ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Merhaba,

Sitemize Hoş Geldiniz. Sitemizden Yararlanabilmek İçin Lütfen Kayıt Olunuz.

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Sitelogo10
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Merhaba,

Sitemize Hoş Geldiniz. Sitemizden Yararlanabilmek İçin Lütfen Kayıt Olunuz.

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Sitelogo10
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Hoşgeldiniz, Misafir.
Son Ziyaretiniz:
Toplam Mesajınız: 0

tema edit: by ™ cAn ® ™
 

AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

Paylaş | 
 

 3 Bin Seçme Fetva

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9  Sonraki
YazarMesaj
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:32

HAYVAN KESİM ADABI
1475 - Soru: Eti yenen hayvanlardan birisini keserken besmele çekmekle beraber hangi aletler ile kesilecek olursa eti yenilebilir mi? Bıçakla kesmek şart mıdır? Zaruret olduğu yerde keskin taş veya odun ile boğazından azıcık kan çıkartılsa eti yenir mi?
Cevap: Kesim işi için bıçak tercih edilmelidir. Bıçak bulunmadığı zaman cam, keskin taş, teneke ve benzeri bir şeyle hayvanı boğazlamak caiz olur. Fakat odun ile birazcık kan çıkarmak, kesmek için yeterli değildir. Yem ve nefes boruları ile "Vedec" adı verilen iki damarın kesilmesi gerekir.
1476 - Soru: Eti venen hayvanlardan ölmek üzere bulunan bir koyun, kesilecek bir alet bulunmazsa, bu hayvanın murdar olmaması için, iğne ve başka bir şeyle herhangi bir yerinden kan akıtılsa etini yemek caiz olur mu?
Cevap: Bıçak bulunmadığı takdirde keskin bir taş, cam ve benzeri bir şeyle usulü dairesinde (yem ve nefes borularıyla vedec adı verilen iki damarı kesmek suretiyle) boğazlamak gerekir. İğne ile hayvan boğazlanmaz. Batırmak suretiyle kan çıkması ise kesme yerini tutmaz. Bu itibarla hayvanın vücuduna iğne batırılarak kan çıksa da onu yemek helal değildir.
1477 - Soru: Can vermekte bulunan bir sığırın yanında bir erkek bir de kadın var. Erkek cünüp bulunmaktadır. Bu hayvanı hangisinin kesmesi gerekir?
Cevap: Cünüp olmak, kurban kesmeye mani hallerden değildir. Kesme işini hangisi daha iyi biliyorsa o keser.
1478 - Soru: Bir Hıristiyan, sadece Hazret-i İsa'nın adını anarak veya Allah'ın (cc) adını anmakla beraber buna Hazret-i İsa'nın ismini de eklese kestiği yenilebilir mi?
Cevap: Yenilemez. Çünkü, kesilen hayvanın üzerine sadece Allah Teala'nın (cc) adının anılması, başka bir şeyin veya kimsenin isminin eklenmemesi şarttır.
1479 - Netice Fetvalarından: "Kesilen hayvan üzerine besmele çekmekte, vav'sız olarak Bismillah Allahü Ekber, demek müstehabtır" (H.Ec. 2/161)
Açıklama: Bahsi geçen vav, "Bismillah" dedikten sonra "Ve Allahü Ekber" demeyip fetvanın metninde belirtildiği şekilde vavsız olarak telaffuz edilecektir. Müstehap olan şekli budur.
1480 - Soru: Bir kimsenin üzerinde çekirge öldürmekten veya balık temizlemekten dolayı kan bulaşmış olsa namazına engel olur mu?
Cevap: Olmaz. Bunlar için istisnai hüküm vardır.
1481 - Soru: Almanya'da kesilen hayvanların eti yenir mi? Bu hayvanlar besmelesiz kesiliyor. Canlı olarak alıp kendimizin kesmesi kanunen yasak. Et yemesek olmuyor. Bu hususta ne dersiniz?
Cevap: Orada kesilen hayvanların, İslami usulde kesilmekte ve başlarına tokmak gibi bir şeyle vurulup öldürülmekte oldukları ifade edilmektedir. Kendiniz salhaneye götürüp kesin veya oranın idari makamlarına duyurup din adamlarınıza kestirin.
1482 - Soru: Bir koyun, güneşin sıcağından veya kan çarpmasından dolayı baygınlık geçirse, sahibi kesici bir alet bulup bu hayvanı boğazladığında koyundan az miktar kan çıksa ve hayvanda hareket eseri de olmasa eti satılabilir veya yenilir mi?
Cevap: Sorunuzdaki "hareket eseri olmasa" tabiri, hükme ışık tutmaktadır. Zira yaşadığı bilinmeyen ve kesimi sırasında kan akmayan bir hayvanın; ağzını açması, ayağını uzatması, gözünü açması ölmüş bulunduğunun alametidir. (Nimetü'l-İslam, 2. kısım, s. 113)
1483 - Soru: Bir sığır veya manda, yahut keçi veya koyun, akşamdan kesilip sebepsiz veya bir mazeretten dolayı sabahleyin yüzülse eti yenmez deniliyor. Biz ise yenilir biliyoruz. Bu hususta ne dersiniz?
Cevap: Hayvanda kokma olmadıkça yenilebilir. Zira onun yenilmesi için şart bulunan "boğazlama" yerine gelmiş ve necis kan akmıştır.
1484 - Soru: Bir kimse hayvanı keserken "Allahü azam" dese kafi gelir ve hayvanın eti yenir mi?
Cevap: Evet, Allahü azam, Allahür-Rahman, Allahürrahim dese tekbir için yeterli olur ve hayvanın eti yenir.
1485 - Behce Fetvalarından: "İçinde olan kurdun ölmesi için, ipek kozasını güneşe koyup, içindeki diri olan kurdun ölmesine sebep olmakta (dinen) bir mahzur yoktur" (H.Ec. 2/164)
1486 - Soru: Nefes ve yem borularının yarıları ve damarların yarısı kesilmiş olsa hayvanın eti helal olur mu?
Cevap: Olmaz. Zira kesilen hayvanın etinin helal olması için, sayılan borular ile damarların tamamının veya ekserisinin kesilmiş olması gerekir. Yarı için tamamının hükmü verilmez.
1487 - Soru: Bir şahıs, hayvan kesiminde, besmelenin Türkçesini söylemiş ve diğer dillerden biri ile besmelenin manasını ifade eden cümleyi söylemiş olsa, besmele yerini tutar ve hayvanın etini yemek helal olur mu?
Cevap: Evet, yeterli olur ve bu şekilde kesilen hayvanın etini yemek helal olur. Böyle söylenmesi ister Arapçayı iyi becerdiği halde böyle söylemiş olsun. Kesilen hayvanın yenilmesinde yeterli olur.
1488 - Soru: Bir kimse besmele yerine "Allahümmağfirli" dese, besmele yerine geçer mi?
Cevap: Geçmez. Çünkü hayvan kesen kimsenin Allah'ın (cc) adını anmakla O'nu hulûs ile tazim etmeyi kasd etmiş olması gerekir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:32

HAYVANLARDAN ELDE EDİLEN ÜRÜNLERLE İLGİLİ MESELELER
1489 - Soru: Tavuk veya kuş tüylerinden yatak veya yastık doldurulmaktadır. Bir mahzuru olup olmadığını açıklar mısınız?
Cevap: Hiçbir mahzur yoktur.
1490 - Behce Fetvalarından: "San'at erbabından bazı kimselerin san'atlarını işlerken domuz kılını kullanmalarında şer'i mesağ (müsaade) vardır" (H.Ec. 2/163)
Açıklama: Ayakkabı yapımında, domuz kılının madeni iğneden daha elverişli olması sebebiyle, dikiş işinde ondan faydalanmaya müsaade edilmiştir. Ancak, domuzun her şeyi pis olduğundan namazda bu kılları üzerinde bulundurmamalıdır. Kullanmak hususundaki cevaz, temiz olduğunun delili olarak gösterilemez.
1491 - Feyziye Fetvalarından: "Dışkı ve gübre diye ifadelendirilen hayvan tersinin satılması caiz olur" (H.Ec. 2/163)
1492 - Soru: Gebe bulunan bir sığırın sütü içilebilir mi? Yani, haram mıdır?
Cevap: İçilebilir, helâldir. Bu hususta dini bakımdan bir mahzur yoktur. Ancak süt emen bir çocuğa, bu sütü vermek, sağlık yönünden elverişli değildir.
1493 - Soru: Kurbanlık bir hayvanın, kurban edileceği güne kadar sütünü sağıp yemekte bir mahzur var mıdır?
Cevap: Kurban edilmek üzere belirtilmiş bir hayvanın sütünden sahibinin faydalanması mekruhtur. Fakirlere tasadduk edilmesi gerekir. (Büyük İslâm İlmihali, Kurban bahsi, madde: 28)
1494 - Soru: Kazurat yiyen ineğin sütü ve tavuğun yumurtası hakkında ne dersiniz?
Cevap: Bahsi geçen süt ve yumurtanın yenilmesi caizdir. Anılan hayvanların kendisini kesmek gerektiğinde bağlanıp pislik yemesine imkân vermemeli; tavuk üç gün, inek on gün temiz gıda ile beslenmelidir.
1495 - Soru: Henüz buzağılamamış olan bir inek sütlense, o sütü içmek caiz olur mu?
Cevap: İçilebilir, caizdir.
1496 - Soru: Geyik avlamak nedir, İslâmi yönden ne gibi zararı olur? Ne tür geyik olursa olsun derisi üzerinde namaz kılmak caiz midir?
Cevap: Geyik avlamak mubah ve etinin yenilmesi helaldir. Tabaklanmış derisinin üzerinde namaz kılmak caizdir.
1497 - Soru: İnek, koyun ve keçi gibi hayvanlar yavruladıktan sonra süt yerine birkaç gün "ağız" denilen sarıya yakın koyu bir madde sağılır. Bunu yemek ne derece doğrudur?
Cevap: Bu madde, sütün koyulmuş bir nev'idir. Yani süt cinsindendir ve yenilmesinde herhangi bir mahzur yoktur.
1498 - Soru: Kesilen bir tavuğun karnından çıkan yumurta yenilir mi?
Cevap: Evet, yenilir.
1499 - Soru: Tavuğun taşlık adı verilen kursağını yemekte bir mahzur var mı?
Cevap: Hiçbir mahzur yoktur, yenilebilir.
1500 -Soru: Ölmüş bulunan sığırın derisini alıp satmakta bir mahzur var mı?
Cevap: Yoktur. Çünkü deri tabaklanınca temiz olur.
1501 - Soru: Eti yenen hayvanın yenilmeyecek tarafları nelerdir?
Cevap: Yedi şey, kan, öd kesesi içindeki mayi, idrar torbası, erkeklik uzvu ve yumurtaları, dişilik uzvu, et içinde beliren bezler yenilemez.
1502 - Soru: Bir köylü vatandaş, terleyen katır veya merkebin terini kazağı ile silse, daha sonra kuruyan o kazağı sırtına giyip namaz kılabilir mi?
Cevap: Hayvanların, terleri, salyalarının hükmüne tabidir. Salyası temiz olanın teri de temizdir. Deve ve koyunun teri gibi. Salyası necis olanın teri de pistir. Kurt ve ayının teri gibi. Temizliğinde şüphe bulunan bir hayvanın terinde de şüphe vardır. Ehli merkep ve anası eşek olan katırın teri gibi. İmam-ı Azam Hazretleri merkep ve katırın terinin temiz olduğu görüşündedir. (Büyük İslâm İlmihali, Temizlik ile ilgili bölüm, madde: 54)
1503 - Soru: Kıl diş fırçaları, domuz kılındandır, deniliyor. Doğru mu? Bunu kullanabilir miyiz?
Cevap: Bilmediğim bir şey hakkında fikir beyan etmek istemem. Şayet bir tereddüdünüz varsa naylondan yapılmış diş fırçası kullanınız.
1504 - Soru: Ben, İstanbul'da ticaretle iştigal ediyorum. Satmış olduğum mallar arasında tıraş fırçası da var. Tıraş fırçası imal eden kimse, bütün tıraş fırçalarının domuz kılından yapıldığını söylüyor. Dinimizce domuz etinin yenilmesinin hükmünü biliyor ve inanıyorum. Bu durumda tıraş fırçasının imal edilmesi, alınıp satılması ve kullanılması hususunda dinimizce bir mahzur var mıdır?
Cevap: Bazı hususlarda domuz kılından faydalanmaya İslâm müctehidleri fetva vermişlerdir. Bu husustaki fetvalar, birbirinden farklıdır. Kendiliğimizden bir şey söylemeden size, bizim de sizin de güven duyacağınız bir kitabı delil olarak göstermekle yetineceğiz. Bakınız: (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, Kerahiyat ve İstihsan bölümü madde: 63)
1505 - Soru: Tabaklanmış hayvan derisinden takke ve elbise giymekte bir mahzur var mı?
Cevap: Ebu Hanife Hazretleri tilki derisinden külah yapıp giymeyi caiz görmüştür. Ebu Hanife Hazretleri'nin üzerinde sincap derisinden yapılmış elbise bulunduğu rivayet olunmaktadır. Yırtıcı hayvanların derilerinden kürk yapmakta bir mahzur görülmemektedir. (Fetva-i Hindiye, c. 5, s. 333)
1506 - Soru: Köpek derisi tabaklanmış olsa temiz olur mu?
Cevap: Evet, temiz olur ve üzerinde namaz bile kılınır. Hayvanlar arasında derisi tabaklanmakla temiz olmayacak ancak domuz vardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:32

ETİ YENEN-YENMEYEN HAYVANLAR
1507 - Ali Efendi Fetvalarından: "Yunus balığını yemek helâldir" (H.Ec. 2/161)
1508 - Ali Efendi Fetvalarından: "İstakoz denilen canlının yenilmesi helâl değildir" (H.Ec. 2/161)
Açıklama: Suda yaşayıp da balık cinsinden olmayan hayvanlar, habis varlıklar olup, yenilmeleri helâl değildir. Yengeç, midye, istiridye gibi. İstakoz da bunlara dahildir.
1509 - Behce Fetvalarından: "Mecusi'nin kestiği (hayvanı yemek) helâl olmaz" (H.Ec. 2/161)
Açıklama: Mecusi, semavi dinlerden birine mensup bulunmayan, ateşe ve hinduların yaptığı gibi ineğin fercine tapanlar, Mecusi olarak vasıflandırılmaktadır. Bunların kestiği asla yenilemez.
1510 - Ali Efendi Fetvalarından: "Yahudi olan bir kimsenin, şer'i usul üzerine kestiği bir hayvan, Müslüman halka helâldir" (H.Ec. 2/161)
Açıklama: Yahudinin kestiği helâl olmasında sadece onun ehl-i kitaptan olması yeterli bir sebep değildir. "Dini usul üzerine" kesilmiş olma kaydına bağlı olarak bu müsaade verilmiştir. Dinimizin bu hususta vazettiği ve terkine asla müsaade edilmeyen usul, biri hayvanın kendine, diğeri ise kesme işine ait olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Şöyle ki:
a) Hayvanın yem ve nefes boruları ile "Vedecân" adı verilen iki damarın kesilmesi veya hiç olmazsa bunlardan üçünün kesilmiş bulunması;
b) Bu kesim işini yerine getirecek ehl-i kitap, isterse kendi diline terceme edilmiş şekliyle olsun, "Bismillah Allahü Ekber" demelidir.
1511 - Behce Fetvalarından: "Ehl-i kitaptan olan kimselerin Arap dilinden başka bir lisanla, Türkçe veya Kıbti diliyle besmele (nin o dile tercemeseni) çekerek kestiği koyunun yenilmesi helâl olur" (H.Ec. 2/161)
1512 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, kurbanın kesilmesi için Amr'a emir verip kendisi besmele çekse, fakat Amr "Besmele" çekmese yenilmesi helâl olmaz" (H.Ec. 2/161)
1513 - Behce Fetvalarından: "Ehli eşeklerden bazısı dağılıp vahşileşse yenilmesi helâl olmaz" (H. Ec. 2/161)
1514 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Hüdhüd denilen kuşu yemek caiz olur" (H.Ec. 2/161)
Açıklama: Kur'an-ı Kerim'de "Hüdhüd" adı ile geçen bu kuşun, halk arasındaki ismi "İbibik"dir. İsminin Kur'an-ı Kerim'de, bazı hikâyeler arasında geçmesi yenilmesine engel teşkil etmez.
1515 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, büyüklerden bir kimse olan Amr'ıngelmesi sebebiyle bir koyun kesse, üzerine "Besmele" çekmiş olsa bile, yemesi helâl olmaz" (H.Ec. 2/161)
1516 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, misafiri bulunan Amr'a yemek yapmak için koyun kesmiş olsa yemesi helâl olur" (H.Ec. 2/161)
Açıklama: Bu ve bir evvelki fetva arasında bir tenakuz kokusu hissedilmekte ise de kesinlikle böyle bir uyuşmazlık ve hele tenakuz asla yoktur. Bunun yenilmesini caiz gören fetvaya dikkatle bakılacak olursa, "Misafiri bulunan Amr'a yemek ikram etmek için" kaydına bağlanarak yenilmesinin helâl oluşuna hükmedilmiş bulunmaktadır. Bir evvelki fetvadaki yasaklamaya illet teşkil eden kayıt ise, "Büyüklerden biri bulunan Amr'ın gelmesi sebebiyle" ve onu tazim maksadıyla kesilmiş olunca, yenilmesinin helâl olmayacağını ifade etmektedir. Aradaki fark, büyük ve açıktır.
1517 - Abdürrahim Fetvalarından: "Müslüman kabristanında, bir kabrin üzerinde, orada gömülmüş bulunan Müslümanı tanzim için kesilen koyunun etini yemek helâl olmaz" (H.Ec. 2/161)
1518 - Behce Fetvalarından: "Bir sığır kuyuya düşse, diri olarak çıkarılması ve boğazından kesilmesi mümkün olmasa, besmele çekerek karnından veya arkasından yaralamak suretiyle ölse yemesi helâl olur" (H.Ec. 2/161)
Açıklama: Kesim işi, ihtiyari ve ıztırari olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İhtiyari kesimin boğazdan yapılması gerekmektedir. Izdırari kesim, kanın akması için en müsait bulunan yerden yapılır. Meselâ, başı aşağıya doğru gelecek şekilde bir kuyuyu düşmüş bulunan hayvanın kesimi işinde "ıztırari kesim" uygulanır.
1519 - Soru: Müslüman bir dilsizin kestiği hayvan yenilebilir mi?
Cevap: Evet, yenilebilir.
1520 - Soru: Salyangoz toplayıp satması doğru mu?
Cevap: Yenilmesi kerahet-i tahrimiye ile mekruhtur. Satılması, dinimizin yasakladığı bir şeye kıymet vermek ve ondaki mahzuru küçümsemek olacağından, mekruhtur.
1521 - Netice Fetvalarından: "Kirpi adı verilen hayvanı yemek haramdır" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: İslâm dini, insanoğlunun yiyip içeceği şeyleri sıralamış; önüne çıkan her şeyi, aklına gelen her maddeyi yiyip içmesini engellemiştir. Tabiatı itibariyle iğrenç bulunan kirpi de yenilmesi yasaklanmış bulunan hayvanlar arasındadır.
1522 - Soru: Ehl-i merkebin eti ne zaman haram kılındı?
Cevap: Hayber fethi günü haram kılınmıştır.
1523 - Behce Fetvalarından: Koku çeşitlerinden bulunan amberin yenilmesi helâldir" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: Bazı yemek ve tatlıların içine güzel kokulu şeyler konulmaktadır. Koku olarak kullanılmasında dinimizce mahzur bulunmayan amberin, yiyeceklerin içine konulup yenilmesinde de bir beis görülmemiştir.
1524 - İbni Nuceym Fetvalarından: "Kesilmiş bulunan bir tavuk, tüyü kolay yolunsun diye, karnı yarılmadan kaynar suya sokulsa, pis duruma gelir. Bundan sonra, o tavuk yolunup karnı temizlendikten sonra, temiz su ile üç defa yıkansa temiz olur" (H.Ec. 2/162)
1525 - Soru: Domuz etinin yenilmesi ne için haramdır?
Cevap: Domuz her şeyiyle mecis (murdar) bir hayvandır. Kesilip kanının akıtılması ile temizlenmiş olmaz. Cenab-ı Hak, onun etini yemeyi kesinlikle haram kılmıştır.
1526 - Soru: Kirpi eti yemek caiz midir?
Cevap: Tahrimen mekruhtur. (Büyük İslâm İlmihali, Kurban bahsi, madde: 50)
1527 - Soru: Tavuk öldükten sonra ondan çıkmış bulunan yumurta pis sayılır mı?
Cevap: Pis olmadığı gibi yenilmesi de helâldir. (Nimetü'l-İslâm, Kitabü'l-Taharet, s.248)
1528 - Soru: Afedersiniz, bir Müslüman, domuzu bir kâfire satabilir mi?
Cevap: Ancak dar-ı harbe götürüp oradaki gayrimüslime satabilir. (Bu hususta daha geniş bilgi almak isterseniz Ömer Nasuhi Bilmen'in Büyük İslâm İlmihali'nin Kerahiyet ve İstihsan bölümünde madde 63'e bakınız)
1529 - Soru: Tavşan etini yemek ne derece doğrudur ve bu hususta büyük İslâm mütefekkirleri ne düşünmüşlerdir?
Cevap: Tavşan yemekte bir mahzur yoktur.
1530 - Soru: Eski hocalar, köpek uluduğu zaman, ezanı susturmak için bağırır. Bunların öldürülmesi lâzımdır, derler. Siz ne dersiniz?
Cevap: Yanlış bir fikir ve hatalı bir sözdür. Aslı ve dayanağı yoktur.
1531 - Soru: Şifa için domuz eti yenilir mi?
Cevap: Allah'ın haram kıldığı şeyde şifa aranmaz.
1532 - Soru: Müslüman bir kimse tay'ın etini yiyebilir mi?
Cevap: At eti yemek, tenzihen mekruh bulunmaktadır.
1533 - Soru: Bir koyun kesilip de tepinirken suya düşse veya bulunduğu yerden aşağıya düşse zararı olur mu?
Cevap: Zarar vermez, yenilebilir. Zira kesme işi yerine gelmiştir. Artık o bir et hükmündedir. Meb'sat'ta böyle ifade edilmiştir. (Fetva-i Hindiye, c. 5, s. 290)
1534 - Soru: Eti haram olan hayvanların bir derde ilaç olarak yenilmesinde mahzur var mıdır?
Cevap: Her şeyden önce, bu tavsiyenin Müslüman ve hastalığın mütehassısı bulunan bir doktor tarafından yapılmış olması ve başkaca bir ilacın da mevcut olmaması şartı ile, ilaç olacak miktarı geçmemek üzere kullanması mubah olur.
1535 - Soru: Sokakta başıboş gezen tavuk bekletilmeden kesilip yenilebilir mi?
Cevap: Yenilebilirse de bunda kerahet vardır. Önce üç gün temiz gıda ile beslenmeli, daha sonra kesilmelidir.
1536 - Soru: Kuyu içerisine kafası aşağıya gelecek şekilde düşmüş bulunan bir öküzün kuyruğundan veya arka ayağının ucundan besmele ile keserek kan çıkartılsa eti yenilir mi?
Cevap: Meydanda kalan karnından bacak ve sair muhtelif yerlerinden keserek damarlarındaki kanın akması temin edilirse boğazlama yerini tutar ve etini yemek helâl olur. (Behce Fetvaları, Hulas, Ecvibe, c. 2, s. 161)
1537 - Soru: Üzerinde ağaç parçası bulunmayan ve sadece demirden isabet bir bıçak ve benzeri bir demir parçası ile kesilen hayvanın eti yenilir mi?
Cevap: Evet, yenilebilir, mesele o hayvanın dini ölçüler dairesinde kesilmiş olmasıdır.
1538 - Soru: Balık sudan çıktıktan sonra hemen yenir mi? Canının çıkması şart mı? Bazı kimseler, hamsiyi canlı iken temizlemeye başlıyorlar. Bu hareket doğru mu?
Cevap: Yenilmesi helâl canlı varlıklarda merhameti elden bırakmamalı, balığın ölmesini beklemelidir. Doymak bilmeyen midesinin iştihını temin için hayvana eza vermek, İslâmi merhamet ile bağdaşmaz.
1539 - Soru: Müslüman olduğunu söyleyen bir kimse, kasten besmeleyi terkedecek olsa kestiği yenilir mi?
Cevap: Kendi Müslüman olsa bile fiili Müslümana yaramadığı ve gâvurun kestiği gibi bir boğazlama usulü takip ettiği için kestiğini yemek helâl değildir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:33

AVLA İLGİLİ MESELELER
1540 - Ali Efendi Fetvalarından: "Avcı, yemesi helâl bir ava, Besmele ile tüfenk atıp avı vursa, (avın bulunduğu tarafa hızla) yetişse ve fakat av, kesmeden önce ölmüş bulunsa, yemesi helâl olur" (H.Ec. 2/161)
Açıklama: Bu fetvada görüldüğü üzere avın helâl olması, birtakım şartlara bağlanmış bulunmaktadır. Bu hususta bir hükme varmadan önce, bahsi geçen kayıtlar üzerinde iyi düşünmeli ve ona göre hareket etmelidir. Şöyle ki:
a) Avlanan hayvanın yenilebilmesi, aslında helâl olmasına bağlıdır. Tavşan gibi.
b) Tüfenk atılırken besmele çekilmiş olmalıdır. Besmele kasten terkedilecek olursa, yenilmesi helâl olmaz.
c) Silahı ateşledikten sonra, avın vurulduğu anlaşılınca o tarafa doğru hızlı adımlarla gidilmelidir.
d) Av, henüz canlı iken yetişilmiş ise boğazlamak lâzımdır. Bu vecibe yerine getirilmeyecek olursa, o av yenilmez. Fakat, geldiği zaman, atılan tüfenkin tesiri ile, av ölmüş bulunursa yenilmesi helâldir.
1541 - Soru: Olta ile balık avlamak ve onlara yem olarak solucan takmak caiz midir?
Cevap: Balık avlamak mubahtır. Ancak bu iş için canlı bir solucanı biraz biraz koparıp oltaya takmak İslâm'ın merhamet anlayışına ters düşer. Yem olarak başka bir şeyin tercih edilmesi uygun olur.
1542 - Soru: Yılan ve kertenkele öldürmek caiz midir:
Cevap: Zararlı olmaları itibariyle öldürülmeleri caizdir.
1543 - Behce Fetvalarından: "Balık avcılarının kazancı, mubah; (tuttuğu balığı) sattığı takdirde parası helâldir" (H.Ec. 2/164)
Açıklama: Halk arasında, balık avlamanın mubah olduğu bilinmekle beraber, bu işin ticaretini yapmanın caiz olmayacağına dair yanlış bir kanaat vardır. Bu görüşün doğru olmadığı, yukarıdaki fetvada açıkça görülmektedir.
Bu hususta dikkat edilecek bir şey varsa, o da balık neslini imhaya sebep olan, halkın istifadesine büyük zarar getiren ve küçük balıkların faydasız olarak ölüp gitmesine yol açan dinamit ve benzeri usullerle balık avlamayı terketmektir.
1544 - Soru: Avcılık ne için yapılmaktadır?
Cevap: Eti yenen vahşi hayvanların, eti için; eti yenmeyen vahşi hayvanların derisinden, tüyünden ve dişlerinden istifade etmek için ve yahut da zararını uzaklaştırmış olmak için yapılmaktadır.
1545 - Soru: Silah veya dinamitle avlanan balığın yenilmesinde bir mahzur var mıdır?
Cevap: Dinamitle balık avlamak, israfa ve balık neslinin kırılıp azalmasına sebep olacağı için doğru görülmezse de bu usulle avlanmış bir balığın yenilmesinde bir mahzur yoktur.
1546 - Soru: "Allah, balığa bıçağı haram kılmıştır" diyorlar. Bu söz ne dereceye kadar doğrudur?
Cevap: Balığın yenilmesi için kendi halinde ölmesi kâfidir. Onun akıcı siyah kanı bulunmadığı için kesilmesi gerekmez. Kesmek, icap etmediği halde onu boğazlamak eza vermek olur.
1547 - Behce Fetvalarından: "Manda ve kara sığır kesmeyi kazanç (yolu) edinmek mubahtır" (H.Ec. 2/164)
Açıklama: Bu fetvada mekruh olduğu bildirilen husus, Allah'ı hatırlama ve anma mânâsına olan "Zikir" değil, zikrine "açıktan" yapılmasıdır. Bu iki noktayı birbirinden ayırt etmek gerekmektedir.
1548 - Behce Fetvalarından: "Balık avlandığı zaman, avcı tokmak ile balığın başına vursa ve su içinde helak olsa, yenilmesi helâl olur. Çünkü bir alet ile ölmüş olmaktadır" (H.Ec. 2/161)
1549 - Netice Fetvalarından: "Avlanmak için (su içine) balık otu atılarak gölde helâl olan balıkları yemek helâl olur" (H.Ec. 2/161)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:33

HAYVANLARLA İLGİLİ DİĞER MESELELER
1550 - Soru: Bir insan boğa besleyip de onu hayvanlara çekecek olsa karşılığında para alabilir mi?
Cevap: Peygamber Efendimiz (sav) öyle bir ücret almaktan bizleri yasaklamıştır. (Ebu Davud c. 3, s. 267-3429 rakamlı hadis-i şerif; Sünen-i İbni Mace, c. 2, s. 731-2160 rakamlı hadis-i şerif)
1551 - Soru: Bir inekten doğan keleyi, anasına çekmekte bir mahzur var mı?
Cevap: Hayvanın neslinin daha elverişli olması bakımından mahzuru olup olmadığını bir veterinerden sorunuz. Şayet bu hususta bir mahzur varsa bu yola tevessül etmemelidir. İlmen tesbit edilen bir zarara dinimiz de müsaade etmez.
1552 - Soru: Zararlı bir hayvan olduğu için bitin öldürülmesinin caiz olduğunu biliyoruz. Acaba biti ateşe vermek suretiyle öldürmek caiz mi?
Cevap: Bunda kerahet vardır. (Feteva-i Hindiye, 5/361)
1553 - Soru: Ekilmişlere zarar vermesi halinde çekirgeyi öldürebilir miyiz?
Cevap: Evet, çünkü o av cinsindendir.
1554 - Soru: Margarin yağlarda şüphe var, domuz yağı var diyorlar. Bu iddia doğru mudur?
Cevap: Bu hususun doğru veya yanlış olduğunu ifade edebilecek bilgi veya belgeye sahip değilim. Ancak, şüphe veren şeyi işlemeyip ve şüphesiz olanı yapmak en münasip bir hareket olur.
1555 - Soru: Bir ineği sun'i ve fenni usulde aşılatmak caiz mi?
Cevap: Caizdir.
1556 - Soru: Yılan öldürmenin iyi veya kötü olup olmadığının açıklarmısınız?
Cevap: Bu husustaki hükümler değişiktir. Yılanın durumuna, cinsine ve mahalline göre farklı hükümler bulunmaktadır. Bazı istisnai hükümler hariç, yılan öldürmek günah değildir. Bu mevzuda faydalı olur düşüncesi ile birkaç Hadisi Şerif mealini aşağıya aktarıyorum:
a) "Kim bir yılanı veya akrebi öldürürse, sanki bir kâfiri öldürmüş gibi sevap kazanmıştır" (Feyzü'l-kadir c. 6, s. 192)
b) "Kim yılanı öldürürse ona yedi (türlü) hasene vardır. Kim de keleri öldürür ise, ona bir (çeşit) hasene vardır (Feyzü'l-kadir, c. 6, s. 192)
c) "Bir meskende yılan zuhur etse, ona "Nuh aleyhisselâm ve Süleyman aleyhisselâm ile yaptığınız ahid sebebiyle bize eza vermemeni dileriz" deyin. Şayet tekrar (görünmekte devam) ederse onu öldürünüz" (Tuhfet'ül-ahvezi, c. 5, s. 62)
d) Aişe (ra)'dan şöyle dediği rivayet olunmuştur: (Resulullah sav) sırtında iki beyaz çizgi bulunan (yılan)ı öldürmeyi emretti. Zira o, gözü (köreltmek) ister ve hamileye (zararı) dokunur. (Müslim, c. 7, s. 37)
1557 - Soru: Karıncanın meyve ağaçlarına zarar vermesi halinde öldürülmesi caiz olur mu?
Cevap: Karıncanın, kokusundan hoşlanmayacağı kekik ve benzeri şey ile ağacı dezenfekte etmek caiz görülürse de öldürülmesi caiz değildir. Kanuni, devrin Şeyhu'l-İslâm'ı Zenbilli Ali Efendi'ye şöyle bir beyit ile karıncanın öldürülüp öldürülmeyeceğini sormuş:
Dirahte ger ziyan etse karınca
Zararı var mıdır anı karınca?
Zenbilli Ali Cemali efendinin, devrin kudretli padişahına verdiği cevap şöyle olmuştu:
Yarın hakkın huzuruna varınca
Süleyman'dan hakkın alır karınca
1558 - Soru: Yılan öldürmek günah mıdır, yoksa değil midir?
Cevap: İslâm ulemasının bu husustaki hadislere dayanarak verdikleri cevap ve fetvalar birbirinden farklı bulunmaktadır. Bu itibarla, Kırk Mevzuda Kırk Hadis adlı kitabımızın hayvanlarla ilgili bulunan 34. kırk hadisin 33-39 rakamlı 7 adet Hadis-i Şerif meallerini gözden geçirmenizi tavsiye ile yetineceğiz.
1559 - Soru: Salyangoz, kaplumbağa ve kurbağa gibi hayvanları toplayıp satmanın ne kadar günah olduğunu açıklar mısınız?
Cevap: Bu hayvanların yenilmesi gibi satılmaları da tahrimen mekruhtur.
1560 - Soru: Bir ineğin buzağısı iki aylık olmadan ineğin tekrar çiftleşmesinin dinimizce mahzurlu olduğunu söyleyenler var, doğru mu?
Cevap: Bunda ilmi yönden bir mahzur olup olmadığını bir veterinerden sorunuz. Şayet ilim noktasından bir mahzur varsa, bundan sakınılması gerekir. Yoksa, dini bakımdan hiçbir mahzuru yoktur.
1561 - Soru: Hayvanlara da kıyamet günü soru ve azap var mıdır?
Cevap: Mükellefiyet ve sorumluluk, akıl sahipleriyle sınırlıdır. Hayvanlarda ise akıl bulunmadığı için onlar soru ve azaba uğratılmayacaklardır. Ancak, dünyada iken birbirine geçmiş haklarını karşısındakinden alacak, daha sonra toprak olacaklardır.
1562 - Soru: Gebeliğinin üzerinden bir müddet geçmiş bulunan bir kadın, vücudundaki bir hastalıktan dolayı sırtına sülük tutabilir mi?
Cevap: Bir doktora sorması gerekir. Eğer hamileliğine zarar vereceği haber verilirse bunu yapmaması icap eder.
1563 - Soru: Bir köpek, herhangi bir sebeple ıslandığında silkinmiş olsa etrafa sıçrayan sular pis midir?
Cevap: Üzerinde başka bir pislik yoksa, sıçrayan bu sular temizdir. İsterse su onun derisine kadar ulaşmış bulunsun.
1564 - Soru: Erkek hayvanları besilensin diye burmak günah mıdır?
Cevap: Değildir.
1565 - Behce Fetvalarından: "Bir inek, yavruladığı zaman buzağının üzerinde bulunup da beraber çıkan zarfı (döleşi)ni yese, bir zaman geçmesi için beklemeden sütünü yemekte bir mahzur yoktur" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: Halkın arasında "Son" veya "Döleşi" diye adlandırılan bu zarfı, ineğin yemesi ile süt pislenmiş olmaz. Bu sebeple o ineğin sütünü yemek için belirli bir müddet beklemek icap etmez.
1566 - Soru: Bazı hayvan besleyenler, sürüsünün koyunlarını işaretlemek için kızgın demirle yüzünü dağlamak suretiyle işaret yapmaktadırlar. Bu caiz midir?
Cevap: Bu iş, hayvanın yüzüne yapılacak ise caiz değildir. Bu yüzden başka bir uzuvda, mesela kulakta, bu alâmet olması için caiz görülmüştür.
1567 - Soru: At etini yemenin mekruh olduğunu biliyoruz. Kısrak sütünü hastaya içirmekte bir mahzur var mı?
Cevap: Evet, kerahet vardır.
1568 - Soru: Bazı yerlerde buzağısını emzirmeyen inekler için veya sütünde, yoğurdunda bozukluk olan inekler için tuz okutuyorlar. Bu caiz midir?
Cevap: Dinimizde okuma ve okutmak (rukye) caizdir. Dinimizce yasaklanmamış bulunmaktadır. Maddi hastalıkların tedavisi ilaç ile olduğu gibi, manevi sebeplere dayanan birtakım hastalıklar daha vardır. Onların tedavisi ise okuma ve manevi teşebbüse bağlıdır.
1569 - Soru: Bir kimse, canlı bir hayvana baktığı zaman nazar erdiriyor. Meselâ, bir kimsenin hayvanına baktı ve nazarı isabet eden o hayvan öldü. Hayvanı ölen şahıs, bu nazarı dokunan kimseye hayvanın bedelini tazmin ettirebilir mi?
Cevap: O kimsenin, gözünü bu gibi bakışlardan sakınması gerekir. Fakat nazardan dolayı, ölmüş olduğunu dava edip de ödetme yoluna gidilemez.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:33

HAYVAN BESLEMEK
1570 - Soru: Kafeste bülbül ve benzeri kuşları hapsetmek caiz midir?
Cevap: Eğer bu zevk için, gönül eğlendirmek maksadı ile oluyorsa caiz değildir. Ördek, kaz ve tavuk gibi hayvanların semizleşmesi için kafese konulması caiz görülmektedir. Bir de bu hayvanlardan komşuların zarar görmemesi için kümese hapsedilmesinde de mahzur görülmemiştir. Bazı avcılar, keklik veya ördek avında, avlanacak hayvanı çağırması, avcının bulunduğu tarafa doğru getirmesi bakımından kafesin içinde kekliğin erkeğini avlandıkları yere, ördeği de avlanacağı bir suyun yanına koyarlar. O öttükçe yaban ördekleri veya keklikler gelmeye başlar. İşte bu maksatla kafeste keklik ve ördek beslemek caiz görülmüştür.
1571 - Soru: Acaba ada tavşanı nasıl olur, evde beslenen tavşanlar ada tavşanı mıdır?
Cevap: Ada tavşanıyla gerçek tavşanı birbirinden ayırmak pek kolay olmamakla beraber, aralarında bazı farklar vardır. Şöyle ki: Ada tavşanının yavruları doğuştan gözü açık olarak doğar, vücutları yumuşak tüyle kaplıdır ve doğar doğmaz hareket edebilirler. Ada tavşanı yeryüzündeki yuvalarda gözünü dünyaya açar, büyüdükten sonra da tünel kazıp yeraltına girmez. Ada tavşanının eti yenmez.
Gerçek tavşanları ada tavşanından ayıran taraflar da şöyle ifade edilebilir:
a) Gerçek tavşan, ada tavşanından daha iridir.
b) Gerçek tavşan, tünel kazarak yeraltında yaşar.
c) Yavruları gözü kapalı olarak dünyaya gelir, vücudu çıplak ve hareket etme kabiliyetleri yoktur.
1572 - Soru: İpek böceği beslemek günah mıdır? Yakıldığını duyuyoruz.
Cevap: İpekböceği beslemek ve kozanın içindeki canlı kurdun ölmesi için güneşe bırakmanın caiz olacağı Fetava-i Behce'den tasrih edilmiştir. (Hülasatü'l-Ecvibe, C.2, s. 164 Kerahiyet ve İstihsan bahsi)
1573 - Soru: Çoban köpeğini ve ziraat köpeğini beslemek doğru mudur?
Cevap: Çoban köpeğini, sürü sahibi olanın; ziraat köpeğini de bağ ve bahçesi bulunan şahsın beslemesine fetva verilmiştir.
1574 Soru: Bir kimse rakı alıp içine biraz buğday atıyor. Bu buğdayı, içki içerisinde biraz kabarttıktan sonra eti yenen kuşlara atıyor. Kuşlar buğdayı yiyince sarhoş olup kaçamıyor, o şahıs da bu kuşları tutup yiyor. Bu tarz avcılıkta bir mahzur var mı?
Cevap: Yenilip yenilemeyeceği meselesi bir tarafa, bu tarz avcılık İslâmi usulde bir avcılık değildir, asla yapılmamalıdır.
1575 - Soru: Evde ehil güvercin beslemekte dinimizce bir sakınca var mıdır?
Cevap: Esasen elde mevcut bulunan güvercinlerin su ve yemini vermekte bir mahzur yok ise de "kuşbazlık" yapmak ve onların peşinde dolaşmak, güvercinlere uçuş talimleri yaptırarak ve hele onlarla kumar oynamak dinimizin yasakladığı bir iştir.
1576 - Soru: Evde kanarya veya güvercin beslemek günah mıdır?
Cevap: Günahı bulunmayan bir şeyin mahzuru yok sanmamalıdır. Bir de o işin sevabı olup olmadığını araştırmalıdır. Bu gibi şeyler, zaman sermayesinin boşuna akıp gitmesine sebep olan meşguliyetlerdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:33

YEMİN
1577 - Soru: Bazı kimselerin iki lâfın arasında bir yemin ettiği görülmektedir. Ağzından çıkan kelâmın dini sorumluluğunu dikkate almadan and içen şahıslar, Allah'ın (cc) mübarek adını kendi sözüne şahit olarak kullanırken, dini hükümleri hiç düşünmemektedirler.
Cevap: Dinimizin esasları incelendiği zaman görülmektedir ki, yemin, herhangi bir işi işlemek veya işlememek hususunda karara veya iddiaya kuvvet vermiş olmak için, Allah'ın (cc) adıyla and ederek ahitte bulunmaktır.
Yaygın olan şekilde yemin, kasem için kullanılan "Vav", "bâ" ve "tâ" harflerinden birini Allah'ın (cc) isminin evveline getirerek, "Vallahi, billahi, tallahi" lâfızları ile yapılır, "Vallahi falan yere gideceğim, billahi bu malı şu kadara aldın, tallahi o kimseyi ben dövmedim" demek gibi.
Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarından birisiyle de yemin edilebilir. Kudret-i ilâhiye andolsun ki, ben o şahsı tanımam, İzzet-i ilâhiye kasem ederim ki, ben o şahsın evine girmem, Rahman'a yemin olsun ki o sözü ben söylemedim" demek gibi.
Helâl olan bir yiyeceği kendine haram kılmak suretiyle ifade edilecek bir söz de yemin sayılır. "Bu yemek bana haram olsun" demek gibi.
"Kabe hakkı için, evlâdımın başı için ve çocuğumun hayatı için" diyerek yemin edilmesi doğru ve geçerli değildir.
1578 - Soru: Ben bir gün babama, "Eğer ben sizden ayrılıp gitmezsem, üçten dokuza şart olsun" dedim ve sonra babamla barıştık. Bir türlü ona kıyıp da ayrılıp gitmedim. Sonra pişman oldum ve birçok bilginlere danıştım, çok kötü fetvada bulundular. Halihazırda iki çocuk sahibiyim. Bu sözle ailem boş oldu mu, olmadı mı?
Cevap: Dini hükümlere bakacak olursanız, ailenizin sizden üç talâkla boş olduğunu görürsünüz. Buna bir çare de yoktur. Bilginlerin verdiği fetvaları "kötü" diye vasfetmeniz ise çok yanlıştır. Bir işi yapmadan önce sormanız, daha sonra uygulamanız gerekirdi. Ya ağzımızı tutacağız, ya başımıza gelene katlanacağız. Patlayıcı maddelerle oynamaktan korkar gibi, bu sözleri ağıza almaktan son derece sakınmalıyız.
1579 - Soru: "Falancanın evine girmeyeceğim" diye yemin etse, bahsi geçen ev satıldıktan sonra o eve girebilir mi?
Cevap: Girebilir.
1580 - Soru: "Vallahi ben seni ziyarete geleceğim" diyen kimse, üç sene o kimseyi ziyarete varamasa, ne lâzım gelir?
Cevap: Yapılan yeminde bir zaman belirtilmediği için, bir şey lâzım gelmez. Ziyareti yapacak olan şahıs ile ziyaretine varılacak kimseden birinin ölümünden önce bu ziyaret yapılsa, yemin yerine getirilmiş olur. Fakat, yemin eden kimsenin veya ziyaret olunacak şahsın ölümü ile yemin bozulmuş olur. (Büyük İslâm İlmihali, Oruç bölümü mad: 204)
1581 - Soru: Bir oğlanla bir kız nişanlansalar, daha sonra bu nişan bozulsa, buna öfkelenen kızın babası "Üçten dokuza şart olsun ki, ben bu kızı ikinci bir defa o oğlana vermem" dese, daha sonra bazı kimselerin ısrarı ile yalvarması neticesinde o çocuğa verse ne lâzım gelir?
Cevap: Dini hükümler dikkate alınınca, bu şahsın karısı üç talâkla boş olur.
1582 - Soru: Bir kimse, karşısındaki şahsı ikna için, "Eğer bu işi ben yaptım ise namazım kâfirlerim olsun" dese yemin etmiş sayılır mı?
Cevap: Yemin etmiş sayılmaz.
1583 - Soru: Bir kimseye hakim veya herhangi bir şahıs "Yemin eder inisin?" dese, o da yemin ederim dese ve fakat "Vallahi" ve benzeri bir yemin lâfzını konuşmasa yemin etmiş sayılır mı?
Cevap: Evet, yemin etmiş sayılır. Yemin etmekte yaygın olan ve çokça kullanılan lâfızlar "Vallahi, billahi, tallahi" gibi kelimelerdir. Fakat hepsi bunlardan ibaret değildir. "Yemin ederim, şehadet ederim, and ederim, Allah Teala ile ahd-ü misakım olsun" gibi lâfızlar da yemin sayılır.
1584 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, bir işi işlemediğini zannederek, işlemedim diye yemin edip, işlediği hatırına gelse affolunmuştur" (H.Ec. c. 1/99)
Açıklama: Yanlışlıkla veya doğru olduğu zannı ile yalan yere yapılan yemine "Yemini lağv" denilmektedir. Yanılarak yapmış, doğru olduğunu sanarak andetmiş olduğundan, kefaret lâzım gelmemekte ve ahirette de bağışlanacağı ümit olunmaktadır.
1585 - Abdürrahim Fetvalarından: "Kur'an hakkı için falan şeyi yapmayacağım dese, sonra o işi yapsa yemini bozmuş olmaz. (Tevbe ve) istiğfar lâzım gelir" (H.Ec. 1/97)
Açıklama: Yeminler, ya Allah Teala'nın zât ismini kasemle birleştirerek yapılır, "Vallahi, billahi, tallahi" demek gibi, ya yemin edilmesi alışkanlık haline gelmiş bir ism-i ilâhi ile olur, "Rahman hakkı için" demek gibi, "İzzet-i ilâhiye andolsun" demek gibi. Fakat "Kabe hakkı için, Kur'an hakkı için, çocuğumun başı için" ve benzeri ifadelerle yemin edilmez.
1586 - Soru: Bir şahıs, akrabası olan bir ailenin merdiveninden yukarı "Tövbeler tevbesi olsun" çıkmam diye bir söz konuştuğu zaman yemin etmiş olur mu?
Cevap: Bu söz, yemin lâfızlarından değildir. Kefareti gerektirmez.
1587 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, he harfini fetha (üstün) ile Vallaha dese yemin etmiş sayılır" (H.Ec. 1/97)
Açıklama: Bir şahıs, Allah'ın ismi başına yemin edatları bulunan "vav, ba veya ta" harflerini getirerek kullansa, andetmiş olması için yeterlidir. O lâfzın irabında yapılacak hata, kelimeyi yemin olmaktan uzaklaştırmaz.
1588 - Soru: Ben sigara içmemek için söz verdim. "Şayet sigara içecek olursam karım, dünya ve ahiret kızkardeşim olsun" dedim. Sonra da sigarayı yine içtim. Bu hususta ne dersiniz?
Cevap: Bu sözü sarf ederken boşanma niyetiyle söylemiş iseniz, bir talâk-ı bâin vaki olur.
1589 - Soru: İki kardeş bir mevzudan dolayı birbirine küsmüşler. Bunlardan biri, kendi karısına, "Eğer kardeşimle ve kardeşimin karısı ile konuşursan sen benden boşsun" demiş. İki sene küs durduktan sonra dördü de birbiri ile barışmışlar. Şimdi sen benden boşsun diyen adamın ailesi boş oluyor mu?
Cevap: Evet, dini hükümler muvacehesinde boş olur. Dini bakımdan nikâh akdini yenilemesi gerekir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:34



YEMİNİN BOZULMASI ve KEFFARETİ
1590 - Soru: Bir Müslüman, "Babam izin vermedikçe falan şahısla konuşmam" dese, daha sonra babası vefat etse ne yapması gerekir? Müsaadeyi verecek merci kalmadığına göre o kimse ile hiç konuşmayacak mı?
Cevap: Bir gaye ile kayıtlı bulunan yeminler, o gayenin ortadan kalkması ile düşmüş olacağından, "Babam izin verinceye kadar" gayesiyle kayıtlanmış bulunan yemin, babasının ölümü üzerine düşmüş olacağından, bu kimse babasının vefatından sonra o kimse ile konuşabilir. Engel tamamen ortadan kalkmış olacağından bir şey lâzım gelmez.
1591 - Soru: Bir meclisteki şahsa hitaben, "Buyurunuz, biber dolması yiyelim" denilse, o da "Vallahi ben yemem" dese, sonra patetes kızartması yese yeminini bozmuş olur mu?
Cevap: Bozulmuş olmaz, çünkü yeminler, evvelce söylenmiş bulunan bir kayıtla kayıtlanmış olur. "Biber dolması" denildiği için, yemeyeceği yemek, bu taamla sınırlanmış olur. Bunun dışında kalan herhangi bir yemeği yemekle yemin bozulmuş olmaz.
1592 - Soru: Bir kimse yeminli iken yeminini bozacak olsa, keffaret olarak para dağıtması mı lâzım gelir? Bunun bedeli günümüzde ne kadardır? Veya başka bir şey mi yapması gerekir?
Cevap: Mali durumu çok iyi ise, on fakire alt ve üst olmak üzere elbise giydirir. Elinde hiçbir maddi varlığı yoksa, peşi peşine üç gün oruç tutar. Bu ikisinin arasında bir varlığa sahip olan kimseler, kendi aile fertlerine, yedirdiği yemeğin orta hallisinden on fakire iki öğün yemeğin ya bedelini verir veya iki öğün yemek yedirir.
1593 - Soru: "Şu evin kapısından çıkmam" diye yemin eden bir kimse, pencereden çıkacak olsa yeminini bozmuş sayılır mı?
Cevap: Hayır, bozmuş sayılmaz. Zira yeminler, sadece niyete göre hükme bağlanamaz. Örf itibariyle, kullanılan söz de dikkate alınır. "Şu kapıdan" denilmiş olması ile, çıkma işinin yeri de kayıtlanmış olmaktadır. Bu kimse, belirtilen yerden çıkmamış olduğundan, yeminini bozmuş olmaz.
1594 - Soru: Bir şahıs ile münakaşa eden kimse, onun ikram ettiği yemeği yemese, ev sahibi ısrar ettiğinde "Şu yemek bana haram olsun" demiş olsa, ne lâzım gelir?
Cevap: O kişi, sözü ile yemin etmiş sayılır. Bahsi geçen yemeği yiyecek olsa yeminini bozmuş olur ve keffareti yüklenmiş sayılır.
1595 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, Amr (adındaki şahıs) ile konuşmamaya yemin edip, içlerinde Amr'ın da bulunduğu bir cemaate selâm verse, yeminini bozmuş olur" (H.Ec. 1/99)
Açıklama: Selâm her ne kadar dini bir vazife ise de, beşeri münasebetleri tanzime âmil olan bir vazifedir. Bunun söylenilmesi, bir ferde veya topluluğa hitap suretiyle olduğundan, konuşmaktan sayılmıştır. Selâm verince, konuşma yolu ile dini bir vazife yapmış ve yeminini bozmuş olur.
1596 - Netice Fetvalarından: "Zeyd (adındaki şahıs), "Vallahi şu odaya girmem" diye yemin etse, kasem ettiği oda yıkılıp binanın eseri kalmasa, arsa boş vaziyette kaldıktan sonra yapılıp da girecek olsa yemini bozulmuş olmaz" (H.Ec. 1/97)
Açıklama: Yeminlerin hükmü, örfte kullanılan sözlere göredir. Yoksa mücerred onu söyleyenin garazına göre değildir. "Şu oda" kaydı, bağlayıcı bir ifadedir. Şayet işaret ettiğinden başka bir odaya girse veya gösterdiği oda yıkılıp sonradan onun arsası üzerine yapılacak bir odaya girse, yemin bozulmuş olmaz. Hatta şu odaya girmem diyen kimse, oranın harabesine girmiş olsa yeminini bozmuş sayılmaz.
1597 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, "Falan işi yaparsam -haşa-peygambere sövmüş olayım" dese ve o işi yapsa, yemin olmak inancı ile söyledi ise keffaret; kâfir olmak itikadı ile söylemiş ise imanını ve nikâhını yenilemek lâzım gelir" (H.Ec. 1/97)
Açıklama: Bu hususta aslolan, o sözü sarf ederken kalbin kastıdır. Yemin kastı ile söylenmesi halinde, yeminle ilgili hükümler uygulanır. Aksi halde, imanını zedelemiş olacağından, tecdid-i iman ve nikâh lâzım gelir. Buna benzer sözlerin tabi olacağı hükümler de aynıdır. Meselâ, "Falan şeyi yaparsam -haşa- Allah'a iki demişlerden olayım sözünü sarf eden kimse de, yukarıdaki fetvada ifade edilen hükme tabi olacaktır.
1598 - Ali Efendi Fetvalarından: "Allah ile ahdim olsun, sözü yemin olup keffareti gerektirir" (H.Ec. 1/97)
Açıklama: Allah ile sözleşmiş olmayı ve ahitte bulunmayı ileri sürerek herhangi bir işi yapacağını söylediği bir işi yapmadığı zaman, yeminini bozmuş ve keffareti yüklenmiş olur.
1599 - Behce Fetvalarından: "Üzerime yemin olsun, diyen kimseye keffaret lâzım gelir" (H.Ec. 1/97)
Açıklama: Bir mü'min, yeminle ilgili bir hükmü ifade ve onun sonucunu yüklenmiş olsa, yemin etmiş sayılır. Fetva bu hususa ışık tutmaktadır. Aynen bunun gibi, "Üzerime and olsun, kasem olsun" gibi sözler de birer yemin sayılır.
1600 - Behce Fetvalarından: "Falan işi yaparsam kâfir olayım, diye yemin eden kimse, (sözü söylerken) yemin etme inancında idiyse keffaret lâzım gelir" (H.Ec. 1/97)
1601 - Behce Fetvalarından: "Anam helâlim olsun, diye yemin eden kimseye keffaret lâzım gelir" (H.Ec. 1/97)
Açıklama: Bu tarz bir ifade yemin sayılmaktadır. Halkın dilinde dolaşan "Anam avradım olsun" sözü de böyledir. Ananın nikâhı hiçbir zaman helâl olmayacağına göre, böyle bir ifade ile yemin edilmiş olur.
1602 - Behce Fetvalarından: "Zeyd, "Falan işi yaparsam" diye birkaç kere yemin edip her defasında o şeyi yapsa, her yemin için ayrı bir keffaret lâzım gelir (H.Ec. î/97)
Açıklama: Yeminlerin sayısı artınca keffaretler de artar. İsterse o yeminler bir mecliste yapılmış olsun. Bir şahıs, yemin lâfzının arasında atıf harfi konularak "Vallahi ve billahi seninle konuşmayacağım" dese, yahut bir yerde "Vallahi seninle konuşmayacağım" deyip, başka bir yerde "Vallahi" diyerek aynı şeyi tekrarlarsa yeminlerin sayısı artmış olur. Şayet bu şekilde yapılan bir yemin bozulacak olsa, kasem sayısınca keffaret lâzım gelir.
1603 - Behce Fetvalarından: "Sarhoşun yemini, ayık kimsenin yemini gibidir" (H.Ec. 1/97)
Açıklama: Sarhoşluk verici bir maddeyi kullanan kimse, zihni melekeleri tamamen yok olmadığından, yapacağı akid veya fesih geçerlidir. Bu itibarla, sarhoş bir halde iken yapacağı bir yemini, içkinin tesiri devam ederken veya ayıldıktan sonra bozmak keffareti gerektirir.
1604 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, Amr'a, Vallahi falan vakitte gelip sana borcumu öderim deyip, söylediği vakitte gelse ve fakat Amr'ı bulamadığı için borcunu ödeyemese keffaret lâzım gelmez" (H.Ec. 1/97)
Açıklama: Yemin eden şahıs, tayin ettiği zamanda, söz verdiği işi yerine getirmek üzere gelmiş bulunduğu ve fakat alacaklı kimseyi bulamadığı için yemininde hanis (günahkâr) olmaz. Amr'ın evde bulunmaması, Zeyd'in ihmaliyle meydana gelmiş değildir.
1605 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, kardeşim Amr ile bir evde oturmam, diye yemin edip (evden) çıktıktan sonra, Amr, Zeyd'in efrad-ı ailesi ile bir evde otursa, Zeyd, hanis (günahkâr) olmaz" (H.Ec. 1/97)
Açıklama: Yemini yapan Zeyd'in aile efradının Amr ile oturması, Zeyd'i yemininde hanis kılmaz. Bir şahsın yaptığı akid, ancak kendisini bağlar.
Başkasının onun yeminine aykırı bir davranışta bulunması, yemini yapan şahsı keffaret verme mecburiyetine itmez.
1606 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, "Amr'a olan borcumu falan günde ödemezsem" diye yemin etse, o gün (geldiğinde) borcuna karşılık bir mal verecek olsa, yeminini korumuş olur" (H.Ec. 1/97)
Açıklama: Fetvada gösterilen yemin şekli, zamanla kayıtlı ve borcunu vermekle sınırlı bulunmaktadır. O gün gelmiş olduğunda, borca mahsuben bir şey vermiş bulunursa yeminini bozmuş olmaz.
1607 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, falan işi işlemezsem, dinimden dönmüş olayım, deyip işlemese, yemin olmak niyeti ile söylediyse, keffaret lâzım gelir" (H.Ec. 1/98)
1608 - Behce Fetvalarından: "Allah'ın laneti üzerime olsun diye yemin edip yeminini bozmuş olsa, kefaret lâzım olmaz" (H.Ec. 1/98)
Açıklama: Bu ifade, kasem değil, Allah'ın rahmetinden mahrum kalmayı ifade eden ve kendi aleyhine yapılmış bir duadır. Bu ifadeye bağladığı o işi yapacak olsa, keffaret lâzım gelmezse de merhamet-i ilâhiye iltica ve mağfıret-i sübhaniyi dilemek gerekir.
1609 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Bir işi işlememeye yemin etmiş olan kimse, vekâlet yoluyla o işi yapsa, yeminini bozmuş olmaz" (H.Ec. 1/98)
Açıklama: Şayet o muamele, onu bizzat yapana ait işlerden ise vekâleten o işi gördüren kimse yeminini bozmuş sayılmaz. Bir mal alıp satma, bir yeri kiralama veya kiraya verme, akıl ve baliğ olan bir çocuğu evlendirmek gibi. Fakat o işin hakları yapana ait olmayıp, emri veren o işi vekâleten gördürene ait ise, o işi vekâleten yaptırmak ile yemin bozulmuş ve keffaret icap etmiş olur. Evlenme, boşanma, hibe, sadaka ve vasiyette bulunmak gibi.
1610 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Girmemeye yemin ettiği bir eve, duvardan atlamak suretiyle girecek olsa, yemininde günaha girmiş olur (H.Ec. 1/98)
1611 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, şu buğdaydan yemem, diye yemin edip (onun) ekmeğinden yese yeminini bozmuş olur" (H.Ec. 1/98)
1612 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, Amr'ın menziline girmem diye yemin ettiğinde herhangi bir şahıs onu sırtına alıp zorla içeri kosa, yemininde günahkâr olmaz" (H.Ec. 1/98)
Açıklama: Yemin eden şahsın, başkası tarafından sırtlanıp girmem dediği eve sokulması, kendi ihtiyarına dayanmadığından yemininde günahkâr kılmaz. Fakat daha sonra kendi iradesiyle o eve girecek olsa, keffaret vermesi gerekir.
1613 - Soru: "Kur'an-ı Kerim hakkı için bu işi yapmam" deyip daha sonra işlemiş olsa keffaret vermesi gerekir mi?
Cevap: Bu söz, yemin sayılmayacağı için keffaret lâzım gelmez. Ancak, bu sözü sarfetmenin bir mahzuru yoktur sanmamalıdır. Böyle söyleyip de aksini yapan kimsenin tevbe etmesi ve Allah Teala'dan mağfiret dileğinde bulunması gerekir.
1614 - Soru: Bir kimse, oğluna hitaben "Şu işi yap" dese, o da "Bugün yapamam" diye cevap verse, buna kızan baba "Vallahi sen bu işi bugün mutlaka yapacaksın" dese, fakat oğlu da aksilik yaparak denilen işi işlemese ne lâzım gelir?
Cevap: Yemini yerine gelmemiş ve bozulmuş olacağından keffaret lâzım gelir.
1615 - Soru: Bir kadın, "Ben senin arabana binersem kardeşimle zina etmiş olayım" diye yemin etse, kocasına karşı sarfettiği bu sözden ne lâzım gelir?
Cevap: Yemin etmek, yemine mahsus lâfızlarla olur. "Vallahi billahi ve tallahi" demek gibi. Kadın, bu kelimelerden biri ile yemin etmiş ise, yemin keffareti vermesi, diğer yakışıksız söz için Cenab-ı Hakk'a tövbe etmesi gerekir.
1616 - Soru: Bir şahıs, "Falancanın karısı ile konuşmayacağım" diye yemin etse, sonra bu kadın o kocadan boşansa, daha sonra bahsi geçen kadınla konuşmuş olsa, yemin bozulur mu?
Cevap: O adamdan tamamen ayrılmış olması halinde, onunla konuşmasında bir mahzur kalmaz. Çünkü, yeminler nisbetin zeval bulması ile son bulur. Kadın, boşandıktan sonra o kimsenin karısı olarak anılmamaktadır. Kendi adı ve soyadı ile yahut "Falancanın kızı" diye ifade edilmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:34

NİKÂH
1617 - Soru : Nikahın nasıl yapılacağını tarif eden bir ayet ve hadis var mıdır? Varsa bize anlatır mısınız?
Cevap: Nikahın nasıl yapılacağı veya Peygamber Efendimiz'in (sav) nasıl nikah akdi yaptığı Buhari ve Müslim gibi muteber hadis kitaplarında mevcuttur. Önce nikahla ilgili bir hutbe irad edilir. Daha sonra tesbit edilen mehir üzerine ve şahitlerin huzurunda nikah akdi yapılır.
1618 - Soru: Nikahın rüknü kaçtır ve İslami esasa göre nikahın geçerliliği neye bağlıdır?
Cevap: Nikahın rüknü, icap ve kabulden ibaret olmak üzere ikidir. Yapılacak nikahın İslami ölçülere göre sahih sayılabilmesi için, kadın veya erkekten gelen evlenme teklifi de karşı tarafın kabulünü ifade eden söz de mazi (geçmiş zaman) sigası ile söylenmelidir. Mesela, şahitlerin huzurunda "Şu kadar mehir karşılığında seni nikahladım" dese, kadın da "Kabul ettim" diye karşılık verse, nikah akdi usulüne uygun biçimde yapılmış olur. Hiç olmazsa icap ve kabulden birinin geçmiş zaman ifadesi ile söylenmesi icap eder. Her iki söz, yani icap ve kabul, geniş zaman ifadesi ile "Alıyor musun.", "Alıyorum", "Varıyor musun?", "Varıyorum" denilmesi ile nikah akdi İslami esaslara göre muteber olmaz
1619 - Netice Fetvalanndan: "Nikah yapılan mecliste akdi yapan (kadın ve erkek)in oğullarından başka kimse bulunmasa, bahsi geçen nikah (sahih) olur" (H.Ec. 1/25)
Açıklama: Evlenen erkek ve kadının daha önceki evliliklerinden olma oğulları nikah şahidi olabilirler. Onlardan başka kimse bulunmasa bile onların şahitliği ile yapılacak nikah sahihtir.
1620 - Ali Efendi Fetvalarından: "Sadece bir şahidin huzurunda yapılan nikah akdi sahih (ve muteber) olmaz" (H.Ec. 1/25)
1621 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, küçük yaştaki kızı Hind'i hizmetçisi olan Amr'a nikahladım dese, o da (aldım) kabul ettim dese, Hind Amr'ın nikahlısı olur" (H.Ec. 1/25)
Açıklama: Nikah ve boşanmakla ilgili sözlerin şakası olmaz. Ciddisi de ciddi, şakası da ciddi olarak kabul edilir. "Aldım-vardım" veya "Verdim-aldım" sözleri, iki şahidin huzurunda söylenince akit yerine gelmiş olur. "Ben şaka yapmıştım, latife olarak söylemiştim" sözlerinin bir kıymeti olmaz.
1622 - Soru: Tehditle yaptırılan nikah caiz olur mu?
Cevap: Böyle bir zorlamanın doğru ve caiz olup olmaması ayrı bir husus olmakla beraber, ikrah ile yapılan nikah sahih ve geçerlidir. Ancak erkeğin, alacağı kıza küfv (denk) olmaması halinde kadın nikahı feshettirebilir.
1623 - Soru: Benim ailem, normal bir şekilde İslamiyet'i yaşıyor. Ben ise ailemin üzerine evlenmek istiyorum. Caiz midir, değil midir?
Cevap: Sen birinin hakkını öde de ikincisini sonra düşün. Şu zamanda, tek ailenin bile İslami hükümlere göre sevk-ü idaresi güç iken, ikinci evliliğe kalkmanız ne cesaret!
1624 - Soru: Bir kadınla bir erkek, kendi aralarında, erkek "Ben seni aldım" dese, kadın da "Ben de kabul ettim" dese nikah aktedilmiş olur mu?
Cevap: Şahit bulunmadan kadın ve erkeğin kendi aralarında "Aldım, vardım" demeleri ile nikah sahih değildir. Kadın ve erkeğin kendi aralarında konuşmaları hiçbir değer ifade etmez. İki erkek (veya bir erkek iki kadın) şahit huzurunda ve mehir tayin edilerek şer'i usul dairesinde nikah yapılması gerekir.
1625 - Soru: İslam dini, evlenme yaşını kaç olarak tesbit etmiştir?
Cevap: İslam dininde kadın ve erkeğin evlenmesi için bir yaş tesbit edilmemiştir. Buluğ çağına ulaşmış olmak yeterlidir. Bu iş, sadece yaş işi değil, baş işidir. Erkeğin kadına, kadının da erkeğe karşı mali, bedeni ve ahlaki yönden karşılıklı hak ve vazifelerini bilip, bunları zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirmeleri lazımdır.
1626 - Soru: Bir kadınla yapılan nikahın fasid olduğu sabit olsa, bununla hurmet-i musahere tahakkuk eder mi?
Cevap: Fasid bir nikahtan dolayı hurmet-i müsahare meydana gelmez.
1627 - Soru: Fasid nikah, nasıl bir nikahtır?
Cevap: Hiç şahit olmadan veya tek şahitle yapılan nikah fasiddir.
1628 - Ali Efendi Fetvalarından: "Sahih olan bir nikahta, gerdeğe girmeden önce karı ve kocadan biri ölecek olsa, hayatta kalan eş, ölene varis olur" (H.Ec. 1/27)
Açıklama: Nikah akdi yapılınca zevciyetin bütün hakları tahakkuk eder. Gerdeğe girmiş olmamak, mirastan hissesini almaya engel değildir.
1629 - Behce Fetvalarından: "Henüz sünnet olmamış bir kimsenin nikahlanması caiz olur" (H.Ec. 1/26)
Açıklama: Sünnet olmak ile nikahın geçerli sayılması arasında bir bağlantı yoktur. Sünnet olmayı geciktirmek kerahet ise de, nikah akdinin geçerli sayılmasına engel teşkil etmez.
1630 - Abdürrahim Fetvalarından: "Büyük yaştaki Hind, kendi rızası ile babasına vekil kılsa, erkek tarafından da başka bir şahıs vekalet ederek, nikah akdini yapsalar sahih olur" (H.Ec. 1/26)
1631 - Soru: Nikahın akdi sırasında erkek veya kadın, yapılan teklifi duysa, diğer taraf, onun kabulünü işitmeden bir iş icabı odadan dışarı çıksa ve o dışarıda iken karşı taraf kabul ettiğini açıklasa, bu nikah akdi sahih olur mu?
Cevap: Evlenecek kadın ve erkeğin icap ve kabulü, aynı mecliste olması gerekir. Teklif bir mecliste, kabul başka bir mecliste olursa nikah akdi sahih olmaz. Sorunuzdaki tablo, meclisin ihtilafını gerektirir durumdadır. Bu itibarla nikah geçerli değildir. Farzedelim ki bir erkek ve kadın, yanlarında iki tane şahit bulunduğu halde, yaya veya hayvana binmiş olarak giderlerken nikah akdi yapsalar caiz olmaz. İcap ve kabulde meclis değişikliği olduğu için. Yürüyen bir gemide meclis ittihadı bulunduğu için yapılan akd caizdir.
1632 - Behce Fetvalarından: "İki kızı olan kimse (bunlardan birinin) ismini anmadan, (kızlardan birine) işaretle tahsis etmeden kızımı sana nikahladım dese, nikah (yapılmış) olmaz" (H.Ec. 1/26)
1633 - Soru: Başlık parası çok ağır olduğu için, doğudaki gençler, kız kaçırmayı yeğ tutuyorlar. Bir kızın, anne ve babasından izinsiz olarak kaçması caiz mi?
Cevap: Bir kız için böyle bir davranış asla caiz olmaz. Başlık parasının azı ve çoğu haramdır. Şunu hatırlatmak isterim: Başlık haram diye, yanlışı esas alarak, başka bir yanlışı işlemek doğru görülemez. Zira batıl ölçü olarak alınamaz.
1634 - Soru: Bir erkek, hastalığı ve ihtiyarlığı dolayısıyla, hanımına "Ben hasta ve yaşlıyım. Ailevi münasebetimiz olamıyor. Bana hakkını helal et" dese ve bundan sonra iki sene kadar münasebette bulunmasalar nikahlarına bir zarar gelir mi?
Cevap: Nikaha gelecek zarar, boşamaya dair lafızlarla olur. Adem-i iktidarın nikaha bir tesiri olmaz. Ancak, erkeğin recüliyet kabiliyetinin olmayışı sebebiyle kadın dilerse ayrılma davası açabilir ve hakimin boşaması ile sonuçlanacak davadan sonra ayrılık husule gelir.
1635 - Soru: Nişanlıyım. Henüz nikahım yok. Nikah yapılmasını istiyorum. Kızın babası istemiyor. Bunun vebali kimindir?
Cevap: Herkes kendi işinden sorumludur. Nikahımız olmadığı için nişanlınız ile bir arada bulunamaz, nikahlı gibi serbest hareket edemezsiniz. Kızın babasının nikahı geciktirmesi, size haklılık kazandırmaz.
1636 - Behce Fetvalarından: "Zeyd'in nikahladığı kadın, nikah vaktinden itibaren dört aydan daha az bir zamanda, uzuvları belirmiş çocuk düşerse nikah fasid olur" (H.Ec. c. 1/26)
Açıklama: Çocuk, ana karnında dört ay on gün olunca canlanır. Bu zamana kadar uzuvları tamamen teşekkül eder. Dört aydan daha kısa bir zamanda vücut uzuvları tamamlanmış bir çocuğun düşmesi, bu hamileliğin ilk kocadan olmasını gerektirir. Böyle olunca doğuma kadar iddet beklemesi icap ederdi. İddet dolmadan önce yapılmış olduğu için de nikah fasid olur. Zira iddet sırasında nikahın eseri onun üzerinde devam etmektedir. Bu sebeple, başkasına nikahlanması haramdır. Yapılan nikah da fasid olur.
1637 - Soru: Halkın konuşması sırasında duyuyoruz: Otuz iki farzı bilmeyen kimsenin nikahının kıyılmayacağı söyleniyor. Bu iddia doğru mu?
Cevap: Bu söz, yetişen nesilleri, dinibilgileri öğrenmeye zorlamak için ve onları dini meselelerde cahil kalmaktan korumak ve korkutmak için başvurulmuş bir yoldur. Fakat, otuz iki farzı sayamayan bir kimsenin Müslüman sayılmaması ve nikahının kıyılmaması, ilmi ve fıkhi yönden doğru görülmemektedir. Nikahının akdini isteyen bir kimsenin kelime-i şehadet getirmesi ve iman-ı icmali ile inanmış olması, kendisine karşı her türlü İslami muamelenin uygulanması için yeterlidir. Halkı dini cehaletten korumak için bu gibi korkutmalardan faydalanmak bir yere kadar meşru görülür, fakat nikahının kıyılmamasma varacak kadar aşırıya götürmemelidir.
1638 - Soru: Bekar bir kimse, "Eğer şu işi yaparsam, evlenecek olduğum ilk kadın, üç talak ile boş olsun" dese, sonra da o işi yapmış olsa, bu kimseye ne lazım gelir? İlk olarak evleneceği kadının boş olması için zifafa gitmeleri şart mıdır? Yoksa sadece nikahlanmakla talak vaki olur mu? Artık sahih bir nikah ile başka bir kadınla evlenmesi caiz olur mu?
Cevap: Nikahlayacağı ilk kadın, üç talak ile boş olur. Çünkü, belirli olmayan bir kadın hakkında talak-ı talikta bulunmak halinde şart manasının bulunması kafidir. O işi yapınca ilk alacağı kadın üç talakla derhal boş olur. Bu talak-ı talik, atide vukubulacak bir nikaha izafe edilmiş olmaktadır. Talak-ı talikin şartı yerine gelmiş olmakta ve alacağı kadın derhal boş düşmektedir. Boşanmanın tahakkuk etmesi için zifaf şart değildir. Zira talak zifafa talik edilmiş olmayıp, mutlak evliliğe bağlanmış olmaktadır. Nikah akdini takiben talak vaki olur. Artık ondan sonra başka bir kadınla evlenmesi sahih olur. (Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, c. 2, s. 245-246, madde: 177 ve 181)
1639 - Soru: Bir kimse, yanında kalan annesi ile karısının arasında çıkan münakaşadan dolayı sinirlenip "Ben seni istemiyorum" veya "Ben seni boşadım" dese dini hüküm nedir?
Cevap: İstemiyorum, sözü ile boşanmanın vukuu erkeğin bu sözü sarfederken, boşanmaya niyet etmiş olmasına bağlıdır. Fakat diğer sözde niyet bulunsun veya bulunmasın, boşanma tahakkuk eder.
1640 - Soru: Dini nikahla evlenen bir genç, henüz iki aylık evli iken, aralannda geçimsizlik çıkması sebebiyle karısını boşadı. Bundan bir müddet sonra da askere gitti. Kayınpederi zina davası açtı ve mahkeme neticesinde bu genç sekiz sene hapse mahkum oldu. Terhis olup gelince bu genç cezayı ağır görüp, boşadığı kadını tekrar resmi nikahla aldı ve cezadan kurtuldu. Yeni bir nikahla bu evlilik meşru mudur?
Cevap: Bir erkeğin kadını üç defa boşama hakkı vardır. Bunlardan birinci ve ikinci boşamadan sonra tekrar nikahlaması caizdir. Fakat üçüncü defa boşayacak olursa hülle yapılmadıkça artık onunla evlenemez.
1641 - Soru: Resmi nikah kafi midir? Ayrıca dini nikah gerekir mi?
Cevap: Resmi nikah yapıldıktan sonra dini bir nikah akdi yaptırmayı katiyyen ihmal etmemelidir. Bu yolda hareket etmek, kanunen "suç" değil, dinen yerinde bir davranıştır.
1642 - Soru: İki bayram arasında nikah yapılması caiz değildir, diyorlar. Böyle bir durum var mıdır?
Cevap: "Halk arasında dolaşan bu iddianın akla ve dine uyan bir tarafı yoktur. İki bayram arası nikah kıyılamayacağı ve düğün yapılamayacağı hakkında halk arasında yaygın haldeki itikat (inanç) batıldır. İslami cihetten bu iddianın hiçbir dayanağı yoktur. Bilakis, Peygamber Efendimiz'in (sav), Hz. Aişe (ra) ile nikahlanması ve zifafa girmesi Şevval ayında olmuştur. Bu itibarla, nikah ve düğünlerin Şevval ayında yapılması müstehabtır. (Müslim, c. 4, s. 142)
Bu yanlış inanç, tarihi kaynakların tetkikinde görülmektedir ki, İslamiyet'in zuhurundan önce Arabistan'da bir Şevval ayında "veba" hastalığı zuhur etmiş. Bu hastalık, pek çok kimsenin ölümüne ve zarara uğramasına sebep olduğu için hastalığın meydana geldiği Şevval ayı bundan böyle halk arasında uğursuz telakki edilegelmiştir. (Asr-ı Saadet Tarihi c. 5, s. 36-3)
Maalesef bu batıl itikad günümüze kadar ulaşmış ve bazı kafalarda yaşama imkanı bulmaktadır. Gerçi halk arasında "Bayram cuma gününe tesadüf ederse, cuma ile bayram namazları arasında nikah yapmaya yetecek kadar bîr zaman kalmayacağı için böyle söylenmiştir" şeklinde bir tevil varsa da, bu sözün de ilmi bir dayanağı ve dini bakımdan bir kıymeti yoktur.
1643 - Soru: Nikahı imamın kıyması şart mıdır?
Cevap: Böyle bir şart yoktur. İki şahidin huzurunda herhangi bir kimsenin bu akdi yapması mümkündür.
1644 - Netice Fetvalarından: "Hind, kendisini boşamış bulunan kocasına, Allah ile ahdim olsun, bir daha kendimi sana nikahlamam" deyip (sonra) gene evlenmiş olsa, nikah sahih olup keffareti yemin lazım gelir" (H.Ec. 1/29)
1645 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Buluğ çağına ermiş bir kız, kendisinin de hazır bulunduğu bir mecliste babası onu bir erkeğe nikahlasa, o da sükut etse nikahı kıyılmış olur" (H.Ec. 1/32)
Açıklama: Kadının mecliste hazır olması, benim haberim yoktu, demesini önler. Sükutu ise "rıza"ve "ikrar" manasını tazannum eder. Zira "Mar'ıd-ı hacette sükut ikrardan sayılır." Baliğe olduğu için de ilerde nikahı fethettirmeye salahiyeti kalmaz.
1646 - Behce Fetvalarından: Hind, ben senin nikahlı (karın)ım diye Zeyd'den dava edip o da inkar etse, sonra her ikisi birbirini doğrulamış olsalar nikah sabit olmaz" (H.Ec. 1/32)
1647 - Soru: Kocası gurbete gidip iki sene karısını ziyarete gelmese, erkeklik hukukunu ifa etmediğinden, kadın başka bir kocaya varma hakkına sahip midir? Halk arasında böyle (sapık) bir inanç var. Bunun dini hükmü nedir?
Cevap: Bir kadın, kocasının ölümüne dair şahitlerin beyanına dayalı bir haber almadıkça veya kocası tarafından boşanmadıkça, kocasının iki sene gelmemesini bahane ederek başka birine varma hakkına asla sahip değildir. Aksi halde zina etmiş olur. Kocasının onu bu derece ihmal etmesi dinimizce doğru olmamakla beraber, "O beni ihmal ediyor" diyerek, kadının başka bir adama varmaya kalkışması da doğru değildir. Gerek ferdi, gerekse içtimai meselelerde batıl bir şey kıyas noktası olamaz.
1648 - Netice Fetvalarından: "Buluğ çağına ulaşmış bulunan Hind, kendisini birine nikahladıktan sonra, başka bir erkeğe daha nikahlasa ikinci akid sahih olmaz" (H.Ec. 1/29)
Açıklama: Bir kadın, ancak bir erkeğin hanımı olarak nikahlanabilir. İki erkeğin ortak karısı olarak evlilik şekli, cahiliyet kalıntısı bir davranıştır. Böyle bir halin vuku bulduğu farzedilse, geçerli olan, ilk yapılan nikahtır, ikincisinin hiçbir değeri ve hükmü yoktur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:34

FASİD (GEÇERSİZ) NİKÂH
1649 - Ali Efendi Fetvalarından: "Velisi evlenmesine izin vermemiş bir matuh (bunak)ın evliliği sahih olmaz" (H.Ec. c. 1/35)
Açıklama: Bunamış bir kimse, iyiyi kötüden ayırt etmekten aciz olduğundan, evlenmesi velisinin izni ile geçerli ve sahih olur. Bu hüküm, bağlayıcı bir müeyyide olmayıp, onun şahsını ve malını korumak için verilmiştir.
1650 - Soru: Fasid bir nikahın hükmü nedir?
Cevap: Böyle bir nikahın hiçbir değeri yoktur. Sanki aralarında hiç nikah kıyılmamış gibidir. Kadın veya erkekten biri vefat etse diğeri onun malından miras alamaz, birbiri ile cinsi münasebette bulunmaları helal değildir, aralarında kararlaştırılan mehri vermek gerekmez ve böyle bir nikahla nikah hısımları arasında hürmet-i musahere tahakkuk etmez. Fasid bir nikahla evlenmiş bulunan erkeğin "Seni terkettim" sözü talakın sayısını azaltmaz. Gerdeğe girilmemiş ise, ayrılmalarından sonra iddet beklemek de icap etmez.
1651 - Soru: Bir kimse peşi peşine beş tane kadın nikahlasa dini hükmü nedir?
Cevap: Beşinci nikahladığının nikahı sahih olmaz.
1652 - Ali Efendi Fetvalarından: "Salih kimselerden olan Zeyd'in küçük yaştaki kızını, en yakın velisi, devamlı şarap içen bir erkeğe nikahlasa sahih olmaz" (H.Ec. 1/40)
Açıklama: İçki düşkünü bir insan, kendi hayatının kıymetini bilmediği gibi, aile saadetine sebep olan şeylere de gerekli ehemmiyeti veremez. Bu hal, aile içinde huzursuzluğa, kadının ve çocuklarının bahtsızlığına yol açar. Bundan dolayı, onunla evliliğe engelleyici hüküm konulmuştur.
1653 - Netice Fetvalarından: "Fasid ve batıl nikahlardan biri ile evlenmiş bulunan çiftlerden biri ölse, hayatta kalan diğeri ona varis olamaz" (H.Ec. c. 1/30)
1654 - Soru: Beş tane kadını bir arada, hepsini birden nikahlamış olsa hükmü nedir?
Cevap: Hepsinin nikahı fasid olur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:34

DÜĞÜN
1655 - Soru: Davul zurna ve saz ile düğün yapmayı yasaklayan bir ayet veya bir hadis var mı?
Cevap: "Yapılan nikahı ve düğünü ilan maksadı ile def veya davul çalmak, Peygamber Efendimiz tarafından emredilmiştir. Evvela bu bahisteki Hadis-i Şeriflerden bir kaçını nakledip sonra bu husustaki meselenin bugünkü şeklini tahlil etmek isteriz.
1- "Nikahı ilan ediniz. Nikah akdini mescidde yapınız ve onun (duyurulması) için defleri çalınız" (et-Tac c. 2, s. 275)
2- "Nikahta helal ile haram arasını ayırmak def ile sestir" (İbni Mace c. l, s.300)
3- Hz. Aişe, Es'ad bin Zürare'nin yetim kalmış kızı Fariğa'yı himayesine alıp büyütmüştü. Yetiştiğinde onu ensardan Nebit bin Cabir ile evlendirmişti. Resul-i Ekrem: "Ya Aişe, sizin çalgınız yok mu? Ensar çalgıdan cidden hoşlanırlar" buyurdu. Diğer bir rivayette de: "Def çalacak, şarkı söyleyecek bir cariye gönderdiniz mi?" buyurdu. Hz Aişe: "Ey Allah'ın Resulü, o ne söyleyecek" dedi. Efendimiz: "Size geldik size geldik. Bizi selamlayın size selam verelim" desin, buyurdu, (et-tac c. 2, s. 275)
4- Halid bin Zekvaan, Rubeyyi binti Muavviz'den şöyle rivayet etmiştir:
"Düğünümüz olduğu zaman Resulullah (sav) Efendimiz evimize geldi ve senin oturduğun minder üzerine oturdu. Küçük yaştaki kız çocukları deflerini çalıyorlar ve Bedir harbinde şehid düşen atalarımızı dile getiriyorlardı. Onlardan biri, "Aramızda yarın bilen Peygamber var" deyince, Resulullah (sav) ona buyurdular ki: "Bu gibi sözler söyleme, sus! Daha önce dediklerini söyle" (meye bak)!" (Tuhfet-ül-Ahvezi, c. 4, s. 211-212)
Resulullah (sav) Efendimizin asrında yapılan düğünlerde çalınan def ve davul ile bugünkü düğünlerde çalınan telli, zilli ve nefesli çalgılar arasında birçok farklar bulunmaktadır. Şöyle ki:
a) O gün çalınan defin kenarlarında "zil" yoktu. Zira zilli olana def adı verilmeyip "Mizher" denilmektedir. (Tecrid-i Sarih Tercemesi, s. 3, s. 205)
b) O sırada çalınan davulun beraberinde zurna ve gırnata gibi nefesli çalgılar bulunmazdı.
c) O devirde def ve davul, sadece ilan maksadı ile çalınmakta idi. "Nikahı ilan ediniz" hadis-i şerifi bunu açıkça ortaya koymaktadır. İlana yardımcı olması için nikah akdinin, mescidde yapılması da bunu göstermektedir.
Nikahı zinadan ayıran hususun def ve ses olduğunun açıklanması, def çalmaktan güdülen gayeyi gün ışığına çıkarmaktadır.
d) Düğün, sevinmeyi gerektiren bir cemiyet olduğu için, şehveti tahrik edecek bir mana taşımayan şiirlerin, sesli olarak söylenmeye müsaade olunmuştur. Söylenecek şarkı ve türkülere bir ölçü olmak üzere, Hz. Aişe validemizin büyüttüğü kızın düğününde söylenmesi tavsiye edilen beyiti misal olarak zikredebiliriz.
Rubeyyi binti Muavviz'in düğününde, şarkı olarak Bedir harbinde şehid düşen ashabın kahramanlıklarını dile getiren şiirlerin söylenildiği görülmektedir.
Zamanımızın şehveti tahrik eden, edebe aykırı ifadeler taşıyan şarkıları, asr-ı saadette söylenenlere hiç benzememektedir. (Tuhfet'ül-Ahvezi c. 4, s. 212)
Bugün çalınan deflerin kenarlarında zil, davulun refakatinde zurna veya buna benzer nefesli çalgılar bulunmaktadır. Birçok düğünlerde müskirat içilmekte ve naralar atılmaktadır.
Kadınların, erkeklerin oyunlarını seyretmelerinde beis görmeyen bazı ilim erbabı, Mescid-i Nebevi'de harbe ile oynayan Habeşistanlıları, Hz. Aişe validemizin seyretmesini delil olarak göstermekteydiler. Ancak, durum sandıklarından farklı bulunmaktadır. İmam Şa'rani bu vakanın hicap ayeti gelmezden önce cereyan ettiğini açıklamaktadır. (Keşf'ul-ğumme c. 2, s. 304)
Bu hususta varid olan hadis-i şerifleri ve saadet asrı ile zamanımızdaki farkları inceledikten sonra bu bahiste verilecek hükmü fıkıh kitaplarına bırakalım.
Nikahın ilanı zina töhmetini tamamen ortadan kaldırmak için yapıldığından dolayı, defin zilsiz olması vacibtir. (Fetava-i Gıyasiye, s. 109)
Çalgının haram olduğunda bir hilaf yoktur. Lakin haram olan şeylerden uzak kalırsa, düğünlerde ve bayramlarda birazcık (def ve ses) caiz görülmüştür. (Feteva-ı Hamidiye c. 2/304)
Sadece ilan için düğün gecesi def çalmakta beis yoktur. (Fetava-i Kadihan c.3,s. 117)
Sadece ilan için düğün gecesi def çalmakta beis yoktur. (Fetava-i Kadihan c.3,s. 405)
Meseleyi hülasa etmek gerekirse, bu husustaki hükümler üç kısımdır:
Cevaz:
İçki ve kadın alemleri kurulmaz, şarkılarda nefsani hisleri tahrik edici ifadeler bulunmaz ise, düğünlerde ilan maksadı ile def çalmak caiz görülmektedir.
Kerahet:
Düğünlerde çalınmakla beraber, defte zil, davulun refakatinde zurna bulunursa mekruhtur.
Haram:
Düğün ve bayramların dışında, herhangi bir zaruret bulunmadığı için haramdır. (İbni Abidin c. 5, s. 304)
Bu sebeple, İbni Ömer (ra) bir davul sesi duydu da kulaklarını tıkadı ve bunu üç defa tekrarladıktan sonra: "Resulullah da böyle yapardı" dedi. (İbni Mace c. I, s. 300)
1656 - Soru: Bizim buradaki düğünler çalgılı oluyor. Düğün evine hediye alıp vardığımızda yemek yedirirler. Çalgılı olduğu için bu yemek haram mıdır?
Cevap: İçki ve çalgı ile yapılan düğün, İslami esaslara uymadığı için, davete icabet etmeniz gerekmez. Hediyesini gönderir ve mazeret beyan ederek içkili sofralara oturmazsınız. İçki olmayan ve fakat çalgı çalınan düğünde, çalgı sesinin ulaşmadığı yerde yemek yiyebilirsiniz. Bir mü'min, nimeti yerken, Rezzak-ı alemi tefekkür eder ve Rabbinin adını anar ise, yediği her lokma ile kalbine bir feyzin akışını yakinen hisseder. Çalgı bulunan yerde nefsani duygular harekete geçer. Buna karşılık Rahmani hisler tıkanıklığa uğrar. Bu bakımdan içkili ve çalgılı yerden uzak kalmaya gayret gösteriniz.
1657 - Soru: Herhangi bir düğünde bugünkü bildiğimiz mehter takımını getirmekte bir mahzur var mıdır?
Cevap: Mehter, destanlaşmış kahramanlık şiirlerini dile getiren ve mazimizi hale aksettiren bir husus olarak ele alınacak olursa, bir mahzur yoktur. Ancak, onu seyrederken kadın ve erkek bir arada olmamalı, mehtere bakacağım derken kalabalık arasındaki erkeklere bakma yoluna gitmemelidir.
1658 - Soru: Bir Müslüman, kafir bir kimsenin düğününe, doğum günü kutlama merasimine veya yılbaşı eğlencelerine davet edilse, o Müslüman da gidip "Mübarek olsun" dese, "Tebrik ederim" dese, Allah (cc) yanında bu Müslüman sorumlu olur mu ve bu yüzden imanı zayi olur mu?
Cevap: Bir Müslüman, İslam'a uygun olarak yapılmayan bir toplantıya gidemez, gitmemelidir. O cemiyet sahibi Müslüman da olsa hüküm budur. Fakat böyle bir hareketi küfrüne sebep olarak gösterilemez
1659 - Soru: İki gencin evliliği sadece cinsi münasebet için midir?
Cevap: Hayır. Allah'ın (cc) emri olan evlilik vazifesini yerine getirmek, dinin bekçiliğini yapacak ve memlekete hizmet edecek inanç ve şuurda evlat yetiştirmek içindir.
1660 - Soru: Davulla yapılan bir düğünde "Hayırlı olsun" demekte bir mahzur var mıdır?
Cevap: Hayırlı olması duası, evlenme işine sarf olunmaktadır. Yoksa çalgının hayırlı olmasına kimsenin dua etmesi düşünülemez. Bu sebeple bir mahzur olmaz.
1661 - Soru: Düğün merasimlerinde, bilhassa gelinin oğlan evine geldiği sırada silah atılıyor. Bu davranış doğru mudur?
Cevap: İsraf ve faydasız olduğu için doğru değildir. Kazaya sebep de olabilmektedir.
1662 - Soru: Gelinin ata binmesinin peygamberler zamanından kaldığını iddia edenler var. Gelin, at, deve ve sair hayvanlar üzerinde götürülecek olursa doğru mudur? Bu hususta İslami gelenek var mı?
Cevap: Peygamber Efendimiz (sav), kızı Fatıma'yı (ra) gelin ederken kır renkli bir deveye bindirmiş ve devenin ipini Salman-ı Farisi'nin (ra) eline verip Hz. Ali'nin (ra) evine göndermiştir. Buna kıyasla gelinin ata binmesi meşru bulunmaktadır. Taksiye bindirilerek yeni kurulan yuvasına gönderilmesinde de hiçbir mahzur yoktur.
1663 - Soru: İçki verileceği daha evvelden bilinen bir düğün davetine, bir gün önceden gidilip yemek yenilebilir mi?
Cevap: Allah'ın (cc) emrini dinlemeyen, haram kıldığı şeyden kaçmayan bir fasıkın davetine gitmemek daha münasiptir. Her Müslüman böyle davete gitmeyecek olursa, kötüleri dize getirmek imkanı doğar. Hediyenizi verip dönünüz ve onu sarhoşlarla başbaşa terkediniz.
1664 - Soru: İlahi ve mevlid ile yapılan bir düğünde, önceden dini nikahı yapılan bir damadın gelin getirilirken onun yanına binmesinde bir mahzur var mı?
Cevap: Nikahlısı olduğuna göre bir mahzuru yoktur. Ancak, Avrupa adetlerine özenmeyip dini ve milli örf ve adetlerimize riayet edilmesi daha münasiptir.
1665 - Soru: İçkili lokantada içki verilmemek suretiyle yapılan bir davete icabet olur mu? (Diğer vakitlerde aynı lokantada içki satılmakta ve içilmektedir)
Cevap: "Töhmetli mevziler (e girmek)den sakınınız" Hadis-i Şerifi ile amel etmiş olmak için böyle bir lokantaya girip yemek yememeli ve orada yapılan bir davete icabet etmemelidir. Zira, "Kim fasıka yardım ederse dinin yıkılmasına yardım etmiştir" Hadisi gereğince, dinimizin yasak kıldığı şeyleri dinlemeyen kimsenin para kazanmasına ve maddeten kalkınmasına yardım edilmiş olur.
1666 - Soru: Bizim köyümüzde hacı daveti, düğün daveti olduğunda camide mevlid okutulur, onu takiben namaz kılınır. Namazdan sonra, sofralar gelir ve bazı camideki cemaate cami içinde yemek verilir. Bazı kimseler bunun caiz olmadığını söylemektedirler. Siz ne dersiniz?
Cevap: İtikaf için camide kalan şahıstan başka kimselerin camide yemek yemeleri ve yatıp uyumaları mekruh görülmüştür. Aslolan hüküm budur. Yerleşmiş adetleri söküp kaldırmak kolay olmamaktadır. Şayet sizin köyün bu adetini kaldırmanız kolay mümkün olamazsa ve cami içinde yemek yeme ve ziyafet verme işine devam edilecek olursa şöyle bir yol takip edilmesi münasip olur: Camiye giren kimseler, nafile itikaf niyeti ile girmelidirler. İçeri girince bir müddet Allah'ı (cc) zikr etmeli, namaz kılmalı ve ondan sonra bu ziyafete oturulmalıdır. Çıkar yol ve dini müsaade ancak böyle olur. (Fetava-i Hindiye, c. 5. s. 321)
1667 - Soru: Bazı köylerde yapılan düğünde çeyiz (cihaz)eşyası bir odaya asılıp sergilenmektedir. Gelip giden ziyaretçiler de buna bakmaktadırlar. Böyle bir adetin yapılması dinen mahzurlu mudur?
Cevap: Yeni yetişen kızların evlenip yuva kurmaya heveslendirilmesi noktasında ele alınacak olursa mubahtır. Tefahur için yapılacak olursa haramdır.
1668 - Soru: Yeni evlenildiği gün, gerdeğe girince iki rekat namaz kılınır diyorlar. Bu ne için kılınır?
Cevap: Efendimiz (sav), Hz. Ali (ra) ve kerimesine bu namazı kılmalarını tavsiye etmiştir. Bu sebeple sünnet olmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:34

NİŞAN
1669 - Soru: Bazı yerlerde nişan merasiminde kız ile oğlan birbirini görüp konuşurlar. "Dinimizde nikahlanmamış bir kadın veya kız, başka bir erkekle konuşamaz" diye dini nikah yapıyorlar. Bir zaman sonra, kız ile oğlanın arasında geçimsizlik doğuyor ve nişan bozuluyor, fakat oğlan yapılan dini nikahı koruyup kızı boşamıyor. Bu durumda kız başkasına nikah yapılabilir mi?
Cevap: Ekseriyetle nişan merasimlerinden sonra oğlanın kız evine girip çıkmasını kolaylaştırmak için dini bir nikah yapıldığını işitmekteyiz. Bu akit, dinen muteber sayılacağından, eve girip çıkmasını kolaylaştırır, ama sonunda telafisine imkan bulunmayan durumlar da doğabilir. Nişanın bozulması halinde erkeğin dini nikahı da iptal etmesi ve kızı boşaması lazımdır. Aksi halde başkasıyla nikahlanması, dini esaslar dikkate alındığı zaman mümkün değildir.
1670 - Soru: Nişanlı bir kız, Hollanda'da bulunan amcasının yanına gitmiş ve oradaki gayrimüslimlerin çocuklarına bakacak. Bu kızın orada kalması ve nişanlısının da onu beklemesi doğru mudur?
Cevap: Her ne kadar amcasının yanında kalsa bile, genç bir kızın gayri-müslimlerin arasında kalması ve onların çocuklarına bakması nasıl caiz görülebilir? Bu kızın amcası, yeğeninin çalıştığı yerde ve başını bekleyecek durumda değil ki. Bir de onunla evlenmek üzere sözleri kesilmiş bir kimse var ise, bu hüküm daha fazla daralır. Nişanlısı olan erkek için yapacak şey, "Ya çalışmaktan vazgeç, ya da benden" teklifinde bulunmaktır. Tercihi kız yapsın.
1671 - Soru: Nişanlılar bir odada başbaşa kalabilirler mi?
Cevap: Yanlarında kimse bulunmaksızın nişanlıların bir odada başbaşa kalması asla caiz değildir. Bir kadın nişanlı bulunduğu erkeğe evlenme vaadinde bulunmakla nikahlı sayılamaz. Nişanlılar veya bunlardan biri, evlenmekten vazgeçse, mihre mahsuben verilen şeyler tamamen geri verilir. Elde mevcut hediyeleri de karşılıklı olarak iade gerekir.
1672 - Soru: Köyümüzde nişan merasimlerinde, erkekler bir odada kadınlar da ayrı bir odada oturuyorlar. Nişanı yapılan kız, erkeklerin odasına gelip oradakilerin ellerini öpüyor. Böyle adet olmuş. Bunun bir mahzuru var mı?
Cevap: Bir kızın veya kadının, yabancı bir erkeğin elini sıkması veya tutup öpmesi caiz görülemez. Meğer ki o erkek, bahsi geçen kızın babası, dedesi, amcası gibi nikahı müebbeden haram olan yakın hısımlardan birisi olsun. Başka türlü caiz görülecek bir iş değildir.
1673 - Soru: Nişan, nikah sayılmaz mı? Kuduri kitabında "nikah icap ve kabul ile mün'akit olur" diyor. Nişan yapılırken erkeğin ebeveyni, kızı istediklerinde kızın anne, babası da "Biz size kızımızı veriyoruz" diyorlar. Sonra kız ve erkek de beğenip nişan yapılıyor. Kanaatimce bu bir nevi nikah sayılmaz mı?
Cevap: Nişan, bir evlenme va'di veya kızını bir erkeğe vermek için vaadde bulunmaktan ibarettir. Nikahta ise, şahitlerin huzurunda ve mehir tesbiti suretiyle erkek ve kadının "aldım, vardım" diye kafi ifadeleriyle yapılan dini bir akittir. Tarifte yer alan unsurlar dikkatle incelendiği zaman nişanın nikah akdine benzeyen tarafları varsa da nikahın aynı sayılamaz. Bu itibarla:
a) Nişanlılardan birisi ölse, hayatta kalan, ölenin mirasından hisse alamaz.
b) Bir erkeğe evlenme vaadinde bulunan (nişanlı olan) kadın, araları bozulunca, erkeğin "seni boşadım" demesine ihtiyaç duymadan başka bir erkekle evlenebilir.
c) Nişanlı taraflar veya bunlardan bir taraf, nikah yapmaktan caysalar, elde mevcut hediyeler ve mehre mahsuben takılan bilezik vs.'yi tamamen geri verirler. İşte, ifadeye çalıştığımız bu hususlar dikkate alındığında, nişanın nikahla aynı şey olmadığı ortaya çıkar.
1674 - Soru: Ben okulda iken babam beni nişanlamış. Benim üç dört ay sonra haberim oldu. Fakat dünyalar başıma yıkıldı. Çünkü nişanlımı sevmiyorum. Şimdi bir muskacıya vanp, bir şeyler yazdırıp, nişanlımın kız tarafından bozulmasını sağlayacağım. Bu işte dinen mahzur var mı?
Cevap: Dolambaçlı, hileli ve günah olan yollarla böyle bir teşebbüste bulunmak yerine, onunla evlenmek istemediğinizi açıkça ifade etmelisiniz. Sonunda geçimsizlik ve aile yuvasının yıkılması ile sonuçlanacak bir işe baştan girmemelisiniz.
1675 - Soru: Bir gencin, şehvanî arzularını terk ederek, nişanlısı ile konuşmasında bir mesuliyet var mıdır?
Cevap: O kimsenin nişanlısı ile konuşması, şehvani hislerinin tahriki ile olmaktadır. Bu gibi hislerin olmadığını sanmak veya iddiada bulunmak, kendini aldatmak olur. Mahzuruna gelince, arada nikah bulunmadığı için, onun yabancı bir kadından farkı yoktur. Nişan; namzetlik devresi olup, nikah gibi, mahzurları ortadan silip kaldıran bir akit değildir.
1676 - Behce Fetvalarından: "Zeyd, namzedine nişan (hediyesi) adıyla birtakım eşya verip onlar henüz kadında mevcut iken evlenmekten vazgeçse, Zeyd o şeyleri geri almaya muktedir olur" (H.Ec. 1/39)
Açıklama: Nişan, nikah mahiyetinde bir akit değildir. Bu sebeple, verilen hediyeler, iki tarafın arasına te'life yarayan şeylerdir. Ancak, aralarının bozulması halinde, iki taraf elde bulunan şeyleri geri vermek zorundadırlar.
1677 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Hind, nişanlı bulunduğu şahıstan başkasına kendini nikahlasa, caiz olur" (H.Ec. 1/29)
Açıklama: Nişanlı olmak, nikahlı olmak manasına gelmez. Nişanlı bir kız, kendisini başka bir erkeğe nikahlasa, yapılan akit geçerli olur.
1678 - Netice Fetvalarından: "(Bir kadın) nişanlımdır, diyerek nikaha zorlanamaz" (H.Ec. 1/30)
1679 - Netice Fetvalarından: "Nişanlı olan bir erkek ve kadından biri (ölse) diğeri ona varis olmaz" (H.Ec. 1/30)
1680 - Soru: Zamanımızda nişan yapıldığı zaman, erkeğin kız evine gelmesi veya kız ile gezip tozmasını kolaylaştırmak için dini nikah yapılıyor. Bu doğru mu?
Cevap: Nişanı müteakip kıyılan bu nikah, dini şartlara uygun bir biçimde yapılmış ise, dinen makbuldür. Ancak akla gelen birtakım sorular var. Şöyle ki:
a) İleride bir anlaşmazlık yüzünden nişan bozulsa, erkek yapılan dini nikaha dayanarak boşama yapmasa, kadının başka bir erkekle nikahlanması, dini esaslara göre nasıl mümkün olacak?
b) Önceden nikah yapılmış olduğu için, nişan bozulduğu zaman kadının nikahta tayin edilen mehirdeki hakkını alması gerekir. Bu nasıl mümkün olacaktır?
c) Nikah yapılmış olduğu için, bu kadın veya erkekden biri, düğünden önce vefat etmiş olsa, hayattaki eş ona varis olur. Bu miras hükmü nasıl yerine getirilecektir? Buna benzer daha nice sorular aklı zorlamaktadır.
Kız ile erkeğin görüşmelerine zemin hazırlamak için yapılan bu nikah sonunda doğabilecek dini ve ahlaki mahzurlardan kurtulmak için, düğüne yakın yapılmalıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:34

EŞLER ARASI DENKLİK
1681 - Netice Fetvalarından: "Buluğ çağına ermiş bulunan Hind, babasından izinsiz olarak kendisini, dengi bulunmayan bir kimseye nikahlayıp (babası tarafindan kocasından) tefrik edilmeden, önce Hind ölse, koca ona varis olur" (H.Ec. c. 1/28)
Açıklama: Kadının, vardığı kimsenin dengi olmayışı, ayrılmasına delil ve dayanak olur. Fakat nikahın muteber olmamasına mesned olamaz. Bu sebeple, babası tarafindan nikahın feshine gidilmeden kadının ölmesiyle, vardığı erkek ona mirasçı olur.
1682 - Behce Fetvalarından: "Kıbti olan Zeyd, Müslüman sadat-ı kiram kızına denk olamaz" (H.Ec. c. 1/31)
Açıklama: Evliliklerin saadet getirmesi ve geçimin devamlılığı için kadın ve erkeğin birbirinin dengi olmasına dikkat gösterilmelidir. Bu fetva, denklik esaslarından birini ifade etmiş bulunmaktadır. Onları kısaca şöyle ifade edebiliriz: Nesep, İslamiyet, dindarlık, hürriyet, mal ve meslek.
1683 - Abdürrahim Fetvalarından: "Kötü karar vermekle tanınan Zeyd, küçük yaştaki kızını dengi olmayan bir erkek ile nikahlasa sahih olmaz" (H.Ec. c. 1/33)
Açıklama: Akdi yapan şahsın baba olması, her kararının geçerli olması için yeterli bir sebep değildir. Vereceği kararda hayra ve doğruya isabet etmesi de lazımdır. Kızını dengi olmayan bir şahsa nikahlayan kimsenin bu kötü kararı, kadının bedbaht olmasına yol açar. Bundan dolayı bu akdi geçerli sayılmamaktadır.
1684 - Behce Fetvalarından: "Salih (bir adam olan) Zeyd, küçük (yaştaki) kızını, dengi olmadığını bilmeyerek (bir şahsa) nikahlasa, durumu öğrendikten sonra bu nikahı fesetmeye kadir olur" (H.Ec. c. 1/31)
Açıklama: Bundan önceki fetvanın açıklamasında belirtilen keffaet şartlarına uymaması halinde, akdin fesh edilme salahiyeti tanınmış bulunmaktadır
1685 - Feyziye Fetvalarından: "Şahidler buzurunda kendisini Zeyd'e nikahlayan Hind, (sonra) pişman olup "Zeyd benim dengim değildir" diyerek (nikahı) feshetmeye güçlü olmaz" (H.Ec. c. 1/36)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:35

EVLENDİRME VELİLİĞİ
1686 - Soru: Bir babanın, oğlunu evlendirmesi boynuna farz mı, değilse neden farz değil?
Cevap: Oğlunu evlendirmek, baba için farz değilse de faziletli bir davranış ve insani bir harekettir. Evlenmediği zaman sapacağı kötü yollardan onu korumuş olacağı için de sevap kazanmasına vesiledir.
1687 - Netice Fetvalarından: "Buluğ çağına ermiş Hind'i, bir kimseye nikahlamak için vekil tayin olunan şahıs, Hind'i kendi oğluna nikahlasa sahih olmaz" (H.Ec. 1/26)
1688 - Soru: Bir kişi oğlunun evlenmeye karar verdiği kızı almasını önlemek için "Oğlum, eğer sen o kızı alırsan üçte dokuza şart olsun ki, ailem boş olsun" dese ve oğlu da o kızı alsa, bu şahsın karısı boş olur mu?
Cevap: Evet, dini esaslar muvacehesinde, bu adamın karışı üç talak ile boş olur. Şarta bağlanan bir boşanma, şartın tahakkuku ile derhal vukua gelir.
1689 - Ali Efendi Fetvalarından: "Vesika ile vekaletle boşanan bir kadın, kendini başka bir erkeğe nikahlamaya güçlü ve (salahiyetli) olur" (H.Ec. 1/26)
Açıklama: Bir erkek, karısına mektup yazarak kendisini boşadığını bildirse veya boşamayı tebliğe bir şahsı vekil kılsa, yapılan boşama, dinen geçerli olup kadın iddeti dolduktan sonra başkasına varabilir.
1690 - Abdürrahim Fetvalarından: "Evlendirme veliliği, babasının anası ile anasının ana baba bir erkek kardeşinden, babasının anasına ait olur" (H.Ec. c. 1/37)
Açıklama: Yukarıda ifade edildiği üzere, babaanne, dayıdan daha salahiyetlidir. Zira o, kızın babası tarafından akraba olduğu için öncelik hakkına sahiptir.
1691 - Feyziye Fetvalarından: "Küçük yaştaki kızın evlendirme veliliği, babasının anası ile, ana baba bir amcası arasından, amcanın (hakkı)dır" (H.Ec. c. 1/37)
Açıklama: Velî olacak kimseler, yalnız ana veya yalnız baba tarafından olursa, erkek velî, kadına tercih olunur. Fetva, bu ciheti ortaya koymaktadır.
1692 - Abdürrahim Fetvalarından: "Anasının velayetiyle evlendirilen küçük yaştaki kız çocuğu ölse, kocası varis olur" (H.Ec. 1/35)
Açıklama: Erkek ve kadın, nikahlandıklarında biri diğerinin ölümü halinde mirasçısı olur. Velev ki henüz gerdeğe girmemiş olsunlar.
1693 - Netice Fetvalarından: "Nikah velayeti alınırken şahit bulundurmak şart değildir. Fakat, müvekkilin inkarından korkulursa bulundurulması münasiptir" (H.Ec. 1/28)
Açıklama: İslam hukukuna göre, bir şahıs nikah akdine vekil tayin edilirken, şahitlerin hazır olması mutlaka lazım değildir. Vekalet muamelesinin geçerliliği, şahitlerin huzurunda vekil tayinine bağlı değildir. Şahit bulundurmadan vekil tayin edilen kimse, kendisine verilen vazifeyi yerine getirebilir. O şahsa vekalet veren kimse, ahlaken zayıf olur ve sonradan verdiği vekaleti inkar etmesinden korkulursa, şahitlerin hazır olmaları yerinde bir tedbir olur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:35

KİMLERLE EVLENİLİR-EVLENİLMEZ
1694 - Soru: İki kardeş var. Bunlardan büyüğü evli ve iki tane de çocuğu var. Küçük olan ise henüz bekar. Büyük kardeş, bir trafik kazasında vefat etti. Küçük kardeş, her ne kadar istemediyse de, babasının ısrarına dayanamayarak ağabeyinin dul kalan karısı ile evlendi. Dinimizce böyle bir evlilik caiz midir?
Cevap: Ölmüş kardeşin, dul karısını hayatta bulunan kardeşi alablir. Bunda herhangi bir mahzur yoktur. Arkadan kalan kardeş büyük veya küçük olsun durum aynıdır. Ancak, o kadınla evlenebilmek için, kocasının ölümünden itibaren iddetinin (dört ay on günlük bir müddetin) geçmesi gerekir.
1695 - Soru: Bir kızın babası Türk, dedesi Türk, annesi ise çingene. Bu anneden olan kız Müslüman bir erkekle evlenebilir mi?
Cevap: Bir Müslüman erkek, Müslüman olan bir çingene kadın ile evlenebilir. Evliliklerde ırk ayrılığı bir engel teşkil etmez. İman ve İslam bakımından bir eksiklik yok ise evlenmelerinde bir mahzur yoktur. Geri kalan mide ve gönül meselesi! Gönlü sever, midesi çekerse evlenmesinde bir mahzur yoktur.
1696 - Soru: Bir kimsenin, kendisine aile olarak almak istediği kadın veya kızı, okutmak suretiyle sihir yaptırarak almasında bir mahzur var mı?
Cevap: Bu asla caiz ve doğru bir hareket değildir. Her iş aklın düşünmesi ve gönlün sevmesiyle olmalıdır. Onu sihirle ve efsunla düşünemeyecek hale getirmek katiyen doğru değildir. Haramdır.
1697 - Soru: Adamın birisi evlenmiş, daha sonra da sakal bırakmış. Bu yüzden ailesi ile boşanmış. Şimdi tekrar evlenmek istiyor, sakalı evlenmesine mani oluyor. Evlenebilmek için sakalını kazıtmakta bir mahzur var mı?
Cevap: Elbette vardır. Resul-i Ekrem'in (sav) sünneti oyuncak değildir.Tiyatro artistlerinin, rol icabı sakal bırakıp, rolü son bulduğunda kestirmeleri gibi, dilediğinde sakal bırakmak, arzu ettiğinde de sakalını kazıtmak, Resul-i Ekrem'e (sav) sevgisi olan kimsenin yapabileceği bir davranış değildir. O kimse de kendine göre bir Müslüman kadınla evlenmenin yolunu arasın. Bırakılmış bulunan sakalı kazıtmak haramdır.
1698 - Soru: Dul kalan bir erkek, dul bir kadını kendisine nikahladıktan sonra, ilk karısından olan kızını, bu kadının oğluna nikahlayabilir mi?
Cevap: Evet, nikahlayabilir. Bunda bir mahzur yoktur.
1699 - Ali Efendi Fetvalarından: "Kendisiyle gerdeğe gridiği karısının, diğer kocasından olmuş oğlunun kızı ile evlenmek caiz olmaz" (H.Ec. 1/33)
Açıklama: Böyle bir evlilik caiz olmaz. Çünkü bu kız üvey oğlu yolu ile torun mevkiinde bulunmaktadır. Bu itibarla hürmet-i müsahare yoluyla kendisiyle evlenmek haramdır.
1700 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd'e, ahiret ana edindiği Hind ile evlenmek caiz olur" (H.Ec. 1/34)
Açıklama: Ahiret anne ve ahiret evladı gibi sözlerle nesep sabit olmadığı gibi, bu kimselerin birbirleriyle nikahlanmaları sahih ve caizdir. Bu itibarla "Ahiret kardeşim ol!" veya "Ahiret evladım ol" diyen kimseler, birbirine mahrem olmazlar. Diğer yabancı kadınların ve erkeklerin birbirine karşı takındığı tavır ve tesettür esaslarına riayet etmeleri gerekir.
1701 - Abdürrahim Fetvalarından: "Karısı ile karısının oğlan kardeşinin kızını, zevcesiyle birlikte nikahı altında toplamak caiz olmaz" (H.Ec. c. 1/42)
Açıklama: Bu fetvada belirtilen kız, o erkeğin karısının yeğeni olmakta ve bahsi geçen kadın da onun halası bulunmaktadır. Bir önceki fetvanın açıklanmasında belirtilen ölçü dikkate alındığında, böyle bir evliliğin dini hükümlere göre caiz olmadığı açıklığa kavuşmuş olur.
İki yakın kadının, bir erkeğin nikahı altında toplanmasının haramlığındaki hikmet, akrabalık bağlarının ve büyük ile küçük arasında korunması lazım gelen saygının sarsılmamasıdır. Bunlar arasında geçimsizlik olduğunda, bahsi geçen bağlar yara alacak ve büyük-küçük saygısı kalkmış olacaktır. Bir cemiyet içinde bu gibi hallerin doğması ve yayılması, o cemiyeti sarsar ve önü alınmayacak hadiselerin yayılmasına sebep olur.
Bir milletin payidar olabilmesi, istiklalini ve istikbalini garanti altında tutabilmesi, cemiyeti teşkileden fertlerin arasında, sevgi, saygı ve bağlılıkların korunmasına şiddetle ihtiyaç göstermektedir. Geçmiş milletlerin bazılarının çöküş sebeplerinde bu gibi kaidelere riayet gösterilmeyişinin acı iz-eri görülmektedir. Tarihin acı hadiseleri arasına bir halka daha eklemek niyetinde olmayan milletler, bu gibi kaideleri korumakta asla ihmal göstermezler, göstermemelidirler.
1702 - Netice Fetvalarından: "Boşandığı kadının babaannesini nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. 1/34)
Açıklama: Bir erkek, boşamış olduğu bir kadının annesini nikahlayamadığı gibi, o kadının nenesini de nikahlayamaz. Bu nene, ister ana tarafından, ister baba cihetinden olsun hüküm aynıdır.
1703 - Feyziye Fetvalarından: "Ana tarafından olan dedesinin terk ettiği kadını nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. c. 1/34)
Açıklama: Bir erkeğe, üvey nenesini nikahlamak, aynen üvey annesini nikahlamak gibi, haram bulunmaktadır. Dede, ister ana tarafından, isterse baba tarafından bulunsun hüküm budur.
1704 - Abdürrahim Fetvalarından: "Gerdeğe girmeden boşanmış bulunan kadının annesini nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. c. 1/38)
Açıklama: Kayınvalide, nikah yapıldığı andan itibaren damadına haram olur. Karısı ile gerdeğe girmeden ayrılmış veya karısı ölmüş olsa bile bu haramlık aynen devam eder.
1705 - Ali Efendi Fetvalarından: "Baba bir kız kardeşinin oğlunun kızını nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. c. 1/34)
Açıklama: Fetvada belirtilen kimse, bahsi geçen kızın babasının dayısı olmaktadır. Babaya dayı olan kimse, onun çocuğunun da dayısı olur. Bu açık bir hükümdür. Baba bir kardeş, nesep yoluyla olan haramlıkta aynen ana baba bir kardeş gibidir.
1706 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zevcesinin kız kardeşinin kızı, karısı ile birlikte nikahı altında toplamak caiz olmaz" (H.Ec. c. 1/41)
Açıklama: Fetvada bahsi geçen kız, onun hanımının yeğeni; kadın da bu kızın teyzesi olmaktadır. Bunlardan birinin erkek olduğu farz edilse, birbiri ile evlenmesi nasıl haram ise, aynı zamanda bir erkeğin nikahı altında toplanmaları da haramdır.
1707 - Abdürrahim Fetvalarından: "Karısının halasının kızını, zevcesi ile birlikte nikahı altında toplamak caiz olur" (H.Ec. c. 1/42)
1708 - Netice Fetvalarından: "Hind (isimli kadın)ın ilk kocasından olmuş oğlu, halen nikahı altında bulunduğu kocasının diğer karısından olma kızını nikahlasa caiz olur" (H.Ec. 1/35)
Açıklama: Bu fetvada bahsi geçen çocuklar, karı ve kocanın, karşılıklı olarak üvey evladı olmaktadır. Bu sebeple birbirleri ile evlenmelerinde bir mahzur bulunmamaktadır.
1709 - Ali Efendi Fetvalarından: "Annesinin ana-baba bir kız kardeşinin kızını nikahla almak caiz olur" (H.Ec. 1/34) Açıklama: Bu fetva, teyze oğlu ile teyze kızının birbiriyle evlenmesinde mahzur olmadığını ifade etmektedir. Amca çocuklannın, hala ve dayı çocuklarının birbirleriyle nikahlanmalarında bir mahzur bulunmamaktadır. Halkın arasında kardeş çocuklarının birbiri ile evlenemeyeceğine dair kanaat tamamen yanlış olup, dini hiçbir mesnede dayanmamaktadır.
1710 - Netice Fetvalarından: "Zeyd, hanımı ile onun ana baba bir kardeşinin kızını kendi nikahı altında toplaması caiz olmaz" (H.Ec. c. 1/36)
Açıklama: Ana baba bir kardeş, erkek ise, Zeyd'in karısı o kızın halası; kız kardeş ise, kadın o kızın teyzesi olur. Bir kadın, kardeşinin kızı ile aynı erkeğin nikahı altında toplanamaz.
1711 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd'in karısı (bulunan) Hind'ten doğmuş Amr, Zeyd'in diğer hanımı Zeynep'in başka kocadan olma kızı Hatice'yi nikahlaması caiz olur" (H.Ec. c. 1/32)
Açıklama: İkinci defa evlenmiş bulunan bir kadının ilk kocasından bir oğlu bulunsa, ikinci kocanın da başka bir kadından kızı mevcut olsa, bu oğlan ile kızın arasında soy akrabalığı ve musaharet hürmeti olmadığından evlenmelerinde bir engel yoktur. Fetva bu tabloyu tasvir ve böyle kimseler arasındaki evliliğin caiz olduğunu ifade etmektedir.
1712 - Abdürrahim Fetvalarından: "Ana baba bir kız kardeşinin oğlunun kızını nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. 1/41)
Açıklama: Bahsi geçen adam, kız babasının veya annesinin dayısı olmaktadır.
1713 - Netice Fetvalarından: "Dört tane hür kadınla evli bulunan bir erkek, bunlardan birini boşasa, bu kadın iddet beklediği sırada beşinci bir kadını nikahlayamaz" (H.Ec. 1/33)
Açıklama: Boşanmış bir kadın, üç adet göresiye kadar iddet bekler. Bu iddet, doğacak çocuğun kimden olduğunu tesbit ve onun haklarını korumak içindir. İddet devam ederken, kadının kocası ile olan bağlantısı tamamen kopmuş sayılmaktadır. Bu sebeple, o erkeğin başka bir kadınla evlenmesi "Muvakkaten" haramdır.
1714 - Ali Efendi Fetvalarından: "Karısı ölen bir erkek, birkaç gün geçtikten sonra, baldızını nikahlasa caiz olur" (H.Ec. 1/33)
Açıklama: Bir erkek, ailesinin nikahı devam ettiği müddet içerisinde, baldızını ailesinin üzerine nikahlayamaz. Bu haramlık, müebbet olmayıp, karısının ölmesi veya boşanması halinde kalkar. Baldızı ile evlenecek olan bir kimse, karısının ölümü halinde iddet beklemeye muhtaç olmaz. Fetvadaki "birkaç gün" tabiri, beklenilmesi gereken bir zaman olarak tesbit edilmiş olmayıp ölümünden kısa bir zaman sonra nikah akdinin caiz olacağını ifade içindir. Karısını boşadıktan sonra, boşadığı ailenin iddeti dolmadan baldızı ile nikahlanamaz.
1715 - Ali Efendi Fetvalarından: "Vefat eden oğlunun karısını nikahlamak helal olmaz."
Açıklama: Oğlunun veya oğlunun oğlunun karısı, yahut kızının oğlunun karısı, baba veya dedeye haramdır. Gelinlerin kayınpederlerine haramlığı, Ayet-i Kerime ile sabit bulunmaktadır.
1716 - Netice Fetvalarından: "Boşadığı kadının annesini nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. 1/34)
Açıklama: Kayınvalide, damadına ebediyen haramdır. Bu haramlığın tahakkuku için, gerdeğe girmiş olması şartı yoktur. Şahitlerin huzurunda "aldım-verdim" denilmesi kafidir.
1717 - Ali Efendi Fetvalarından: "Baba bir, kız kardeşinin oğlunun kızını nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. 1/34)
Açıklama: Ana-baba bir kardeş ile tek taraflı kardeşler arasında nikah haramlığı bakımından bir fark yoktur. Bir erkek, dayısı olduğu kimsenin kızı ile evlenemez, haramdır.
1718 - Soru: Bir kız, yalnız İslam dinini, Kelime-i Şehadet getirerek kabul ediyor. Lakin "Namaz kılmam, oruç tutmam, gusül abdestini istediğim zaman alırım" diyor. Yani cinsel mukarenetten sonra yıkanması gerekirken, bir hafta veya bir ay sonra yıkanırım diyen bir kadın ile hayat sürdürüldüğü takdirde insan günah kazanır mı? Yoksa böyle birisiyle evlenmemek doğru olmaz mı?
Cevap: Bu yazdığınız şeyler kendisinde mevcut olan bir kadınla evlenmemeli. Yazdıklarınız doğru ise, önce ıslah çarelerini aramalı, ona öğüt vermeli, bu gibi hareketlerin doğru olmadığını etraflıca anlatmalıdır. Fikrinde ısrar ederse yatağını ayırmalı, bu da fayda vermezse babasına teslim etmelidir. Bundan da bir netice alınmazsa, o zaman boşama yoluna gitmelidir.
1719 - Soru: İki oğlan kardeş, her ikisi de evli. Her ikisinin ailesi de sağ. Küçük kardeşi karısını tamamen boşadı. Onun boşadığı kadını, büyük kardeşi alabilir mi?
Cevap: İki kardeşten birinin ölümü veya karısını boşaması ile, ölüm veya talak iddeti tamam olduktan sonra, dul kalan ailesini hayatta olan kardeşinin nikahlamasında dinen bir mahzur yoktur. Bu hususta küçük kardeş ile büyük kardeş arasında bir fark bulunmamaktadır.
1720 - Behce Fetvalarından: "Bir babanın gerdeğe girmeden (veya tenine değmeden) boşadığı kadın, oğluna haramdır" (H.Ec. 1/27)
Açıklama: Hiçbir erkek, hiçbir zaman üvey annesi ile evlenemez. Bu haramlık ebedidir. Hiçbir suretle kalkmaz. Babası onunla gerdeğe girmemiş ve hatta tenine dahi değmemiş olsa hüküm yine değişmez.
1721 - Soru: Kayınvalide ile bir erkeğin nikahlanmasının haram olduğunu biliyoruz. Kayınvalide olacak kadının annesi veya ana yahut baba tarafından olan neneleri de damat olan erkeğe haram mıdır?
Cevap: Evet, hem kayınvalide hem de onun annesi ve neneleri damat olan erkeğe haramdır.
1722 - Soru: Müslüman bir erkek, başkası ile zina eden bir kadınla evlenebilir mi? Genelevde çalışan kadınları o yerden kurtarmak maksadıyla onunla evlenmek sevaptır diyorlar. Bu doğru mu?
Cevap: Evlenecek erkeğin alacağı kadının namuslu olmasına peşinen dikkat etmesi gerekir. Onun mazisine bakarak, hali ve geleceği hakkında bir kanaate varır, daha sonra onunla evlenmeye karar verir. Kötü yoldaki bir kadının dönüş yapması ihtimali olsa bile, kafi değildir. Hakikat varken hayale dayanmak sonunda pişmanlık getirebilir.
1723 - Soru: Bir baba, kızını bir erkeğe nikahladıktan sonra, damadının dul anasını kendisine nikahlayabilir mi?
Cevap: Evet, nikahlayabilir.
1724 - Soru: Bir kızı, hiç namaz kılmayan bir erkekle evlendirmenin ahirette cezası var mıdır?
Cevap: Elbette vardır.
1725 - Soru: Bir kimse, ailesi öldükten sonra, karısının halası ile evlenebilir mi?
Cevap: Evet, evlenebilir.
1726 - Soru: Bir erkek, zina ettiği bir kadını daha sonra kendisine nikahlayabilir mi?
Cevap: Evet, başkaca bir engel yok ise nikahlayabilir. Zina etmiş olması, onunla nikahlanmaya mani olan bir sebep değildir.
1727 - Soru: "İslam'da Kadın ve Aile" adlı eserinizin 37. sayfasında "Erkek, asil bir kadın ile evlenmelidir" denilmektedir. Burada mezkur asalet, soy, sop veya ırk mıdır? İslam nazarında, kişinin değeri soy ve sopla olmayıp "takva" ile değilmidir?
Cevap: Asıl kadın, imanlı ve temiz bir soya mensup kadın demektir. Buradaki asalet tabirinden hasep değil, nesep dikkate alınmalıdır. İçtimai mevkiine değil, ferdi davranışlara kıymet verilmelidir. Asaletten iman, İslam ve ırki temizliğin bütünü anlaşılmalıdır. Zira mutlak ifadeler kemaline masruftur.
1728 - Soru: Bir adam karısının fahişelik yaptığını bildiği halde boşanmayıp bile bile onu nikahı altında taşısa bu adamın hükmü nedir?
Cevap: Dinimizce namusunu kıskanmayan adama "Deyyus" denir. Böyle bir adam, azabını çekmedikçe cennete giremez.
1729 - Abdürrahim Fetvalarından: "Amca kızını nikahlamak caiz olur" (H.Ec. 1/41)
Açıklama: Bazı kimseler arasında, amca, hala, dayı ve teyze kızlarıyla evlenilmeyeceğine dair yanlış bir kanaat mevcuttur. Böyle bir kanaat, dinimizde yeri olmayan yanlış bir hükümdür. Bu çekingenlik, ileride doğabilecek geçimsizlikleri vehmederek iki kapının birbirine kapanması ihtimalinden doğmakta ise, bir mazeret olarak kabul edilebilir. Ancak, vehme dayalı bir kanaate dini kisve giydirip daha sonra "Amca kızı, dayı ve teyze kızı ile evlenmek haramdır" demek, yanlış olduğu kadar dini bakımdan tehlikelidir de. Yanlıştır. Çünkü, dinimizde bunun aksine verilmiş hüküm ve tatbikat vardır. Hazret-i Ali ile Hazret-i Fatıma (ra)'nın evlilikleri gibi. Tehlikelidir.Zira, harama helal demek ne kadar tehlikeli ise, helal olan bir şeye haram damgasını vurmak da aynı derecede korkunçtur.
Nesep itibariyle amca kızı ile evlenmek, helal olduğu gibi, rada (süt emzirme) yolu ile amcasının kızı ile evlenmek de helaldir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:35

SÜT EMZİRME
1730 - Behce Fetvalarından: "Bir çocuğa, emzirme müddetinden sonra süt vermek ve zaruret olmadıkça kadının sütünden faydalanmak caiz olmaz" (H.Ec. 1/42)
Açıklama: Radâ (süt emzirme) müddeti iki yıldır. İki yaşını doldurmuş bulunan bir çocuğun, bir kadını emmesiyle radâ hükmü sabit olmazsa da zaruret olmadıkça büyük bir çocuğa süt vermek ve kadının sütünü başka bir şeyde kullanmak caiz değildir.
1731 - Behce Fetvalarından: "Babası fakir olan küçük çocuğu, sütlü bulunan annenin emzirmesine cebir kullanılır" (H.Ec. 1/42)
Açıklama: Doğan çocuğun emzirilmesi, anne için bir fazilet ise de mecburiyet ifade etmez. Çocuğun babası ona süt anne tutarak emzirtebilir. Çocuk, başka kadının sütünü emmeyecek olursa veya baba fakir bulunur da süt anne tutmaya mali gücü yetmez ise, o takdirde kadın, çocuğunu emzirmeye mecburdur. Bunu rıza yolu ile yerine getirmeyecek olursa, kadına cebir kullanarak emzirmesi temin edilir.
1732 - Behce Fetvalarından: "Süt annesinin (emzirme) ücreti, çocuğun babası üzerine lâzım gelir" (H.Ec. 1/42)
1733 - Ali Efendi Fetvalarından: "İki seneyi geçen bir zaman içinde (vaki olan emzirme ile) radâ hükmü sabit olmaz" (H.Ec. 1/47)
Açıklama: Radâ (emzirme) hükmünün, fukahaca kabul edilen bir müddeti vardır. Bu zaman iki yıldır. Bu zamanı geçen emme ve emzirmeler ile süt evlâtlığı sabit olmaz.
1734 - Behce Fetvalarından: "Bir Müslüman, çocuğuna, Nasrani olan Hind'i süt ana olarak (tutup) emzirtmekte beis yoktur" (H.Ec. 1/43)
Açıklama: Süt anne olarak Müslüman bir kadının bulunmaması halinde, bu hizmetin gayrimüslim bir kadına verilmesi caizdir. Ancak, Müslüman bir süt annenin tutulmasına evlâ oluşunda da söz yoktur. Caiz olan bir husus ile evlâ olan ciheti birbirine karıştırmamalıdır.
1735 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karısı bulunan Hind'in üzerine, Zeyneb'i almak istediği zaman, Zeyneb'in annesi "Ben Hind'i emzirmiştim" dese, radâ sabit olmaz. Fakat sakınmak evlâdır" (H.Ec. c. 1/47)
Açıklama: Emişme mevzuunda şahidliğin nisabı, adil olmak şartı ile iki erkek veya bir erkek ile iki kadındır. Bu hükme göre, fetvada belirtilen bir tek kadının, evlenecek çiftlerden birini emzirdiğine dair şahidliği ile radâ hükmü sabit olmaz ise de bu beyan üzerine kadın ile erkeğin tenezzüh ederek ayrılmaları evlâdır. (Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, c. 2, s. 92, madde: 296-297)
1736 - Ali Efendi Fetvalarından: "Sütü bulunmayan bir kadın, (ağlayan) küçük bir çocuğu susturmak maksadı ile ağzına memesini verse, süt gelmediği takdirde süt evlâtlığı sabit olmaz" (H.Ec. 1/43)
Açıklama: Radâ hükmü, ancak sütün mideye gitmesi ile sabit olur. Sadece göğsünü çocuğun ağzına vermekle süt evlâtlığı meydana gelmez.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:35

SÜT EMME İLE İLGİLİ EVLENME YASAĞI MESELELERİ
1737 - Soru: Bir kimse karısının hala ve teyzesini, karısının üzerine nikahlayamaz. Bunu biliyoruz. Süt itibariyle teyze ve hala olan kadın da, nesep itibariyle olan gibi haram mıdır?
Cevap: Evet, haramdır. Bir erkek, karısının süt teyzesini veya süt itibariyle halasını, karısının üzerine nikahlayamaz. "Nesebin haram kıldığım süt de haram kılar" Hadisi şaşmaz bir kıstasımız olmalıdır.
1738 - Netice Fetvalarından: "Gerdeğe girmeden vefat eden kadının kocasına, onun süt annesini nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. c. 1/36)
Açıklama: Bir kadının süt annesi, evleneceği erkeğin kayınvalidesi durumunda olmakta ve musaharet yoluyla kendisine haram bulunmaktadır. Süt emmekten doğan haramlıkta, hürmet-i müsahare de geçerlidir.
1739 - Netice Fetvalarından: "Oğlunun süt annesini nikahlamak caiz olur" (H.Ec. c. 1/34)
Açıklama: Süt haramlığı, emen ile emziren arasındadır. Emen oğlanın babası ile, süt emziren kadının birbiriyle evlenmelerine mani bir hüküm yoktur.
1740 - Netice Fetvalarından: "Süt itibariyle kız kardeş olanların bir erkeğin nikahı altında toplanması caiz olmaz" (H.Ec. 1/36)
Açıklama: Ayrı ayrı iki annenin kızları, üçüncü bir kadından emmek suretiyle süt kardeşi olunca, ikisinin bir erkeğin nikahı altında toplanmaları haramdır.
1741 - Netice Fetvalarından: "Süt kardeşinin kızını nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. 1/34)
Açıklama: Süt kardeşin kızının, dayı veya amca mevkiindeki erkekle evlenmesi haramdır. Bu haramlık, devamlı olup hiçbir zaman kalkmaz.
1742 - Ali Efendi Fetvalarından: "(Bir erkek) zina ettiği kadının süt kızını alamaz."
Açıklama: Bir kimse, karısının emzirdiği kızı nikahlayamaz. Bu haramlık sadece nikahlı birleşme ile sınırlı değildir. Zina ettiği kadının süt kızını da içine alır. Bu kız, süt anası ile zina eden erkeğe haram olur.
1743 - Netice Fetvalarından: "Annesinin süt itibariyle kız kardeşi olan kadını nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. 1/32)
Açıklama: Annesinin süt kardeşi, o erkeğin süt teysezi olur. Nesep itib-riyle haram olan kadınlar, süt itibariyle de haramdır.
1744 - Ali Efendi Fetvalarından: "Süt kızkardeşinin emzirdiği bir kızla evlenmek caiz olmaz" (H.Ec. 1/47)
Açıklama: Çünkü o kimse, bu kızın süt dayısı olmaktadır. Nesep itibariyle dayı ile evlenmek haram olduğu gibi, süt cihetiyle de haramdır.
1745 - Behce Fetvalarından: "Süt oğlunun evlenip de boşadığı karısını nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. 1/41)
Açıklama: Fetvada bahsi geçen kadın, süt itibariyle gelin mevkiinde bulunmaktadır. Nesep itibariyle oğlunun karısı ile evlenmek nasıl haram ise, süt oğlunun boşadığı kadın ile evlenmek de haramdır.
1746 - Feyziye Fetvalarından: "Zeyd'e amcasının süt kızını nikahla alması caiz olur" (H.Ec. 1/40)
Açıklama: Nesep itibariyle haram olan, süt itibariyle de haramdır. Nesep yönünden amca kızını almak helal olduğu gibi, süt itibariyle amca kızını nikahlamakta da bir mahzur bulunmamaktadır.
1747 - Netice Fetvalarından: "Süt babasının boşadığı kadını almak caiz olmaz" (H.Ec. 1/35)
Açıklama: Bir erkeğin süt babasının, kendisine süt veren ailesinden başka ikinci bir karısı olup da, onu boşamış bulunsa, erkek süt evladı, boşanan bu kadını alamaz. Zira o kadın, bu erkeğin süt itibariyle üvey annesi olmakta ve hürmet-i müsahare ile nikahı haram bulunmaktadır.
1748 - Netice Fetvalarından: "Karısının süt annesini nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. 1/35)
Açıklama: Bir kadının süt annesi, emzirme yoluyla, kocasının kayınvalidesi mevkiindedir. Zira süt itibariyle de hürmet-i müsahare tahakkuk eder.
1749 - Netice Fetvalarından: "Değişik ve ayrı ayrı zamanlarda (yabancı) bir kadının emzirdiği Zeyd ve Zeynep'in birbiriyle evlenmeleri helal olmaz" (H.Ec. 1/33)
Açıklama: İki kadından birinin oğlu diğerinin kızı bulunsa ve bunlar üçüncü bir kadını emmiş olsalar, her iki çocuk birbirinin süt kardeşi olur.
Bu çocukların, süt annelerinin ayrı ayrı zamanlarda emmiş olmaları birbirinin süt kardeşi olmalarına mani değildir.
İki çocuktan birinin, diğerinin annesini emmesi veya her ikisinin karşılıklı olarak birbirinin annelerini emmiş olmaları halinde süt kardeşi oldukları gibi, fetvada görüldüğü üzere, yabancı bir kadını emmeleri halinde de süt kardeşi olurlar.
1750 - Soru: Benim küçük kız kardeşim, süt emdiğim kadının oğlu ile evlenebilir mi?
Cevap: Sizin kız kardeşiniz o kadını emmemiş ise ve onu almak isteyen oğlan da sizin annenizi emmemiş ise, kız kardeşinizi alabilir. Süt annenizin çocuklarıyla olan haramlık, yalnız sizin şahsınızı ilgilendirir. Sizin nesep kardeşiniz ile süt kardeşinizin evlenmelerinde herhangi bir mahzur olmaz.
1751 - Ali Efendi Fetvalarından: "Karısının süt kızına cinsi mukarenette bulunsa, karısı kendisine haram olur" (H.Ec. 1/30)
1752 - Soru: İki kız kardeş var. Bunlardan birinin adı Saniye, bunun Asiye ve Vildan isminde iki kızı bulunmaktadır. Diğer kardeşin ismi ise Fatma olup, bunun da Ahmet ve Mustafa adlarında iki oğlu bulunmaktadır. Asiye, teyzesi Fatma'dan emmiş ve Fatma'nın oğlu Ahmet de teyzesi Saniye'den emmiş. Saniye'nin diğer kızı Vildan ile Fatma'nın ikinci oğlu Mustafa birbirleri ile evlidirler. Bunda bir engel var mı?
Cevap: İzaha çalıştığımız meselede emişme, Saniye'nin kızı Asiye ile Fatıma'nın oğlu Ahmet arasında cereyan etmiş bulunmaktadır. Bunlar karşılıklı olarak birbirinin annesini emmiş olmakla süt kardeşi olmaktadırlar. Vildan, teyzesini emmiş olmakla süt kardeşi olmaktadır. Vildan, teyzesini emmemiş ise ve Mustafa da teyzesi Saniye'den emmemiş ise evliliklerinde hiçbir engel yoktur. Bunların kardeşleri bulunan Asiye ve Ahmet'in emişmeleri kendi şahısları ile sınırlı olup kardeşlerinin evliliklerini engellemez.
1753 - Soru: Bir kadın, kendi oğlu ile benim büyük kız kardeşimi emzirmiş. Aynı kadın bir de kendi küçük oğlu ile kız torununu emzirmiş. Şimdi benim bu kadının kız torunu ile nikahlanmam caiz olur mu?
Cevap: O kız senin anneni emmemiş ise alabilirsin. Kız kardeşinin o kadını emmesi size engel değildir.
1754 - Soru: Bir kadın iki oğlundan birine ait kızı emzirmiş. Diğer oğlunun oğlu, ninesinin emzirdiği bu kızı alabilir mi?
Cevap: Alamaz. Çünkü bu kız, o çocuğun süt halası olmaktadır.
1755 - Soru: Bir kadın, kendi oğlu ile ağabeyisinin kızını emzirmiş. Kendi oğlu ölmüş ve ağabeyinin kendisinden süt emen kızı da evlenmiş. Şimdi ölen erkeğin kardeşi ile (küçüğü ile) evlenen kızın küçüğü evlenebilir mi?
Cevap: Evlenecek olanlar, birbirinin annelerini emmemiş ise veya bunlardan biri diğerinin annesini emmiş değilse bu takdirde evlenebilirler.
1756 - Soru: Emenin, emzirene nefsi haram; emzirenin ise emene küllü haram. Bu kaide böyle midir?
Cevap: Evet, böyledir ve doğrudur.
1757 - Ali Efendi Fetvalarından: "Hind, oğlu ile bir kimsenin kızını emzirdiğini haber verse, Hind adaletli (sözü doğru) bir kimse ise, oğluna o kızı nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. 1/48)
Açıklama: Süt annenin kendi itirafı olunca, artık şahit aramaya hacet kalmaz. Yeter ki o kadın yalan söylemekle tanınmış olmasın.
1758 - Ali Efendi Fetvalanndan: "Evlendikten sonra, süt kardeşi oldukları şer'i usul üzerine sabit olan (karı ile kocanın) ayrılmaları gerekir" (H.Ec. 1/48)
Açıklama: Rada hükmü, iki erkek veya bir erkek ile iki kadının şahitlik yapması ile sabit olur. Bu kardeşlik şahitlerin beyanı ile anlaşıldıktan sonra, evliliğin devamı "kardeşin kardeşe zinası" demek olur. Derhal ayrılmaları icap eder. Hatalarından dolayı Allah'ın (cc) mağfiretine ilticada ve istiğfarda bulunmaları gerekir.
1759 - Behce Fetvalarından: "Kız kardeşinin emzirdiği Hind'i nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. 1/41)
Açıklama: Bir erkek, kızkardeşinin emzirdiği kızın süt dayısı olur. Bu sebeple o kızla evlenmesi haramdır.
1760 - Ali Efendi Fetvalarından: "Süt annesinin oğlunun kızını nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. 1/47)
Açıklama: Bu erkek, bahsi geçen kızın süt amcası olmaktadır. Bu sebeple onu nikahlaması kendisine ebedi olarak haramdır.
1761 - Ali Efendi Fetvalarından: "Süt oğlunun soy itibariyle kız kardeşini nikahlamak caiz olur" (H.Ec. 1/47)
Açıklama: Emen erkek çocuğun, emziren kadın ve kocasına sadece nefsi haramdır. O çocuğun soyca kardeşlerinin o kadınla ve kadının kocası ile bir yakınlığı olmamaktadır. Bu sebeple, süt oğlunun kız kardeşi ile evlenmekte bir engel yoktur.
1762 - Abdürrahim Fetvalarından: "Nikahlayıp (ve fakat) gerdeğe girmeden boşadığı karısının süt annesini nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. 1/47)
1763 - Abdürrahim Fetvalarından: "Annesinin annesi Hind tarafından emzirilen kızı, nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. 1/47)
Açıklama: Ana tarafından ninesi olan kadının emzirdiği kız, o erkeğin süt teyzesi olmaktadır. Bu itibarla onu nikahlamak haramdır.
1764 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd'in, kendisi ile gerdeğe girip de boşadığı veya halen nikahı altındaki karısının süt kızını nikahlamak caiz olmaz" (H.Ec. 1/48)
1765 - Ali Efendi Fetvalarından: "Hind, kızı Zeyneb ile Zeyd'i emzirse, Hind'in diğer kızı da Zeyd'e haram olur" (H.Ec. 1/47)
Açıklama: Emziren kadının emen çocuğa kızlarının tamamı haramdır. "Süt aşağı çeker" sözünün îslami bir dayanağı ve ilmi bir değeri yoktur. Gerek beraber emdiği, gerekse daha evvel veya daha sonra doğan kızların tamamı, o kadından süt emen erkeğe haram olur.
1766 - Feyziye Fetvalarından: "Hind, ilk kocasından (hasıl) olan süt ile Zeyd'i emzirse, sonraki kocasının başka hanımından olan Zeyneb'i, Zeyd'in nikahlaması caiz olur" (H.Ec. c. 1/42)
1767 - Behce Fetvalarından: "Ana-baba bir kız kardeşinin kızını emziren Hind'in, kızı ile evlenmek caiz olur" (H.Ec. c. 1/47)
1768 - Ali Efendi Fetvalarından: "Oğlunun süt anasının kızını nikahlamak caiz olur" (H.Ec. c. 1/47)
Açıklama: Sütle ilgili mevzuda kaideleşmiş bir ifade vardır: "Emzirenin emene hepsi haram, emenin emzirene nefsi haram."
Bu fetva ile şu hüküm arasında düşünülecek olursa, haramlık, süt emen çocuk ile kadının tarafları arasında cereyan etmektedir. Süt oğlunun soy itibariyle yakınları bu haramlığa girmemektedir. Bu itibarla, bir baba, oğlunun süt itibariyle kardeşi olan kızı olabilir.
1769 - Behce Fetvalarından: "Amr'ın anasının emzirdiği Zeyd'in, nesep itibariyle kız kardeşini Amr'ın nikahlaması caiz olur" (H.Ec. c. 1/41)
Açıklama: Bu fetvada süt veren kadının süt evlatlığı, Zeyd'in şahsında sınırlı bulunmaktadır. Zeyd, bu kadının hiçbir kızı ile evlenemez. Fakat kadının oğlu Amr ile Zeyd'in kardeşleri arasında evlenme bakımından hiçbir engel yoktur. Amr, Zeyd'in anasını emmediğine ve alacağı kız da o kadını emmiş olmadığına nazaran, süt haramlığı olmamaktadır.
1770 - Netice Fetvalarından: "Hind, küçük yaştaki ortağını, rada müddeti içinde emzirse, her ikisi de kocasına haram olur" (H.Ec. c. 1/32)
Açıklama: Süt veren kadın, iki yaşını doldurmamış bulunan ortağını emzirmekte, kayınvalide mevkiine çıktığından; emen ortak da süt kızı olduğundan, her ikisi de kocalarına haram olurlar. Dini hükümlere göre, ayrılmalarından başka yol yoktur.
1771 - Feyziye Fetvalarından: "Sözüne güvenilen Zeyneb, ben, kızım Hind ile Zeyd'i emişme müddeti içinde emzirmiştim, dese, Zeyd'in Hind'i nikahlaması caiz olmaz" (H.Ec. c. 1/40)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:35

AKRABA EVLİLİĞİ
1772 - Soru: Bizim buralarda teyze, hala gibi yakınların kızları alındığı zaman ayıplanıyor. Bu telakki, adeta bir adet haline gelmiş durumdadır. İslam'da böyle bir şey yok. Böyle bir adeti uygulamak veya devam ettirmek bid'at değil midir? Böyle devam edip giderse ilerideki nesil, bu durumu emr-i ilahi gibi kabul edecek, durumu açıklar mısınız?
Cevap: Böyle bir evlilikte dinen bir yasak yoktur. Kişi isterse evlenebilir. Harama helal demek, ne kadar tehlikeli ise, helal olan bir şeye haram demek de o kadar tehlikelidir. Cehalet karanlığı, ilmin ışığı karşısında mağlup olacaktır.
1773 - Soru: Bir kimse hala, teyze, amca ve dayı kızları ile evlenebilir mi?
Cevap: Evet, evlenebilir. Bunda dini bakımdan bir mahzur yoktur.
1774 - Soru: Dinimizde evlenmek Allah'ın (cc) emridir. Yalnız hısım ve akraba ile evlilikleri, sakıncaları yönünden düşünüp, "Akrabanın kızını almam" diye yemin eden bir kişi, daha sonra ikna olup akrabadan birinin kızı ile evlenmeye karar veriyor. Bu şahsın ne yapması gerekir?
Cevap: Evlendikten sonra yemin keffareti vermesi gerekir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:35

MÜSLÜMAN OLMAYANLARLA EVLENMEK
1775 - Soru: İnanç yönünden kendileri ile bir Müslüman erkeğin evlenmesi caiz olmayan kadınlar kimlerdir?
Cevap: Ehl-i kitabın dışında kalan ve inanç itibariyle küfür içinde bulunan kadınlardır. Onları şöyle sıralayabiliriz:
a) Budist veya Brehmen gibi isimlerle adlandırılan ve ineğin tenasül uzvuna tapan Mecusi Hindliler
b) Puta tapan kadınlar
c) İsmaili ve Karmati gibi sapık zındıklar
d) Komünizm gibi din ve ahlak bağlarını kırmış bir görüşün zebunu bulunan kadınlar
e) Mason ve Farmason olan kadınlar, (Masonluk ve Farmasonluk, uluhiyet fıkrini inkar eden, insancıl görünüp insanları dinsiz hale getirmeyi hedef alan bir görüştür)
1776 - Soru: Ehl-i kitaptan olan bir kadınla evlenmekte hiçbir mahzur yok mudur?
Cevap: Dinimizin bu hususta verdiği müsaade, kerahetle birlikte caiz olmasıdır. Mekruhtur. Çünkü aralarında miras cereyan etmekte, doğacak çocuk, baba ve annesinin ayrı ayrı istikamette gelişmiş inançları arasında sarsıntılar geçirmeye maruz bulunmakta, onun gavurca hareketleri karşısında susmayı ihtiyar edeceği zor durumlarla karşılaşmaktadır.
1777 - Soru: Müslüman erkeğin nikahı altındaki Yahudi kadın, Hıristiyan olsa ne lazım gelir?
Cevap: Hiçbir şey lazım gelmez. Nikah devam eder.
1778 - Feyziye Fetvalarından: "Müslüman bir erkeğin mecusi bir kadınla evlenmesi caiz olmaz" (H.Ec. 1/34) Açıklama: Mecusi, Budist, Brehmen olan Hintliler ile ateşe tapanlara denilmektedir. Böyle batıl bir inancın mensubu bulunan kadın ile bir Müslümanın evlenmesi caiz olmaz.
1779 - Soru: Gayrimüslim bir kadınla iman şartı koymadan evlenmek caiz midir?
Cevap: Allah (cc) tarafından indirilmiş bir kitaba ve gönderilmiş bir peygambere inanan ve "ehl-i kitap" adı verilen Hıristiyan veya Yahudi bir kadınla Müslüman bir erkeğin evlenmesi, kerahetle caizdir. Böyle bir evlilik caiz olmakla beraber mekruhtur da. Zira o kadın, kocasının ölümü halinde malından miras olarak hak alamaz. Doğacak çocuk, Müslüman olmayan anasının telkin ve tesiri atında kalabilir. Kocası camiye giderken, kadın da kilise veya havraya gider. Müslüman yaparak evlenmek evladır.
1780 - Feyziye Fetvalarından: "Müslüman bir erkeğin Nasrani kadını nikahlaması caiz olur" (H.Ec. 1/33)
Açıklama: Bu müsaade, ehl-i kitaptan olan bir kadınla sınırlı olup müşrik veya mecusi olan kadını dışarda bırakmaktadır. Ehl-i kitap, "Allah (cc) tarafından gönderilmiş bir peygambere, indirilmiş semavi bir kitaba inanmış" kimseye denir.
Böyle bir kadınla, Müslüman bir erkeğin evlenmesine verilen müsaade, kerahetle birlikte verilmiş olmaktadır. Zira doğacak çocuğun terbiyesinde iki taraflı bir fikrin çarpışması ihtimali mevcuttur. Ayrıca, aralarındaki din ayrılığı miras almaya da manidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:36

NİKAH ŞAHİTLİĞİ
1781 - Soru: Müslüman bir kadınla evlenen kimsenin nikahında şahitlik yapacak kimselerde aranacak şartlar nelerdir?
Cevap: Şahitlerde aranacak dört şart vardır: 1- Hür olması, 2- Akıllı olması, 3- Buluğ çağına ulaşmış olması, 4- Şahidin Müslüman olmasıdır. Şayet erkek Müslüman, kadın ise ehl-i kitaptan olursa, o zaman ki gayrimüslim şahidin huzurunda nikah akti yapılabilir.
1782 - Soru: İki âmâ erkek şahit huzurunda nikah akti yapmak caiz midir?
Cevap: Evet, âmâ şahitlerin huzurunda yapılacak nikah sahih ve caizdir.
1783 - Soru: Kulağı işitmeyen iki şahidin huzurunda nikah akdi yapılabilir mi?
Cevap: Bu hususta ilim adamları arasında ihtilaf olmuş ise de; sahih olan hükme göre sağır şahitlerin huzurunda nikah yapılamaz. Kadihan da bunu tercih etmiş bulunmaktadır. Zira akdi yapanların ifadelerinin kabul veya red cihetlerinden hangisine sarf edildiğini, mehrin miktarını tespit ve zamanı geldiğinde şahitliğini yapması, kulağının işitmesine bağlıdır. Hatta bu şahitlerden biri kadının ifadesini duymuş, diğeri de sadece erkeğin sözünü işitmiş olsalar bile nikah yine caiz olmaz.
1784 - Soru: Nikahta esas olan nedir? Bizde bir imam var. Şahitleri belirleyip kadın ile erkeğe "aldım" ve "vardım" kelimelerini söyletip işi tamamlıyor. Kendisine sorulunca, nikahta esas olan tarafların aldım ve verdim demeleridir diyor. Bu şekilde kıyılan nikah caiz olur mu?
Cevap: Nikah akdinde mehri tespit edip, iki erkek veya bir erkek ile iki kadın şahidin huzurunda "aldım" ve "vardım" demek ile nikah akdi yerine gelmiş olur.
1785 - Soru: Bir kimse kadına hitaben "Allah ve Resulü ş-hit olsun ben seni nikahladım" dese, insan olarak başkaca iki şahit bulunmasa, bu sözle nikah caiz olur mu?
Cevap: Bu ifade ile nikah akdi caiz olmaz. Beşeri muamelelerde gösterilecek şahit, insanlardan olacaktır.
1786 - Netice Fetvalarından: "Bir erkek ile iki kadın şahit huzurunda, bil'âsale nikah mün'akid olur" (H.Ec. 1/30)
Açıklama: Nikahta şahidin nisabı, iki erkek veya bir erkek ile iki kadındır. Kadın ve erkek, bizzat kendileri bulunmak suretiyle şahitler huzurunda nikahlarını yaptırabilirler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:36

MEHİR-BAŞLIK PARASI
1787 - Soru: Nikahta mehr-i müeccel veya mehr-i muaccel diye adlandırılan hususları açıklar mısınız?
Cevap: Nikah akdi sırasında mehir tesbiti vacibtir. Kararlaştırılan mehir peşin verilirse "mehr-i muaccel", daha sonra verilmek üzere söz verilmiş ise "mehr-i müeccel" adını alır.
1788 - Soru: Onbeş-yirmi sene evvel az bir parayı mehir olarak verip nikahladığı kadını şimdi boşayacak olsa, konuşulan miktarı mı ödeyecek, yoksa o zamanki paranın değeri arasında bir ayarlama mı yapacak?
Cevap: Ne miktar konuşuldu ise onu vermesi gerekir. Ondan az verirse zulmetmiş, fazla öderse faiz vermiş olur. Ancak şunu belirteyim: Altın konuşulmuş ise altın olarak öder, kağıt para söyledi ise onu verir.
1789 - Ali Efendi Fetvalarından: "Mehrin en azı on dirhemdir" (H.Ec. 1/42)
Açıklama: Mehir adı verilen vecibeyi yerine getirmiş olmak için en az on dirhem para ve bu kıymette bir şey verilmiş olmalıdır. Azamisi için bir sınır çekilmemiş olmakla beraber, "Mehrin en hayırlısı (ödemesi) en kolay olanıdır" Hadis-i Şerifi ile ihtirasa kapılmaya set çekilmiş olmaktadır.
1790 - Soru: Kadınlara ziynet olarak takılan altın veya altın bilezikler mehir yerine geçer mi?
Cevap: Kadın ve erkek arasında konuşulup kabul edilecek olursa veya kadının velisi tarafından karara bağlanırsa mehir yerine geçer.
1791 - Behce Fetvalarından: "Aralarında nikah devam ederken, (kadın) mehr-i müeccelimi ver diye kocasına zorlama yapmaya muktedir olamaz" (H.Ec. 1/35)
Açıklama: Mehrin verilmesi müeccel olarak kabul edilmiş ise, kadının kocasına mehri vermesi için cebretmeye hakkı yoktur.
1792 - Soru: Zamanımızda bazı kız babaları, erkek tarafından para almak suretiyle söz vermektedir. "Başlık" adı ile alınan bu para hakkında dinimizin hükmü nedir?
Cevap: Başlık veya ağırlık adı ile alınan bu para rüşvet kabilinden bir haramdır. Eğer bu, mehir ise, namzetlik ve nişan sırasında değil, nikah akdinin yapılacağı sırada tespit edilip verilmesi gerekir. Bu para, kadına ait olup ona verilecek veya onun ihtiyaçlarına sarf edilecektir. Babanın bu parayı kendisine mal etmesi doğru değildir. Bu maksatla alınan paranın erkek tarafına geri verilmesi gerekir. Halkın arasındaki "Kızı sattın mı?" ifadesi, alınan bu paranın bir nevi satış bedeli olarak alındığına ışık tutmaktadır. Halbuki hür insan satılamaz.
1793 - Soru: Ailesine takılan altınlar, kendi isteğiyle evden gitmesi sebebiyle kadının kendisine mi düşer yoksa kocasına ait midir?
Cevap: Evlendiği sırada gerek kocası tarafından, gerekse kız ve erkeğin akrabası tarafından kadına takılan altınların hepsi kadının malıdır.
1794 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd nişan (hediyesi) adı île sözlü bulunduğu Hind'e yapağı gönderse, Hind de onu dokuyup kilim yaptıktan sonra, ölüm veya ayrılma olsa, yapağının kıymetini Hind'in (erkek tarafına) vermesi lazım gelir" (H.Ec. 1/49)
Açıklama: Yapağı kocanın mülküdür, fakat onun iğrilip kilim dokunmasında kadının büyük bir emeği geçmiş olmaktadır. Bu itibarla ayrılma veya ölüm vukuunda kocanın veya varislerinin kilime sahip çıkmaları haksızlık olur. Ancak ne miktar yapağı gittiği hesaplanarak, geçer fiyat üzerinden ödenir ve kilim onu dokuyan kadına verilir.
İslam dini, beşeri hakları hassas ölçülerle tartmış ve hiçbir tarafın hakkının zayi olmamasına büyük bir titizlik göstermiştir. Bu hassas teraziyi elinden bırakanlar, en ufak bir temayül ile, bir tarafın lehine meyl etmiş ve diğer tarafın aleyhine hüküm verme hatasına düşmüş olur.
1795 - Behce Fetvalarından: "Boşama veya ölüm halinde verilmesi icap eden mehri, tecil (gelecek bir zamana tehir) sahih olmaz" (H.Ec. c. 1/35)
Açıklama: Mehr-i müeccel, boşanma veya kocanın ölümü üzerine "Muaccel" haline gelir. Artık başka bir zamana tehir edilemez.
1796 - Ali Efendi Fetvalarından: "Hind, mehrin, vekille söylendiğinden düşük olduğunu öğrenince reddedecek olursa, nikah batıl olur" (H.Ec. C. 1/27)
1797 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Baba, birine nikahladığı kızını, kocasına teslim etmeden önce, mehr-i muaccelini almaya güçlü ve salahiyetli olur" (H.Ec. c. 1/28)
Açıklama: Mehrin muaccel olarak karşılaştırılması halinde, kadın tarafının mehr-i isteyip almaya salahiyeti vardır. Bu hakkın yerine gelmesi, düğün ve gerdeğe girme gibi bir şeye bağlanmış değildir. Koca, mehr-i muacceli, ne bir şeye talik ederek ne de bir mühlete bağlayıp, "Şu iş olmadıkça, şu müddet dolmadıkça mehr-i muaccelini vermem" dese, iddiasında haklı çıkmaz.
1798 - Behce Fetvalarından: "Halvet-i sahiha vaki olup cinsi münasebette bulunmaya bir mani yok iken, yaklaşmada bulunmadan boşanılan Hind'e, mehrin tamamının verilmesi gerekir" (H.Ec. c. 1/36)
Açıklama: Halvet, erkekle kadının cinsi mukarenete engel olmayacak bir mekanda başbaşa kalmaları demektir. Bir erkek nikahtan sonra ve tenha bir yerde başbaşa kalmazdan önce, karısını boşayacak olursa, mehrin yarısını vermesi gerekir. Halvette bulunmasını takiben boşayacak olursa, mehrin tamamını ödemesi icap eder.
1799 - Behce Fetvalarından: "Aralarında nikah kaim ve daim iken, başka bir mehir ile nikahı yenilese, ikinci mehir lazım gelmez" (H.Ec. c. 1/37)
Açıklama: Nikahı tazelemek, yeni bir akit sayılmadığından, tekrar mehir verilmesi icap etmez. Evlilik bağı kopmadığı için, nikah tazelenmesi mehir vermeye ihtiyaç göstermez.
1800 - Behce Fetvalarından: "Nikahlanmış ve cinsi mukarenette bulunulmuş bir kadın, mehrin kendi dediğinden daha düşük olarak kararlaştırıldığına vakıf olduğu zaman, reddederse mehr-i misil almaya hakkı olur" (H.Ec. c. 1/37)
1801 - Behce Fetvalarından: "Buluğ çağına ulaşmış bir kadın, mehr-i mislinden az olan bir şeye kendisini bir erkeğe nikahlasa, mehr-i misli almaya güçlü olmayıp söylenen miktarı alır" (H.Ec. c. 1/37)
Açıklama: Kadın ve erkek, karşılıklı rıza esasına dayanarak, mehrin miktarını kararlaştırsalar, kadının bundan dönüş yapıp mehr-i misli istemeye hakkı olmaz.
1802 -Behce Fetvalanndan: "Bakire olmak üzere nikahlayıp fakat onu dul bulup da boşayan kimseye mehr-i misil lazım gelir" (H.Ec. c. 1/36)
Açıklama: Bir kadının evlilik sonunda kız çıkmadığının anlaşılması, boşamaya sebep olur ise de mehrin verilmesini engellemez. Mehir, nikah akdinin yapılması ile bir hak olarak tahakkuk eder.
1803 - Netice Fetvalarından: "Boşamaya vekil tayin edilen kimseden mehir istenilmez" (H.Ec. c. 1/39)
Açıklama: Mehir, aracının değil kocanın borcudur. Vekilin vazifesi, boşama işiyle sınırlıdır. Boşamayı sen yaptın, mehir borcunu da sen ver" denilemez.
1804 - Netice Fetvalarından: "Hind, mehir olarak belirli bir miktar altın söylenip nikahlanmış olsa, altın değer kazanıp halkın elinde alışveriş için dolaşır olsa, aynen o kadar altını mehir olarak almaya güçlü olur" (H.Ec. c. 1/39) Açıklama: Borç hangi para üzerine tahakkuk etmiş ise ödeme onun üzerinden yapılır. Altın ile borca girilince, fiyatlarda düşme veya çıkma olması, neticeye tesir edemez. "Borç aldığım sırada şu kadar altın, bu kadar
kağıt para tutmaktaydı" diye bir itiraz ileri sürülemez.
1805 - Netice Fetvalarından: "Erkek, karısına gönderdiği giyecekleri, onu boşadıktan sonra mehri karşılığında vermiştim diye dava etse, kadın da hibe olarak vermişti diye iddia eylese, ve her iki tarafın iddialarına açıklık getiren bir vesika da bulunmasa, kocanın sözü kabul olunur" (H.Ec. c. 1/40)
1806 - Feyziye Fetvalarından: "Zeyd'in ölüm hastalığı sırasında, mehr-i misil ile nikanlandığı Hind'in mehri, vefatından sonra arkaya bıraktığı maldan ödenmesi lazım gelir" (H.Ec. c. 1/37)
1807 - Feyziye Fetvalarından: "Vefat eden Hind'in, kocası üzerinde alacağı bulunan mehri, mirası arasına konulup varislere taksim olunur" (H.Ec. c. 1/37)
Açıklama: Kadının kocası üzerindeki mehri, sahip bulunduğu emlak arasında kabul edilip, kocasından tahsil olunmaktan sonra terkettiği mallarla birlikte mirasçılara taksim olunur.
1808 - Ali Efendi Fetvalarından: "Hind, mehr-i misilden daha fazla bir meblağ üzerine Zeyd'e nikahlansa, mehr-i misli (vermek) lazım olmayıp, mehr-i müsemmayı tam olarak ödemek gerekir" (H.Ec. c. 1/44)
1809 - Ali Efendi Fetvalarından: "Mehrin miktarında ihtilaf olunup, iki tarafın da açıklayıcı delili bulunmasa, mehr-i misil hangisini dediğine müsait bulunuyorsa, yemin vermek suretiyle tasdik olunur" (H.Ec. c. 1/44)
1810 - Ali Efendi Fetvalarından: "Kadın ve erkeğin ikisi de ölse, mirasçılar, mehrin miktarında ihtilafa düşüp açıklayıcı bir vesikaları da olmasa, kocaya varis olan şahısların, yeminleri ile tastik olunur" (H.Ec. c. 1/45)
1811 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, gerdeğe girmiş bulunduğu kansını boşasa ve onun mehri, üzerinde borç olarak kalmış iken, başka bir mehir söyleyip yeniden nikahlasa ve daha sonra yine boşamış olsa, birinci ve ikinci mehri vermesi lazım gelir" (H.Ec. c. 1/42)
1812 - Ali Efendi Fetvalanndan: "Kadın, İslam dinine girip kocası buna yanaşmasa, bu sebeple ayrılmış olunca mehr-i müsemma ödenmesi gerekir (H.Ec. c. 1/43)
1813 - Ali Efendi Fetvalarından: "Mehr-i misil, kadının baba tarafindan olan kadınlara kıyaslanabilir" (H.Ec. c. 1/43) Açıklama: Nikah kıyıldığı sırada mehrin tespiti veya miktannın belirtilmesinin unutulması yahut başka bir sebeple ihmali halinde mehr-i misli vermek gerekir. Mehr-i misil, kadının babası soyundan, babası tarafından kimse bulunmaması halinde o şehrin kadınlarından, akit sırasında, yani nikahın yapıldığı tarihte yaş, güzellik, bakirelik gibi vasıflarda kadının akranı bulunan kadınların mehridir. Nikahın kıyılması ile vacip olduğundan dolayı mehr-i mislin verilmesi icap eder.
1814 - Netice Fetvalarından: "Nikahtan men etmeye muktedir olan kimseye, nikahtan önce verilen para geri istenilir" (H.Ec. c. 1/40)
Açıklama: Memleketimizin birçok yerlerinde, evlenecek kadının babası, dedesi ve kardeşi tarafından ağırlık, başlık ve benzeri isimlerle anılan para bu kabildendir. Bu para mehir sayılamayacağı gibi, alınıp verilmesi de helal değildir. Rüşvet kabilinden bir şey olup, koca bunu geri almaya haklı ve salahiyetlidir. (Daha geniş bilgi için Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, c. 2, s. 12, madde: 82'ye bakınız)
1815 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, ölüm hastalığı sırasında mehir olarak bir şeyi söyleyerek bir kadın ile evlense ve daha sonra da vefat etse, kadın Zeyd'in bıraktığı maldan mehrini ve mirastaki hissesini almaya haklı olur" (H.Ec. 1/48)
1816 - Abdürrahim Fetvalarından: "Mehr-i muaccel olarak söylenip cinsi ve miktarı bilinmese mehr-i misil vermek lazım olur" (H.Ec. 1/47)
Açıklama: Mehir, kadın ve erkek taraflarınca söylenip kararlaştırılmadığı zaman, kadının babası tarafından, bulunmadığı takdirde de memleketin kadınlanndan yaş, güzellik ve bakirelik vasıflarında akranının mehrine göre verilmesi gereken mehre, mehr-i misil adı verilmektedir.
1817 - Ali Efendi Fetvalarından: "Ev, bahçe ve diğer eşya mehr-i müeccel olarak gösterilip, nikah akdi yapılsa, belirtilen şeyin verilmesi lazımdır" (H.Ec. 1/42)
Açıklama: Mehrin mutlaka altın ve gümüş gibi para olması şart değildir. Para edecek ve İslam dininin alınıp satılmasını yasaklamadığı herhangi bir şey de mehir olarak verilebilir.
1818 - Soru: Benim bir kızım var. Bunu bir şahsın oğlu ile nişanladım. İki taraf, aramızda konuşup alınıp verilmesi icap eden hususları kararlaştırdık. Fakat oğlan tarafı, alınacak şeyleri para yokluğunu bahane ederek almadılar. Daha az olarak alınmasını kabul ettiğimiz şeyleri de temin etmediler. Bunun üzerine ayrılmaylarına karar verdik. Önce oğlan yüzüğünü iade ederek nişanı bozdu. Biz de yüzüklerini geri verdik. Nişanda alınan giyecek ve yiyeceklerin alınıp verilmesi ne olacak?
Cevap: Yenilen içilen, giyim eşyasından olup da kullanılan ve eskitilen giyecekler tazmin yoluna gidilmez. Her iki taraf, elde mevcut olan ve giyilip eskitilmemiş olan şeyleri geriye verir.
1819 - Soru: Ben oğlumu evlendirdim. Aldığım gelin bakire olarak gelmedi. Bu sebeple aynı gün geri gönderdik. Bu yüzden dedikodu olmaktadır. Nikah sırasında mehri 150 bin lira üzerinden tespit etmiştik. Şayet ayrılırsak bu paranın tamamını o kadına vermemiz gerekir mi?
Cevap: Evet, oğlunuz o kadından ayrılacak olursa mehrinin tamamını ödemesi gerekir.
1820 - Netice Fetvalarından: "Zeyd'in, yabancı bir kadını iterek düşürmesi sonucu bekareti zail olsa Zeyd'e tazir cezası ve mehr-i misli ödemek lazım gelir"
Açıklama: Fetvada bahsi geçen cürmü irtikap edene, İslam hukukuna göre iki türlü ceza gerekir:
a) Tazir cezası: Bu ceza, hakimin tespit ve takdirine göre, İslami tazir cezalarından biriyle tecziye edilmesidir.
b) Para cezası: Bu ceza, bekaretin zarara uğraması sebebiyle o kadının kız kardeşinin, o bulunmadığı takdirde amcası kızının, o da mevcut olmaz ise memleketi içinde akranı olan kızlardan kendisinin dengi olan bir kimsenin mehri kadar bir para ödemeye mahkum edilmesidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:36

NİKAH TAZELEME (YENİLEME)
1821 - Soru: Tecdid-i nikah yapılırken, ilk defa kıyılmasında olduğu gibi, şahit bulundurulması şart mı? Kadının vekaleti olmadan tecdid-i nikah yapılır mı?
Cevap: Camilerde haftanın belirli günlerinde yapılan ve "Tecdid-i nikah" diye ifade edilen tatbikat dine uygun bir harekettir. Ancak, bu uygulama ile nikahlanacak kadın için veya boşanma lafzı ile vaki olan ayrılmada yapılması gereken akitten biraz farklı bulunmaktadır. Bu, bir nikah akti değil, esasen mevcut bulunan nikah bağındaki zayıflamayı pekiştirme ve yenileme muamelesidir. Bir kimsenin ağzından küfür lafzı çıksa, kopan iman bağı ile birlikte nikah da kopar. Kelime-i Şehadet ile imana sahip olunca nikah da avdet eder. Binaenaleyh, nikah tazelemekte nikah akdindeki şartlar aranmamalıdır. Nikah akdine benzemesi sebebiyle cemaat de birbirinin şahidi olmaktadır.
1822 - Soru: Bir kimse ailesini bir defa boşamış olsa, bu kimsenin nikahı nasıl tazelenir? Ve o zaman şahit lazım mıdır?
Cevap: O, boşanmanın şekline bağlıdır. Talak-ı bayin ile boşamış ise, iki tane şahidin huzurunda ve usul-i şer'isi dairesinde nikahın akdi gerekir. Talak-ı ric'i ise, boşamanın üzerinden de üç adet görecek kadar bir zaman geçmemişse karısına müracaatı ile, yani "Sen, eskiden olduğu gibi benim zevcemsin" demesi veya onun yatağına girip yatması ile nikah yerine gelmiş olur. Talak-ı ric'inin üzerinden üç adet görecek bir zaman geçince talak-ı bayin'e döneceğinden, yeniden nikah akdi lazım gelir.
1823 - Soru: Bir kimsenin ailesi kendi isteği ile ayrılsa ve 3-4 ay geçtikten sonra geri gelmeyi arzu etse, kabul edilmediği takdirde kişiye dini bir ceza var mıdır?
Cevap: Bu ayrılış, evi terkedip gitmek suretiyle olmuşsa, herhangi bir şarta bağlı olmaksızın geri gelebilir. Şayet 1 veya 2 talakla boşanmak suretiyle ayrılmış ise, yeniden bir nikahla evlenmelerinde zarar yoktur.
1824 - Soru: Cuma ve pazartesi akşamları, camilerimizde tecdid-i nikah yapılmaktadır. Bunun dinimizdeki hükmü nedir?
Cevap: Bu iş, meşru bir hareket olup dinimize aykırı bir tarafı yoktur. Bu, bir nikah akdi değil, ağızdan çıkan bazı sözlerle zayıflayan nikah bağını kuvvetlendirmektir. Her hafta veya ayda bir yapılmalıdır, (İbni Abidin c. l, s. 39)
1825 - Soru: Bazı namazların arkasında yapılan iman tazeleme ve nikah yenileme işi, namaz sonunda duadan önce mi yoksa duanın peşinden mi yapılacak?
Cevap: Duadan sonra yapılması daha uygundur.
1826 - Soru: Cuma akşamları imamın cemaate tecdid-i nikah yaptırması meşru mudur? Eğer meşru ise hangi kitapta yazar?
Cevap: İmamın cemaat huzurunda yaptırdığı tecdid-i nikah meşru olup, İbni Abidin adlı muteber fıkıh kitabının c. l, s. 39'da tafsilatı ile geçmektedir. Haftada bir veya ayda bir yapılmalıdır.
1827 - Soru: Bir Müslüman, arkadaşlarının arasında -şaka veya ciddi olduğunu bilmiyoruz- kayınvalidesine sövse, karısının nikahı zedelenir mi?
Cevap: Bir kimse, kendi anasına veya ana makamındaki kayınvalidesine sövecek olsa, büyük bir günah işlemiş olursa da karısının nikahına zarar gelmez.
1828- Ali Efendi Fetvalarından: "Gayrimüslim bir karı-koca, Müslüman olsalar nikahı yenilemek lazım gelmez" (H.Ec. 1/30)
1829 - Abdürrahim Fetvalarından: "Karısı İslam ile müşerref olan bir gayrimüslime, İslam dinine girmesi teklifi yapıldığında, birkaç gün geciktirip nikahın feshinden önce İslam 'a girse nikahı yenilemek lazım olmaz" (H.Ec. c. 1/32)
1830 - Soru: Bir erkek, ailesine herhangi bir şekilde sövse nikah tazelemek lazım gelir mi?
Cevap: Nikah, ancak boşamada kullanılan bir lafızla kopar. Sövme diye, ifade edilen çirkin sözler, nikah bağını zedeleyebilir. Camilerdeki tecdid-i nikah bunu tamir eder.
1831 - Soru: Nikah hangi hallerde tazelenir, şartları nelerdir? Hülle hangi durumda icap eder, hangi kitapta bulunur?
Cevap: Nikah bağının kopmasına sebep olan "Sen benden boş ol" demek gibi bir söz ağızdan çıkmış ise, nikah akdinin devamı için iki yol vardır. Ağızdan çıkan söz, talak-ı ric'iyi gerektiriyorsa, üç adet geçmeden karısına "Sen, eskiden olduğu gibi yine benim zevcemsin" demesi gibi bir müracaatla veya onun yatağına girip yatması ile; şayet talak-ı bayin ise, yeni bir nikahın şahitler huzurunda kıyılması suretiyle olur. Ağızdan çıkan söz, boşamada kullanılan lafızlardan biri değilse ve diğer sözlerden, yani nikah bağını koparmayan bir kelime ise nikah bağı kopmuş olmaz. Ancak, nikah bağının elyafını zedeleyebilir. Bu sebeple, haftanın muayyen günlerinde "Tecdid-i nikah" usulü, camilerimizde yapılagelmiştir. Bu hususun meşruiyeti fıkıh kitaplarımızda tespit edilmiş bulunmaktadır. (Hülle mes'elesi için Ö.N.Bilmen'in Hukuk-ı İslamiyye Kamusu'nu okumanızı tavsiye ederiz
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:36

MUTA (BELİRLİ SÜRE İÇİN YAPILAN NİKAH)
1832- Feyziye Fetvalarından: "Muvakkat nikâh sahih olmaz" (H.Ec. 1/33)
Açıklama: Nikâh, evlenen çiftlerin birbiri ile devamlı geçinme ümidi ile yaptıkları şer'i bir akittir. Ayrılma zamanı peşinen tespit edilip, sonra yapılacak muvakkat evliliğin metres hayatından öte bir mânâsı yoktur. Bu sahte nikâhla bir araya gelen kimseler, ahiret hayatında zinadan suçlu olarak azaba uğrayacaklardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:36

NİKAHIN FESHİ
1833 - Abdürrahim Fetvalarından: "İnnin, olan erkeğin karısının isteği üzerine açılan davada, hakim mühlet verdikten sonra, onları birbirinden ayırır" (H.Ec. c. 1/45)
Açıklama: İnnin, cinsi mukarenete kabiliyeti olmayan erkeğe denilmektedir. Kadın, kocasından böyle bir halin bulunduğunu iddia ile boşanma davası açabilir. Hakimin tanıyacağı müddet, ihtiyati bir tedbir olmaktadır. Bu müddet içinde de zevcin aczinini devamı anlaşılırsa, hakim kadın ile erkeğin arasındaki nikâhı fesheder.
1834 - Netice Fetvalarından: "Büluğ çağına ermiş bulunan Hind, şahidlerin huzurunda, kendisini bir erkeğe nikâhladıktan sonra, akdi nikâhı feshedemez." (H.Ec. c.1/29)
Açıklama: Kadının, nikâh akdini feshi, ya kendi çocuk iken velisinin yaptığı nikâhtan memnun kalmaması veya nikâh kıymaya vekil olan şahsın, kadının belirttiği mehir miktarından daha düşük bir mehir üzerine nikâh yaptığını öğrenmesi ve benzeri sebeplere dayanarak yapılabilir. Fetvadaki evlenme şeklinde, buna imkân veren bir durum olmadığı gibi, nikâhı feshetmeye salâhiyeti olmadığı belirtilmektedir.
1835 - Soru: Bir kadın, Hıristiyan iken bir Müslüman erkekle evlense, daha sonra Budist olsa ne lâzım gelir?
Cevap: Nikâhın feshi icap eder. Çünkü o, Mecusi olunca ehli kitap olmaktan çıkmış ve nikâh münfesih duruma gelmiş olur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 5 Empty30/8/2008, 15:37

İDDET
İddet, ölüm veya boşanmadan sonra, nikaha ait eserlerin son bulması için şer'an belirlenmiş bir müddet demektir. Bu müddet son bulmadıkça kadın -ve bazı hallerde erkek- başkası ile evlenemez.
İddetin müddetini tespit hususunda kadın tarafına bakmak gerekir. İddet: Ölüm, boşanma veya nikahı fesh muamelesinin vuku bulduğu zamandan başlar, belirli müddetlerin sona ermesiyle yahut kadının doğum yapması ile son bulmuş olur.
Boşama veya ölüm iddetinin başlaması kameri ayın ilk gününe tesadüf eder ise hilalin çıkış ve girişine; ayın ortasındaki günlerden birine rastlarsa günlere itibar olunur.
Ayın ortalarına tesadüf etmesine göre, hayız görmeyen bir kadın boşandığı zaman, doksan gün; kocası ölüp de hamile bulunmayan bir kadın da yüz otuz gün iddet bekler.
Esas itibariyle iddetin nevileri üçtür:
a) Hayız ile son bulacak iddet
b) Aylar ile tamamlanacak iddet
c) Doğum ile sona erecek iddet
1836 - Soru: Kocası ölmüş bir kadın, hamile değil ise ve kocası ölmeden önce hamile intac edecek bir yakınlık da vuku-bulmamış ise gene dört ay on gün bekleyecek midir?
Cevap: Aralarında cinsi mukarenet vuku bulmamış olsa bile gene dört ay on gün bekleyecektir.
1837 - Soru: Erkek iddet bekler mi? İslam fıkhında böyle bir şey var mı?
Cevap: Evet, erkeklerde de iddet bekleme vardır. Fıkıh kitaplarımızda buna "İddet-i rical" adı verilmektedir. Bahsi geçen iddet, kadında olduğu gibi mutlak manada bir iddet olmayıp, ya boşadığı kadının veya alacağı kadının durumundan doğan izafi bir iddet olmaktadır, "îddet-i rical", 12 yerde olmaktadır. Onlardan birkaç örnek vermekle yetineceğiz.
1) Dört tane hanımı bulunan bir kimse, bunlardan birini boşadığı zaman, boşadığı kadının iddeti dolmadıkça başka bir kadınla evlenemez.
2) Boşadığı kadının kız kardeşini, teyzesizi veya halasını nikahlamak dilediği zaman, boşadığı kadının iddeti dolmadıkça bunlardan biri ile evlenemez.
3) İddet bekleyen bir kadınla evlenmek isteyen bir kimse, o kadının iddetinin dolmasını bekler.
4) Karısını üç talakla boşamış bulunan bir kimse, onunla yeniden evlenmek diler ise, iddetinin dolması ve başka bir kocaya varıp, onun ölümü veya bu kadını boşamasından sonra, iddetin dolmasını beklemesi gerekir.
5) Müslaman iken irtidad etmiş veya aslında putperest bulunan bir kadının nikahlanabilmesi için İslamiyeti kabul etmesi beklenir. (Bu hususta daha geniş malumat için Nimetü'l-İslam adlı kitabın Münakehat ve Müfarakaat bahsine bakılmasını tavsiye ederiz)
1838 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Kocası olduğu bilinmeyerek nikahlanıp, cinsi mukarenette bulunulan Hind'in kocasının meydana çıkmasıyla (sonraki vardığı adamdan) ayrılmış olsa, iddet lazım gelir" (H.Ec. c. 1/26)
Açıklama: İkinci evlilikten rahimde çocuk olup olmadığının anlaşılması için kadın, ayrılışı takiben üç adet göresiye kadar iddet beklemek zorundadır.
1839 - Ali Efendi Fetvalarından: "Ölüm iddetinde bulunan Hind, iddeti tamam olmadan nefsini başkasına nikahlamakta güçlü ve salahiyetli değildir" (H.Ec. c. 1/29)
Açıklama: İslam dininin bu hususta koyduğu engelleyici hüküm, neslin kime ait bulunduğunun tesbiti, doğacak çocuğun töhmetten kurtarılması ve onun yetişmesindeki hizmetlerin kime ait olacağının açıklanması içindir.
1840 - Abdürrahim Fetvalarından: "Kocası İslam (dinine girmek)ten yüz çevirdiği için (kaadi tarafından) araları ayrılan (boşanan) Müslüman kadın, başkası ile evlenmek dileğinde iddet lazım gelir" (H.Ec. 1/32)
Açıklama: Gayrimüslim bir kadın, İslam dini ile müşerref olunca kocasına, İslam dinini kabul etmesi teklif edilir. Erkek, bu teklifi reddederse, Müslüman kadının o erkeğin nikahı altında devamına dini müsaade olmadığından, kaadi tarafından nikahları fesholunur. Bu şekilde kocasından ayrılmış bulunan bir kadına iddet beklemek icap eder. Üç adet görüp temizlenmedikçe başkası ile evlenemez.
1841 - Ali Efendi Fetvalarından: "Kocası başka bir memlekette olan Hind'e adil bir kimse olan Amr gelip, "Kocan öldü" diye haber verse, Hind bu habere inanacak olursa kendisini başkasına nikahyalabilir" (H.Ec. 1/26)
Açıklama: Bu fetva, kocasının öldüğünü adil bir kişinin haber vermesi üzerine, kadının o şahsın sözü ile hareket edebileceğini ortaya koymaktadır. Kadın, bu hususta bir kişiden başka şahit bulamazsa, o kişinin verdiği habere de itimadı varsa, onun beyanına dayanarak ölüm iddetini tamamladıktan sonra yeni evliliğe gidebilir.
1842 - Feyziye Fetvalarından: "Hind'in başka bir şehirde bulunan kocasının mürted olduğu, adil bir kimse tarafından haber verilse, Hind (bu babere) inanması neticesinde ve iddeti dolduktan sonra kendisini bir başkasına nikahlamaya güçlü olur" (H.Ec. c. 1/39)
1843 - Soru: Kocasından boşanıp da iddet beklemekte olan bir kadın, iki defa adet görüp temizlendikten sonra kocası ölecek olsa iddeti son bulmuş olur mu?
Cevap: Bu sorunuzun cevabı, boşanmanın şekline göre hükümde değişiklik gerektirir. Şöyle ki: O kadın, talak-ı ric'i ile boşanmış idiyse kocasının ölümü üzerine ölüm iddetini beklemesi, yani dört ay on günlük müddeti doldurması gerekir. Şayet talak-ı bayinle boşanmış ise bir adet daha görmesiyle iddeti son bulmuş olur.
1844 - Soru: Boşanmada iddetin üç hayız görmek olduğunu biliyoruz. Fakat hayız görmeyen bir kadın boşanacak olursa iddetini hangi esasa göre bekleyecektir?
Cevap: Böyle bir kadın, boşandığı tarihten itibaren üç ay iddet bekler.
1845 - Soru: Fasid bir nikahla evlenmiş bulunan ve aralarında cinsi mukarenet vaki olan bir kadını, başka bir kimsenin hemen nikahlaması doğru olur mu?
Cevap: Eğer cinsi mukarenet vaki olmasaydı onu hemen nikahlamasında bir mahzur yoktu. Fakat aralarında cinsi mukarenet vuku bulduğundan dolayı, kadının iddet beklemesi gerekir. Bu iddet fasid bir nikahtan dolayı değil, aralarındaki cinsel mukarenet sebebiyle olmaktadır.
1846 - Abdürrahim Fetvalarından: "Mecbub'un halvette bulunduktan sonra boşadığı karısına -ihtiyat olarak- iddet lazım gelir" (H.Ec. 1/78)
Açıklama: Mecbub, husyeleri çıkarılmış veya tenasül uzvu kesilmiş bulunan erkeğe denilmektedir. Böyle bir koca, kimsenin bulunmadığı bir mekanda karısı ile başbaşa kaldıktan sonra onu boşasa, ihtiyatla amel etmiş olmak için kadın iddet bekler.
İddetin teşrii hikmetine gelince; bu her şeyden önce bir ubudiyyet vazifesi bulunmaktadır. Beşeri noktadan ele alındığı zaman bilinen bazı hikmetlere istinad etmektedir. Şöyle ki: Rahmin, gebelikten uzak olup olmadığını anlamak, doğacak çocuğun nesebini sarahatle tayin edip hukukunu korumak, nikah nimetinin zeval bulmasından dolayı teessürünü açığa koymak, evliliğin kadrine riayet ve itinada bulunmak ve bazı hallerde zevciyyetin iadesi için düşünmeye müsait bir müddet elde etmek gibi içtimai, ferdi ve ahlaki gayeleri içine almış bulunmaktadır.
Bunları açıklığa kavuşturmak için tafsilde fayda mülahaza etmekteyiz.
Şöyle ki: Sahih bir nikahla nikahlanmış olup da cinsi mukarenetten, sahih veya fasid halvetten sonra talak-ı ric'i veya talak-ı bayin ile kocasından ayrılan yahut denklik bulunmaması gibi bir sebeple nikahı fesh olunup ayrılan ve hayızdan kesilmiş bulunmayan hür kadınların iddet müddeti eksiksiz üç hayızdır. Boşama, hayız haline tesadüf ederse bu hayza itibar olunmaz, bundan başka üç hayız müddeti beklemek icap eder.
Sahih bir akidle nikahlanmış olup da hamile bulunmayan kadınların kocaları vefat edince, hayattaki karısı dört ay on gün iddet bekler. Aralarında cinsi mukarenet veya halvet bulunsun veya bulunmasın hüküm budur.
Sahih bir akidle nikahlanmış olup da hamile iken kocası vefat eden veya boşanmak suretiyle kocasından ayrılan bir kadının iddeti doğum ile son bulur. Çünkü doğum, kadının rahminin beraatine açık bir delildir. Birden fazla çocuğa hamile bulunan kadının iddeti, son çocuğun doğması ile nihayete ermiş olur.
İddet bazan da iki müddetin hangisi daha uzun ise onunla olur. Şöyle ki:
Kocasının ölüm hastalığı sırasında talak-ı bayin ile boşanmış bulunan bir kadın, henüz iddeti son bulmadan kocası ölse, "Eb'adül-eceleyn"e tabi olur. İçinde üç hayız bulunan dört ay on gün ile iddet bekler. Şayet üç hayzı ikmal etmeden önce bu müddet geçecek olsa, hayızları tamamlayıncaya kadar iddeti uzar.
İslam alimlerinin bu husustaki tetkikatı oldukça geniş ve doyurucudur. Bu kitabın hacmi bunların hepsini içine alacak genişlikte olmadığından biz bu kadarla yetineceğiz.
1847 - Abdürrahim Fetvalarından: "Kocanın (boşamayı) bağladığı şartın olması ile kocasından ayrılan Hind'in iddeti, ayrılma gününden değil, şartın vuku bulduğu günden başlamış olur" (H.Ec. 1/77)
1848 - Ali Efendi Fetvalarından: "Hıristiyan Hind'in Müslüman kocası vefat etse Hind'e iddet lazım olur" (H.Ec. 1/75)
1849 - Abdürrahim Fetvalarından: "Kocası başka memlekette olup da boşanma haberi gönderilen Hind'in iddeti, haberin ulaşmasından itibaren olmayıp, boşamayı takip eden zamandan olur" (H.Ec. 1/77)
1850 - Abdürrahim Fetvalarından: "Hind'in kocası başka memleketten gelip, "Ben seni üç ay önce boşadım" diye ikrar etse, iddeti ikrar gününden muteber olur" (H.Ec. 1/77)
1851 - Abdürrahim Fetvalarından: "Hind, ölmüş bulunan kocası Zeyd'den dolayı (beklediği) iddet tamam olmadan kendisini Amr'a nikahlasa, halvette bulunmadan ve gerdeğe girmeden önce Amr da vefat etse, Hind'in iddeti, Zeyd'in vefatı gününden itibaren olur" (H.Ec. 1/77)
1852 - Behce Fetvalarından: "Küçük yaştaki Hind'in kocası ölse, iddeti dört ay on gün olur" (H.Ec. 1/67)
Açıklama: Sahih bir akidle nikahlanmış olan kadın, hamile değil ise dört ay on gün iddet bekler. Aralarında cinsi mukarenet vaki olsun veya olmasın hüküm budur.
1853 - Behce Fetvalarından: "Taldk-ı ric'i ile boşanan kadının, iddeti içinde kocası vefat etse, iddeti ölüm iddetine çevrilir. Fakat, taldk-ı bayın ile boşanmış bulunan kadının iddeti (ölüm iddetine) çevrilmez" (H.Ec. 1/68)
1854 - Ali Efendi Fetvalarından: "Boşanmış bulunan kadın, uzuvları belirmiş ölü bir çocuk düşürse iddeti son bulur" (H.Ec. 1/76)
Açıklama: Uzuvları tamamen veya kısmen belirmiş olarak vaki olan düşük, doğum hükmündedir. Bu itibarla böyle bir düşükle iddet tamam olur. Fakat uzuvları belirmemiş ise üç hayız ile iddetini tamamlar.
1855 - Feyziye Fetvalarından: "Hind, ben seninle evlendiğim zaman kocamdan dolayı beklediğim iddet dolmamıştı diye dava etse, koca Amr inkar edip kadın (iddiasını) isbat edemese tefrik olunmaz" (H.Ec. c. 1/35)
Açıklama: İslam hukukunda bir davanın makbul olması için iddia sahibinin delil göstermesi gerekir. İnkar edene de yemin teklif edilir. Bu esasa göre koca inkar edip kadın da delil göstermezse dava düşer.
1856 - Netice Fetvalarından: "Sinn-i iyas içinde olup da boşanmış bulunan Hind iddeti içinde iken (kendisini) boşayan erkek ölse, Hind'in iddeti ölüm iddetine dönmez" (H.Ec. 1/61)
1857 - Netice Fetvalarından: "Hind, kocasına nitaben, "Beni bir ay önce üç talak ile boşadın" dediğinde, koca, "Ben o zaman mecnun idim, hatırlayamam" dese, kadın da aklı başında iken boşadığını ispat etse, son cinsi mukarenetten itibaren iddet beklemesi lazım gelir" (H.Ec. 1/61)
1858 - Behce Fetvalarından: "Birinci kocadan (boşanıp da) iddeti dolmadan önce ikinci kocanın (kendisi ile) gerdeğe girmesi neticesinde, tahlil-i şer'i hasıl olmaz" (H.Ec. 1/62)
Açıklama: İddetin müddeti dolmadan önce ikinci koca ile birleşmesi neticesinde hülle yapılmış olmaz. Binaenaleyh, bu kadın iki kocaya tekrar nikahlanamaz.
1859 - Behce Fetvalarından: "İddet bekleyen bir kadın, (şer'an kabul olunan) bir cihet bulunmadıkça kocasının evinden çıkıp başka bir mahalde gecelemeye güçlü (ve salahiyetli) olmaz" (H.Ec. 1/71)
Açıklama: Kadın, iddeti dolasıya kadar, içinde iddet beklediği evden dışarı çıkamaz. Gerek talak-ı ric'i ile gerekse bayin talakı ile boşanmış olsun hüküm aynıdır. Kendisini boşayan kocası izin verse bile dışarı çıkması caiz olmaz. Çünkü bu hususa Allah'ın hakkı taalluk etmiş bulunur. Kocası vefat etmiş bulunan bir kadın ise, bu yerden geceleri çıkamazsa da gündüzleri çıkabilir. Bazı ihtiyaçlarını temin etmek için dışarıya çıkmaya lüzum hasıl olabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
 

3 Bin Seçme Fetva

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
5 sayfadaki 9 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi :: Genel Kültür :: Dini Bölüm-
forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar