap: Radyoda Kur'an okumanın caiz olup olmayacağı ve hangi şartlar altında caiz olabileceğine dair değişik görüşler bulunmakladır Bahsi geçen eserin bu noktadan haklılık payı vardır. Zira radyo her yerde açılabilmekte ve gerekli hürmet gösterilmemektedir. Bahsi geçen eserde bu nokta ile ilgili görüşler ifrattan uzak bulunmaktadır. Zaruret halinde mikrofonu mihraba koymak caiz değildir. Çünkü, cereyanın kesilmesi halinde imamı göremeyen ve sesini duyamayan cemaatin namazı tehlikeye düşer.
103 - Soru: Camide teyp ile Kur'an okunması ve dinlenmesi caiz mi?
Cevap: Hürmet gösterilerek dinlemek şartıyla evde veya camide teypten Kur'an-ı Kerim dinlemekte mahzur yoktur.
104 - Soru: Televizyonda ve radyoda Kur'an okunsa ve içinde secde ayeti geçse secde etmek caiz mi?
Cevap: Teyp, radyo ve plaktan dinlenecek Kur'an-ı Kerim'de secde ayeti geçse secde etmek vacib değildir. (El-Fıkh alâ Mezahibi'l-Erbea c. I, s. 353)
Vacib olmaması demek caiz olmaması demek değildir. Bazı ilim erbabı bunlardan duyulacak sesleri sada (sesin yansıması) olarak kabul etmektedirler. Bir kısım ilim adamlarımız ise radyo ve televizyon gibi âletleri, ses nakledici bir vasıta olarak görmekte ve secde ayetini bunlardan işitince ihtiyaten secde etmek gerekeceğine işaret etmektedirler. (Büyük İslâm İlmihali, namazla ilgili bahsin 370. maddesi)
105 - Soru: Benim karım Kur'an okumayı öğrenmek istiyor. Kendisini hocaya göndereyim mi? Caiz mi?
Cevap: Evet, caizdir. Varsa kadın hocayı tercih edersiniz. Bulamazsanız münasip birine gider. (Fetava-i Hindiye, c. 5, s. 360)
106 - Soru: Aşır okunurken "Vağfir lenâ" ile de amin demek mahzurlu mudur?
Cevap: Herhangi bir mahzur yoktur.
107 - Soru: Yatsı namazından sonra "Amenerresulü"yü okuyorum. Bundan sonra "Va'fü anna" kelimelerinden sonra cemaat "Amin" diyorlar. Cemaatin amin demesi bid'at mıdır, yoksa doğru mudur?
Cevap: "Va'fü anna lâfızları, bizi affet, bizi bağışla, bizi esirge" demektir. Bunlardan sonra "Amin" demek bid'at değildir. Ancak okuyan kimse, çabuk okuyor da "Amin" demeye müsait bir zaman kalmıyorsa, en sonunda "Amin" demek daha münasip olur. Fıkhi kitapları devamlı olarak okumanızı ve üzerinde düşünmenizi tavsiye ederim.
108 - Soru: Güneşin doğup battığı zamanda, (kerahet vakti) namazdan başka bir ibadet yapılabilir mi? Meselâ Kur'an-ı Kerim okunabilir mi?
Cevap: Farz namaz kılmanın mekruh olduğu vakitlerde Kur'an okumak yerine zikir ve salevat-ı şerife ile meşgul olunmalıdır.
109 - Soru: Aşır okumanın sonunda "Fatiha" denilince, Fatiha'dan önce salevat-ı şerife getiriliyor. Bunun hikmeti nedir?
Cevap: Duaların kabul olunması için, ya evvelinde veya sonunda salevat-ı şerife getirmek gerekir. Sure-i Fatiha içinde dua mânâsını tazammun eden ayetler vardır. Bu duaların kabulünü ümit ettiğimiz için ya Fatiha'dan önce veya bu sureyi okuyup tamamladıktan sonra salevat-ı şerife okumaktayız.
110 - Soru: Cünüp bir kimsenin, dil alışkanlığı yüzünden, ihlas-ı şerifi okumasında bir mahzur var mı?
Cevap: Unutarak okumasında vebal yoksa da, bilerek bütün bir ayeti okumak helâl görülmemektedir. Besmele ve kelime-i tevhid, yarım ayet sayıldığı için okunmalarında bir mahzur bulunmamaktadır.
111 - Soru: Çarşıda satılan "En'am" şeklindeki Kur'an ayetlerini, yedi kat naylona sararak boynuna takmakta bir mahzur var mı?
Cevap: O ayetleri boynuna takacağına nurunu kalbine, kelimelerini diline, hükümlerini kafasına, faziletlerini de ruhuna takmalıdır.
112 - Soru: "Fatiha" denildiği zaman salevat-ı şerife okunuyor. Sebebini açıklayınız.
Cevap: Fatiha, dua mânâsını tazammun eden ayetleri içine almış bulunmaktadır. Okuduğumuz ayetlerin ve yaptığımız duaların kabulünde ve barigâh-ı ehadiyyte ulaşmasında, Efendimizin mübarek ruhuna salât-ü selâm hediye etmenin büyük bir yardımı vardır.
113 - Soru: İhlas suresini okurken, (ehadü-nillâhüssamed) şeklinde okunması caiz midir?
Cevap: Caizdir. Bu usuldeki bir okuyuş, ayetin son bulduğu kelime "Nekre" bir isim ise diğer ayetin ilk lâfzı da lâm-ı tarifli bulunuyorsa bu şekilde vasledilir. İsimlerin sonuna gelen iki esre, iki ötre ve iki üstün, Arapça'da "Tenvin" adını almaktadır. Tenvin ise sakin bir nun demektir. Sakin bir kelime ile bu vasıl mümkün olmadığından, sakinin harekelenmesi halinde kesre (esre) ile harekelenmesi gerektiğinden "Ehadü-nillâhü" diye vasıl yapılmalıdır. Böyle bir vasıl uygundur ve namaza zarar vermez.
114 - Soru: Mevlidlerde, mevlid-i şerif veya Kur'an-ı Kerim okunduğu sırada, şeker dağıtılıyor veya şerbet veriliyor. Bu durum Kur'an veya mevlid dinlemeye mani olursa nasıl hareket etmek lâzım gelir?
Cevap: Kur'an okunurken dağıtmayıp diğer zamanda verilmelidir.
115 - Soru: Aşrın sonunda, "el-Fatiha" denildiğinde sâlâvat-ı şerifeyi önce mi, yoksa Fatih'dan sonra mı okuyacağız?
Cevap: Her iki şekil de caizdir. Okunması gerekli olan Fatiha'dır. Salevat-ı şerife, duanın kabulüne vesiledir. Önce veya sonra okunabilir.
116 - Soru: Sabi bir çocuk, abdestsiz Kur'an-ı Kerim okursa bir mahzur var mıdır?
Cevap: Mükellefiyet, akil ve baliğ olmasıyla başlar. Ancak bu edep üzere yetişmesini temin bakımından abdest aldırmalıdır.
117 - Soru: Kur'an-ı Kerim'i hatmettikten sonra duasını kendimiz mi yapalım, yoksa camide cemaatle beraber imam efendinin mi yapması lâzım? Kendimiz yapmamızda bir mahzur var mıdır?
Cevap: Kendiniz yapınız, daha münasiptir.
118 - Soru: Kur'an-ı Kerim okumayı sonradan öğrenen bir kimsenin yalnız başına Kur'an okunurken, bilmeyerek yapmış olduğu üstün, esre, ötre ve buna benzer hatalar günaha yol açar mı?
Cevap: Kendi kendine çalışmasında gösterdiği dikkate rağmen vaki olacak hatalardan sorumlu olmaz. Çünkü unutmak ve hata etmekten dolayı ahiret azabı kaldırılmıştır. Fakat okumayı düzeltmek için iyi okuyan bir kimsenin nezaretinde okumaya gayret gösterilmelidir.
119 - Soru: Geceleyin kabristandan geçerken ayet okunmaz diyorlar. Bu hususta bizi aydınlatır mısınız?
Cevap: Bu söz, yanlış bir iddiadır, dini bir dayanağı yoktur.
120 - Soru: Biz Kur'an ve tecvidi öğrendikten sonra daha fazla bilgi almak istiyoruz. Annemiz ve babamız izin vermiyorlar. Onlardan kaçak olarak kursa gelsek bir günaha girer miyiz?
Cevap: Siz kız çocukları, hayanın ve iffetin sembolü bulunmaktasınız. Kaçarak değil, mutlaka anne ve babanızı irşad ederek, ısrar ederek ve yalvararak ikna etmeye çalışınız. Sizin durumunuz, bir erkek çocuğunun durumu ile değerlendirilemez. Sonra, okumaya gideceğiniz kursun hizmetine de gölge düşürmüş olursunuz.
121 - Soru: "el-Fatiha" dendiği zaman salevat okunur mu, okunursa evvelinde mi yoksa sonunda mı okunmalıdır?
Cevap: Fatiha, dua mânâsı taşıdığı için, sonunda salevat-ı şerife okunması, duanın kabulüne vesile olur.
122 - Soru: Namaz Hocası isimli ilmihal kitabınızın baş yazısında Kur'an-ı Kerim'in yeni harflerle yazılmasında ilmi ve mantıki engelleri yazıyorsunuz. Ben bundan önce, çocuk okuturken yeni harflerle, süratli ezberlerler diye, sureleri yazıyor ve iyi netice alıyordum. Bunu, elif harflerini bellettiğim çocuklara yazıyor ve öğretiyordum. Bunun bir mahzuru var mı?
Cevap: Dini sahada verilecek kararı sadece akla dayamayacağız. Nakli esasları (ayetleri, hadisleri ve dini eserleri) dikkate alacak ve ona göre hüküm vereceğiz. Hz. Ali: "Din işi sadece akılla anlaşılacak olsaydı, mestin altına meshetmek daha münasip olurdu" demiştir. Bu itibarla Kur'an-ı Kerim ya ağızdan öğretilecek veya asli harflerden okutulacaktır. Zira Kur'an-ı Kerim'in hattı vahye dayalı olup, tevkifi'dir. Başka bir harf türü ile yazılması caiz değildir.
123 - Soru: Radyo ve televizyonda okunan Kur'an'ı dinlemekle sevap kazanır mıyız?
Cevap: Kur'an-ı Kerim'i bir fem-i muhsinden dinlerken takındığımız edeb ve saygıyı teyp, televizyon ve radyodan dinlenilmesi anında da göstermek gerekir. Meselenin ele alınacak cephesi, her açılan yerde aynı saygıyı göstermenin imkânsızlığı sebebiyle, radyo ve televizyondan Kur'an okumanın caiz olup olmayacağını teemmüldür.
124 - Behce Fetvalarından: "Zeyd, Kur'an-ı Azimü'ş-Şan'ın bir kısmını kendisi okusa, okumadığı sureleri de emrederek Amr'a okutsa, Zeyd (kendi başına) hatim yapmış olmaz" (h.Ec. 2/165)
Açıklama: Fetvaya dikkatle bakılacak olursa, "İki kimse tarafından okunan sureler hatim sayılmaz" denilmemiş, "Zeyd, hatim yapmış sayılmaz" ifadesi kullanılmıştır. Bu itibarla, her şahıs okuduğu kısmın ecrini alır. Ancak başkasına emrederek okuttuğu zaman kendi okumuş sayılmaz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:00

ÜCRETLE KUR'AN-I KERİM OKUNUR MU?
125 - Soru: Ücretle Kur'an okumak caiz midir?
Cevap: Hayatta bulunan veya vefat etmiş bir mü'min için para karşılığı Kur'an okutmak caiz değildir. Ücretle okunacak Kur'an'a sevap hasıl olmaz ki başkasına bağışlayabilsin. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde, "Kur'an'ı okuyunuz, fakat onun karşılığında (bir ücret alıp) yemeyiniz" buyurmuştur. (Hukuk-ı İslâmiye ve İstılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, c. 5, s. 190-191)
Esasen bu mevzu üzerinde alimlerden bir kısmı tarafından ihtilaf vaki olmuştur. Şam Müftüsü Mahmud Hamza, ücretle Kur'an okumayı tecviz etmiş; belirtilen ücretin alınabileceğini, ücret belirtilmemiş olursa ecr-i misil olarak kırk dirhemin verilmesini beyan etmiştir. Bu fikirlerin hülasası "Ref'ul-ğışave an cevazi ahzil ücreti alettilâve" adlı bir risalede toplanmıştır.
İbni Abidin merhum ise bunun aksi olan bir görüşü müdafaa etmiş ve okunan Kur'an karşılığında ücret almanın caiz olmadığını "Şifaü'l-alîl" ve bellül-ğalil fi hukmi'l-vasiyyeti bi-hatemât-i ve't-tehlîl" adlı risalesinde açıklamıştır. (Hukuk-ı İslâmiye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, c. 5, s. 191) Hatta bu mevzuda yapılacak vasiyetin caiz olmadığını, Kur'an okuyarak para alanın da parayı verenin de günahkâr olacaklarını ifade etmiştir. (İbni Abidin, c. 1, s. 687)
Taat ve ibadetler hususunda adam kiralamanın caiz olmadığında, Hanefi kitapları ittifak etmişlerdir. Ücret karşılığında Kur'an öğretmeye, Kur'an'ın zayi olmaması için dini bir zaruret bulunmaktadır. Bu sebeple, Belh uleması fetva vermişlerdir. Aynı illete dayanarak ücretle imamlık ve müezzinlik yapmaya müsaade edildiği tasrih edilmektedir. Zaruret olunca mahzurların mubah olacağına dair fıkıh kaidesi, ilim erbabın meçhulü değildir.
Kur'an-ı Kerim okumanın büyük bir sevaba vesile olduğu hususunda en küçük bir şüphe yoktur. Ancak, Kur'an okuması için para ile adam kiralamak sahih değildir. Kiralama, menfaatin satışı içindir. Kur'an okuyan için sevaptan başka bir menfaat yoktur. Sevabın satışı ise sahih değildir. Kiralama, menfaatin müstecire satılmasıdır. Sevabın ona verildiği ise malum değildir. Bir kimse, kendisi veya ölmüşlerin birisine hatim indirilmesi için bir şahsı kiralasa, caiz olmaz. Zira sevabın hasıl olduğu bilinmediğine göre, okuyana ücret vermek gerekmez. Okuyana sevap hasıl olduğu bilinse bile onun para karşılığında satışı sahih değildir. (Fetava-i Hamidiyye, c. 2, s. 118)
Tac'üş-Şeria, Hidaye adlı kitabın şerhinde şöyle demiştir; "Ücretle Kur'an okumada ne ölen kimse için ne de okuyan şahıs için sevabı hak etme yoktur." Hidaye sarihi Aynî, "Dünya için (Kur'an) okuyan men olunur. (Ücret) alan da veren de günahkârdır" (İbni Abidin, c. 5, s. 47) demiştir.
Sevap hasıl olmasının şartı, Allah (cc) için ihlas ile okumaktır. Ücretle Kur'an okuyan kimse, ancak para için okumaktadır, yoksa Allah (cc) rızası için okumuş değildir. Şayet o kimse, kendisini kiralamış olan kimsenin para vermeyeceğini bilmiş olsa, onun için bir harf bile okumaz. (Fetava-i Hamidiyye, c. 2, s. 118) Onlar, Kur'an-ı Kerim'i, kendileri için kazanç yolu yapmışlar ve dünya servetini toplamaya vesile kılmışlardır. (İbni Abidin, c. 5, s. 47)
Bazı kimseler, ücret almanın caiz olacağına dair bir misal vermektedirler:
Peygamber Efendimiz (sav)'in zamanında ashabtan bazıları, hastalanmış bir kimseye okumak için çağrılmışlar ve bunun için bir bölük koyun almışlardır. Peygamber Efendimiz (sav)'e bunu sorduklarında, "Ücret aldığınız şeylerin en haklısı Allah'ın Kitabı üzerine aldığınızdır" buyurmuştu. Bu vak'ayı kıyas noktası yaparak ücretle Kur'an okumanın caiz olacağına hüküm vermektedirler. Halbuki bu okuyuş, şifa talebi için okumaktır. Kur'an'ı ücretle okumak bundan ayrı bir husustur. Çünkü bunda sevap satışı vardır ki, caiz olmayan husus da budur. (Fetava-i Hamidiyye, c. 2, s. 119)
Hulasa ve Nevazil adlı kitaplarda şöyle açıklanmaktadır: "Bir adam, Kur'an okuyan bir kimseye, kabrinin başında Kur'an-ı Kerim'den bir şey okumayı vasiyet etse, bu vasiyet batıldır. Böyle bir vasiyet bid'attir. Seleften ve haleften hiçbir kimseden böyle bir kiralamanın caiz olduğuna dair bir rivayet naklolunmamıştır. (Berika, c. 4, s. 325-326)
126 - Soru: Ölmüş bir kimsenin ruhu için yetmiş bin kelime-i tevhid hatmi yapmakta ölü için fayda var mıdır?
Cevap: Bunda en küçük bir tereddüt yoktur. Ancak okuyanların para karşılığı okumamaları gerekir. Bunda para almanın yasaklığının illeti, ücretle Kur'an okumanın yasaklığındaki illettir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:00

PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)'İN HAYATI
127 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav) miladi 571 yılında doğdu ve 632 tarihinde vefat etti. Bu noktadan hesap edildiği zaman, 61 yaşında olduğu ortaya çıkıyor. Doğrusu nasıldır?
Cevap: 571-632 yılları, miladi sene olup, güneş yılı esasına göredir. Peygamber Efendimiz'in yaşının ise, gök ayı hesabına ve (kameri yıla) göre hesaplanması gerekir. Kameri yıl, şemsi yıla kıyaslanacak olursa, 36 senede bir yıl fark meydana gelmektedir. Zira kameri yıl, şemsi seneden on gün eksiktir. Aradaki bu farkları dikkate alacak olursanız, Efendimiz Hazretleri'nin yaşı, 63'ü bulur ve hesap doğru çıkar.
128 - Soru: Peygamber Efendimiz(sav) kimin evinde dünyaya gelmiştir?
Cevap: Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz Mekke'de "Dâr'üt-tabâbia"da dünyaya elmiştir. Bu ev, aslında Haşim b. Abdimenaf'ın evinden bir bölme idi. Haşim vefat ettikten sonra, bu ev oğlu Abdülmuttalib'e kalmıştı. Abdülmuttalib de bu evi, oğulları arasında paylaştırmıştı. İşte Efendimiz (sav), babasına isabet eden bu evde gözlerini dünyaya açmıştır.
129 - Soru: Peygamberimizin(sav) cenazesini kim yıkadı, namazını kim kıldırdı ve en büyük "Siyer" kitabı hangisidir?
Cevap: Peygamber Efendimiz'in mübarek naaşını, Hz. Ali (ra) yıkamıştır. Bu işle ilgili hizmette Fadl b.Abbas, Üsame b.Zeyd ve Efendimiz'in kölesi Şükran yardım etmişlerdir. Efendimiz (sav), vefat ettiği odanın, yani Hz.Aişe validemizin odasının içine defnolunmuş bulunduğundan, orada yıkanıldı ve oraya defnolundu. Bu sebeple cemaat teşkili mümkün olamadığından herkes tek başına girip namazı kıldılar. Önce erkekler, sonra kadınlar, daha sonra da çocuklar girip bu ulvi vazifeyi yerine getirmişlerdir. (Nimetü'l-İslam, s. 592-593)
130 - Soru: Arkadaşlarımızdan biri, bir gün şöyle konuştu: "Yüce Peygamberimizin Muhammed (sav) ismini kim taşırsa, o kişi sorgusuz cennetle mükâfatlandırılacaktır." Bunun ne derece yanlış veya doğru bir söz olduğunu sizden öğrenmek istiyoruz. Bu iddia doğru ise, Peygamber Efendimiz (sav)'in sadece "Muhammed" (sav) ismini taşıyanlar mı yoksa diğer adlarını taşıyanlar da bu şerefe ve mükâfata mazhar olacaklar mı?
Cevap: Mü'min bir şahsın oğluna "Muhammed" (sav) ismini koyması, elbette ki çok yerinde bir hareket olur. Ancak bu ismi taşıyan kimsenin sorgusuz cennete gireceğine dair bir hüküm yoktur. Resul-i Ekrem (sav)'in diğer isimlerini de, bunların dışında kalan isimleri taşıyan da, uhrevi mükâfatta aynı muameleye tabi olurlar. Yeter ki iman ve amelde kusurları olmasın.
131 - Soru: Peygamberimiz (sav) ne için bir çölde dünyaya geldi, daha şirin bir yerde gelmedi? Bir de Kâbe-i Muazzama niçin oraya kuruldu?
Cevap: Toprağından enbiya fışkıran bir yer, dünyanın en şirin yeridir. Solmayan ve pörsümeyen manevi güzelliklerin beşiği olan Mekke-i Mükerreme, Peygamberler Sultanı Hz. Muhammed'in (sav) doğumuna sahne olmuştur. O sultana böyle bir kutsi belde gerektiği için Cenab-ı Hak böyle tensip etmiştir. İlâhi hikmetleri akılla kavrayabilmek kolay değildir.
132 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in içkiyi haram kılan ayet gelmezden önce içki içtiğini söyleyenler var. Bu iddia doğru mudur?
Cevap: Bunu söyleyen kimseler, en nazik bir ifade ile halt etmişler. Resul-i Ekrem Efendimiz(sav), değil peygamberlik gelip de henüz içkinin haramlığını ifade eden ayet inmezden önce, kendisine peygamberlik vazifesi gelmezden önce bile bir damla içkiyi ağzına asla koymamıştır. Bunu söylemek, kişiyi küfür bataklığına iter. Bu iftira, sarhoş kusmuğundan daha iğrenç bir hezeyandır.
133 - Soru: Asr-ı saadet ile günümüz arasındaki fark nedir? Açıklayınız.
Cevap: Aralarında mücevher ile çakıl taşı kadar fark bulunan iki zaman parçasıdır. Resul-i Ekrem (sav)'in yaşadığı ve şereflendirdiği bir asır, zaman parçalarının en değerlisidir.
134 - Soru: Benim bir arkadaşım var. Peygamberimizin (sav) yaşadığı yerdeki insanların esmer olmasından hareketle, Peygamber (sav) Efendimizin de esmer olduğunu söylüyorlar. Ben ise "Beyaz" diyorum. Buna nasıl bir cevap vermek gerekir?
Cevap: Peygamber Efendimiz (sav)'le ilgili olarak Beyhaki'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte şöyle ifade edilmektedir: "Rasulullah (sav), beyaz (hem de) pembe idi. Göz bebeği ise siyahtı. Göz kapaklan (gür) kirpikliydi." (Feyzü'l-Kadir, c.5, s. 69)
135 - Soru: Peygamberlerin hayatını filme almak caiz midir?
Cevap: Ne peygamberlerin ne de hulefa-i raşidin'in hayatını filme almak caiz değildir. Bakınız (el-icabatü's-Şeria fi Mesaili'ş-Şeria, cüz 1, s. 18)
136 - Soru: Uhud Harbi'nde Peygamber Efendimiz (sav)'in yüzünü yaralayan ve iki tane dişini kıran bedbaht müşrikin adını yazar mısınız?
Cevap: İbni Kaime'dir.
137 - Soru: Peygamberimizin (sav) ilk iştirak ettiği harbin Bedir gazvesi olduğunu biliyoruz. Efendimiz (sav)'in en son harbi hangisidir? Hicretin kaçıncı senesinde olmuştur?
Cevap: Fahri Kâinat Efendimiz (sav)'in en son gazvesi "Tebûk" seferidir. Hicretin dokuzuncu yılında olmuştur.
138 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in Medine'ye geldiği zaman Ebu Eyyub el-Ensari'nin evinde misafir olarak kaldığını biliyoruz. Acaba bu müsaferetin müddeti ne kadar devam etmiştir?
Cevap: Bahsi geçen sahabinin evinde dokuz ay kalmıştır.
139 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in kaç müezzini vardı? İsimlerini yazınız.
Cevap: Dört müezzini vardı. İsimleri: Bilal-i Habeşi, İbni Ümmü Mektûm, Ebu Mahzûre ve Sa'dü'l-Kurâzi'dir.
140 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in künyesini açıklar mısınız?
Cevap: Efendimiz'in künyesi, ilk oğlu Kaasım'a nisbetle aldığı "Ebü'l-Kasasım"dır. Bu değişik bahislerde geçmekte ve bilinmektedir. Bir de İbrahim adındaki oğlu dünyaya geldiğinde Cebrail Aleyhisselâm Peygamberimize (sav) geldiği bir gün de "Yâ Ebâ İbrahim" diye künye vererek hitap etmiştir. (Tabakaat-i İbni Sa'd, c. 1, s. 135)
141 - Soru: Peygamber (sav) haftanın hangi gününde peygamberlikle vazifelendirildi.
Cevap: Pazartesi günü.
142 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in hicrette Medine-i Münevvere'ye varması hangi güne tesadüf etmekteydi?
Cevap: Pazartesi gününe. (Tabaakat-ı İbni Sa'd, c, 1. s. 233)
143 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in hediye kabul edip de sadaka almamasının sebebini açıklar mısınız?
Cevap: Sadaka, malın kiridir. Efendimiz (sav)'in tertemiz varlığı, nurani tabiatı bu kiri kabul edecek durumda değildir. Bu sebeple, önüne yemek konulduğu zaman "Hediyye mi, yoksa sadaka mı?" diye sorardı. Şayet "Sadaka" cevabını alırsa onu yemezdi. Açlığında karnına taş bağlamış ve fakat sadaka yememiştir. Bir Hadis-i Şeriflerinde, "Biz Muhammed hanedanı sadaka yemeyiz" buyurmuştur. Hatta bir defasında fakirlere dağıtılmak üzere "Beytü'l-Mâl"e getirilen zekat hurmalarından birini küçük yaştaki torunu Hz. Hasan (ra) ağzına götürmüştü. Efendimiz (sav) hemen koştu ve onun ağzındaki hurmayı eliyle çıkardı ve "Bizim sadaka yemediğimizi sen bilmedin mi?" buyurdular.
144 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in en çok sevdiği yemek hangisidir?
Cevap: Peygamber Efendimiz hiçbir zaman yemeği ayıplamazdı. İştah duyduğunu yer, iştah duymaz ise bırakırdı. Yemekler içinde tirid'i, kabak yemeğini ve hayvanın ön uyluğuna ait eti tercih ederdi.
145 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in hizmetçisi bulunan kadınlar kimlerdi?
Cevap: Selmâ, Hudrat, Radvâ ve Meymûne binti Hâris'dir. Efendimiz (sav) bunların hepsini azâd edip hürriyetlerine kavuşturmuştur.
146 - Soru: Peygamber Efendimiz'in (sav) bizzat katıldığı harplerin sayısını açıklar mısınız?
Cevap: Bunların sayısı yirmi yedidir. Bu harplerden Peygamber Efendimiz (sav)'in bizzat dövüştüğü harpler dokuzdur. Onları açıklamakla yetineceğiz: Bedir, Uhud, Müreysıf, Hendek, Kurayza, Hayber fethi, Mekke fethi, Huneyn ve Taif gazveleri.
147 - Soru: Resul-i Ekrem (sav)'in asker sevkettiği, fakat kendisinin katılmadığı harplerin sayısını açıklar mısınız?
Cevap: "Seriyye" adı verilen bu askeri hareketlerin sayısı kırk yedidir.
148 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'e sihir yapan kimsenin adını ve ne ile sihir yaptığını açıklar mısınız?
Cevap: Yahudilerden Lebid bin Asam adındaki bedbaht, bu sihri yapmıştır. Saç ve sakal tarantıları ile tarağa düğüm bağlamak suretiyle sihir yapmış ve "Zervân" kuyusuna atmıştır.
149 - Soru: Bu sihirden Peygamber Efendimiz (sav) nasıl haberdar olmuştur ve sihrin tesirinden nasıl afiyet bulmuştur?
Cevap: Efendimiz rahatsızlığının farkındaydı. Bazen yapmadığı bir işi yaptığını sanıyordu. Bir gün Cebrail ile Mikail aleyhisselâm, insan suretine girerek geldiler. Biri, Resul-i Ekrem (sav)'in başucuna; diğeri ayak tarafına geçerek aralarında konuşmaya başladılar. Efendimiz (sav) de bunların konuşmalarını duyuyor ve durumdan haberdar oluyordu. Biri, "Bu zâta ne oldu?" demiş, öbürü, "Sihir yapıldı" diye cevap vermişti. O, "Kendisine kim sihir yaptı?" dedi. Diğeri, "Lebid bin Asam" cevabını verdi. O, "Bu sihir neye (ve nasıl) yapılmıştır?" diye sordu. Diğeri, "Bir tarağa ağaç ve sakal tarantısı ile ve bir de erkek hurmanın kurumuş çiçek kapçığı ile" cevabını verdi. O, "Sihir nerededir?" dedi. Diğeri, "Zervaân kuyusunda" diye cevap verdi. Bu konuşmaları dinleyen Fahr-i Kâinat Efendimiz, Hazret-i Ali (ra) ile Ammar'a (ra) emretti de onlar bu kuyudan sihiri çıkardılar. Kuyunun suyu kına ıslatılmışcasına bir renk almıştı. Tarağa onbir tane düğüm atılmıştı. Cenab-ı Hak tarafından Muavvizeteyn sureleri indirilmiş bulunduğundan, Resul-i Ekrem (sav) bu sureleri okumaya başladı. Her ayeti okudukça bir düğüm çözülüyordu. Surelerin okunması tamam olunca, Efendimiz (sav) de tamamen iyileşmiş oldu.
150 - Soru: Efendimiz (sav)'e sihrin tesir göstermesinin hikmeti nedir?
Cevap: Ümmetlerine gerekli dersi almaları ve manevi ilticalarla sihirden korunma tedbirini ihmal etmemelerini tenbih hikmetine dayanmaktadır.
151 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in Hayber fethi günü zehirlendiğine dair halkın arasında bir rivayet dolaşmaktadır. Bunun aslı var mı?
Cevap: Evet, bu haber doğrudur. Hayber Yahudilerinden Sellâm bin Mişkem'in karısı bulunan Zeynep binti Haris, kızarmış bir koyun hediye etmişti. Koyunu pişirmeden önce, Resul-i Ekrem'in (sav) koyunun hangi tarafının etinden daha çok hoşlandığını soruşturmuş ve ön kollarını tercih buyurduklarını öğrenince o kısma zehri koyarak pişirmişti. Kızarmış haldeki koyun, Efendimiz'in önüne konulduğu zaman, mucizevi bir hadise olarak koyun, Resul-i Ekrem(sav)'e, "Ben zehirlenmiş haldeyim" diye durumu haber vermişti. Peygamber (sav), "Ellerinizi yemekten kaldırın, o (koyun) zehirli olduğunu bana haber verdi" buyurdu. Ashab yemekten el çektiler. Koyunu getiren kadın Resul-i Ekrem (sav)'in huzuruna getirildi ve bunu ne için irtikap ettiği kendisinden sorulunca, "Eğer sen Peygamber isen, Allah (cc), durumu sana bildirir. Şayet yalancı isen, halk senden kurtulmuş olur, diye düşündüm" cevabını verdi.
Bişr bin Bera yediği etten aldığı zehirle şehid oldu. Peygamber Efendimiz (sav) hacamat oldu ve ashabına da hacamat olmayı tavsiye buyurdu. Zehirli koyunu getiren kadın, cezasını hayatı ile ödedi. (Tabakaat-ı İbni Sa'd, c. 2, s. 200)
152 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in vefatı ile ilgili hastalık hangi gün başladı ve kaç gün devam etti?
Cevap: Çarşamba günü hastalık başladı ve onüç gün devam etti. Resul-i Ekrem (sav), ikinci haftanın Pazartesi günü ebediyyet alemine göç ettiler.
153 - Soru: Peygamber Efendimiz' (sav)in mübarek nâşını kabrine kim indirmiştir?
Cevap: Hz. Ali, amcasının oğlu Fadl, Üsame bin Zeyd ve Abdurrahman bin Avf indirmiş ve İslâmi vecibeyi yerine getirmişlerdir. (Tabakaat-ı İbni Sa'd, c. 2, s. 300)
154 - Soru: Efendimiz (sav)'in kabrinin toprakları kapatıldığı zaman başkaca bir şey yapıldı mı?
Cevap: Kabrinin üzerine su serpilmiştir.
155 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in mirası nasıl taksim olundu:
Cevap: Hz. Fatıma (ra), Halife bulunan Ebu Bekir (ra) gelip babasının mirasından sual açmış, oda kendisine, "Biz kimseyi mirasçı kılmayız. Bizim terk ettiğimiz sadakadır" Hadis-i Şerifini hatırlatmıştır. Böylece Efendimiz (sav)'in arkaya kalan ufak tefek eşyası varislerine taksim edilmiş değildir.
156 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in dünyaya geldiği gece vukua gelen harikaları açıklarmısınız?
Cevap: Evet, birtakım harikalar vücuda gelmiş ve halkı şaşkınlıklar içinde bırakmıştır. Şöyle ki:
1- Bir yıldızın doğması. Bu yıldızı gören Yahudi bilginleri, "Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed aleyhisselâm doğmuştur" dediler.
2- Kisra'nın sarayında büyük bir gürültü ile ondört burç çökmüştü.
3- İranlıların bin seneden beri yanmakta bulunan ve kendilerince kudsiyet atfettikleri ateşgedeleri sönmüştür.
4- Semave deresi taşmış ve etraf sular altında kalmıştır.
5- Sâve gölü kurumuştur.
157 - Soru: Rahip Bahira'nın, Peygamberimizin (sav) geleceğine dair müjdeleri, onun mü'min olduğunu ortaya koyan bir delil kabul edilebilir mi?
Cevap: Rahip Bahira'nın verdiği bu müjde sırasında Peygamber Efendimiz henüz oniki yaşında çocuktu. Bahira, Hazret-i İsa'nın getirdiği dini esasları üzerine inanmış bir kimse idi. İbni Hacer, İsabe'de, "Onun, Efendimiz (sav)'e peygamberlik geldiği sıraya erişip erişmediğini bilemiyorum" demiştir.
Şayet Resulullah Efendimiz (sav)'in peygamberlik devresine erişmiş ise, ona iman etmiş olacağı sözlerinin şehadetiyle sabittir. Şayet bu mazhariyete erişememiş ise, Hazret-i İsa'nın getirdiği din nesh olunmazdan önce onun bozulmamış akideleri üzerine iman etmiş olarak bu alemden göçmüştür
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:00

PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)'İN HADİSLERİ-SÜNNETLERİ
158 - Soru: Hadis-i şerif neye denir?
Cevap: Peygamber Efendimiz (sav)'in sözü, işi ve bir kimseyi söylerken veya işlerken görüp de ses çıkarmadığı (takriri)dir.
159 - Soru: Bir kitaptan öğrendiğime göre, yüce Peygamberimizin (sav) 750 bin Hadis-i Şerifi yazılmış. Bunlardan ancak kırk bini piyasada, yedi yüz on bini ise depolarda olup toz toprak içindeymiş, doğru mu?
Cevap: Peygamber Efendimizin (sav) rivayet edilen hadis-i şeriflerin sayısını kat'iyetle tesbit etmek mümkün olamamaktadır. Ancak yaklaşık olarak bir rakam söylemek kabil olabilir. Fakat Buhari'nin Sahih'inde, Müslim'in Sahih'inde, Ebu Davud'un Sünen'inde bulunan hadislerin ve diğerlerinin miktarını sayı ile ifade mümkün değildir. Şu ciheti kesin olarak ifade edebiliriz ki, Efendimizin hadis-i şeriflerinden 710 bin Hadis-i Şerifin depolarda, toz ve toprak içinde olduğu iddiası, kolay kabul edilebilecek bir söz değildir. Esasen bu ilimde söz sahibi bulunan şahıslarca bu ve buna benzer söz edilmiş değildir. Cahillerin konuşmalarının ilim pazarında değeri yoktur.
160 - Soru: En faziletli sünnet nedir?
Cevap: Sünnetler arasında en faziletli olanını, bir kelime ile ifade edebilmek mümkün değildir. Ancak, sünen-i hüda, sünen-i zevaid'den üstündür. Sünen-i hüda da sınıflandırılarak namazlar arasında "Sabah namazının sünneti, diğer sünnet namazlardan faziletlidir" denilebilir. Sünnet olan oruçlar arasında "Savm-i Davud" faziletçe daha üstündür demek, daha ihtiyatlı bir yol olur..
161 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'den bir önce geçen İsa Aleyhisselâm olduğu halde, Peygamber Efendimiz(sav) neden İbrahim Aleyhisselâmın dini üzerine hareket etti. Risalet nuru kendisine gelene kadar böyle hareket edişinin sebebi nedir?
Cevap: Hz. İbrahim, Peygamber Efendimiz (sav)'in dedesi ve tevhid dininin mübelliğidir. Resulullah'a (sav) peygamberlik vazifesi gelesiye kadar, Efendimiz (sav) bu inanç üzere bulunmuştur.
162 - Soru: Bazı camilerde sakalı şerif ziyareti yapılıyor. Bunlar gerçekten Peygamber Efendimiz (sav)'e mi aittir?
Cevap: Peygamber Efendimiz (sav), gerek saç, gerekse sakalını tıraş ettirdiğinde ashab onları yere düşürmez, hatıra olarak saklarlar ve birbirlerine hediye ederlerdi. 23 senelik peygamberlik devresi içinde, bilhassa Medine-i Münevvere'de, muhafaza edilen mübarek saç ve sakalları, daha sonra İslâm aleminin muhtelif şehirlerine intikal etmiş oldu.
163 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav) kaç yaşında sakal bırakmıştır? Sakal bırakma yaşını beyan eden bir hadis var mıdır? Var ise hangi kitapta bulunabilir? Açıklayınız.
Cevap: Peygamber Efendimizin sakalsız bir zamanı olmamıştır. Sakalının bitmesi ile onu uzatmıştır. Biz ümmetlerine sakal bırakmayı tavsiye ederken, bunu yaş kaydına bağlamamıştır.
164 - Soru: Milletler nasıl ise öyle idare olunurlar sözü hadis mi? Bu mealde hadis var mı? Varsa hangi kitaptadır, sahih midir, ravisi kimdir? Bu söz İtalyan prensinindir diyenler var, doğru mu?
Cevap: "Kemâ tekûnu yüvella aleyküm=Olduğunuz gibi idare olunursunuz" mealinde bir Hadis-i Şerif vardır. Hadisin ravisi Ebu Bekir (ra)'dir. (Camiu's-Sağir Şerhi, Feyzü'l-Kadir, c. 5, s. 47, hadis no: 6406)
165 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav) Hazretleri'nin hadisleri, ayetten sonra mı bildirilmiş bulunmaktadır?
Cevap: Böyle bir ölçü yoktur. Ayet gelmezden önce de, sonra da Hadis-i Şerifler vârid olmuştur.
166 - Soru: İstimâu'l-melâhi ma'sıyetün ilh. Hadis-i Şerifini izah eder misiniz? "Lezzet alan küfürdedir" diye biten bu hadise göre lezzetin tezahür şekli hangi hadde baliğ olan küfürdür?
Cevap: Bahsi geçen Hadis-i Şerif, Tarikat-ı Muhammediye'de Kaadihan'dan naklen (âfât-ı üzün bahsinde) geçmektedir. Tamamı (mealen) şöyledir: "Çalgı aletlerini dinlemek günahtır. Onun (çalınması) üzerine oturmak fısk'tır. Onunla telezzüz etmek ise küfürdür."
Buradaki küfrün, Cenab-ı Hakk'ın verdiği işitme nimetini, yaratılmış bulunduğu faydalı işlerin dışında kullanmak suretiyle "Küfran-ı nimet"e hamledenler bulunduğu gibi, helâl olduğunu iddia ederek dinlemek şartına bağlayanlar olmuştur. Kadihan demiştir ki: "Peygamberin (sav) hadisi, tehdit içindir; yoksa tahkik için değildir. Bu teşdide sebep, küfrün lâfzını gösterip hakikatini dinlememektir. Bilâkis mecazi mânâ kasd etmektedir. (Berika, c. 4, s. 61)
168 - Soru: "Açlık cezası yalnız Allah'a mahsustur" mealinde bir hadis var mıdır?
Cevap: Bu mealde bir Hadis-i Şerif yoktur. "Ateşle ancak Allah azap eder" mealindeki hadis ile karıştırmış olmayasınız?
169 - Soru: Çalgıyı dinlemek masiyet, çalgı çalınan yerde oturmak fısk, çalgıdan haz duymak küfürdür, mealindeki Hadis- Şerif hangi kitapta vardır?
Cevap: Türkün Gazalisi diye anılmaya lâyık bulunan İmam Birgivi'nin "Tarikat-ı Muhammediye" adlı eseri üzerine yazılmış bulunan şerhlerden "Berika"nın, c. 4, s. 60-6l'de bulunmaktadır.
170 - Soru: Bıyıkların üstünden ve alt kısmından (ucundan) fazlaca kesmek sünnete aykırı mıdır?
Cevap: Bıyıkların üzerlerini kırpmak dudakların çizgisi görünecek kadar uçlarını kısaltmak sünnete uygun bir haldir. Bunda bir mahzur yoktur; bil'akis fayda vardır.
171 - Soru: Sakalın sünnete uygun olması için ne kadar olması lâzımdır?
Cevap: Bir tutam olması ve fazlasının kesilmesi gerekir.
172 - Soru: "Tevazuun fazlası zillettir" diye bir Hadis-i Şerif var mıdır?
Cevap: Bu mealde bir Hadis-i Şerif gözümüze ilişmiş değildir. Bizim görmeyişimiz, yok olduğu mânâsına alınmamalıdır. Tevazu, mütekebbir kimseye karşı gösterilecek olursa, İslâmi bakımdan zillet olur. Mü'mine karşı gösterilecek olursa dini esaslara göre hareket edilmiş olur.
173 - Soru: Çalgı hakkında bir kardeşimiz Hadis-i Şerif okudu ve fakat hangi kitapta olduğuna dair bilgi vermedi. Soran kişi, hadisin hangi kitapta olduğunu istiyor. Hadisin metni, "Kim ki çalgı dinlerse asi olur, ondan lezzet alırsa kâfir olur" şeklinde olacak. Bizi aydınlatır mısınız?
Cevap: Bahsi geçen hadis-i şerif, Tarikat-ı Muhammediye adlı kitabın şerhi "Berika"nın c. 4, s. 60'ta bulunmaktadır ve tamamı şöyledir: "Çalgı aletlerini dinlemek masiyet, çalınan yerde oturmak fısk ve ondan zevk almak ise küfürdür." Yalnız bu küfrün tahkik veçhile değil, teşdid için varid olduğu veya helâl olduğuna inanarak dinlemesi halinde küfre gideceği yahut küfran-ı nimet olduğu şeklinde tevil ve izah edilmektedir.
174 - Soru: Peygamber Efendimiz, bir Hadis-i Şerifinde -mealen: "İnsanlar hesaba çekilecek. Hz. Ebu Bekir (ra) müstesna" buyurmaktadır. Hz. Ebu Bekir (ra), dört büyük halifeden biridir. Hz. Ömer (ra), Hz. Osman (ra) ve Hz. Ali (ra) de dört büyük halifeden bulunmaktadırlar. Bu üçü de müstesna kaydının içinde bulunmakta mıdır?
Cevap: Bahsi geçen Hadis-i Şerif, Hz. Ebu Bekir(ra) hakkında müstesna bir iltifatı ortaya koymaktadır. Halife olması itibariyle varid olmuş değildir.
175 - Soru: Namaz farz kılınmadan önce Peygamberimiz (sav) nasıl namaz kılmıştır?
Cevap: Efendimiz (sav) peygamberlikle birlikte akşam ve sabah namazı olmak üzere iki vakit namaz emrolunmuştur. Peygamberlikten önce ise Cenab-ı Hakkı tefekkür ile deruni bir vecd ve istiğrak halinde bulunurdu.
176 - Soru: 100 yılda bir mürşid-i kâmil geleceğinin hadisle sabit olduğu söylenmektedir. Mürşid-i kâmil'e kendisinin yetkili kılındığı Allah (cc) tarafından bildirilir mi?
Cevap: Bahsi geçen Hadis-i Şerif, mürşid değil "Müceddid" gönderilmesiyle ilgili olup Sünen-i Ebu Davud (c. 4, s. 109)'da zikredilmektedir.
177 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav) bir Hadis-i Şeriflerinde, "Benim resmimi bulup görürseniz, ayak altına alıp çiğneyin" diyor. Bu Hadis-i Şerif sahih midir?
Cevap: Bahsettiğiniz mealde bir Hadis-i Şerif görmüş değiliz. Bu sebeple sıhhati hakkında fikir beyan edecek durumda değilim. Ancak, bu mevzuda başkaca Hadis-i Şerifler vardır.
178 Soru: Peygamberimiz (sav) bir Hadis-i Şerifinde, "Sizlere iki türlü ölü madde ve kandan oluşan iki uzvun yenilmesi helal kılınmıştır" buyuruyor. Bilindiği üzere, İslâm dininde hayvanın kanı akıtılarak yenir. Ancak iki ölü hayvanın eti ile kandan oluşan hayvanın iki uzvu bunun dışında bırakılmıştır? Bu dört şey nedir?
Cevap: Bahsi geçen Hadis-i Şerifin devamı: "Size iki ölü iki kan helâl kılındı. İki ölü, balık ve çekirge; iki kan da ciğer ve dalaktır" şeklindedir.
179 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav) saçını tarar mıydı ve sürme çeker miydi?
Cevap: Peygamber Efendimiz (sav) saçının bakımına itina ve dikkat gösterir, fazla sık olmamakla beraber saçlarını tarar ve sürme çekerdi. Hatta, yolculuğa çıkarken tarak, ayna, başına sürdüğü yağ, misvak ve sürmeyi de beraberinde götürürdü.
180 - Soru: Resul-i Ekrem (sav) aynaya baktığı zaman bir şey okur muydu:
Cevap: Evet, "Allahümme kema hassente halki fe hassin huluki" diye dua ederdi.
181 - Soru: Muhaddis kime denir?
Cevap: Hadis-i Şerifin metnini ve raviler silsilesini bilen kimseye verilen isimdir:
182 - Soru: "Peygamber Efendimiz (sav), Mirac'da Hz. Allah (cc) ile mükaleme ederken" dediğimizde, Cenab-ı Hakk'a bir mekân tahsis etmiş olur muyuz?
Cevap: Olmayız. Zira, dinleyenin mekânda olması, Allah Teala'nın da mekânda olmasını gerektirmez. Bu inceliği kavramanın güç olmadığı kanaatindeyim.
183 - Soru: Bir kimse "Eddünya sicnü'l-mü'mini ve cennetü'l-kâfiri" Hadis-i Şerifini inkâr etti. Biz ise bu kelâmın hadis olduğunu biliyoruz. Onu inkârda bulunan kimse ne olur?
Cevap: Bahsi geçen Hadis-i Şerif, Müslim hadislerindendir. Riyüzü's-Salihin'in Diyanet İşleri Başkanlığı'nca neşredilmiş nüshasının c. 1, s. 386'da 492 rakamı ile mevcut olup merak edenler oradan okuyabilir. Bu şahsın ne şekilde bir inkârda bulunduğunu bilemediğim için bir şey diyemeyeceğim.
Bunun hadis olmadığını söylemek, en nazik bir ifade ile, kendi cahilliğini kendi ağzı ile ortaya koymak olur.
184 - Soru: Sakal bırakmanın sünnet-i zevâidden bulunduğuna kâfi bir delil var mıdır?
Cevap: Sünnet-i hüda, dini vazifelerle ilgili sünnetler olup, Efendimiz'in şahs-ı Muhammedilerine mahsus fiil ve hareketler sünnet-i zevaid adını almaktadır.
185 - Soru: "Men teşebbehe bi kavmin fe hüve minhüm" hadis-i şerifi ile "İnnellahe lâ yenzuru ilâ suveriküm ilh" hadis-i şerifi arasında tenakuz olduğunu iddia edip, birini kabul edince diğerini inkâr eden bir şahıs hakkında hüküm nedir?
Cevap: Bunların her ikisi de hadis-i şeriftir ve aralarında kat'iyyen tenakuz yoktur. İki kelâm arasında tenakuz olabilmesi için mantık ilmine dikkat etmek gerekir. Şöyle ki: Zaman, mekân, fiil kuvve ve şartlarda birbirinin zıddı ifadeler bulunduğu zaman tenakut olur. Meselâ, "Babam bugün eve geldi" ifadesi ile "Babam bugün eve gelmedi" sözlerinin arasında tenakuz bulunmaktadır. Her iki Hadis-i Şerif bu açıdan ele alınıp tetkik edildiği zaman aralarında asla tenakuz mevcut değildir. Birinci Hadis-i Şerifi ele alalım: "Kim (gayrimüslim) bir kavme benzemeye özenir ise o onlardandır" mealine göre, başka bir hadis-i şerif bulunsa ve muhal farz onun mânâsı da "Kim gayrimüslim bir kavme benzemeye özenirse o onlardan (sayılmış) değildir" şeklinde olsa o zaman aralarında tenakuz olur.
İkinci Hadis-i Şerife göre, "Allah (cc), sizin dış görünüşlerinize bakmaz" mânâsının tam aksi bir hadis bulunsa, o zaman aralarında tenakuz olur. Bu şartlar bulunmadığı halde iki hadis arasında tenakuz arayan, cahilin da kendisidir. Hadis-i Şerifin birini kabul edip diğerini inkâr ise kişinin cehenneme postu sermesidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:01

HZ. PEYGAMBER (S.A.V.)'İN ÇOCUKLARI
186 - Soru: Peygamber (s.a.v) Efendimiz, iki kızını Ebû Cehil'in, oğullarına vermiş. Rukayye (ra) ile Ümmü Gülsüm'ü(ra) bu kimselere neden vermiş? "Müşrike kız verme fakat al" deniliyor. Açıklayınız.
Cevap: Peygamber Efendimizin (sav) Rukayye ve Ümmü Gülsüm adlı kızları, Ebû Cehil değil Ebû Leheb'in oğluna nikahlanmış ise de gerdeğe girmeden kocaları tarafından -Ebû Leheb'in teşviki ile- boşanmışlardır. "Tebbet' sûre-i celîlesi nazil olunca Ebû Leheb, Oğlu Utbe'yi karşısına alarak "Eğer onun kızını boşamazsan, başım senin başına haram olsun" demiş ve dayatmıştı. Bunun üzerine Utbe, Hz. Rukayye'yi boşadı. Ebû Leheb bu ısrarı, diğer oğlu Uteybe'ye de tekrarladı. Ona da Ümmü Gülsüm'ü boşattı. O zaman, mü'min kadınların gayri müslimle evlenmesini yasaklayan Ayet-i Kerîme henüz gelmemişti. Bu âyet geldikten sonra müşrikten ne kız alındı ne de kız verildi.
187 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in dört tane kız evlâdının olduğunu biliyoruz. Bunlardan birisi, Hz. Fâtıma (ra), bunu Hz. Ali (ra) aldı. Bu hususu biliyoruz. Hz .Osman (ra) da iki tane kızı ile evlendi. Bunların isimlerini ve dördüncüsünü kim aldı? İsimlerini bildirmenizi rica ederiz.
Cevap: Peygamber Efendimiz (sav)'in dört kızı olmuştur. Bunlardan Zeynep (ra), teyzesi Hâle binti Hüveylid'in oğlu Ebü'l-Âs ile evlenmiştir. Bu evliliklerden Ümame adında bir kızları olmuştur.
Rukayye (ra) Hz. Osman (ra) ile evlenmiştir. Onun vefatı üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz(sav), diğer kızı Ümmü Gülsüm'ü (ra) Hz. Osman(ra)'a nikahlamıştır. Hz. Fâtıma (ra), Ali b. Ebû Talip (ra) ile evlenmiştir. Bu hususta fazla bilgi almak isterseniz. "Büyük İslâm Kadınları" isimli kitabımızı okumanızı tavsiye ederiz.
188 - Soru: Eseriniz bulunan "İslâm'da Kadın ve Aile kitabının 155. sayfasında, Peygamber Efendimizin (sav) üvey kızının adı, Berre iken onu Zeyneb olarak değiştirdi" diye yazılmış bulunuyor. Kaynak olarak da et-Terğib ve't-Terhib isimli kitabın 71. sayfasındaki Ebû Hüreyre (r.a.)ın rivayet ettiği 8 numaralı Hadîs-i Şerifini gösteriyorsunuz. Bu hadîste üvey kızı diye yazmıyor. Bütün ilmihallerden öğrendiğimize göre ve Ali Himmet Berki'nin Hatemül-Enbiya Hz. Muhammed (sav) ve Hayatı isimli kitabının 41. sayfasında kaydedildiğine göre "Hz. Peygamber(sav)'in üçü oğlan, dördü kız olmak üzere yedi evlâdı olmuştur. İbrahim'den başka hepsi Hz. Hatice'den doğmuştur" deniliyor. Bu hususta ne dersiniz?
Cevap: Siz, İslâm'da Kadın ve Aile'yi okurken gözünüzden kaçan bir husus olmuş. Bahsi geçen kız, Peygamber Efendimiz(sav)'in öz kızı değil Ümmü Seleme validemizin ilk kocası Ebû Seleme'nin kızıdır. et-Terğib ve't-Terhib'in c. 3, s. 71'deki 8. nolu hadîs-i şerifte "Binti Ebî Seleme" ibaresi de bunu gösteriyor. Peygamber Efendimiz Ebû Seleme'nin vefatından sonra Ümmü Seleme validemizle evlenmiştir. Bu sebeple üvey kızının Berre olan adını Zeyneb olarak değiştirmiştir, kitapta yazılan doğrudur.
189 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in erkek ve kız çocuklarını, sayılarını ve isimlerini yazar mısınız?
Cevap: Evet, önce erkek çocukları yazalım:
1- Kaasım, 2- Abdullah (Tayyib) 3- Tâhir. (Bu üçünün annesi Hz. Hatice r.a. dır). 4- İbrahim. (Bunun validesi ise Mâriye-i Kıbtiyye ra. dır). Kızları: 1- Zeynep, 2- Rukayye, 3- Ümmü Gülsüm 4- Fâtıma (r.a.e.).
190 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in mübarek kerimeleri Hazret-i Fâtıma (ra.) kaç yaşında vefat etmiştir?
Cevap: Bu hususta değişik beyanlar varsa da içlerinden en sahih olanı aktaralım. Hazret-i Fâtıma yirmi dört yaşında iken vefat etmiştir.
__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:01

HAZRETİ PEYGAMBERİN (S.A.V.) YAKINLARI
191 - Soru: Resûlullah Efendimizin (sav) dedesi Abdülmuttalib'in ailesi (yani, Efendimizin (sav) baba annesi) nin kim ve adının ne olduğunu açıklayınız?
Cevap: Abdülmuttalib'in zevcesinin adı Fâtıma'dır. (Mustafa Asım Koksal: Hazreti Muhammed ve İslâmiyet, Mekke Devri s. 20). Boş zamanlarınızda kitap okumaya çalışırsanız çok şeyleri öğrenmek kolaylaşır.
192 - Soru: peygamberimizin (sav) ninesinin adı nedir?
Cevap: Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) baba tarafından ninesinin ismi Fâtıma'dır. Anne annesinin adı ise Berre'dir.
193 - Soru: Bazı kitaplarda, Resûlullah Efendimiz (sav) ilk önce anne ve babasının mezarlarını ziyaret edip duâ ediyor. Fakat, Allah Teâlâ duasını kabul etmiyor. Ta ki anne ve babasının ruhunu yeniden dünyaya getirip İslâmiyet'i telkin ettikten sonra izin verilmiştir deniliyor. Bu ifade, peygamberlerin ismet sıfatına muğayir olmuyor mu?
Cevap: Peygamberlerin ismet sıfatı, kendi şahısları ile ilgili hususlardadır. Diğer yakınlarda görülebilecek bazı hususlar, onların ismet sıfatını ihlâl etmez. Peygamber Efendimizin (sav) peder-i vâlâgüheri ve vâlide-i ismet penâhileri iman ehlidirler. Çile yayınevi tarafından bastırılan "Müslümanca Yaşama Sanatı" isimli kitabımızın 53-62. sayfalarını okumanızı tavsiye ederim.
194 - Soru: İbrahim aleyhisselâm ve Muhammed aleyhisselamın anne ve babaları âhirete müslüman olarak mı yoksa gayr-i müslim olarak mı irtihâl ettiler?
Cevap: Peygamber Efendimiz(sav)'in annesi de, babası da bu âlemden iman ehli olarak göçmüş bulunmaktadırlar. İmam Süyûtî'nin bu hususta müstakil bir risalesi vardır. İbrahim aleyhisselâmın babası, Âzer ise, küfr üzere göçmüştür. Bazı kimseler, Hz. İbrahim'in babasının adı Tarah'dır. Âzer ise amcasıdır demektedirler. Bu hususu etraflıca incelemek için, "Müslümanca Yaşama Sanatı" isimli kitabımızın 53-62. sayfalarını okumanızı tavsiye ederiz.
195 - Soru: Peygamberimizin (sav) babasının, vefatından önce, müslüman olup olmadığının ve hangi dine mensup olduğunun açıklanması...
Cevap: Peygamber Efendimiz(sav)'in babası da, annesi de esasında mü'mindiler. Hz. İbrahim'in tevhid inancı üzerine yaşamışlardır. Çile yayınevince neşredilen "Müslümanca Yaşama Sanatı" isimli kitabımızın 53-62. sayfalarını okumanızı tavsiye ederim.
196 - Soru: Hasan Arıkan Hoca'nın Muhtasar İlmihâli'nde Peygamber Efendimiz (sav)'in ebesinin ismi, Şifâ Hatun olarak gösterilmektedir. Sizin Fetvalar isimli kitabınızda ise Resûlullah Efendimiz'in babaannesinin adı Fâtıma, anneannesinin adı ise Berre olarak gösterilmektedir. Bu farklılık neden ileri geliyor, doğrusu anlamadım. Açıklar mısınız?
Cevap: Açıklayalım: Bahsi geçen kitapta zikredilen Şifâ Hatun, Efendimiz(sav)'in anneden dünyaya gelişi sırasında doğumu kolaylaştırmak için bulunan kadının ismidir. Nitekim zamanımızda, serbest veya doğumevlerinde bu hizmetle vazifeli kadına da "Ebe" adı verilmektedir. Bizim kitapçıkta isimleri geçen, Efendimiz'in büyük annelerinin isimleridir. İç Anadolu'da baba tarafından olan neneye "Ebe" kelimesini nene mânâsı ile karıştırmış olacaksınız. İki beyan arasında uyuşmazlık yoktur.
197 - Soru: Fahri Kâinat (s.a.v.) Efendimiz'in validesi "Âmine" hatun ve babası Hz. Abdullah hangi dine mensup idiler? Yani hangi peygamberin ümmetidirler?
Cevap: Peygamber Efendimiz'in peder ve valideleri, "Hunefâ"dan olup, Hz. İbrahim'in tevhid inancı ve iman üzere bulunuyorlardı. Bu hususta daha geniş izahat isterseniz, "Müslümanca Yaşama Sanatı" isimli kitabımızı okumanızı tavsiye ederiz.
198 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in kaç süt annesi vardı ve bunlardan süt kardeşi olan kimseleri açıklar mısınız?
Cevap: Efendimiz (sav)'in ilk süt annesi, Ebû Leheb'in câryiesi Süveybe'dir. Bu emmeden süt (oğlan) kardeşi, Mesruh'dur. Daha sonraki süt annesi ise Halime-i Sa'diye olup bu süt anneden kardeşleri Abdullah, Enise ve Cüdâme (Şeymâ)dir. (Müslümanca Yaşama Sanatı adlı kitabımızın 372-373. sayfalarını da okuyunuz).
199 - Soru: Resûlullah (sav)'ın amucası Ebû Talip iman etmeden vefat etmiştir, diyorlar. Bu söz gerçek midir?
Cevap: Evet, doğrudur.
200 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in peder ve validelerinin kabirleri nerededir?
Cevap: Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v.) in babası Abdullah'ın kabri, Medine-i Münevvere'nin içinde; annesinin kabri ise Ebvâ köyündedir.
201 - Soru: Peygamber Efendimiz(sav)'in kaç amcası vardı ve isimleri nelerdir?
Cevap: Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz'in dokuz tane amcası vardır, isimlerini yazıyoruz: Haris, Zübeyr, Ebû Talip, Hamza (r.a.), Ebû Leheb, Ğaydâk, Mukavvim, Dırâr ve Abbas (r.a.) (Tabakat-i İbni Sa'd, c. 1, s. 88).
202 - Soru: Peygamberimizin (sav) kaç halası vardır? İsimlerini yazınız?
Cevap: Efendimiz (s.a.v.)'in altı tane halası vardır. İsimleri şöyledir: Safıyye, (Bunun annesi Hâle binti Vüheyb'dir), Ervâ, Âtike, Ümmü Hakim Beyzâ, Berre ve Ümeyye. (Bu beş tanesinin anneleri Fâtıma binti Amr'dır). (Tabakat-ı İbni Sa'd, es. 8, s. 51-45).
203 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in babası tarafından soy silsilesini yazar mısınız?
Cevap: Siyer âlimlerinin ittifak ettikleri silsileyi yazıyoruz:
1- Abdü'l Muttalib (adı Şeybe'dir. Annesinin adı, Selmâ binti Amr'dır).
2- Hâşim (adı Amr'dır. Annesinin adı, Âtike binti Mürre'dir).
3- Abd-i Menâf (adı Muğire'dir. Annesinin adı Hubbi binti Hulil'dir).
4- Kusay (adı Zeyd'tir. Annesinin adı, Fâtıma binti Sa'd'dır).
5- Kilâp, (annesinin adı, Hindi binti Süreyr'dir).
6- Mürre, (annesinin adı, Mahşiyye binti Seyhan'dır).
7- Ka'b, (annesinin adrı, Mâviyye binti Ka'b'dır).
8- Lüey, (annesinin adı, Âtike binti Yahlüd'dür).
9- Galip, (annesinin adı, Leylâ binti Yahlüd'dür).
10- Fihr, (annesinin adı, Cendele binti Âmir'dir).
11- Mâlik, (annesinin adı, İkrişe binti Advân'dır).
12- Nadr, (annesinin adı, Berre binti Mür'dür).
13- Kinâne, (annesinin adı, Avâne (hind) binti Sa'd'dır).
14- Huzeyme (annesinin adı, Selmâ binti Eslem'dir.)
15- Müdrike (adı Amir'dir. Annesinin adı, Leylâ (Hındif) binti Halvân'dır.)
16- İlyâs, (annesinin adı, Rebâb binti Hayde'dir).
17- Mudar, (annesinin adı, Sevde binti Ak'dir).
18- Nizâr, (annesinin adı, Muâne binti Cevşem'dir).
19- Maad, (annesinin adı, Mehded binti Allâhümme'dir).
20- Adnan.
204 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in anne tarafından anneannelerini (nenelerini) yazar mısınız?
Cevap: Evet isimleri şöyledir: Hz. Âmine'nin annesi,
1- Berre (binti Abdi'l-Uzzâ); bunun annesi,
2- Ümmü Habib (binti Esed); bunun annesi,
3- Berre (binti Avf); bunun annesi,
4- Kılâbe (binti Haris); bunun annesi,
5- Ümeyye (binti Mâlik); bunun annesi,
6- Düb (binti Salebe); bunun annesi,
7- Âtike (binti Ğâdira); bunun annesi,
8- Selmâ (binti Lüeyy); bunun annesi,
9- Mâviyye (binti Ka'b), (Tabakat- İbni Sa'd, c. 1, s. 56-60).
205 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in babası Abdullah tarafından babaannelerini (nenelerini) yazar mısınız?
Cevap: Abdullah'ın annesi.
1- Fâtıma (binti Amr); bunun annesi,
2- Sahre (binti Abd bin İmrân); bunun annesi,
3- Tahmür (binti Abdillâh), bunun annesi,
4- Âtike (binti Abdillâh), bunun annesi,
5- Ümeyye (binti Mâlik); bunun annesi,
6- Fâtıma (binti Muâviye); bunun annesi,
7- Fâtıma (binti Nasr); bunun annesi,
8- Âtike (binti Kâhil); bunun annesi,
9- Selmâ (binti Tâbiha); bunun annesi,
10- Âtike (binti Esed): (Tabakat-ı İbni Sa'd, c. 1, s. 62-63).
206 - Soru: Hz- Âişe validemizin annesinin adı nedir?
Cevap: Ümmü Rûmân'dır.
207 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in dedesi Abdü'lMuttalib vefat ettiğinde nereye defnolunmuştur ve o sırada Resûl-i Ekrem (sav) kaç yaşında idi?
Cevap: Mekke'nin Hacun mevkiine defnolunmuştur. Fahr-i Kâinat Efendimiz o sırada sekiz yaşında bulunuyordu. Peygamber Efendimiz (sav)'e, "Abdü'l-Muttalib'in vefatını hatırlıyor musunuz?" diye sorulmuştu. "Evet, ben o sırada sekiz yaşında idim" buyurmuşlardır. (Tabakaat-ı İbni Sa'd, c. 1, s. 119).
208 - Soru: Peygamberimiz (s.a.v.) Hazretleri'ne mahsus, ona niyyetle kılınacak bir namaz var mıdır?
Cevap: Namaz, ancak Allah (cc) için kılınır. Kılınmış bulunan bir namazın sevabı Peygamber Efendimiz (sav)'e bağışlansa olabilir. Fakat onun niyyeti ile kılınacak bir namaz yoktur.
209 - Soru: Bazı kimseler, Peygamber Efendimiz (sav)'i rü'yada görüyorlar. Bu mevzuu bir genç ile tartıştık. O, diyor ki: "Peygamber Efendimiz (sav)'in cemâlini (şeklini) gören yok. Rüyada görenleri belki de cinnîler ve şeytanlar oyalar. Şeytanın rüyasına girmediğini nasıl bilebiliriz?" Bu hususta ne dersiniz?
Cevap: İmam Süyûtî'nin Buhârî, Tirmizî ve Müsned-i Ahmed b. Hanbel'den naklen Câmiu's-Sağir'ine aldığı "Kim Beni rüyada görürse muhakkak hakikat olarak görmüştür. Zira şeytan Benim suretime giremez" hadîs-i şerîfı bu hususa açık ve seçik bir beyan getirmektedir. (Bakınız Feyzü'l-Kadir, c. 6, s. 131. Hadis no. 8688). Ancak o görülen şeklin Resûlullah Efendimiz (sav)'e uyduğu belli değildir. O gencin haklılık payı vardır.
210 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav) Tevrat'da hangi isimle anılmaktadır?
Cevap: "Münhammennâ" adı ile anılmış bulunmaktadır.
211 - Soru: Resûl-i Ekrem (s.a.v.) in İncil'de geçen ismi nedir?
Cevap: "Baraklit"dir.
Behce Fetvalarından: "Vaiz olan Zeyd, kürsîye çıkıp peygamberin şanına lâyık bulunmayan ve İsrailoğulları'na âit hikâye anlatarak, cemaati (n zihnini) karıştırmak âdeti olsa dinî (hükümler veren) hâkimin onu engellemesi vaciptir" (E. Ec. 2/165).
Açıklama: İsrailoğulları'na âit hikâyelerin Kur'ân-ı Kerim'e ve hadîs-i şeriflere uygun olanların nakletmekte bir mâni yoksa da peygamberlerin şanına lâyık olmayan ve İslâm inançları ile bağdaşmayan hikâyeleri nakil kesinlikle doğru değildir. Bu lâzimeye riâyet göstermeyen bir vaizi, gerekli ikaz yola getirmezse, icra mevkiinde bulunanların cebren engel olmalarının gerekeceği fetvanın sarih ifadesinden anlaşılmaktadır.
212 - Soru: Bazı insanlarla karşılaşıyoruz. Peygamberimizin (sav) nefsine düşkün olup birçok hanım aldığını söylüyorlar. Bu hususu açıklayınız.
Cevap: Bu çirkin iddia ve iftirada bulunanlar, kâfir olduğu kadar cahildir de. Şayet Allah Resulü, nefsine düşkün olsaydı, genç yaşında iken bu temayülü gösterir ve kendisinden onbeş yaş büyük ve dul bir hanımla evlenmeyi tercih etmezdi. Onun evliliği, herşeyden önce, ilâhî bir vahyin ve emrin neticesidir. İkinci bir husus da aileleriyle evliliği, ya merhamet ve koruma veya idarî ve siyasî bir hikmete dayalıdır. "Hz. Muhammed (s.a.v.) Neden Çok Evlendi" adlı kitap okunacak olursa geniş bilgi edinilmiş olur.
209 - Soru: Peygamber Efendimiz(sav)'in zevceleri ve mü'minlerin anneleri bulunan mübarek validelerimizin isimlerini yazar mısınız?
Cevap: Evet, yazalım. Bu mübarek validelerimizin isimleri, sıra ile şöyledir:
1- Hatice binti Huveylid (r.a.),
2- Şevde binti Zem'a. (r.a.),
3- Âişe-i Sıddîkâ binti Ebi Bekir (r.a.),
4- Hafsa binti Ömer bin el-Hattâb (r.a.),
5- Zeyneb binti Huzeyme (r.a.),
6- Ümmü Seleme (r.a.),
7- Zeyneb binti Cahş (r.a.),
8- Cüveyriye binti'l-Hâris (r.a.),
9- Safıyye binti Huyey (r.a.),
10- Ümmü Habibe binti Ebi Süfyân (r.a.),
11- Mariye-i Kıbtiye (r.a.),
12- Meymune binti'l-Hâris (r.a.).
214 - Soru Resûlullah (sav)'ın "Gadbân" adında devesi var mıydı?
Cevap: Peygamber Efendimiz (sav)'in devesinin adı sualinizdeki gibi değil "Adbâ" olacaktır. Bundan başka "Kasvâ" (Kusva olduğunu söyleyenler de vardır) adlı devesi ile "Cedâ" isminde başka bir devesi vardır. (Tabakat-i İbni Sa'd, c. 1, s. 402)
215 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in bineklerinin adlarını açıklar mısınız?
Cevap: Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'in atlarının sayısının yedi olduğu ifade edilmektedir. Atlarının birkaçının ismini bildirelim: el-Lahif, ez-Zarib, el-Lezâz, el-Mürteciz, es-Sekb, katırın ismi Düldül; merkebinin adı Ya'fûr'dur. Develerinin adlarına ait soru bir başka yerde cevaplandırıldığı için yazmaya lüzum görmüyorum.
216 - Soru:Peygamber Efendimiz (sav)'in kılıcının adı nedir?
Cevap: Zülfıkâr'dır.
217 - Ya kavsinin ismi ne idi?
Cevap: Züssedâd idi.
218 - Soru: Zırhının ismini söyler misiniz?
Cevap: Evet. Efendimizin (sav) harbte giydiği zırhın adı "Zâlü'l füdûl"dir.
219 - Soru: Harbesinin adı ne idi?
Cevap: Neb'â idi.
220 - Soru: Fahr-i Kâinat Efendimiz (sav)'in kullandıkları kalkanın adı nedir?
Cevap: "Ez-Zekan"dır.
221 - Soru: Son olarak birşey daha sormama müsaade ediniz. Efendimiz(sav)'in aynasının adını yazar mısınız?
Cevap: Yüce Peygamberimiz (sav)'in mübarek yüzüne bakmakta kullandığı aynanın adı "el-Müdille" idi.
222 - Soru: Hatırıma gelmişken bir sual daha sorabilir miyim: Efendimiz(sav)'in makasının adı ne idi?
Cevap: "el-Câmi" idi. Mukabil selâmlar. Biraz da kendi kendinize araştırma yapmanızı, hep hazır bilgi edinme yolunu tutmayıp bilgiyi kendi zihninizde arayarak oluşturmaya çalışmanızı tavsiye ederim.
223 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav) mest giymiş midir?
Cevap: Habeş hükümdarı, Peygamber Efendimiz (sav)'e siyah deriden yapılmış bir çift mest hediye göndermişti. Efendimiz (sav) de onları giydi ve üzerine meshetti. Mest giymek ve üzerine meshetmek, Ehl-i sünnetin mümeyyiz vasıflarındandır. Zira, Şîa mest üzerine meshi kabul etmemektedir.
224 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in sürmesi neden mâmûl idi?
Cevap: "İsmid" adı verilen maddeden yapılmıştır.
225 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav)'in ilk minberi ne zaman yapıldı, ondan önce nerede hutbe irâd ediyordu?
Cevap: Mescid-i Nebevî yapıldığında henüz bir minber yoktu. Cuma günü olduğunda, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, mescidin içinde direk vazifesi gören hurma ağacından bir sütunun yanında, ona dayanarak hutbe irâd ederdi. Cemaat kalabalıklaşmış, Müslümanların sayısı artmış bulunuyordu. Halk, Efendimiz'in sesini duyabilmek için, Şam'da gördüklerine benzer bir minber yapılmasını tavsiye ettiler. Yapılan müzâkerenin neticesinde minberin yapılmasına karar verildi. Minberi kimin yaptığına dair değişik beyanlar varsa da üzerinde birleşilen nokta şöyle olmaktadır: Ağacı Ğabe semtinin ılgın ağacından biçilmiş ve üç basamaklı bir minber yapılmıştı.
Minber yapılıp yerine konulduğunda, ilk Cuma günü, daha evvel kendisine dayanarak hutbe irâd ettiği hurma direğinden bir inilti, ağlamayı andıran bir ses işitildi. Efendimiz (sav) indi ve onu kucakladı, elleriyle sıvazladı da sesi dindi. "Şayet onu bağrıma basmasaydım elbette kıyamete kadar ağlardı" buyurdu. Buna Üstüvâne-i Hanhâne adı verildi.
226 - Soru: Peygamber Efendimiz (sav) sarık sardığı zaman bir ucunu salarak taylasan bırakırdı. Acaba bunun miktarı (uzunluğu) ne kadar olacaktır?
Cevap: Sarığın ucunun sarkıtılması sünnettir. Bunun uzunluk miktarı, sünnetin teferruatlarındandır. Bir kısım ilim adamları bu miktarı "Bir karış" ile ifade ederken bazı âlimler de belin ortasına kadar olacağını söylemektedirler. Bu uzunluğun oturak mahalline kadar olacağını rivayet edenler de vardır.
227 - Soru:Peygamber Efendimiz (sav)'in arkaya bıraktığı mal ne idi?
Cevap: Beyaz bir katır, silah ve sadaka hâline getirdiği arazi idi.
228 - Soru: Peygamber (s.a.v.) sarığının altına fes giyer miydi ve fesinin rengi nasıldı?
Cevap: Beyhâkî'nin Abdullah bin Ömer'den rivayet ettiği hadisten öğreniyoruz ki, Peygamber (s.a.v.) beyaz fes giyer ve sarığını onun üzerine sarardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:01

ABDEST
229 - Soru: Öğlenci ve sabahçı olduğumuz zaman, devamlı şekilde abdestlerimizi iş yerinde alıyoruz. Yalnız ayak yıkama yeri, yüzümüzü yıkayacağımız yere 9-10 metre uzak. Tabii içimizde Hıristiyanlar da olduğu için, "Burası ayak yıkama yeri değil" diyorlar. Elimizi, yüzümüzü ve kollanmızı yıkayıp, ayaklarımızı da bundan 10-15 metre uzaklıktaki bir yerde yıkıyoruz. Bu abdestle de namaz kılıyoruz. Caiz mi, değil mi?
Cevap: Abdest uzuvlarının birbiri peşine yıkanması, Hanefi mezhebine göre sünnettir. Bu sebeple yüzünüzü yıkadığınız yerden 15 metre ilerdeki çeşmeden ayağınızı yıkayarak aldığınız abdestle namaz kılmak caizdir.
230 - Soru: Abdest alırken başımızın dörtte birini mesh manasını nereden anlıyoruz?
Cevap: Abdestin farziyyeti ile ilgili sure-i Maide'nin 6. ayeti, başı meshetmeyi farz kılmıştır. Farz kılınan miktar hususunda müctehidlerin içtihadı ve ihtilafı bulunmaktadır. İmam Ebu Hanife'nin içtihadı dörtte bir miktarın meshedilmesidir. Muğire b. Şube'nin rivayet ettiği bir Hadis-i Şerif buna mesned olmaktadır. Bu sahabi diyor ki: "Peygamber (sav) bir kavmin süprüntülğüne geldi de küçük abdest bozdu, sonra abdest aldı, başının nasiyesine ve mestleri üzerine mesh etti." Nasiye, alın tarafına doğru uzayan saçların bulunduğu başın tepe kısmıdır. Bu ictihadda bulunan ilim erbabı ve müctehidler, "Bi rüusiküm"deki banın teb'iz için olduğu görüşündedir.
231 - Soru: Namaz kılmasak bile gerektiği zaman namaz abdesti almak, beyhude bir hareket midir? Dinen açıklamasını yapar mısınız?
Cevap: Abdest, namaz, tavaf ve Kur'an-ı Kerim'e el sürmek için farz (şart) tır. Sair hallerde abdestli bulunmak bir fazilettir. Fakat namaz kılmayınca abdestten beklenen fayda tam olarak doğamaz. Her zaman abdestli bulunmanın hikmet ve faydalarından biri de "şeytanın o kimseye namazı bıraktırmaktan ümit kesmesidir." Bir kimse namaz kılmayınca şeytanın ümitlenmesine imkan vermiş ve Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazanamamış olur. Namaz kılmadığı halde abdestli bulunmak, devamlı çorap giyip de pantolonsuz gezmeye benzer. Dünyada ahirete giden yolun üzerinde birçok haramiler var. Olmaya ki onlara kapılasınız. Olmaya ki onlara kapılanıp, İslami vazifelerden uzak kalasınız.
232 - Soru: Farz namazların dışındaki vakitlerde, hayrat suyundan alınan bir abdestle en az bir nafile namaz kılmak gerektiğini duyuyoruz. Bu hususta ne dersiniz?
Cevap: Bu tavsiye, yapıldığı zaman sevap olan, yapılmadığı zaman günah bulunmayan bir husus olmaktadır.
233 - Soru: Abdestsiz gezdiğim zaman huzur duyamıyorum ve işim rast gitmiyor. Bu sebeple, abdestli durmaya devam etsek ve fakat aldığımız abdestle nafile namaz kılmasak sorumlu olur muyuz?
Cevap: Bu abdestle nafile namaz kılamadığınız zaman sorumlu olmazsınız. Bir ayet de okusanız hakkını ödemiş olursunuz.
234 - Soru: Ben, abdest ve gusülde şüphelere düşüyorum. Yani, guslü yaptığım zaman "Acaba guslüm oldu mu?" diyor, abdest aldığımda da buna benzer şüpheler içimi kemiriyor. Ben, zaman geliyor da tekrar tekrar abdest alıyorum. Bana abdest ve gusülden tafsilatlı olarak bahseden bir kitap tavsiye eder misiniz?
Cevap: Vehim şeytandandır. Onun şerrinden korunmak için Euzü okuyunuz. Allah(cc)'a sığınınız ve Ayetü'l-Kürsi'yi okuyunuz. Dikkatlice abdest aldıktan sonra gelen bu vesveseye asla kapılmayınız ve içinizden gelen sese "abdestim abdest, guslüm gusüldür. Kör olası şeytan, sen kahrından çatla" diye onunla alay etmek gerekir. Tavsiye edeceğimiz kitaplar, evhamı gidermek için değil, bu husustaki fıkhi ve dini bilgilerinizi genişletmeye yarar. Büyük İslam İlmihali (Ö.N. Bilmen'in) ve Nimetü'l-İslam'ı okuyunuz.
235 - Soru: Abdestin farz olan mahallerini yıkayıp geri kalan taraflarınınn terk edilmesi caiz midir?
Cevap: Asla böyle bir şey doğru ve caiz değildir. Onların faydası olmasaydı Peygamber Efendimiz (sav) terk ederdi. Sünnetlerin ihmali, bid'atların ihyasına ve çoğalmasına yol açar. Bundan dolayı, her zaman ve hele asrımızda sünnetleri ifada azami gayret göstermelidir.
236 - Soru: Abdest alırken ağıza su vermek sünnet olduğu halde gusulde farz olmaktadır. Bunun sebebini açıklar mısınız?
Cevap: Abdestle ilgili Ayet-i Kerimede yüzün yıkanılması emredilmiştir. Yüz, saçın bittiği yerden çene altına kadar ve iki kulak arasında yer alan kısmın dışıdır. Burayı yıkamakla farz yerine gelir. Gusulde ağız ve burunun içi, vücudun dış kısmından kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu sebeple ağız ve burun içinin yıkanılması gusulde farz, abdestte ise sünnettir.
237 - Soru: Suyu ile abedst alınan bir havuza para atmakta bir beis var mıdır? Bu havuzdan abdest almak caiz midir?
Cevap: Bu davranış bir israftır. Malı sokağa atmak gibidir ve ayrıca bid'attır. Fakat içine para atılmış olması, havuzun suyu ile abdest almaya engel olmaz.
238 - Soru: Tuvalette abdest almakta bir mahzur var mıdır?
Cevap: Başka bir yerde abdest almak imkanı bulunmadığı zaman helada da abdest alınabilir. Ancak, buralar temiz olmadığı için dualar okunamaz.
239 - Soru: Bir kimse, abdest alırken, abdest uzuvlarından birini unutuyor. Namazı kıldıktan sonra hatırlıyor. Yeniden abdest alıp namazı iade edecek mi?
Cevap: Evet, o uzvu da yıkayarak abdestini tekrar alması ve namazını tekrar kılması gerekir.
240 - Soru: Abdestin farzlarının dört olduğunu biliyoruz. Bazı kimseler bunun altı olduğunu iddia etmektedirler. Bunların iddiası dini esaslara uygun mudur?
Cevap: Evvela şunu belirteyim ki, bu, dine aykırı olmayıp, tafsilata ihtiyaç gösteren bir husus olmaktadır. Hanefi mezhebinde farz olarak kabul edilen şeyler, diğer mezheplerde de farzdır. Zira hakkında ayet bulunmaktadır. Bundan sonra, diğer üç mezhebin müctehidleri tarafından farz olduğuna hükmedilmiş şeyler de vardır. Şöyle ki: İmam Şafii, abdestin farzlarının altı olduğunu belirtmiş ve bizim bildiklerimizin üzerine "Niyyet" ile "Tertibe riayet'in farz olduğu ictihadında bulunmuştur. Niyyet, İmam Malik'e göre de farzdır. Ahmed bin Hanbel, tertibin farz olması hususunda İmam Şafii ile ictihad etmiş bulunmaktadır.
241 - Soru: Üzerinde ayet bulunan veya Allah (cc) adı bulunan bir parayı abdestsiz olarak almak nedir?
Cevap: Mekruhtur.
242 - Soru: Şia'nın abdestte ayaklarını mesh etmelerinin bir dayanağı var mıdır?
Cevap: Şia'nın hangi harekelinin sağlam bir dayanağı vardır ki, bunda mesned arayalım. Ehl-i sünnete muhalif kalmayı şiar edindikleri için her hususta muhalefeti şuur haline getirmişlerdir.
Şia, Maide suresinin altıncı ayetini "ve ercüliküm" şeklinde mecrur olarak okuyan kıraat imamlarının okuyuşundan hareketle kendisine ahkam çıkarmaktadır. Böyle okunması halinde, "Vemsehü bi rüüsiküm" cümlesi üzerine atıf olmakta, başınızı mesh ediniz, cümlesinin üzerine atfedilen kelimeye de onun hükmünü yükleyip ayaklara meshedileceği hükmünü vermektedirler. Önce şunu belirtmek isteriz ki, kıraat imamlarının hepsi böyle okumakta değildir. Nafi, İbni Amir ve Kisai, Nasb ile "Ve ercüleküm" okumaktadırlar. Mecrur olarak okuması halinde mana yönünden değil, lafız yönünden mütabeate binaen olmaktadır. (Nimetü'l-İslam, Kitabü't-Taharet c. 66). Mecrur olarak okuma, "Cerri civari ve tenasüb-ü kelam içindir" Tefsir-i İbni Kesir, c. 2, s. 26) Mecrur okunduğu zaman meshin cevazı çıplak ayağa değil, ayakta mest varsa onun üzerine mesh etmekle kayıtlıdır. (Tefsir-i Kurtubi, c. 6, s. 93)
243 - Soru: Acaba Hz. Ali (ra) çıplak ayağının üzerine mesh etti mi?
Cevap: Bilakis Hz. Ali (ra), "Ayaklarınızı topuklara kadar yıkayınız" diye emir buyurmuştur. (Tefsir-i Kurtubi, c. 6, s. 93) Hz. Ali bir gün halkın arasında hüküm vermekte iken mübarek çocukları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'in abdest ayetinin ayaklarla ilgili cümlelerini mecrur olarak "Ve ercüliküm" ibaresiyle "Ve ercüleküm" okumuş ve şöyle devam etmiş ve "Kelamdan" (varid olanın) önü de sonu da budur" demiştir. Ashabın ulemasından bulunan Abdullah bin Mes'ud ve Abdullah bin Abbas (ra) da, "Ve ercüleküm" okurlardı. (Tefsir-i Kurtubi, c. 6, s. 93)
Nezzal bin Sebre, Hz. Ali (ra)'den naklederek demiştir ki: Ali (ra) öğle namazını kıldırdıktan sonra, Küfe meydanında halkın arasına oturmuştu. İkindi vaktine kadar orada kaldı. İkindi olunca bir su küpünün yanınaa vardı. Bir avuç dolusu su alıp onu yüzüne, ellerine, başına ve iki ayağına sürdü, sonra ayağa kalkıp onun artanını ayakta olduğu halde içti, sonra, "Halktan bazı kimseler, ayakta su içmeyi kerih görüyorlar. Resulullah (sav), benim yaptığımı muhakkak yapmıştır" dedi ve şöyle devam etti: "Bu, abdestini bozmayanın abdestidir" dedi.
Hazret-i Ali'ye (ra) nisbet edilen ve ayaklar üzerine meshetmekle ilgili bunun dışında bir beyan yoktur. Abdesti olanın eline, yüzüne, başına ve ayaklarına su sürmesi, serinlemek için olmaktadır. (Tefsir-i İbni Kesir, c. 2, s. 26)
İbni Arabi demiştir ki: "Ulema, ayağı yıkamanın vacip olduğu üzerinde ittifak etmiştir. Taberi'den başka bunu reddedeni bilmiyorum." (Tefsir-i Kurtubi, c. 6, s. 91) Bu kelimeyi mecrud olarak "Ve ercüliküm" okuyanlardan bir kısmı "Ayakları mesihten murat, yıkamaktır" demişlerdir. Sahih olan da budur. Zira mesh kelimesi, sıvazlamak ile yıkamak arasında müşterek bulunmaktadır. Bazen yıkamada bazen de meshetmekte kullanıldığı olmuştur. (Tefsir-i Kurtubi, c. 6, s. 92)
Peygamber Efendimiz abdestlerinde ayaklarını yıkamış ve "Bu bir abdesttir ki, Allah bundan başkasını kabul etmez" buyurmuştur. (Tefsir-i İbni Ke-sir, c. 2, s. 26; Nimetü'l-İslam; Kitabü't-Taharet, s. 66)
Abdullah bin Zübeyr'e (ra), Peygamber Efendimiz(sav)'in nasıl abdest aldığı sorulmuş idi. Bir kap su istedi ve onlara göstermek için Peygamber Efendimiz'in aldığı şekilde abdest aldı: Önce üç defa ellerini yıkadı, sonra üç defa mazmaza ve istinşak yaptı, sonra da üç defa yüzünü yıkadı, sonra dirsekleriyle birlikte üç defa kollarını yıkadı, sonra başını meshetti de ellerini bir defa öne, bir defa da geriye götürdü, sonra topuklarına kadar iki ayağını yıkadı. (Tefsir-i Kurtubi, c. 6, s. 96)
Şayet ayakta farz olan, mesih olsaydı veya mesih caiz bulunsaydı, yıkamayı terk etmek üzerine vaid (korkutucu beyan) vaki olmazdı. Zira meshetmek ayağın her tarafını kaplamak değil, ancak mestin üzerine olduğu gibi, bazı yerlere elin temas etmesidir. (Tefsir-i İbni Kesir, c. 2, s. 27)
Bir de Peygamber'in (sav) Buhari ve Müslim'de Abdullah bin Amr ile Ebu Hüreyre'den (ra) rivayet edilen hadis-i şeriflerinde "Abdestinizi ikmal ediniz. (Kuru kalan) ökçelerin vay ateşten haline" buyurmaktadır. Aynı metinle bir hadis-i şerifi Müslim, Hz. Aişe'den (ra) rivayet etmiştir. (Tefsir-i İbni Kesir, c. 2, s. 26) Peygamber (sav), abdest alan bir adamın ayağının üzerinde tırnak kadar bir yerin kuru kaldığını görmüş ve "Kuru kalmış ökçelerin vay haline" buyurmuştu. Hz. Enes (ra) nakletmektedir: Peygamber'e (sav) bir adam gelmiş, orada iken abdest almış ve ayağının üzerinde tırnak kadar bir yeri kuru kalmıştı. Bunu gören Peygamber (sav), "Dön de abdestini güzel al" buyurdu. (Tefsir-i îbni Kesir, c. 2, s. 27) Bu hususta daha fazla bilgi için gerek tefsir gerekse fıkıh kitaplarının geniş bilgi ihtiva edenlerim gözden geçirmeleri tavsiye olunur.
244 - Soru: Mesh ne demektir? Ve başın mesihteki mahalli neresidir?
Cevap: Mesh, başka tarafta kullanılmamış bir yaşlığı bir yere değdirmekten ibarettir. Başın, kulağın üst tarafında kalan yerin dörtte birini mesh farz olmaktadır.
245 - Soru: Kişi, abdest aldıktan sonra bazı yerlerin kuru kaldığına dair şek etse ne yapar?
Cevap: Kuru kaldığına dair kesin bilgisi yoksa şekke itibar yoktur.
246 - Soru: Gözler, yüz üzerindeki birer uzuv olduğu halde neden gözlerin içini yıkamıyoruz?
Cevap: Gözlerin içini yıkamak zarar vereceği için abdestte ve gusülde yıkanması caiz değildir.
247 - Soru: Abdest aldıktan sonra başını tıraş ettiren kimsenin yeniden başını mesh etmesi gerekir mi?
Cevap: Mesh etmesi lazım gelmez. Zira, saçlar kesilmekle hades (abdest bozulması) vaki olmuş değildir. İkincisi, başı mesh etme farzı sakıt olmuştur. Düşmüş olan bir mükellefiyet geri gelmez.
248 - Soru: Abdest veya gusülden sonra tırnak kesen kimsenin orayı tekrar yıkaması gerekir mi?
Cevap: Gerekmez. Sadece orayı yıkamak müstehab olur.
249 - Soru: Bir insan abdest almış, daha sonra kolunda bir kuru yer kaldığını görmüş olsa ve eliyle o kuruluğu gidermiş olsa, acaba bu abdest tamam olur mu?
Cevap: Abdestte her uzuv müstakil bir uzuv olarak kabul edilmektedir. Koldaki kuru yer, aynı koldaki yaşlılıkla giderilebilir. Böyle yaparak abdestini tamamlamış olur.
250 - Soru: Taharet-i suğra ne demektir?
Cevap: Abdestsizlik halini gidermek, yani abdest almak demektir.
251 - Soru: İştiyak ne demektir?
Cevap: Misvak kullanmak demektir.
252 - Soru: Teşvis ne demektir?
Cevap: Misvake bedel olarak dişleri parmakla temizlemek demektir.
253 - Soru: Teslis ne manasına gelmektedir?
Cevap: Bir fi'li üçlemek, üç defa yıkamak manasına gelmektedir.
254 - Soru: Tahlil ne demektir?
Cevap: (Parmaklarını) aralamak, parmak aralarını temizlemek demektir.
255- Behce Fetvalarından: "Abdest alıp başını mesh eden kimse tıraş olsa, meshi iade vacip olmaz." (H.Ec. 1/7)
Açıklama: Meshedilen saçların tıraş edilmesi ve hatta ustura ile kazıtılması, başa yapılan meshi bozan bir sebep değildir. Bu sebeple başa tekrar mesh vermek vacip olmaz.
256- İbni Nüceym Fetvalarından: "Ramazan gününde (abdest alınırken) ağıza ve buruna su vermekte mübalağa gerekmez." (H.Ec. c. 1/7)
Açıklama: Abdestte ağzın ve burnun yıkanması sünnettir. Bunu azami hadde vardırmaya "mübalağa" adı verilmektedir ki, sünnetin kemâline hizmet etmektedir. Abdestin sünnetinde gerekli dikkati gösterirken, orucun bozulmasına sebep olacak bir yola gidilmemelidir. Bu sebeple, Ramazan günlerinde alınacak abdestte ağız ve buruna su verirken mübalağa yapılmaz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:01

HANGİ SULARLA ABDEST ALINABİLİR?
257 - Soru: Bir kuyunun başında domuz derisinden yapılmış kova bulunsa başka da vasıta olmasa, bununla alınan sudan abdest alınır mı?
Cevap: Domuz derisi tabaklamakla temiz olamayacağı için, onunla çıkarılan su hiçbir işte kullanılamaz.
258 - Soru: Sıcak su ile abdest almakta bir beis var mıdır?
Cevap: Güneşte ısınmış su ile abdest almakta tenzihi bir kerahet varsa da ocakta ısınmış su ile abdest almakta bir mahzur yoktur.
259 - Soru: Kar ile abdest alınabilir mi?
Cevap: Kar eritilmek suretiyle abdest alınabilir. Fıkıh kitaplarını okuyunuz.
260 - Soru: Herhangi bir su kuyusuna tuvalet pisliği suyu karışıyor. Çok veya az. Bu su ile abdest alınır mı?
Cevap: Pisliğin kokuşu, rengi veya tadından iri suda belirir ve hissedilirse artık onunla abdest alınmaz, gusül yapılamaz, elbise ve beden temizliği yapılamaz.
261 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Katran ile kokuşu değişmiş bulunan su ile abdest almak caiz olur" (H.Ec. 1/5) Açıklama: Katran, sıvı halinde bir madde olup, üç vasfı bulunmaktadır: Renk, tad ve koku. Bu üç vasıftan ikisi suda belirtilmedikçe abdest ve gusle mani değildir. Bu fetva, sadece kokunun suda belirmesi ihtimaline göre verilmiş olup, dini bir müsaadeyi aksettirmemektedir. Şayet katranın iki vasfı suda görülecek olursa artık onunla abdest ve gusül yapılamaz.
262 - Behce Fetvalarından: "Su kuyusuna düşerek kurtlanan ciğer müteneccis olmaz" (H.Ec. 1/7)
Açıklama: Ciğerin içinde akıcı bir kan bulunmadığından onun kuyuya düşmesi suyun temizliğini gidermez. Ciğerin kokması ve kurtlanması, yenilmesini engellerse de suyu kirletmiş olmaz. Zaruret halinde, o suyu temizlik işlerinde ve abdest almakta kullanmak caiz olur.
263 - İbni Nüceym Fetvalanndan: "Su içinde, suda yaşayan bir hayvanın ölüsü bulunsa, o su temizdir" (H.Ec. 1/7)
Açıklama: Suda doğup, suda yaşayan bir hayvanın su içinde ölmesi suyu murdar kılmaz.
264 - Behce Fetvalarından: "Ateşte veya havanın sıcaklığı ile eriyen kar suyu ile abdest veya gusül caiz olur" (H.Ec. 1/6)
Açıklama: Yaratıldığı vasıf üzere duran ve Ma-i mutlak" diye ifade edilen su ile abdest alıp gusül yapılır. Su denildiği zaman, ma-i mutlak adı verilen sular akla gelir. Bu isim altında toplanan sular; yağmur ve kar suları, deniz, göl, çay, pınar, kaynak ve kuyu sularıdır. Eriyen karın suyu, abdest ve gusülde kullanılır.
265 - Abdürrahim Fetvalarından: "At pisliği ile karışıp kokusu değişmiş bulunan bir su ile abdest ve gusül caiz olmaz" (H.Ec. c. 1/16)
Açıklama: Katı haldeki pisliğin suyun temizliğine zarar vermesi, üç vasfından birinin; renk, tad ve kokusunun suda görülmesiyle olur. Bu itibarla, fetvada görüldüğü üzere, at fışkısının kokuşu suda belirse onunla ne elbise yıkanabilir, ne de abdest ve gusül yapılır.
266 - Netice Fetvalanndan: "l0x10 (arşın ölçüsünde) olmayan bir kuyuya köpek düşse (kuyu), içindeki kadar su çıkarmakla temiz olur" (H.Ec. 1/5)
Açıklama: Eni on arşın, boyu da on arşın olan bir kuyu veya havuz, "büyük havuz" olarak kabul olunmaktadır. Bu ölçülerden düşük olanlar ise "küçük havuz" adını almaktadır. Küçük havuz durumunda olan bir yere köpek düşünce, suyu kirlenmiş olacağından, kuyudaki suyun tamamını boşaltmak gerekir. Zira, köpeğin salyası necistir.
267 - Abdürrahim Fetvalarından: "Üst tarafı elbise yıkanmakta olan akar suyun bir mil aşağısında su kullanmakta kerahet yoktur" (H.Ec. 1/5)
268 - İbni Hüceym Fetvalarından: "İçmek için yapılmış musluklardan abdest almak caiz olup, havuz içinden (caiz) olmaz" (H.Ec. 1/5)
Açıklama: Yukarıda da belirttiğimiz gibi, 10x10 ölçüsünden düşük olan durgun sular, küçük havuz vasfında olduğu için, oraya el sokmayıp, suyu bir kap ile alıp kullanmak gerekir. Havuz küçük olduğu için, el sokarak abdest alınacak olursa, içerideki su "Ma-i müstamel" haline gelir. Bu sebeple abdest almak caiz olmaz.
269 - Behce Fetvalarından: "Bir kuyuya kullanılmış su gitse (kuyudaki) asıl su ile ma-i müstamelden hangisi fazla ise onunla hüküm olunur" (H.Ec. 1/7)
Açıklama: Kullanılmış bulunan bir suda renk, tad ve koku gibi vasıflar bulunmadığından dolayı, hüküm miktara bağlanmış bulunmaktadır. Temiz su fazla ise, taharetine hüküm verilir ve onunla her türlü temizlik yapılır. Şayet kullanılmış su daha fazla ise, o zaman karışmış bulunan su ile gusül yapılamaz ve abdest alınamaz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:03

ABDESTİN BOZULMASI
270 - Soru: Minberde hutbe okurken veya hutbeyi okuduktan sonra ve cuma namazının farzını kılmadan önce hatibin abdesti bozulsa, cemaat arasında namaz kıldıracak kimse de bulunmasa, ne yapması gerekir?
Cevap: Hatibin hutbe okurken taharet üzere bulunması farz değil sünnettir. (Feteva-i Hindiyye c. l, s. 155) Bu itibarla hutbe irad ederken hatibin abdestinin bozulması hutbeyi ifsat etmez. Böyle bir halin vukuunda kısaca hutbeyi tamamlayıp, hutbe okunurken hazır bulunan cemaat arasından ehil bir kimseyi namaza geçirir. (Feteva-i Hindiye c. l, s. 156) Namaz kıldıracak kimse bulunmazsa abdest alıp gelir ve namazı kıldırır. Hutbe namaz değildir. Namazın bir parçası da değildir. Bu sebeple hutbe arasında abdestin bozulması hutbeyi bozmaz. Kerahetle eda edilmiş olur. (Nimetü'l-İslam: Kitabüssalat s. 539)
271 - Soru: Abdestli bir kimse, uyumamak şartı ile, uzansa veya yan gelip yatsa abdesti bozulur mu?
Cevap: Uyumazsa, sadece uzanması abdesti bozmaz.
272 - Soru: Televizyon seyretmek abdesti bozar mı? Abdestli iken kendi nikahlısını öpen bir kişinin abdesti bozulur mu?
Cevap: Abdestin bozulması, ancak vücuttan kan, sarı su, meni ve benzeri bir şey çıkmasıyla olur. Böyle bir yaşlık çıkmamış ise abdest bozulmaz. Fakat televizyondaki çirkin sahnelerin ve belden aşağıya hitap eden filmlerin göz zinasına sebep olması yüzünden abdest değil, ahlak bozulur.
273 - Soru: Abdestli iken iğne yaptıran bir adamın abdesti bozulur mu?
Cevap: İğne damardan yapılacak olursa enjektöre kan çıkınca bozulur. Zira kan, iğnenin girdiği deliğin ağzından dışarı çıkmış olmaktadır. Tekrar içeriye iadesi ise hükmü değiştirmez. Adale veya deri altına vurulduğu zaman hiç kan çıkmaz ise abdest bozulmaz.
274 - Soru: Abdestini almış bulunan bir kimse, daha sonra ağızdaki takma dişini çıkarıp tekrar yerine taksa abdesti bozulur mu?
Cevap: Bozulmaz. Çünkü böyle bir davranış, abdesti bozan sebepler arasında yoktur. Takma dişleri ayağa giyilen mestle kıyaslamak yanlıştır.
275 - Soru: Tac tercümesinin c. l, s. 157'de, 211 ve 212. hadislerde anlayamadığımız bir hususu sormak istiyoruz. 211. hadiste "Deve eti abdesti bozar" diyor. Bu hususta ne dersiniz?
Cevap: Bu, İmam Ahmed b.Hanbel'in mezhebine göre olmaktadır. Hanefi mezhebinde deve eti yemek, abdesti bozan sebepler arasında sayılmış değildir. Ancak, mezhep ihtilafından kurtulmak için, deve eti yedikten sonra abdest almak müstehabtır. (Nuru'l-İzah, Aksam-ı Vudü bahsi)
276 - Soru: 212. hadiste, "Ateşte pişirilmiş bir şeyin yenilmesi abdesti bozar" deniliyor. Bir açıklama da yapılmamış. Bu hususta ne dersiniz?
Cevap: Ulemadan bazıları bu hadis-i şerife dayanarak, ateşte pişmiş bir şeyi yedikten sonra abdest alınmasına hükmetmişlerse de dört mezhebin imamları böyle bir ictihadda bulunmamışlardır. Bahsi geçen eserin 213 ve 214. hadisleri bunun aksini, yani Resul-i Ekrem(sav)'in pişmiş et yedikten sonra abdest almadığını ifade etmektedirler.
Ebu Davud'da (ra) Hz. Cabir'den (ra) naklen deniliyor ki: "Resulullah'tan (sav) sadır olan iki şeyden sonuncusu, ateşin (pişirerek) tağyir ettiği bir şeyi yedikten sonra abdesti terketmiş olmasıdır" buyurulmaktadır.
277 - Soru: Bir anne, abdestli iken evladını emzirse abdesti bozulur mu?
Cevap: Bozulmaz. Zira süt, necis bir mayi olmadığı için onun çıkması abdesti bozan sebep değildir.
278 - Soru: Kumar kağıtlarını ele almak abdesti bozar mı?
Cevap: Abdesti bozmasa da ahlakı bozar.
279 - Soru: Vücudun bir tarafının çizilmesiyle veya bir yaranın başının kopması neticesinde çıkan beyaz su, mahallinden çıkıp başka bir mahalle tecavüz etse abdest bozulur mu? O beyaz suyun değdiği yeri yıkamak lazım gelir mi?
Cevap: Sahih görülen kavle göre, vücuttan çıkan beyaz su da kan hükmündedir. Bu sebeple, abdest bozulur. Kan hükmünde bulunduğuna göre, bulaştığı yeri de yıkamak gerekir. (Büyük İslam İlmihali'nin ikinci kitabinin 167. maddesinin 3. bölümünü dikkatle okumanızı tavsiye ederiz.)
280 - Soru: Abdestli olan kimsenin çekildiği zaman düşecek olduğu bir şeye dayanarak uyumasına Kuduri kitabında "abdesti bozulur" deniliyor. Nuru'l-İzah kitabında ise bozmayacağı belirtiliyor. Hangisiyle amel etmek gerekir?
Cevap: Bu farkı yakaladığınız için önce sizi tebrik etmeliyim. Daha sonra cevaba geçmek isterim:
Kuduri'nin ibaresi: "Bir şeye dayanarak uyumak, eğer dayandığı şey çekiliverdiği takdirde uyuyan kimse düşecek durumda ise abdest bozulur."
Nuru'l-İzah'ın ibaresi: "Avret mahalli yerde mekan tutmuş halde iken uyumak, uyuyan kimse, bir şeye dayanmış olsa ve dayandığı şeyin çekilip alınması takdirinde düşecek vaziyette bulunsa bile abdest yine bozulmaz."
Bahsi geçen iki kitabın beyanında izaha muhtaç taraf varsa da uyuşmazlık ve çelişme yoktur. Kuduri abdesti bozan sebepler arasına, bir şeye dayanarak uyumayı almış ve bu uyumanın abdesti bozacak dereceye gelmesini şart ve kayda bağlamıştır. Bu kaydı, "Dayandığı şey alınacak olsa düşer durumda olmak" ifadesi ile açıklamıştır.
Nuru'l-İzah ise: "Avret mahalli, yere yerleşmiş durumda iken uyumayı" abdesti bozmayan şeyler arasında mütalaa etmiştir. Avret mahalli yere dayalı olunca, hava kaçma ihtimali olmadığından, abdest bozulmaz. Dayandığı şeyin alındığı farzedildiğinde düşecek durumda olsa dahi yine abdest bozulmaz, demiştir. Meseleye iki ayrı noktadan bakan kitapların ibare ve ifadesi arasında, dikkatle bakıldığı zaman, tenakuz bulunmamaktadır.
281 - Soru: Uykunun abdesti bozan sebepler arasında yer almasının hikmetini açıklar mısınız?
Cevap: Uyku, haddizatında abdesti bozan bir şey değildir. Ancak uyuyan bir kimse, uyku halinde iken, asabına hakim olamaz. Bu sebeple, kontrol dışına çıkan asap gevşer ve dışarıya hava kaçması ihtimali olur. Bu ihtimal dikkate alınarak, makadı açıkta olarak uyuklayan kimsenin abdestinin bozulacağına; makadının üzerine oturarak uyuyan kimsenin abdestine zarar gelmeyeceğine hükmedilmiştir.
282 - Soru: Fıkıh kitaplarında, abdesti bozan sebeplerin arasında "ağlamak" geçmiyor. Acaba ağlamakla abdest bozulur mu?
Cevap: Ağlamak abdesti bozmaz. Ancak gözdeki bir hastalıktan dolayı yaranın akıntısı çıkıyor ise, o abdesti bozar.
283 - Soru: Vücudun herhangi bir yerinden biraz kan çıktı ve fakat çıktığı mahallin dışına taşmadı. Yerinde duran kanın üzerine bir sinek kondu ve uçtu. Bunun ile abdest bozulur mu?
Cevap: Kan, çıktığı yerin etrafına taşmadıkça abdest bozulmaz.
284 - Soru: Yaradan çıkıp da kuruyan kan veya sarı su, daha sonra düşse abdest bozulur mu?
Cevap: Bozulmaz. Bu, aynı bir deri parçasının kan çıkmaksızın kopup düşmesi gibidir.
285 - Soru: Abdest mahalli olmayan bir uzvumuzdaki yaranın üzerinde sargı olsa, biz abdest aldıktan sonra sargıyı çıkarıp tedavide bulunsak ve fakat yara kapanmasa abdest bozulur mu?
Cevap: Bozulmaz.
286 - Soru: Abdest alırken boğaza su kaçsa oruç bozulur mu? Bozulursa keffareti icap eder mi?
Cevap: Hata yolu ile olan bu oruç bozulmasında sadece kaza lazım gelir. (Büyük İslam İlmihali, Oruçla ilgili bölüm, madde: 104)
287 - Soru: Ekseriyetle ayak parmaklarının arasında görülen ve mayasıl diye isimlendirilen yaşlık ile abdest bozulur mu?
Cevap: Bozulmaz.
288 - Soru: Namaz kıldırmakta bulunan bir imamın, elinde olmayan bir sebeple abdesti bozulmuş olsa ve fakat telaşından cemaat içinden birini yerine geçirmiş olmasa ona uymuş bulunan cemaat ne yapar?
Cevap: Cemaatin, içinden birini mihraba geçirmesi veya içlerinden birinin kendiliğinden mihraba geçivermesi ve namazın geri kalanını tamamlaması caizdir. Yalnız bu iş, abdesti bozulan imam camiden çıkmadan önce olacaktır. Şayet bu kimse imamın yerine geçmeden önce, imam camiden çıkmış olursa, abdesti bozulan birinci imamdan başkasının namazları fasid olur.
289 - Soru: Bir imamın, yerine başkasını geçirmesi, sadece abdestin bozulması sebebiyle mi olmaktadır, başkaca bir mazeretten dolayı da başkasını yerine istihlaf etmesi caiz olur mu?
Cevap: Abdest bozulmasından başka bir mazeret ile de olabilir. Şöyle ki, İmam müthiş bir korku veya bir arızadan dolayı farz olan miktar kadar okumadan önce tutulup kalsa, yerine başkasına geçirebilir. (Nimetü'l-İslam, Namazla ilgili bölüm, s. 261)
290 - Soru: Bir kimse namaz kılarken abdesti bozulsa ne yapması gerekir?
Cevap: Abdestin bozulmasında iki hal tasavvur olunur. Kasten abdest bozma, elinde olmayan bir sebeple abdestin bozulması. Kasti olan abdest bozmada abdest alıp namazı yeni baştan kılmaktan başka bir çare yoktur. Hata yolu ile abdestin bozulmasında, hiç konuşmadan girip en yakın sudan abdest alır ve abdestin bozulduğu yerden namazı tamamlamaya başlar. Abdest, rükü veya secdede bozulmuş ise onu yeniden yaparak namazını tamamlar. Namazın bu şekilde tamamlanmasını caiz gören sahabeler Hz. Aişe, İbni Abbas, Ebu Bekir, Ömer, Ali, İbni Ömer, İbni Mes'ud ve Selman-ı Farisi (r.a.e) hazeratıdır. Bu husustaki müsaadenin dayanağı, "Kim kusar veya burnu kanar, yahut mezi gelirse, konuşmadığı müddetçe gitsin de abdest alsın ve (bıraktığı yerden) bina etsin" Hadis-i Şerifidir.
291 - Soru: Namaz içinde abdesti bozulan bir kimsenin, gidip abdest aldıktan sonra namazını tamamlamasının caiz olmasında bazı şartlar var mıdır? Varsa onları açıklayınız?
Cevap: Bu hususta elbette bazı şartlar vardır. Onları şöyle sıralayabiliriz:
1 - Abdesti bozan sebep, hades-i semavi cinsinden olmalıdır. Yani namaz kılan kimsenin irade ve ihtiyarı olmadan abdesti bozulmuş olmalıdır, elinde olmaksızın burnunun kanaması gibi. Birinin vurması veya bir canlının ısırması sebebiyle kan çıkması, kasten abdest bozma gibidir. Çünkü fi'lin oluşmasında kulun ihtiyarı bulunması sebebiyle "semavi hades" vasfından çıkmış olur. Hatta birisi damda yürürken aşağıda namaz kılan kimsenin başına taş düşüp kanamış olsa yine hades-i semavi sayılmaz. Çünkü taşın düşmesi ihtiyari değil ise, onun düşmesine sebep olan yürümekte irade ve ihtiyar mevcuttur.
2- Namaz kılanın vücudunda meydana gelmiş olmalıdır. Böyle olmayıp da hariçten namaza engel olabilecek bir pislik, namaz kılan kimsenin üzerine isabet etse onu temizleyip de namaza devam edemez. Bu durumda o kimsenin namazı fasid olur.
3- Abdesti bozan sebep, guslü gerektiren bir şey olmamalıdır. Bundan şu kast olunmaktadır: Namaz kılan uyuklayıp da uykusunda ihtilam olsa veya bir şeye bakmanın yahut nahoş şeyler düşünmenin neticesinde kendisinden meni boşanmış olsa; gusül yapıp da namazın geri kalanını tamamlayamaz. Yeni baştan kılması gerekir.
4- Abdesti bozan sebep, çok nadir vukubulan cinsten olmamalıdır. Bayılma gibi nadiren vukubulan bir şey ile abdest bozulacak olsa, abdesti alıp üzerine tamamlamak caiz değildir.
5- Namaz kılan o kimse, abdest bozulduktan sonra, bir rükün eda etmiş olmamalıdır. Mesela, kıyamda Kur'an-ı Kerim okumakta iken abdesti bozulan kimse, okumayı kesmeyip, abdest yenilemeye giderken Kur'an okumaktan; abdestin bozulması rüküda veya secdede iken vaki olsa, rüknü eda kastı ile başını kaldırmaktan çekinmektir. Bu kimsenin rükü ve secdeden başını kaldırması abdestini tamamlamaya gitme kastı ile olacaktır. Bunları yapan kimse, namazın rüknünü abdestsiz olarak ifa edince, namazını ifsad etmiş oduğundan, abdestinin bozulduğu yerden devam ederek namazını tamamlayamaz. Abdestini aldıktan sonra, namazı baştan kılması gerekir. Böyle bir hal kıyamda iken vaki olunca okumayı hemen kesip rükü veya secdede vaki olunca hemen namazdan çıkıp abdestini yeniler, o rüküu veya secdeyi sonra iade eder.
6- Yürüme halinde iken bir rükün eda etmiş olmamalıdır. Şöyle ki: Abdestini tazeleyip gelirken, namazının rüknü olan kıraeti eda etmek, namazı tamamlamaya mani bulunmaktadır.
7- Abdesti bozulmuş olan bu kimse, namaza aykırı bir iş yapmamalıdır. Elinde olmayan bir sebeple abdesti bozulduğu zaman, kasten abdestini bozmak, yemek, içmek ve konuşmak gibi namaza zıt bir şeyi yapmaktan çekinmelidir. Bunlardan birini yapan kimse, abdestini alarak namazının üzerini tamamlayamaz. Avret mahallinin açılması da namazı tamamlamaya mani olan hallerdendir. Bu sebeple abdesti bozulan bir kadın, bu hükümden faydalanamayacak ve abdest aldıktan sonra namazını baştan kılacaktır. Çünkü kadının kolunu açması ile namazı bozulmuş olur.
8- Zaruri olmayan bir işi yapmış olmamalıdır. Mesela, abdesti bozulan bir kimse, abdestini yenilemek için kendine yakın yerdeki suyu bırakıp da iki saflık bir mesafeden daha uzak bir yere gitmek gibi lüzumsuz iş yapmaktan çekinmelidir. Yakında su olduğunu bildiği halde, bildirilen mesafedeki uzak bir yere gidip abdest almak, namazını tamamlamaya mani hallerdendir. Eğer yakındaki suyu unutur veya su kuyu içinde olmakla onu çıkarmak ve kullanmak zahmetli bir iş olduğu için uzağa gitmiş olursa, bu, namazını tamamlamaya mani sayılmamıştır. Çünkü başka su varken kuyudan su çekmek, namazın tamamlanmasına engel olan işlerden sayılmıştır.
9- Abdestin bozulmasından sonra, özürsüz bir gecikme yapmamak. Bir kimsenin elinde olmayan bir sebeple abdestinin bozulmasından sonra, herhangi bir özrü yok iken eğlenip de abdest almaktan gecikmemelidir. Böyle bir eğlenme, namazın bir cüz'ünü abdestsiz iken eda etmek demek olacağından, abdestini tamamladıktan sonra üzerine bina etmeye engel olur. "Özürsüz olarak" kayd-i ihtirazisi, abdesti bozan sebebin -mesela burun kanamasının- kesilmemesi veya fazla izdiham gibi bir özürden dolayı vaki olan gecikmeyi dışarda bırakmış olduğundan, bahsi geçen özürler veya benzeri bir sebeple gecikmek, abdestini aldıktan sonra namazın geri kalanını tamamlamaya engel olmaz.
10- Abdest bozulmasından sonra, namaz kılanın daha önce abdestinin bozulmuş olduğu ortaya çıkmamalıdır. Mesela, abdesti bozulan bu kimsenin ayağındaki mestin müddetinin dolmuş olduğu anlaşılmış olsa, abdestini alıp da namazının geri kalanını tamamlayamaz. Sahibi özür bulunan bir kimse için namaz vaktinin çıkması veya teyemmüm ile namaz kılmakta iken abdesti bozulmuş bulunan bu kimsenin su bulmuş olması da namazı tamamlamaya engel olan hallerdendir.
11 - Namaz kılan kimse, sahibi tertip ise üzerinde geçmiş bir namazın bulunduğunu hatırlamamalıdır. Böyle bir kimse, geçmiş kaza namazlarının olduğunu hatırlayacak olsa abdestini alıp namazının üzerine devam ederek tamamlama yoluna gidemez.
12- İmama uymuş bulunan bir kimse, elinde olmayan bir sebeple abdesti bozulunca, abdestini yenilediğinde, arada bir engel varsa, namaz kıldığı yere dönüp orada imama uyması gerekir. Eğer namaz kıldığı yere dönmeyerek, bulunduğu yerden iktidasına engel olan kadın saffı gibi bir mani bulunduğu halde imama uyarsa namazı fasid olur. Çünkü iktida kendisine vacip iken bunu sahih olmayan bir yerden yapmış olmaktadır. Kendisi muktedi olduğu için, münferiden eda etmesi de caiz olmaz. Şayet bu kimse, abdest alırken imam namazı bitirmiş ve selam verip namazdan çıkmış bulunursa, namaz kıldığı ilk yerine dönüş yapmaz. (Kendi başına namaz kılmakta bulunan bir kimse, abdestini aldıktan sonra bulunduğu yerde hemen namazını tamamlayıvermekle, namaz kıldığı yere dönmek arasında serbest bulunmaktadır)
13- İmam bulunan ve abdesti bozulan kimse, imamlığa ehliyeti bulunmayan bir şahsı imamlığa geçirmemelidir. Mesela, böyle bir kimse, çocuğu, kadını veya ümmi bir kimseyi kendi yerinde imamlık yapmak üzere mihraba geçirirse, hem imamın namazı hem de cemaatin namazı bozulmuş olur. Namazı yeni baştan kılmaları gerekir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:03

292 - Abdürrahim Fetvalarından: "Hanefi olan şahsa, abdestin bozulmamasında, diğer mezheplerin hükümleriyle amel etmek caiz olmaz" (H.Ec. 1/5)
Açıklama: Hanefi mezhebi mensubu bir mü'minin abdesti bozulduğu zaman, kendi mezhebinin hükümleriyle hareket etmesi gerekir. Mesela, vücudundan kan çıkan bir Hanefi, Şafii mezhebini taklit ederek, abdestinin devam ettiğine hükmedemez. Böyle bir davranış kendi mezhebine riayetsizlikten ve dini hükümleri ciddiye almamaktan ileri gelir.
293 - Abdürrahim Fetvalarından: "Müdmin-i hamrin terlemesi abdestini bozar" (H.Ec. 1/5)
Açıklama: Vücudumuz, muhtaç bulunduğu suyu, su veya sulu maddelerden alır. "Ayyaş" veya "akşamcı" diye ifade edilen içki müptelaları, vücutlarının bu ihtiyaçlarını şaraptan temin etmiş olmaktadırlar. Şarap pis ve murdar bir mayidir. Bu sebeple, ayyaşın vücudundan çıkan ter, kan ve idrar gibi abdesti bozan sebepler arasında yer almaktadır.
294 - Behce Fetvalarından: "İnce bir haldeki cerahat, elbise veya vücutta avuç içi kadar (bir yere yayılmış) olmazsa namaz (ın sıhhatin)e mani değildir" (H.Ec. 1/6)
Açıklama: Vücuttan çıkan cerahat, kalın bir durumda olmasa da necisdir. Bunun ince halde olanı, kendi sirayet ve yayılma istidadı ile, elbisenin veya vücudun üzerinden avuç içi kadar bir yeri kaplayacak olursa, namazın sıhhatine engel olur. Bundan az durumda bulunursa bu halde kılınacak namaz sahih olur.
Feyziye Fetvalarından: "Hatip, hutbeyi okuduktan sonra abdesti bozulsa, hutbe okunurken hazır bulunmayan (daha sonra gelmiş) bir kimseyi (cumanın farzını kıldırmak) üzere yerine geçirmesi caiz olmaz" (H.Ec. 1/13)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:03

GUSÜL
295 - Soru: Gusul abdesti ile namaz kılınabilir mi?
Cevap: Gusül abdesti ile namaz kılınabilir. Bunda hiçbir mahzur yoktur. (Mecmua-i Cedide, s. 11)
296 - Soru: Gusül yaptıktan sonra, içeride kalan meni, şehvetsiz olarak tenasül uzvundan dışarı çıksa gusül icap eder mi?
Cevap: Gusletmeden önce idrar yapmış, en az 40 adım yürümüş veya biraz uyumuşsa, tekrar gusle lüzum yoktur. Ama bunların hiçbirini yapmadan gusletmiş ve ondan sonra meni gelmişse yıkanmalıdır.
297 - Soru: Cünüp kimsenin yemek yemesi veya su içmesi caiz midir?
Cevap: Mekruhtur. Üzerinde bu hal devam ederken yiyip içmek mecburiyetinde kalan kimse, önce elini ve ağzını yıkamalı, sonra yiyip içmelidir. Zira ağzını yıkamadan yiyip içmek tenzihen mekruhtur. Bunun sebebi ise, cünüp ağzı ile içilen şeyin "kullanılmış su" hükmünde olmasıdır. Kullanılmış bir suyun içilmesi ise mekruh görülmektedir.
298 - Soru: Durduğum evin müstakil banyosu yok, ev sahibine sorduğumda mutfağı gösterdi. Acaba bu durum karşısında mutfakta banyo yapabilir miyim?
Cevap: Zaruret karşısında mutfakta gusletmenizde bir mahzur yoktur.
299 - Soru: Kadınların tırnaklarına sürdükleri oje, gusle mani midir?
Cevap: Oje, kına gibi sadece renk yapan bir madde değil, tırnak üzerinde donan ve tabaka teşkil eden bir solisyondur. Bu madde, altına suyun işlemesine engel olduğu için, gusle manidir. Bu kimsenin, tırnağındaki oje temizlenmeden yapacağı gusül ile cünüplükten kurtulması mümkün değildir.
300 - Soru: Halk arasındaki "gusül yapılacak yerde Euzü ve Besmele çekilmeyecek. Zira orada Allah'ın adı anılmaz" sözü doğru mu?
Cevap: Gusle Besmele ile başlamakta hiçbir mahzur yoktur. Bilakis, Besmele çekmek sünnettir. (Büyük İslam İlmihali, taharetlerle ilgili bölüm, madde: 195/1)
301 - Soru: Gusül abdestiyle namaz kılmak caiz olur mu?
Cevap: Abdestte yıkanması gereken uzuvlar, gusülde de yıkandığına göre, gusül (boy) abdestiyle namaz kılanabilir. (Mecmua-i Cedide, s.11)
302 - Soru: Avret mahallinin tıraş edilmesi en az kaç günde yapılmalı, en fazla kaç günde yapılabilir?
Cevap: Bu tıraş en az yedi gün sonra tekrarlanmalı, en fazla müddet olarak da 40 günü geçmemelidir. (Feteva-i Hindiye, c. 5, s. 357) Bu tıraşa göbeğin alt kısmından başlayıp, kasık kısımlarını temizlemek gerekir. (Aynı eser c.5,s. 358)
303 - Soru: Cünüp olmadığı halde yalnız etek tıraşı olmaktan dolayı gusül icap eder mi?
Cevap: Etek tıraşı, guslü gerektirmez.
304 - Soru: Güneşte ısıtılan su ile gusül abdesti almak caiz olur mu?
Cevap: Evet, kerahatle caizdir.
305 - Soru: Bir kimse gece rüyasında ihtilam olsa ve yine rüyasında yıkansa bu şahıs gusletmiş olur mu, yani pislikten temizlenmiş olur mu?
Cevap: Rüyada ihtilam olan şahıstan meni çıktığı için uyandığında gusletmesi farz olur. Rüyada yıkanmak, hakiki değil hayalden ibarettir. Rüyadaki yıkanma ile bir insan cünüplükten kurtulamaz.
306 - Soru: Gusül abdesti alırken abdest dualarını okumakta mahzur var mıdır?
Cevap: Gusül ederken dua okumak mekruhtur. Ancak, gusle başlarken besmele çekilebilir. (Büyük İslam İlmihali, Taharetle ilgili bölüm, madde: 195/12)
307 - Soru: Gusül abdestini alırken ağza, burna su verdikten sonra, namaz abdesti gibi tekrar abdest mi alacağım, yoksa yüzümü yıkayarak abdesti tamamlama yoluna mı gideceğim?
Cevap: Gusülde ağız ve burnuna su verdikten sonra, yüz, kollar ve ayaklar yıkanıp baş meshedilerek abdest tamamlanır.
308 - Soru: Her şeriat evine varmada gusül abdesti almamız lazım mı, yoksa 2-3 defa cinsi yakınlıktan sonra boy abdesti almak caiz mi?
Cevap: Dilerse, her defasında yıkanır; dilerse en sonunda yıkanabilir. Yeter ki bu arada namazı kazaya kalmış olmasın. (Büyük İslam İlmihali, Temizlik bahsi, madde: 196/13)
309 - Soru: Dişlerin dibinde oluşan kireç tabakaları gusle mani olur mu?
Cevap: Bünyenin meydana getirdiği taşlaşmalar gusle mani değildir.
310 - Soru: Burada bir imam arkadaş var. Dişleri kaplama yaptırılmış. Halebi Sağir, Halebi Kebir ve kayıtlı Kuduri gibi kitaplarda cünüplüğün çıkmayacağı yazılı. Bu hususta bizi aydınlatırsanız memnun olurum.
Cevap: Bahsettiğiniz kitaplarda, kaplama diş yaptıranın cünüplükten kur-tulamayacağı yazılı olamaz. Zira o kitapların yazıldığı sıralarda bu tarzda kaplama henüz yoktu. Balık pulu, balmumu ve benzeri şeylerle izahat var-dır. Kaplama dişi, mutlak olarak bunlara benzetip cünüplükten kurtulama-yacağına hüküm vermek kolay değildir. İlmi ve İslami olarak mesele ele alı-nacak olursa, dişi kaplatmak veya doldurtmak zarureti bulunduğu zaman ve zaruret miktarım da aşmamak şartıyla diş doldurmak ve kaplatmak caiz görülmektedir.
311 - Soru: Bir şahıs, gusül abdesti yerine teyemmüm etmiş olsa ve bununla namazını kılsa ve daha sonra suyu bulsa yeniden gusül etmesi gerekir mi? Bu kimsenin teyemmüm ile kıldığı namazlarını iade etmesi gerekir mi?
Cevap: Gusül abdesti alır ve fakat namazları kaza etmesi gerekmez. (Büyük İslam İlmihali, Taharet bahsi, madde: 229)
312 - Soru: Bir kimse, gusül abdesti alıp banyodan çıktıktan sonra kolunda kuru bir yer kaldığını görse bu kuru yeri elindeki yaşlıkla giderse gusül tamam olur mu?
Cevap: Gusülde, vücudun tamamı bir uzuv sayılmıştır. Bu itibarla, bedenin herhangi bir yerindeki kuru yeri diğer bir yerdeki yaşlıkla ıslatıp giderilmesi caiz görülmüştür. Böyle yapılınca gusül tamamlanmış olur.
313 - Soru: Açık-saçık sinemaya giden birisi halk deyimi ile hamamcı olsa hemen yıkanması mı gerek?
Cevap: Sorunuzun cevabını, sorulması gereken tarzda vermek istiyorum. Bir Müslümanın açık-saçık filmlerin oynatıldığı bir sinemaya gitmesi asla caiz değildir. Böyle bir filme gidip de sonunun nereye varacağını bilmeden kendisini nefsani arzularının seyrine bırakmak yerine sinemaya hiç gitmemek evladır.
314 - Soru: Ben, abdest ve gusülde şüphelere düşüyorum. Yani, guslü yaptığım zaman "Acaba guslüm oldu mu?" diyor, abdest aldığımda da buna benzer şüpheler içimi kemiriyor. Ben, zaman geliyor da tekrar tekrar abdest alıyorum. Bana abdest ve gusülden tafsilatlı olarak bahseden bir kitap tavsiye eder misiniz?
Cevap: Vehim şeytandadır. Onun şerrinden korunmak için Euzü okuyunuz. Allah'a sığınınız ve Ayetü'l-Kürsi'yi okuyunuz. Dikkatlice abdest aldıktan sonra gelen bu vesveseye asla kapılmayınız ve içinizden gelen sese "Abdestim abdest, guslüm gusüldür. Kör olası şeytan, sen kahrından çatla" diye onunla alay etmek gerekir. Tavsiye edeceğimiz kitaplar, evhamı gidermek için değil, bu husustaki fıkhi ve dini bilgilerinizi genişletmeye yarar. Büyük İslam İlmihali (Ö.N. Bilmen'in ve Nimetü'l-İslam'ı okuyunuz.)
315 - Soru: Bir kimsenin cünüplük halinde birkaç yerinde yara olsa, yani birkaç yerinde deri kesikliği bulunsa, bu kimse herhangi bir sebeple gusül yapamasa ve böylece birkaç gün geçse ve bu kesilen yerler dolsa (bitişse) bu kimse daha sonra gusledince, kapanan ve dolan yerin altındaki kısımlar tabii derinin altında kalmış olacaktır. O zaman insan cünüplükten çıkar mı?
Cevap: Sorunuz, birinci soru gibi, vehim ve kuruntunun neticesi olarak faraziyelere dayandırılmış bir sualdir. Deri, o yırtığı ve kesiği alt kısımdan tamamlayarak dokur. Yoksa üstüne kılıf çeker gibi kapatmaz. Binaenaleyh, onun üst kısmının yıkanması ile temizlenmiş olursunuz.
316 - Soru: Sigara içenlerin dişlerine su tam sirayet etmediğinden, guslü geçerli olmaz, diyenler var. Siz ne dersiniz?
Cevap: Bu söz, ifrattır. Sigaranın zararlarını ifade için başkaca yollar aranmalı ve fıkhi bahisler zorlanmamalıdır.
317 - Soru: Komşu köylerden birinde imam efendi sigaranın haram olduğunu söylemiş. Bir kimse de "Hayır, haram değil mekruhtur" diye itiraz edince, imam efendi: "Sigaranın zifiri, burunun deliğine toplanıyor ve birikiyor. Cünüp olup yıkanırken suyu burnuna çektiğinde, bu birikinti suyun burun kemiğine ulaşmasına mani oluyor. Bu takdirde sen de cünüplükten kurtulamıyorsun. Bundan dolayı sigara haramdır" cevabını vermiş. Siz ne dersiniz?
Cevap: Sigaranın haram ve mekruh olduğunu isbatlamakta o imamın tuttuğu yol doğru değildir. Bu hususta fazla bilgi almanız için "Tenkidlerim, Tedkiklerim ve Makalelerim" adlı naçiz kitabımızın 340-346. sayfalarını okumanızı tavsiye ederim.
318 - Soru: Bir kimse, ihtilam oldum diye uykudan uyanıyor. Fakat kalkınca meninin geldiğine dair bir yaşlık göremiyor. Ben cünüp olmadım diye gusül abdesti almıyor. İnsanlarda böyle bir durumun olması muhtemel midir? Böyle bir durumla karşılaşan kimse banyo yapmasa bir mahzuru var mıdır?
Cevap: Gusül yapmanın farz olması için, mahallinden şehvetle ayrılan meninin dışarı çıkmış olması şarttır. Sadece rüyasını görmek, guslü gerektirmez.
319 - Soru: Müslümanlar arasında şöyle bir şey var: "Bir insan, iki elinin ve iki ayağının tırnaklarının hepsini birden keserse gusül abdesti alması lazım gelir" diyorlar. Siz bu hususta ne dersiniz?
Cevap: Bu söz yanlıştır. Belki yıkama manasına gelen "Gasil" ile karıştırılmış olacak.
320 - Soru: Abdest alırken ağıza su vermek sünnet olduğu halde gusül de farz olmaktadır. Bunun sebebini açıklar mısınız?
Cevap: Abdestle ilgili ayet-i kerimede yüzün yıkanılması emredilmiştir. Yüz, saçın bittiği yerden çene altına kadar ve iki kulak arasında yer alan kısımdır. Burayı yıkamakla farz yerine gelir. Gusülde ağız ve burunun içi, vücudun dış kısmından kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu sebeple ağız ve burun içinin yıkanılması gusülde farz, abdestte ise sünnettir.
321 - Soru: Meni mahallinden şehvetle ayrılsa ve fakat dışarıya şehvetsiz olarak çıksa guslü gerektirir mi?
Cevap: İmam-ı Azam Hazretleri'ne göre guslü icap eder. İhtiyatla hareket etmeye uygun olan da budur.
322 - Soru: Ameliyatlı bir kimse ihtilam olduğu zaman, yıkanacak olursa hastalığın artacağına dair doktorun ifadesini dikkate alıp ne yapmalıdır?
Cevap: Bu takdirde teyemmüm eder.
323 - Soru: Cünüp olan kimse selam verebilir mi? Aynı kimse selam alabilir mi?
Cevap: Cünüp bir kimse hem selam verebilir hem de alabilir, sadece Kur'an okuyamaz.
324 - Soru: Bir kimse, Ramazan'da geceleyin ailesi ile cinsi münasebette bulunduktan sonra uyusa, kalktığında imsak vaktine az bir zaman kaldığını anlasa, önce sahur yemeğini mi yer, yoksa banyo mu yapar?
Cevap: Bu hususta takvaya uygun olan hareket, önce gusletmektir. Önce yemek yiyip de daha sonra gusletmeye de fetva verilmiştir. Kişi evlayı veya fetvayı tercihte muhayyer (serbest) tir. Önce yemek yemeye karar verdiği takdirde, ağzını bol su ile üç defa çalkalayıp burnuna üç defa bol su çekerek abdest alması, daha sonra yemeği yemesi gerekir.
325 - Soru: Büyük İslam İlmihali'nin 125. sayfasında, guslün sünnetleri bahsinde, madde 6'da "Kimsenin göremeyeceği mahalde yıkanmak" deniliyor. Bu ifade hakkında bazı kimseler, birbirinin helali olan karı ve koca müstesna, demektedirler. Siz ne dersiniz?
Cevap: Birbirinin yabancısı olan kimselerin bir örtü arkasında yıkanmaları gerekir. Karı ve koca, birbirlerinin mahremi bulunduğundan, bu hüküm dışında bulunmaktadırlar.
326 - Soru: Kadınların saç boyamasının gusle mani olduğu (1099) fetva kitabında yazılıdır. Bu hususun en enteresan yönü, saç boyasını erkeklerin de kullanmasıdır. Durum böyle olunca mesele çok düşündürücü olmaktadır. Bu hususu açıklamanızı bekleriz?
Cevap: Bahsi geçen fetva kitabındaki ifade doğrudur. Zira fikrini sorduğumuz eczacılar, saç boyasının saç tellerinin üzerinde tabaka teşkil ettiği kanaatinde bulunmaktadırlar. Bu itibarla, saç boyalarının gusle mani olduğu ortaya çıkmaktadır. Esasen kınadan başka bir madde ile saç boyamak haramdır.
327 - Soru: Gusül sırasında, abdesti bozan şeylerden biri vuku bulsa gusle zararı olur mu?
Cevap: Gusle zararı olmaz, ancak abdesti bozulmuş olur.
328 - Soru: Bir kimsenin bedeninden, parmağından veya herhangi bir yerinden küçük bir et parçası kopsa, sonra o yer kapansa, o kimse bu yara açık iken cünüp bulunsa ve o yara kapanasıya kadar çeşitli sebeplerden dolayı temizlenemese yara kapandıktan sonra gusletse o yerin içi kuru kaldığından dolayı cünüplükten çıkar mı?
Cevap: Vücut kendi kendini onarıp iyileşir. Deri kopan yer, büzülüp kapanmak suretiyle değil, alttan üste doğru iyileşir. Gusülde yıkamanın farziyyeti, bedenin dış kısmında kalan yerlerdir. Dolayısıyla o kimse cünüplükten çıkar.
329 - Soru: Bir erkek, başlangıcında namaz abdesti gibi abdest almadan gusledecek olsa, yaptığı gusül ile namaz kılabilir mi?
Cevap: Evet, gusül ile namaz kılınabilir. Çünkü abdestte yıkanması gereken uzuvlar, gusül sırasında yıkanmış bulunduğundan onunla namaz kılmakta bir mahzur yoktur.
330 - Soru: Benim 13 yaşında bir oğlan çocuğum var. Kendisi cüce bulunduğu için kolları kısa bulunmaktadır. Bu sebeple elleri taharet mahalline ermemektedir. Gusül yapacağında da eli sırtına ulaşmıyor. Bunun durumu nasıl olacak?
Cevap: Taharetini kendisinin yapması gerekir. Elinin yetişmemesi sebebiyle, taharetini münasip bir vasıta (alet) ile yapması düşünülmelidir. Gusül yaparken, belden aşağıya peştemal kuşandığı için, bir erkeğin yardımda bulunup sırtını ovması da caizdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:03

331 - Soru: Gusülden önce ağza ve buruna su mu verilir, yoksa sünnet üzere abdest mi alınır? Sünnet olan abdestle farz olan ağız ve burun yıkanması yapılmış olur mu?
Cevap: Sünnete uygun olan şekil, avret mahallini yıkadıktan sonra, namaz abdesti gibi abdest almaktır. Bu abdestte ağza su bolca verilir ve çokça çalkalanır. Buruna çekilecek su fazla verilir ve geniz yumuşaklığına kadar çekilir. Bu şekilde hem guslün farzı yerine gelmiş hem de abdestin sünneti ifa edilmiş olur.
332 - Soru: Meninin dışarı çıkmasında, guslün gerekmesi için Hanefi mezhebi imamları arasında görüş farkı var mıdır?
Cevap: İmam Ebu Yusuf, meninin mahallinden şehvetle kopmasını ve dışarıya da şehvetle sıçramasını şart koşmuş bulunmaktadır. İmam-ı Azam Hazretleri ise, guslün farz olmasında, meninin mahallinden şehvetle ayrılmasını guslün farz olması için yeterli bir sebep saymıştır.
333 - Soru: Gusül kaç kısımdır:
Cevap: Üç kısımdır: 1- Farz: Cünüplük, hayız ve lohusalık gibi hallerden dolayı yıkanmak gibi. 2- Sünnet: Cuma ve bayram namazları ile ihrama gireceğinde ve bir de Arafat'ta vakfe yapacağında boy abdesti almak sünnet bulunmaktadır. 3- Mendup: Hacamat olduğunda, ölü yıkayacağında, Berat ve Kadir gecesi gibi kandil gecelerinde alınan boy abdesti mendub veya müstehab diye adlandırılmaktadır.
334 - Soru: Bekar bir kimse nefsine uyarak cenabet olsa günah mıdır?
Cevap: Evet, bu gibi davranışlar kerahetten hali değildir.
335 - Soru: Kırk yaşında bir adam var, kendisinden devamlı olarak meni geliyor. Doktora gitti, tabip 'İğne ile keserim' demiş. Kendisi evli olduğu için ne yapacağını şaşırdı. İğne ile meninin kesilmesine muvafakat göstersin mi?
Cevap: Tedavi çaresini arasın ve fakat o tabibin teklifine rıza göstermesin.
336 - Soru: Cünüp bir kimse, alacağı abdest veya yapacağı teyemmüm ile namaz kılabilir mi?
Cevap: Abdest, guslün yerini tutamayacağı için, cünüp kimse alacağı abdest ile namaz kılamaz. Bu durumda olan bir kimsenin abdest alması, yemek yemek veya uyumak için müstehabtır. Teyemmüme gelince, suyun olmaması sebebiyle veya bir hastalık dolayısıyla teyemmüm edilmiş ise onunla namaz kılınabilir.
337 - Soru: "Mezi" ve "Vedi" ne demektir? Bunlardan birinin tenasül uzvundan çıkması halinde cünüp olur muyum?
Cevap: Mezi, kadına el dokundurmak veya başkaca şehevani bir halle karşılaşmanın neticesinde gelen yaşlıktır. "Vedi" ise, böyle şehevani bir sebep bulunmadığı halde küçük abdest bozduktan sonra -ekseriyetle yaz günlerinde- gelen yapışkan sıvıya denilmektedir. Bahsi geçen Mezi ve Vedi için gusül icap etmez. Bunlar sadece abdesti bozar. Bulaştığı yeri yıkamak ve abdest almak gerekir.
338 - Soru: Taharet-i kübra ne demektir?
Cevap: Cünüplük, kadınlara mahsus adet ve lohusalık gibi hallerden kurtulmak için boy abdesti almaya "Taharet-i kübra" adı verilmektedir.
339 - Soru: Mazmaza ne demektir?
Cevap: Suyu ağızda çalkalamak manasına gelmektedir.
340 - Soru: İstinşak ne manasına gelmektedir?
Cevap: Lügat itibariyle, koklamak manasına gelen "Neşak" kelimesinden alınmış olup, fıkıh ıstılahında, suyu burnumuzun yumuşak yerine çekmek manasına gelmektedir.
341 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Gusül eden kimsenin, vücudundaki kılların ve sakalların diplerine suyu ulaştırması vacip olur" (H.Ec. 1/5)
Açıklama: Her kılın dibinde cenabetlik hükmü vardır. Bunu temizlemek için saç, sakal, bıyık, kaş gibi yerlerdeki kılların diplerine su ulaştırmak vacip olur. Bu vacibi yerine getirebilmek için de vücudu ovuşturarak temizlemek gerekir.
342 - Netice Fetvalarından: "Şehvetle bakmak veya hayal etmek suretiyle, tenasül aleti uyandıktan ve sakinleştikten sonra mezi veya vedi görülse gusül lazım gelmez" (H.Ec. 1/5)
Açıklama: Gusül, ancak meninin şehvetle dışarı çıkması neticesinde gerekir. Mezi veya vedide sadece abdest almak icap eder.
343 - Soru: Cünüp olan bir kimse küçük abdest almadan önce gusül yapmış olsa ve bu abdestle namazını kılsa, daha sonra içerde kalan meni kalıntısı dışan çıksa, namazı ve guslünün hükmü nedir?
Cevap: Kıldığı namaz sahih olur. Meninin çıkması, namazın kılınmasından sonra vaki olduğu için iade etmeyi gerektirmez. İmam-ı Azam ve İmam Muhammed'e göre guslün iadesi icap eder.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:04

CÜNÜPLÜ YAPILAMAYAN ŞEYLER
344 - Soru: Cünüp bir kimse herhangi bir şey yese günah olur mu?
Cevap: Cünüp bir kimse, ağzını yıkamadıkça bir şey yiyip içmemelidir. Zira bunda kerahet vardır.
345 - Netice Fetvalarından: "Cünüp iken Kur'an okumak caiz olmaz" (H.Ec. 1/5)
Açıklama: Cünüp olan bir kimse Kur'an-ı Kerim'e el süremez. Bir bütün ayeti ezbere olsa bile okuyamaz. Besmele ve kelime-i tevhidi, yarım ayet olduğu için okuyabilir.
346 - Ali Efendi Fetvalarından: "Cünüp iken zikir, tesbih ve Peygamber'e (sav) salevat-ı şerife okumak caiz olur" (H.Ec. 1/5)
347 - Soru: Emzikli bir kadın, gusül yapmak mecburiyetinde kaldığı zaman, çocuğu ağlasa göğsünü yıkayarak çocuğa süt verebilir mi?
Cevap: Evet, verebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:04

ÖZÜR SAHİBİ ve İBADETLERİ
348 - Soru: Kendisinde devamlı yellenme mazereti bulunan bir kimse, özür sahibi sayılır mı? Sahibi özür olan bir kimse, aldığı bir abdestle sadece bir vakit mi namaz kılabilir?
Cevap: Evet, özür sahibi olur. Özürlü olan bir kimse, vakit girdikten sonra aldığı abdest ile hem o vaktin namazını kılar ve hem de o vakit çıkasıya kadar kaza ve nafile olarak dilediği kadar namaz kılabilir ve Kur'an okuyabilir. (Büyük İslam İlmihali, madde 97-99)
349 - Soru: Özür sahibi olan bir kimse, her vakit ayrı bir abdest alacak. Bu abdesti ile namaz kıldırabilir mi?
Cevap: Kıldıramaz. Çünkü imamlığın altı şartından biri de özürlerden salim olmaktır. Ancak kendisi gibi özürlü olanlara namaz kıldırabilir.
350 - Soru: Sahib-i özrün, özründen başka, abdestini bozan başka bir hali vukubulsa, iki vakit arasında yapmak istediği herhangi bir ibadet veya Kur'an okumak için ayrı bir abdest alması gerekir mi?
Cevap: Özründen dolayı abdest alan kimsede, abdesti bozan başka bir hal vaki olsa, tekrar abdest alması gerekir.
351 - Soru: Bir kişinin ayaklarındaki rahatsızlıktan dolayı doktor "varis çorabı giyecek" demiş. Bu çorabı hiç ayağından çıkarmayacak, tavsiyesinde bulunmuş. Sonra aksi halde ayağının kesilmesi tehlikesinden bahsetmiş. Su isabet ettiği zaman sancının artmadığı ve fakat çorap ayaktan çıkarıldığı zaman tehlikenin bulunduğu ifade edilmektedir. Bu durum karşısında bahsi geçen hasta devamlı olarak çorap üzerine mesh edebilir mi?
Cevap: Bu kimse, önce hastalığın mütehassısı olan Müslüman ve fısk-u fücurdan uzak bir doktora görünmeli ve daha sonra o şahsın durumu fetva mevzuu olarak ortaya konulmalı ve cevap istenilmelidir. Hastalıklar her şahısta aynı derecede seyretmeyebilir. Bu itibarla, faraziye üzerine hüküm bina edilemez.
352 - Ali Efendi Fetvalarından: "Özür sahibinin abdesti, vaktin çıkması ile bozulur" (H.Ec. 1/5)
Açıklama: Bu fetva İmam-ı Azam Hazretleri'nin içtihadı esas alınarak verilmiş bulunmaktadır. Fukaha arasında tercih edilen ve müftabih olan da budur. İmam Ebu Yusuf'a göre, özür sahbinin abdesti, vaktin çıkması ile bozulduğu gibi, vaktin girmesi ile de bozulur. Mesela, özür sahibinin güneş doğduktan sonra aldığı abdest, öğle vaktinin girmesi ile bozulur. İmam Züfer, yalnız vaktin girmesi ile abdestin bozulacağı görüşündedir. Bu zatın ictihadına göre, özür sahibi, sabah namazı için almış olduğu abdest ile bayram namazını kılabilir.
353 - Behce Fetvalarından: "Oturarak namaz kılan kimsenin, kıyamda olduğu gibi, sağ elini sol elinin üzerine koyması sünnettir" (H.Ec. 1/9)
354 - Abdürrahim Fetvalarından: "Namaz kılan kimse, özrü olmadığı halde, ancak burnunu yere koyup alnını koymasa (namaz) caiz olmaz" (H.Ec. 1/9)
355 - Behce Fetvalarından: "Yaşlı veya (çok) zayıf olan kimse, oturarak namaz kılsa caiz olur" (H.Ec. 1/12)
356 - Ali Efendi Fetvalarından: "Oturduğu halde ima ile namazı kılmaya muktedir olmayan kimsenin fidye ödemesi lazım gelmez" (H.Ec. 1/12)
Açıklama: Mükellefiyetler, mevcut takata göre yüklenilmiştir. Bu takatin asgari haddi, namazı ima ile kılabilmektir. Bu kadara da gücü yetmeyen kimsenin fidye tasadduk etmesi icap etmez.
357 - Feyziye Fetvalarından: "Yürümeye gücü olmayan kötürüm kimse üzerine cuma namazı farz olmaz" (H.Ec. c. 1/12)
Açıklama: Cuma namazının vücubunun altı şartı vardır. Bunlar bulunmadığı zaman, bir kimse cuma namazım kılmazsa ahiret sorumluluğunu yüklenmez. Ancak kendisinde bu şartlar mevcut olmayan kimse, cuma günü camide hazır olur ve imamla birlikte cuma namazını kılarsa, o günün öğlesi yerine geçer. O şartlar şunlardır:
1 - Erkek olmak
2- Hür olmak
3- Mukim olmak
4- Sıhhati y erinde olmak
5- Gözleri sağlam olmak
6- Ayakları sağlam olmak
Bu şartlar dikkate alındığında kadınlara, köle ve esir düşmüş kimselere, en az üç günlük bir yere sefere çıkmış olanlara, hasta bulunanlara, gözleri ama ve ayakları kötürüm olanlara cuma namazının farz olmadığı ortaya çıkar. Fetvada bunlardan bir tanesi ifade edilmiş ve aynı durumda olan diğer kimselerin haline işaret edilmiştir.
358 - Abdürrahim Fetvalarından: "(Secdeye varamayacak durumda) hasta bulunan kimse, yerden iki karış yüksek bir tahta üzerinde secde etmeyip, ima (ile eda) etmesi gerekir" (H. Ec. c. 1/14)
Açıklama: Bir hastalığı ve mazereti bulunan kimse, secde emek için önüne masa, sandalye ve benzeri bir şey koyup onun üzerine secde etmemeli; ima ile kılmalıdır.
359 - Ali Efendi Fetvalarından: "Özürsüz kimseler, özür sahibi bulunan kimseye (cemaat olarak) uysalar caiz olmaz" (H.Ec. 1/10)
Açıklama: Sağlam insanın gerek tahareti, gerekse namaza ait erkanı yerine getirmesi daha kuvvetlidir. Özürlü insanın namazı ise zayıf bulunmaktadır. Kuvvetlinin zayıf üzerine bina edilmesi caiz değildir.
360 - Feyziye Fetvalarından: "Kıyama ve oturmaya gücü yetmeyen kimseye oturmaya gücü yetenin uyması sahih olmaz" (H.Ec. 1/3)
361 - Behce Fetvalarından: "Dilsizin dilsize imam olması caiz olur" (H.Ec. 1/14)
362 - Behce Fetvalarından: "Dilsiz olan kimse, okuyan imama uyması mümkün iken tek başına namaz kılsa caiz olur."
Açıklama: Dilsiz olan kimsenin kulağı da işitmediğinden, iktidasında ancak hareketleri gözü ile takip etmek imkanı kalmaktadır. Bir de mazur olan kimseye karşı şer'i müsaade genişlemektedir. Bu itibarla kendi başına namaz kılsa caiz olur.
363 - Soru: Küçük abdestini tutamayan bir kimsenin her namaz vaktinde kilotunu değiştirmesi icap eder mi?
Cevap: Özürlü kimsenin çamaşırına bulaşan ve özürden neş'et eden pis mayiler, özür devam ettiği müddetçe, namazın sıhhatine engel olmaz. Bu sebeple her namazda kilotu çıkarmak gerekmez. (Büyük İslam İlmihali, Ta-haretle ilgili kısım, madde 102)
364 - Soru: 20 yaşındayım, imamlık vazifesi yapıyorum. Yüzümde bulunan sivilcelerden arkamda da çıktığı oluyor. Bir zaman böyle devam ediyor ve kendi kendine iyileşiyor. Bu arada patlayan sivilcelerin kanı, elbiselerime bulaşıyor. Ben kanı gördüğüm zaman elbisemi değiştiriyorum. Fakat bazen de patladığından haberim olmuyor. Bu kanın ne zaman bulaştığını da bilemiyorum. O sırada geçen namazlarımı yeniden kılacak mıyım? Benim bu durumda imamlık yapmam caiz midir?
Cevap: İmam olacak kimsenin özürlerden salim olması gerekir. İlk önce bir cilt doktorunun tavsiyesine uyarak tedavi olunuz. Bu durumda imamlık yapmanız doğru olmaz. Fıkıh bahsinde "özür sahibi" olma şartları sizde mevcut bulunuyor ise, ezan okunduktan sonra abdest alıp namazınızı kılarsınız. Özür sahibi olmadığınız müddetçe sivilcenin patlaması ile abdest bozulur. Buna göre dikkat göstermeniz gerekir.
365 - Soru: Ayaklarımın üzerine, beş dakika diz çöküp oturduğum zaman topuklardan aşağı ayaklarım uyuşup kalıyor. Ne yapmam gerekir?
Cevap: Namazların dışında nasıl isterseniz oturun. Namaz içinde bilindiği gibi diz üzerine oturmaya bakın. Şikayetinizin iki sebebi olabilir: l- Hastalık, 2- Alışkın olmamak. Şayet bir hastalık yok ise otura otura zamanla alışacaksınız. Eğer bu uyuşma bir hastalıktan doğuyorsa kendinizi ehil bir doktora göstermenizi tavsiye ederim.
366 - Soru: Bir ayağı diz kapağından sakatlanmış bir kimse var. Ayağı bükülmüyor. Bu kimse, secde edeceği sırada ayağını ileriye doğru uzatarak namaz kılıyor. Bu şahıs imamlık yapabilir mi?
Cevap: Ehliyeti varsa yapabilir.
367 - Soru: Sahib-i özür olan bir kimse, burnundan ve idrar yolundan gelenleri pamukla tıkayarak durdurursa imam olması caiz olur mu?
Cevap: Özür sahibi bir kimse, burnuna veya mesaneye pamuk tıkayacak olsa özür sahibi olmaktan çıkar. (Büyük İslam İlmihali, 2. kitap, madde 101) Abdest aldıktan sonra özrü zuhur ederse, o abdestle başka bir namaz kılamaz. İmamlık yapması mümkün ve caiz ise de, namaz esnasında özrün zuhuru ihtimali bulunduğundan, ihtiyaten imamlıktan sarfı nazar etmelidir.
368 - Soru: Bir şahsın sol kolunda mazereti var. Bu kişi namaz kılarken tekbirde sol kolunu kulağına kadar götüremiyor. Bu kimsenin imam veya müezzin olması caiz olur mu?
Cevap: Kolundaki arıza namaz için gerekli olan temizlik yapmasına engel olmuyor ise ve namaz kıldırmaya ehliyeti mevcutsa imamlık veya müezzinlik yapmasında bir mahzur yoktur.
369 - Netice Fetvalarından: "İmam olarak vazife gören bir şahsın -özrü sebebiyle- sağ eliyle istinca etmesi caiz olur" (H.Ec. 1/8)
Açıklama: Bu müsaade, sadece imamla sınırlı olmayıp umumidir. Özrü sebebi ile sağ eliyle taharet alan bir kimsenin imamlık yapmasına bir engel olmadığını ifade etmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:04

UZVU EKSİK OLANLARIN İBADETİ
370 - Soru: Kolu dirsekten aşağı kesik bulunan kimse abdest ve teyemmümde nasıl yapar?
Cevap: O kısmı abdest alırken yıkar, teyemmüm ederken mesheder.
371 - Behce Fetvalarından: "İki elleri olmayan ve abdest aldıracak kimsesi bulunmayan şahıs, dirseğine kadar kollarını yere, yüzünü de duvara (sürüp) mesh ederek teyemmüm yapar" (H.Ec. 1/5) Açıklama: İslam dini, namaz kılacak kimsenin mazereti nisbetinde kolaylık getirmiş ve bu suretle dini vazifelerin ihmaline set çekmiş; abdest almaya kudreti olmayan kimseye teyemmüm yapma kolaylığı göstermiştir.
372 - Behce Fetvalarından: "Yalnız bir ayağı bulunan kimsenin, diğer ayağı üzerine meshetmesi caiz olur" (H.Ec. 1/6)
Açıklama: Fetvada ifade edilen müsaade, diğer ayağın topuktan yukarı kısımdan kesilmiş olmasına bağlıdır. Ayağın topuğu mevcut olur ve ön kısmından en az üç parmak miktarı bulunmazsa, kesik ayağa da sağlam ayağa giyilen meste de meshetmek caiz olmaz.
373 - Netice Fetvalarından: "Tek kolu olanın imamlık yapması mekruhtur" (H.Ec. 1/9)
Açıklama: Bu meselede görülen kerahet, tek kollu bir kimsenin taharetini tam yapmasındaki zorluktan doğmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:05

TEYEMMÜM
374 - Soru: Kireç ile teyemmüm yapmak caiz olur mu?
Cevap: Evet, kireç ve alçı ile teyemmüm yapılabilir. Zira bunlar yer cinsindendir. (Nimetü'l-İslam, 136)
375 - Soru: Bir şahıs, gusül abdesti yerine teyemmüm etmiş olsa ve bununla namazını kılsa ve daha sonra suyu bulsa yeniden gusül etmesi gerekir mi? Bu kimsenin teyemmüm ile kıldığı namazlarını iade etmesi gerekir mi?
Cevap: Gusül abdesti alır ve fakat namazları kaza etmesi gerekmez. (Büyük İslam İlmihali, Taharet bahsi, madde 229)
376 - Soru: Su ile abdest almış olan bir kimsenin teyemmüm eden kimseye iktidası sahih mi?
Cevap: Evet, abdest alanın teyemmüm eden kimseye iktidası sahihdir. Meğer ki o, bir özrü sebebiyle değil de, suyu bulamaması veya suyu kullanmakta bir mahzurun bulunması sebebiyle teyemmüm etmiş bulunsun.
377 - Soru: Su bulamayan kimsenin yanında zemzem olsa teyemmüm yapabilir mi?
Cevap: Teyemmüm edemez. Zira zemzem bu cevazı engeller.
378 - Soru: Yanık toprak ile teyemmüm yapılabilir mi?
Cevap: Evet, yapılabilir.
379 - Soru: Kaya tuzu, yerden çıktığına göre onunla teyemmüm yapılabilir mi?
Cevap: Evet, yapılmasında hiçbir engel yoktur.
380 - Soru: Yaş çamur ile teyemmüm yapılır mı?
Cevap: Yaş çamur, teyemmüme elverişli değildir.
381 - Behce Fetvalarından: "Teyemmüm olunmuş bir yer üzerinde (tekrar) teyemmüm yapılır" (H.Ec. 1/6)
Açıklama: Toprak, teyemmüm yapmakla müstamel hükmünü almaz. Aynı yer üzerinde mükerrer olarak teyemmüm yapılabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva Empty30/8/2008, 15:05

MEST ÜZERİNE MESH
382 - Soru: Ayağımıza giydiğimiz mestlerin üzerine meshettikten sonra mestlerden bir tekini çıkarsak, yalnız mest çıkan ayağı mı, yoksa her iki ayağı mı yıkayacağız?
Cevap: Her iki ayağın yeniden yıkanması gerekir.
383 - Soru: Çizmeye mest vermek caiz olur mu?
Cevap: Mestte aranılan şartlar çizmede de mevcut olduğu için üzerine mesh edilebilir.
384 - Soru: Bir mestde iki parmak, diğer mestte de bir veya iki parmak miktarı sökük bulunsa, bu mestlere mesh etmek caiz midir?
Cevap: Evet, caizdir. Bir mestte üç parmak miktarı sökük veya yırtık bulunması halinde mestler üzerine mesh caiz olmaz. Fakat iki mestin söktüğü toplama tabi tutulmaz.
385 - Soru: Bir kimse ayağına mest giyse ve üzerine de çorap geçirse, daha sonra çorabın üzerine mesh verse caiz olur mu?
Cevap: Bu caiz değildir. Çorabını çıkarıp mestin üzerine mesh etmesi gerekir.
386 - Soru: Mest üzerine giyilen çorap, çok ince olduğundan, çorap üzerine meshedilse, ıslaklık meste çıksa caiz midir?
Cevap: Mesele, cevaz yönünden ele alınacak olursa, çorap üzerine verilecek meshin yaşlığı aynen meste kadar ulaşır ise mesh caizdir. Bu haddi zatında çoraba değil, meste yapılmış bulunmaktadır. Fakat görenler üzerinde yanlış telakki ve tatbikata yol açmaması bakımından çorabı çıkarıp mest üzerine mesh etmelidir. Suyun alta geçmemesi ihtimal dahilindedir.
387 - Soru: Abdestli olarak giydiğimiz mesti, abdest bozulmadan önce çıkarsak abdest bozulur mu?
Cevap: Bozulmaz. Çünkü ilk alınan abdest bozulmamıştır.
388 - Soru: Mestler üzerine mesh ederken, ayağımızı yere dayamadan, yani kaldırmış halde iken mesh etsek bir mahzuru var mı?
Cevap: Ayağı yere basmak faydalı ise de şart değildir. Dikkat edilecek husus, farz olan mesihde el parmaklarının iç kısmının mestin üzerine oturmasıdır. Bu temin edilince ayak havada iken de meshedilebilir. Ancak, bu dini vecibeyi daha güzel eda edebilmek için ayağın yere basılmış olması uygun olur.
389 - Soru: Mest üzerine meshedebilmek için kaç şart vardır? Onları açıklar mısınız?
Cevap: Yedi şart vardır. Şöyle ki:
1- Mestler, ayağa abdest alındıktan sonra giyilmelidir.
2- Mestler; ayakları, yandaki topuklar da dahil olmak üzere, her taraftan örtülmüş olmalıdır.
3- Mestler ile en az bir fersah yürüyebilmek mümkün olmalıdır.
4- Mestlerin topuktan aşağıda kalan kısmında ayak parmaklarının küçüklerinden üç parmak miktarı delik, sökük ve yırtık bulunmamalıdır.
5- Mestler, ayakta bağlamaksızın duracak halde olmalıdır.
6- Mestler, dışarıdaki suyun hemen içine alacak, ayağa ulaştıracak durumda olmamalıdır.
7- Ayağın ön tarafından el parmağının en küçüğü ile en az üç parmak miktarı bir yer mevcut olmalıdır.
390 - Soru: Bir mestte ufak delikçikler bulunsa bunların meshe mani olması için ne kadar genişlikte olması lazımdır?
Cevap: Eğer bu delikler, çuvaldız girecek genişlikte ise toplanıp hesaba katılır. Ondan daha küçük olursa, dikiş deliği gibidir, hesaba katılmaz.
391 - Soru: Bir kimse mestin alt veya yan taraflarına mesh etse caiz ve sahih olur mu?
Cevap: Sahih olmaz. Zira meshin farzı her ayağın üst tarafına mesh edilmek suretiyle yerine gelir.
392 - Soru: Bir kimse bir ayağındaki mestinin üzerine dört parmak miktarı, diğer ayağındaki mestinin üzerine ise iki parmak miktarı mesh etse meshi caiz olur mu?
Cevap: Caiz olmaz. İki parmak miktarı meshettiği mestin üzerine üç parmağa tamamlayacak şekilde meshi yenilemek icap eder.
393 - Soru: Bir insan, mestinin üzerine yaş bir bez sürmüş olsa mesh yerine gelir mi?
Cevap: Evet, gelir. (Nimetü'l-İslam, Kitabü't-Taharet s. 163)
394 - Soru: Bir kimse mestinin üzerine, farz olan miktardaki yeri ıslatacak kadar su dökse ve fakat elini sürmüş olmasa mesh yerine gelmiş olur mu?
Cevap: Evet, olur.
395 - Soru: Bir kimse mesh etmeye ayak parmaklarının ucundan değil de, mestin koncundan başlayıp aşağıya doğru çekse meshi sahih olur mu?
Cevap: Meshi sahih ise de sünnete aykırı bir usul uygulamış olur.
396 - Soru: Bir kimse, mestin üzerine mesh ederken, el parmaklarını ayak parmaklarının ucuna gelecek şekilde koymayıp yan olarak koyup da mesh etse, meshi sahih olur mu?
Cevap: Meshi sahih olursa da sünnete aykırı hareket etmiş olur.
397 - Behce Fetvalarından: "(Giyilen) çarık, ayakların üzerini -topuklarına kadar- örterse (üzerine) mesh etmek caiz olur" (H.Ec. 1/6)
Açıklama: Ayağa giyilen bir şeyin üzerine mesh edebilmenin yedi şartı vardır. Bu şartların bulunmaması halinde, ayakkabı üzerine mesh caiz olmaz. Bu şartlardan biri, mestlerin, ayakları topuklarla birlikte her taraftan örtmüş bulunmasıdır. Bu şart bulununca, giyilen şeyin potin veya çizme, yahut çarık olsun üzerine mesh etmekte hiçbir engel yoktur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
 

3 Bin Seçme Fetva

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 9 sayfasıSayfaya git : 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi :: Genel Kültür :: Dini Bölüm-
Bedava forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar