ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Merhaba,

Sitemize Hoş Geldiniz. Sitemizden Yararlanabilmek İçin Lütfen Kayıt Olunuz.

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Sitelogo10
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Merhaba,

Sitemize Hoş Geldiniz. Sitemizden Yararlanabilmek İçin Lütfen Kayıt Olunuz.

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Sitelogo10
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Hoşgeldiniz, Misafir.
Son Ziyaretiniz:
Toplam Mesajınız: 0

tema edit: by ™ cAn ® ™
 

AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

Paylaş | 
 

 3 Bin Seçme Fetva

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9  Sonraki
YazarMesaj
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:37

NAFAKA
1860 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Hind, kendisini boşayan kocasından hamile olduğunu ifade edip, gebelik nafakası iddia ve talep etse, koca da hamileliliği inkar etse Hind sözünde tasdik olunur" (H.Ec. 1/51)
Açıklama: Kadın ister fakir isterse zengin olsun, ister Müslüman isterse ehl-i kitaptan bulunsun, nafakası mutlaka kocasının üzerinde olacaktır. Nafaka, kadının kendi nefsini kocasının evinde ve onun itaati dairesinde bulundurmasının karşılığıdır. Kadının nafakası, yemek, giyim ve meskenden ibaret olmak üzere üç çeşittir.
Nafakasının yiyecek sınıfları ekmek veya un, tuz, yağ, sabun, odun ve her ihtiyaçta kullanılmak üzere lazım olan su ve benzeri şeylerdir.
Kisve sınıfları; kıyafetler, yatak ve yorgan gibi şeylerdir. Mevsimlerin değişmesi ile ihtiyaçlarda değişiklik olacağından, her altı ayda bir kışlık ve yazlık olmak üzere kadın için yılda iki kat elbise alınır.
Kadının oturacağı mesken, canı ve malı hakkında güvenilir ve içinde kocası ile yaşayabilmeye elverişli halde olmalıdır. Bu ev, iyi komşuların bulunduğu bir yerde temin edilmelidir.
1861 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Hadım olması sebebiyle, kocasından ayrılan Hind için iddet nafakası lazım olur" (H.Ec. 1/52)
Açıklama: Boşanan bir kadının bekleyeceği iddet içinde nafakası kocasına ait olur. İsterse koca erkeklik kabiliyetinden mahrum bulunsun. Değil mi ki kadın bu ayrılık sebebiyle iddet beklemekte ve yeni bir evlilik yapamamaktadır, nafaka da ayrılan kocası üzerine lazım gelmektedir.
1862 - Ali Efendi Fetvalarından: "Kocası bulunmayan buluğ çağına ermiş fakir bir kadının nafakası, babası üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/83)
1863 - Ali Efendi Fetvalarından: "İddet bekleyen kadın, nafaka bağlatmadan iddeti dolacak olsa, nafaka hakkı sakıt olur" (H.Ec. 1/84)
1864 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zengin olan Hind, fakir durumdaki kocası Zeyd'ten olma küçük çocuğunu, kendi parasından besleyip daha sonra Zeyd'e müracaat etmek üzere nafaka takdir ettirmek dileğinde Zeyd nafaka almadan beslersen besle. Aksi halde halasına veririm, demeye güçlü ve haklı olmaz" (H.Ec. 1/82)
1865 - Ali Efendi Fetvalarından: "İddet bekleyen kadın, hakime varıp, kendisini boşayan kocası üzerine nafaka takdir ettirse, takdir edilecek nafakayı kocasından almaya güçlü ve haklı olur" (H.ec. 1/83)
1866 - Ali Efendi Fetvalarından: "Kazanmaktan aciz bulunan füruun nafakaları usul, (baba, dede ve anne gibi büyükler) üzerine; (kazanmaktan aciz) usulün nafakası da füru (evlat ve torun) üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/83)
1867 - Ali Efendi Fetvalarından: "Hind, kendi çocuğunu teberru yolu ile kendi yemeğinden nafakalandırsa (çocuğun) babasına dönüp istemeye güçlü olmaz" (H.Ec. 1/83)
Açıklama: Anne, evladına sarfettiği nafakayı kocasından isteyip almaya hak kazanmak için hakim tarafından nafaka takdiri yoluna gitmek zorundadır. Teberru yolu ile sarfettiğini almaya hakkı olmaz.
1868 - Ali Efendi Fetvalarından: "Karısını nafakasız olarak bırakıp başka bir memlekete giden Zeyd'in, bahsi geçen karısında emanet olarak bulunan parasından kendi nafakasına sarfetse (kadına) tazmin etmek lazım gelmez" (H.Ec. 1/84)
1869 - Netice Fetvalarından: "(Çalışıp) kazanmaktan aciz kalan hastanın ana-baba bir erkek kardeşinin zengin bulunan kızı Hind île, ana-baba bir kız kardeşinin zengin bulunan oğlu Amr'dan başka kimsesi olmasa, nafakasının üçte ikisi Hind üzerine, üçte biri de Amr üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/76)
1870 - Netice Fetvalarından: "Gözleri görmeyen bir fakirin zengin babasının babasından başka kimsesi olmasa, nafakası da bu dedenin üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/76)
Açıklama: Fakirliği ile birlikte ama olan kimse, kazanıp nafakasını teminden tamamen aciz bulunmaktadır. Bu sebeple, onun nafakası dedesi üzerine lazım gelmektedir.
1871 - Behce Fetvalarından: "Küçük yaştaki Zeyd'in karısının nafakası Zeyd üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/77) Açıklama: Kocanın yaşının küçüklüğü, nafaka mükellefiyetini kaldırmaz. O, karısının nafakasını temin etmek zorundadır.
1872 - Behce Fetvalarından: "Kadın için, koca üzerine takdir olunacak nafaka, iki tarafın hallerine bakılarak karara bağlanır" (H.Ec. 1/77)
Açıklama: Kadının baba tarafından içtimai durumu ile kocasının mali durumu nazar-ı dikkate alınır ve ona göre münasip bir nafaka takdiri yoluna gidilir.
1873 - Netice Fetvalarından: "Fakir ve muhtaç bir kadının, oğlunun fakir oğlu ile kızının zengin oğulları olsa, nafakası kızının oğulları üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/78)
1874 - Netice Fetvalarından: "Bunamış fakir bir ihtiyarın nafakası, ana-baba bir oğlan kardeşinin zengin oğlu üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/78)
1875 - Behce Fetvalarından: "Küçük yaştaki fakir çocuğun zengin annesi ile, zengin bir dedesi mevcut olsa, nafakanın üçte biri anasının; üçte ikisi dedesinin üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/78)
1876 - Feyziye Fetvalarından: "Karısına nafaka verme hususunda eza ve cefası olan koca üzerine, nafaka takdir ettirmeye karısı (hukuken) güçlü olur" (H.Ec. 1/71)
1877 - Netice Fetvalarından: "Şer'i ilimlerle meşgul bulunan talebenin nafakası, zengin bulunan babası üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/72)
Açıklama: Halkın faydasına olan dünya ve ahiret ilimlerini tahsil etmekte bulunan bir çocuk, fakir olursa nafakası babasının üzerine lazım gelir. İsterse buluğ çağına ulaşmış olsun.
1878 - Netice Fetvalarından: "İlim tahsil eden talebeden olmayıp, çalışıp kazanmaya muktedir bulunan büyük (yaştaki evlad)ın nafakası, babasının üzerine lazım olmaz" (H.Ec. 1/72)
1879 - Netice Fetvalarından: "Bakacak başka kimsesi bulunmayan küçük kız çocuğunun nafakası, ana baba bir halası üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/72)
1880 - Netice Fetvalarından: "Fakir olan bir kadının nafakası, kızının zengin bulunan oğlu ile zengin bulunan kızının kızları üzerine müsavi olarak lazım gelir" (H.Ec. 1/73)
1881 - Netice Fetvalarından: "Küçük erkek ve kız çocuğunun babası fakir olsa, nafakası, babasının babası üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/74)
1882 - Netice Fetvalarından: "Kocası fakir bir kadının, zengin babası ile, zengin oğlu ve kızı mevcut olsa, nafakası oğlu ile kızının üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/74)
1883 - Netice Fetvalarından: "Fakir küçük erkek çocuğunun ana-baba bir amcası ile ana-baba bir halası bulunsa, nafakası amcası üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/74)
1884 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Boşanan ve iddet bekleyen kadının iddeti uzun sürmüş olsa, nafaka iddeti ile birlikte giyimi de boşayan kocanın üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/59)
Açıklama: Bazı kadınların iki adet arasındaki temizlik müddetleri uzun sürebilir. Bu sebeple kadın ayları aşan ve yıla ulaşan bir zaman iddet beklemek zorunda kalır. Böyle uzun bir müddet iddet bekleme durumunda olan kadının giyeceği mevsim ve iklim şartları da dikkate alınarak, koca tarafından temin ve kadına teslim edilir.
1885 - İbni Nüceym Fetvalarından: "(Talak-ı) bayın ile boşanmış Hind'in, iddeti içindeki nafakası ve oturacağı mesken, boşuyan erkek üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/54)
Açıklama: İslam hukukuna göre, iddetin devamı müddetince nikahın bir kısmı eserleri devam etmektedir. Bu sebeple kadının iddeti son bulasıya kadar nafaka ve barınak masrafları kocaya aittir.
1886 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, Hindi'i nikahlasa (ve fakat) kendi evine nakledip zifafa girmese bile nafakası Zeyd üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/55)
1887 - İbni Nuceym Fetvalarından: "Zeyd, karısı bulunan Hind'in nafakasını vermeyecek olsa, hakim Zeyd'i hapse muktedir olur" (H.Ec. 1/60)
Açıklama: Koca, hanımının nafakasını temin ile mükelleftir. Bunu yerine getirmediği takdirde hakim kararıyla nafakanın ödenmesine hükmedilir. Buna rağmen vermemekte ısrar ederse hapsedlir.
1888 - Netice Fetvalarından: "Koca, bir tarafa gideceğinde nafakana kendi malından şu kadar lira sarfet, demesi üzerine kadın da sarfetse, sonra kocasına müracat edip almaya güçlü ve haklı olur" (H.Ec. 1/74)
1889 - Netice Fetvalarından: "Zengin olup deli bulunan Hind'in nafakası kocasının üzerine lazım gelir" (H.Ec. 1/76)
Açıklama: Kadının akli hastalıktan muzdarip olması, kocasının ona nafaka verme mükellefiyetini ortadan kaldırmaz. Bu sebeple onun yeme, içme, giyim ve mesken ihtiyacını koca temin eder.
1890 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, karısı Hind'i nafakasız olarak bırakıp başka bir memlekete gitmek istediğinde Hind, nafakası için Zeyd'ten kefil istemeye güçlü olur" (H.Ec. 1/53)
Açıklama: Erkek, karısının nafakasını veya onun bedelini temin ve karısına teslim etmezden önce, yolculuk yapmaya kalkarsa kadın nafakası için kefil istemeye haklı olur. Zira kocasının bulunmadığı zamanlar, vazgeçilmesi mümkün olmayan ihtiyaçlarını karşılamada güç durumda kalırsa ihtiyacı olan şeyi kefilden isteyebilir.
1891 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Fakir olan Zeyd'in karısının nafakaları zengin bulunan oğluna lazım gelir" (H.Ec. 1/54)
Açıklama: Muhtaç bulunan anne ve babanın dede ve nenenin nafakaları evlat ve ahfada lazım gelir. Meselenin esası böyle tesbit edilmiş ve bunların ödenmesinde nafakayı verecek kimselerin mali durumlarındaki farklılık dikkate alınarak farklı mükellefiyetler getirilmiştir. Mesela bir kimsenin nafaka vermekle mükellef iki oğlu olsa, birinin zenginlik durumu diğerinden farklı bulunsa, bakılır. Aradaki fark çok büyük değilse nafakayı eşit olarak öderler. Fakat, birinin mali farkı diğerinden çok büyük olursa nafakada da farklılık olur.
1892 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Hind, kendisini boşayan Zeyd'ten olma çocuklarını infak için Zeyd'ten bir miktar para alıp daha sonra çocukların nafakalarına harcadım dese, Zeyd de harcamadın diyerek ihtilafa düşseler, Hind'in yemin verdirtilerek sözü tasdik olunur." (H.Ec. 1/54)
1893 - Netice Fetvalarından: "Ölen Zeyd'in karısı, Zeyd'in arkada bıraktığı maldan nafakayı almaya güçlü ve haklı olmaz" (H.Ec. 1/73)
Açıklama: Ölüm iddeti bekleyen kadının nafakası kendisine aittir. Çünkü vefat eden kimsenin malı varislere intikal eder.
1894 - Netice Fetvalarından: "Karısını ve küçük çocuklarını nafakasız olarak bırakıp kaybolan Zeyd'in babası Amr, Zeyd'e müracaat edip almak üzere, onun aile fertlerinin nafakalarını vermeye cebr olunur" (H.Ec. 1/73)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:37

KARI KOCAYI İLGİLENDİREN BAZI MESELELER
1895 - Netice Fetvalarından: "Zeyd, karısını salih komşular arasında dilediği mahallede ev tutup oturtmaya muktedir olur" (H.Ec. 1/41)
Açıklama: Erkek üzerinde kadının haklarından biri de ona mesken temin etmesidir. Temin edeceği evin etrafında komşuları bulunması ve onların iyi kimseler olması gerekir. Bu şarta uygun ev temin edilince kadın gitmezlik yapamaz.
1896 - Feyziye Fetvalarından: "Zeyd'in nikahladığı Hind'i, mahremlerinden biri başka bir memlekete götürmeye güçlü olmaz" (H.Ec. 1/38)
Açıklama: Nikahlanan bir kadın, kocasının emri altına girmiş olur. Artık erkek kardeş, amca gibi nikah düşmeyecek yakın bir kimsenin, kocasının müsaadesi olmadan, o kadını başka bir memlekete ziyaret veya gezmek gibi bir sebeple götürmeye salahiyeti yoktur.
1897 - Ali Efendi Fetvalarından: "Bir kadın ortağı ile beraber bir evde oturmaktan çekinmeye güçlü olur" (H.Ec. 1/45)
Açıklama: Birden fazla karısı bulunan erkek, iki hanımını ayrı ayrı evlerde oturtmak ve haklarını gözetmek durumundadır. İki hanımım aynı evde oturtmaya zorlayamaz.
1898 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, karısı Hind'i haftada bir defa anne ve babası ile görüşmekten men edemez, fakat her gün görüşmesine ve babasınm evinde gecelemesine engel olabilir" (H.Ec. 1/45)
Açıklama: Dinimiz, evli bir kadının aynı şehirde bulunan anne ve babasını haftada bir defa ziyaretini bir hak olarak tanımıştır. Kadın bunu arttırmak veya geceyi de babasının evinde geçirmek istese kocası engel olabilir.
1899 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd'in nikahlısı bulunan Hind'i, Amr adındaki bir erkek, "Evvelden beri nikahlımdır" diye dava etse, Hind huzura getirilip, her ikisi ile yüzleştirilmesi lazım gelir" (H.Ec. c. 1/46)
Açıklama: Açılan davalarda, delil kifayetsiz olursa hakim dava ile alakalı kimseleri huzurunda yüz yüze getirip tereddüdünü giderme ve vak'aya açıklık kazandırma yolunu tutabilir. Bu fetva yüzleştirmenin dinen meşru oluşunu hükme bağlamaktadır.
1900 - Behce Fetvalarından: "İki tane karısı bulunan adama, zevceleri arasında adaletle ve müsavi muamele ile hareket etmesi vacip olur" (H.Ec. 1/39)
1901 - Feyziye Fetvalarından: "Zeyd, karısı Hind'i, anası Zeynep'in yanına bırakıp başka bir beldeye gittikten sonra Hind kendi anasının evine gitse, Zeynep "Benim yanıma gel" diye zorlayamaz" (H.Ec. 1/40)
Açıklama: Bu fetva, kayınvalidenin gelini üzerinde idari bir tasarruf kullanmaya ve kendi emrine riayete zorlamaya hakkı bulunmadığım açıkça göstermektedir.
1902 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karısına, yemek pişir diye cebre gücü yetmez" (H.Ec. 1/50)
Açıklama: Bu fetva, kadına İslam dininin tanıdığı geniş hürriyeti ve aile içindeki mevkiini göstermektedir. Kadın, yaptığı ve yapacağı her hizmeti, bir fazilet borcu olarak yapar ve bu anlayış içinde yapmalıdır. İslam ona köle olarak bakan cahiliyet telakkilerine set çekmiş ve aile ocağında bir hizmetçi gibi değil, evin hanımı olarak yer ve değer vermiştir.Yaptığı her hizmetin karşılığında ecir vaadetmiş ve sevap kazanacağını müjdelemiştir. Yapamadığı, yapmaya muktedir olamadığı işler için erkeğin onu cebre ve zorla işi gördürmeye gücünün yetmeyeceğini haber vermiştir.
1903 - Abdürrahim Fetvalarından: "Karısının evinde evlenip gerdeğe giren ve mehr-i muaccelini veren Zeyd, hanımını o şehirde bulunan kendi evine götürmeye güçlü olur" (H.Ec. c. 1/50)
Açıklama: Bir erkeğin iç güveysi olarak hanımın evinde gerdeğe girmesi, hep orada kalacağı manasına gelmez. Erkek "aynı şehrin içinde olan eve götürmek" için mehr-i müaccelini vermek mükellefiyetindedir. Bu kayıt ve şartlara riayet edince, hanımını kendi evine nakledebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:37

TALAK: BOŞANMA
1904 - Behce Fetvalarından: "Üç tane karısı bulunan Zeyd, üçüncü hanımına hitaben, eğer diğer hanımlarım ile cinsi mukarenette bulunursam üç talakla boş ol, dese ve dört ay cima etmese, ila vaki olup diğer zevceleri (talak-ı bayinle) ayrılmış olurlar" (H.Ec. 1/66)
Açıklama: İla, bir erkeğin, zevcesiyle cinsi mukarenette bulunmamak için yaptığı yemin-i mahsusa denilmektedir. Bu yemin, ilanın rüknünü teşkil etmektedir. İla'nın rüknü, karısı ile cima etmekten nefsini men etmeye delalet eden ve Allah Teala'ya yemin ile, yahut talak ve köle azad etmek gibi külfeti gerektiren bir şeye talik suretiyle yeminle tekid edilmiş bulunan, belirli veye müebbed bir zamanla kayıtlı veya hiçbir zamanla kayıtlanmamış bir tabirden ibarettir.
Bir kimse karısına hitaben, "Vallahi ben seninle dört ay cinsi mukarenette bulunmayacağım veya ben seninle cinsi mukarenette bulunursam şu köle azad olsun" dese, ila münakid olur.
Fakirlere iki lira vermeye veya nefse ağır gelmeyecek iki rekat namaz kılmaya talik suretiyle yapılacak olan bir ila muteber değildir. Hiçbir yemine dayanmaksızın, sadece karısına cinsi mukarenette bulunmamakla da ila tahakkuk etmez. Çünkü ila'nın rüknü olan yemin bulunmamış olur.
İla'nın tahakkuk etmesi için birtakım şartlar vardır. Şöyle ki:
1- İla'da bulunan koca akıllı ve buluğ çağına erişmiş olmalıdır.
2- İla, nikahlı bir kadın hakkında yapılmalı ve nikah mülküne izafe edilmelidir.
3- Cinsi mukarenetten nefsini engelleme hakkında müddet ya tayin edilmeyip mutlak bırakmalı veya hür zevce hakkında en az dört ay bir zaman olmalıdır.
4, İla, yalnız tenasül uzvu yoluyla yaklaşma hakkında olmalıdır. Binaenaleyh, başka bir uzva yaklaşmaktan nefsi engellemeyi ifade eden herhangi bir yemin ile ila vücuda gelmez. Çünkü bu takdirde ila'nın rüknü bulunmamış olur.
5- İla'da nefsi engelleme hususu, yalnız cinsi yaklaşma hakkında olmalıdır. Mesela bir kere karıma yaklaşırsam veya onu yatağıma çağırırsam benden boş olsun dese, bununla ila vücuda gelmez. Sadece talakı bir şarta bağlama ifadesi kullanılmış olur.
6- Yapılacak ila'da zevce ile başkasının arası toplanmamış olmalıdır. Mesela, bir kimse karısı ile beraber yabancı bir kadına yaklaşmayacağına dair yemin etse, bununla ila vücuda gelmez.
7- İla, mekanla kayıtlanmamış olmalıdır. Mesela, filan şehirde veya falan evde karısı ile cinsi mükarenette bulunmayacağına dair yemin etse bu sözle ila tahukkuk etmez.
8- Ta'lik suretiyle yapılan ila'da üzerine yemin edilen şart, külfeti gerektiren ve bir şeyi yapmak veya yapmamak için yemin edene kuvvet verebilecek işlerden sayılır olmalıdır.
1905- Soru: Talak kaç kısımdır? Ve ne demek olduklarını açıklar mısınız?
Cevap: Talak, bain ve ric'i kısımlarına ayrılır. Ayrıca itabı gerektirecek bir surette vuku bulup bulmamasına göre "Talak-ı bid'i" ve "Talak-ı sünni" adları ile ikiye taksim olunmuştur. Boşamada kullanılan lafzın sarih olup olmamasına göre de "Talak-ı sarih" ve "Talak-ı bilkinaye" adını almaktadır. Talakın bir şarta bağlanmış olup olmamasına göre de ikiye ayrılır. Yani söylenen söz ile boşama hemen vaki oluyorsa "Talak-ı müneccez", herhangi bir şarta bağlanmışsa "Talak-ı ta'lik" denilir. Bundan başka, bir zamana izafe edilen talaka "Talak-ı muzaf adı verilir. Karısının miras almasından kaçınmak için ölüm hastalığı zamanında yapacağı boşamaya "Talak-ı far" ismi verilmiştir. Asil veya vekil olmayan bir şahsın yapacağı boş-maya da "Talak-ı fuzuli" denir.
1906 - Soru: Talakın sınıflandırılması yapılırken "Talak-ı hasen" veya "Talak-ı ahsen" ibaresine tesadüf ediyoruz. Bir yuvanın yıkılmasına ve aile bağlarının kopmasına sebep olan hadisenin güzel diye sıfatlanmasını nasıl izah edersiniz?
Cevap: Talakın sıfatları arasında görülen "Hasen" tabiri, boşanma işinin güzel görülmesinden değil, talak-ı bid'iye nisbetle bu isim verilmiş bulunmaktadır. Boşanma işinin bid'at olan bir şekilde değil de, sünnete uygun biçimde yapılmış olmasından dolayı bu isim verilmiş olmaktadır.
1907 - Soru: Talak-ı bayin ile boşanmış bulunan bir kadının, kendisini boşayan kocası ölse onu yıkayabilir mi?
Cevap: Talak-ı bayinde kadın ile erkek arasında zevciyyet bağları kopmuş olacağından kadın onu yıkayamaz. Fakat, talak-ı ric'i ile boşamış olması halinde, iddet henüz dolmamış ise, kadın kendisini boşayan kocasını yıkayabilir. Çünkü, iddet devam ettiği müddetçe, zevciyyetin eserleri devam etmektedir.
1908 - Soru: İçki içenin karışı, otomatikman boş olur, diyorlar. Doğru mu? Hangi hallerde boş olduğunu anlatan bir kitap tanıtır mısınız
Cevap: Kişinin ağzından nikahı ortadan kaldıran bir lafız çıkmadıkça karısı boş olmaz. İçkinin günahı ayrı bir şey, talakın vaki olması ayrı bir husustur. Bunları birbirinden ayrı olarak incelemeli ve karıştırmamalıdır. Ö.Nasuhi Bilmen'in Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu'nun 2. cildinin boşama hükümleriyle ilgili bahsini tetkik edebilirsiniz.
1909 - Behce Fetvalarından: "Zeyd, halvet-i sahihada bulunup, gerdeğe girmediği karısını boşayıp da iddeti içinde müracaat dilese, müracaata güçlü (ve salahiyetli) olmaz" (H.Ec. 1/61)
Açıklama: Talaklar, boşanan kadının rızasına dayanmaksızın nikahın iade edilip edilememesi bakımından "Ric'i" ve "Bain" nevilerine ayrılır. Bir boşanmanın ric'i olabilmesi altı şartın bulunmasına bağlıdır. Aksi halde talak-ı bain meydana gelmiş olur. Bahsi geçen şartlar:
1 - Boşama, nikahladığı kadınla cinsi mukarenette bulunduktan sonra vuku bulmuş olmalıdır. Halvet-i sahiha bu hususta cinsi yaklaşma hükmün-de değildir.
2- Boşama, sarahaten veya işareten üç adedine yaklaşmış olmamalıdır.
3- Boşama, beynuneti (ayrılık) gerektirmeyen bir lafızla yapılmış olmalıdır.
4- Boşanma, beynunete dalalet eden bir sıfatla tavsif edilmemiş olmalıdır.
5- Boşanma, gerek büyük gerekse küçük bir şeye benzetilmemiş olmalıdır.
6- Boşanma bir ivaza yaklaştırılmamış olmalıdır.
Bu fetvada birinci şart bulunmadığı için yapılan boşama bayin talakı olmuş bulunduğundan, nikahın iadesi müracaat suretiyle değil, yeniden şahitler huzurunda nikah yapmak suretiyle olabilir.
Evlenen kadın ve erkek, devamlı geçinmek üzere nikah akdini yaparlar. Asıl bu olmakla beraber, bazı ahvalde bu akdin kaldırılması zarureti doğar. Hastalık, geçimsizlik ve ahlaki sebeplerden biri ile nikah akdinin kaldırılması yoluna gidilir. Nefsani bir arzu ile kadın alıp boşamak, Efendimiz'in (sav) lanetlediği bir davranıştır. Ayrılık, mutlaka dine uygun bir mazerete dayandırılmak ve Peygamber Efendimiz'in (sav) "Boşanma helalin en sevimsizidir" tembihi unutulmamalıdır.
1910 - Soru: Ailesini talak-ı bayinle boşayan bir kimse Şaffi mezhebine geçebilir mi?
Cevap: Karısını talak-ı bayinle boşaması sebebiyle, mezhebini yenilemek yerine nikahını yenilemek gerekir. Hanefi mezhebinde cevabı bulunamayan bir husus değildir ki, meselenin halli için diğer mezheplere müracaat zarureti olsun.
1911 - Soru: Bir erkek, hangi hallerde karısını boşayabilir?
Cevap: İffetsizlikle suçlanacak bir halde bulunması, bütün uyarmalara rağmen dini emirleri yerine getirmemekte ısrar etmesi gibi hallerde boşama yoluna gidilebilir. Ancak bunu son çare olarak düşünmelidir.
1912 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, Hind'i nikahlayacağı sırada, boşama işi Hind'in dinde olmak üzere evlense, Hind kendi nefsini boşamaya güçlü (ve salahiyetli) olur" (H.Ec. 1/56)
Açıklama: Koca, boşama işini, alacağı kadının eline vermekle, kadın kocası adına, kendisini boşama salahiyetine sahip olmaktadır. Dilediği zaman bu salahiyeti kullanabilir.
1913 - Netice Fetvalarından: "Zeyd, ölüm hastalığı sırasında karısını talak-ı bayin ile boşayıp iddeti tamam olmadan ölse, Hind varis olur" (H.Ec. 1/62)
1914 - Soru: Evli olan bir erkek, bir kadınla zina ettiği zaman zina edenin nikahı izale olur mu?"
Cevap: Nikahın izalesi, zina ile değil, boşama ile alakalı bir sözün ağızdan çıkması ile olur.
1915 - Soru: Ailesine herhangi bir sebepten dolayı üçten dokuza şart yapsa bunun hilesi var mı, nasıldır?
Cevap: Bunun şer'i yönden çaresi şöyledir: O şarta bağlanmış işi yapmadan önce karısını bir talakla boşar ve bu boşamanın üzerinden üç hayız görüp temizlenecek zaman geçer. Daha sonra o iş yapılır. Ondan sonra kadın yeni bir nikah ile nikahlanır. (İbni Abidin'in 2. cildinde Talak-ı Talik bahsine ve bir de Ömer Nasuhi Bilmen'in Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu'nun c. 2, s. 247'de madde 183'e bakınız)
1916 - Soru: Müslamanlığın şartına göre, bir erkek karısından 40 gün ayrı kalsa ailesi boş düşermiş. Bu iddiaya siz ne dersiniz?
Cevap: Bu iddia, zırva ve uydurma bir laftır. İlmi ve dini bakımdan hiçbir dayanağı yoktur. Ağızdan "boşamak" sözü çıkmadıktan sonra değil kırk gün, kırk hafta veya kırk ay bile geçse nikahına asla bir zarar gelmez.
1917 - Netice Fetvalarından: "Nikahın son bulması, nikah akdinin üç defa yapılması ile değil, talakın üç defa vuku bulması ile olur" (H.Ec. 1/61)
1918 - Behce Fetvalarından: "Zeyd, talak-ı ric'i ile boşadığı kadının bulunmadığı bir sırada, "Karım falana müracaat ettim" deyip de sözünü şahitlendirse müracaat etmiş olur" (H.Ec. 1/61)
Açıklama: Talak-ı ric'inin hükmü, iddet dolmadan önce kocanın zevcesine dönüş yapabilmelidir. Diğer bir ifade ile, nikahı devam ettirebilmesidir.
Bir erkek, talak-ı ric'i ile boşadığı karısına, iddeti içinde belirli lafızlardan biri ile sözlü müracaat edebileceği gibi, cinsi mukarenet, şehvetle dokunma veya öpme gibi davranışla fiilen de müracaat yapabilir.
Sözlü müracaat, "Sana müracaat ettim," Sana rücu ettim", "Seni kendime reddettim", "Karımı imsak ettim" gibi sarih tabirlerden biri ile yapılabileceği gibi, "Sen zevcemsin" ve "Sen benim yanımda olduğun gibisin" şeklinde kınai lafızlarla da yapılabilir.
Ric'atin fiille olanına gelince, hürmet-i musahareyi gerektiren herhangi bir işle tahakkuk eder. Bir kimse, talak-ı ric'i ile boşadığı ve iddeti devam eden kadını öpse veya cinsi mukarenette bulunsa müracaatı hasıl olur.
1919 - Feyziye Fetvalarından: "Talak-ı ric'i yolu ile yapılan boşamada iddet tamam olduktan sonra, nikah yapılmadan cinsi mukarenet yapılamaz" (H.Ec. 1/68)
Açıklama: Talak-ı ric'ide iddet üç hayızdır. Erkek, bu müddet içerisinde karısına müracaat etmezse, talak, bayine dönüşmüş olur. Bu sebeple şahitler huzurunda dini esaslara uygun olarak nikah yapılmadıkça zevciyyet muamelesi helal olmaz.
1920 - Ali Efendi Fetvalarından: "Mecnunun boşaması vaki (ve geçerli) olmaz" (H.Ec. 1/52)
Açıklama: Talakın vukuunun şartlarından biri de, kocanın boşamaya ehil (uyanık ve mükellef) olmasıdır, bu sebeple delinin, çocuğun ve uyuyan kimsenin talakı vaki olmaz.
1921 - Ali Efendi Fetvalarından: "Uyayan kimsenin, uyku halinde (söylediği) boşadım sözü, sahih (ve geçerli) olmaz" (H.Ec. 1/52)
1922 - Ali Efendi Fetvalanndan: "İkrah ile boşama vaki (ve geçerli) olur" (H.Ec. 1/52)
Açıklama: Korkutmak veya cebr edilmek sonucu yapılan boşamalar geçerli sayılmıştır. Zira zorlama, ihtiyarı iptal etmez ve iradeyi ortadan kaldırmaz. Zorlanan kimse, iki şeyden birini tercih ederek, iradesiyle boşamada bulunduğundan talakı geçerli sayılmıştır.
1923 - Behce Fetvalarından: "Boşama işi iki ayrı şartın vuku bulmasına bağlansa, biri vaki olup diğeri olmasa boşama meydana gelmiş olmaz" (H.Ec. 1/55)
Açıklama: Şarta bağlanmış olan talaka "Talak ile Tal'lik" adı verilmektedir. Bu yoldan yapılacak bir boşama, iki şarta bağlanacak olsa, şartlardan birinin meydana gelmesi ile talak vaki olmaz.
1924 - Soru: Ben, aile içinde olan geçimsizlik yüzünden (yüz kızartıcı suçu olmadan) hiddetlendim ve ailemi üç talak ile boşadım. Şimdi ise yaptığım hataya pişmanım. Tanıdığım hoca efendilere sordum. "Dinimiz, beraber yaşamanıza müsaade etmez" dediler. Bazı kişiler de şöyle diyorlar: "Bir kadını boşayıp da çocukları ile birlikte vebalini yüklenmekten ise aileni al da kendi günahının cezasını çek" Bu durum karşısında nasıl hareket etmeliyim?
Cevap: Üç talakla boşanmış bir kadınla evliliği devam ettirmek, dini hükümlere göre haramdır. O kimselerin sözleri tamamen yanlış ve cahilane tavsiyelerdir. Batıl sözle amel etmek, cehenneme post sermek olur. Ağzınızdan çıkan sözün sonucuna katlanmanız gerekir. Artık o kadın, sizin tamamen yabancınız olmuş bulunmaktadır. Onunla zevciyyet rabıtası kalmadığından bir araya gelmeniz zina cezasını gerektirir.
1925 - Soru: Kadında öyle bir hastalık var ki, başkasına bulaşıcı, yıkanmasına engel olacak durumda. Yıkandığı takdirde ölüm tehlikesi gibi bir durumu bulunan kadın ile yaşantısı olursa boşanmakta dinen mahzur olur mu?
Cevap: Hastalık sebebiyle hemen boşanmayı düşünmek yanlıştır. Ailenizin tedavisine çalışınız ve tutulmuş bulunduğu hastalığı, mütehassısına gösterip ilaçlarını kullanmasını bekleyiniz. Cenab-ı Hak her hastalık için bir şifa halk etmiş bulunmaktadır. Yeter ki siz onu arayınız ve bulmaya gayret gösteriniz. Bana öyle geliyor ki, siz boşanma kararına varmış, mevcut olan hal ve hastalıkları mazeret olarak ileri sürer gibisiniz.
1926 - Behce Fetvalarından: "Talak-ı ric'i ile boşanmış bir kadının, kendisini boşayan erkeğe şehvetle dokunması veya öpmesi de bir müracaat olur" (H.Ec. 1/16)
Açıklama: Ric'i talakla boşanan kadın, iddet beklediği sırada kendisini boşayan erkeğe sözle müracaat yapamaz. Ancak fiilen müracaatta bulunabilir. Fetva ve müsaadeyi ve dini hükmü dile getirmiş bulunmaktadır.
1927 - Feyziye Fetvalarından: "Sana cinsi mukarenette bulunmayacağım, diye yemin ettiği karısına ila müddeti içinde yaklaşmış olsa, keffaret-i yemin lazım olur" (H.Ec. 1/67)
Açıklama: Yukarıda da belirtildiği üzere ila yapmış olan bir erkek, belirttiği zaman dolasıya kadar karısı ile cinsi mukarenette bulunmazsa, talak-ı bayin vücuda gelir. Cinsi yakınlıkta bulunsa yemin keffareti ile mükellef olur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:37

ÜÇ TALAK MESELESİ
Üç talak meselesi üzerinde müçtehidler ve fıkıh alimleri, birçok açıklamalarda bulunmuşlar ve bunun neticeleri hakkında mufassal bilgiler sunmuşlardır. Bu hususla ilgili fetvaları din kardeşlerimizin istifadesine arzetmeden önce kısa bir açıklama yapmakta fayda mülahaza etmekteyiz.
a) Ayrı ayrı zamanlarda birer birer boşama yaparak üç boşamada bulunmak
b) Önce bir, daha sonra iki talak ile üç boşama hakkını kullanmak
c) Önce iki, sonra bir boşamada bulunmak suretiyle üç talak vermek
d) Bir defada üç talak vermek suretiyle bütün boşama haklarını bir defada kullanmak.
Bu sayılan şekillerin hangisinden gidilecek olursa, neticede "üç" boşama vuku bulmuş olacaktır. İslam fukahasının bu mevzua ışık tutacak bir kısım fetvalarını aşağıya alıyoruz.
1928 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karısına hitaben bir daha seninle cima edersem üç talak ile şart olsun, deyip bir ay geçince cima etmeden talak-ı bayin ile boşasa ve iddeti içinde iken tekrar nikahlasa da cinsi mukarenette bulunsa üç talak vaki olur."
Açıklama: Üç talakı önlemenin yolu yukarıda açıklanmıştır. İddetin dolması beklenmeden nikah kıyılıp cima edildiği için boşama vaki olur.
1929 - Netice Fetvalarından: "Başka bir memlekete giden kimse, bo-şamaya niyet ederek karısına hitaben, altı aya kadar gelmezsem başkasına var, deyip gitse ve (belirtilen zamanda) gelmese karısı ayrılmış olur" (H.Ec. /51)
1930 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, karısına hitaben "İraden elinde olsun, istersen üç talak ile boş ol" deyip kadın sükut etse boşama vaki olmaz" (H.Ec. 1/56)
1931 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, karısını üç talak ile boşadıktan sonra "Ben, bundan önce karımı bir talak île boşamıştım, iddeti dolmuştu" deyip kadın da bu sözü doğrulasa itibar olunmaz" (H.ec. 1/56)
1932 - Abdürrahim Fetvalarından: "İraden elinde olsun" dediğinde kadın boşanmayı ihtiyar etmese (koca) daha sonra "üç talak ile boş ol" dese, üç boşama meydana gelmiş olur" (H.Ec. 1/55)
1933 - Behce Fetvalarından: "Bir kere "Şart olsun" deyip de üç talaka niyet eylese, bir boşama vaki olur" (H.Ec. 1/50)
Açıklama: Üç talakın vukuu için sadece kalben niyet etmek kafi değildir. Ya sarahaten üç sayısını söylemek veya üç sayısını ifade eden bir işaretle boşama yapmak gerekir.
1934 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, taldk-ı bayin ile boşamış olduğu kadına, iddeti içinde üç talakla boş ol dese üç boşama meydana gelmiş olur" (H.Ec. 1/51)
Açıklama: Talak-ı bayin, hanımı ile gerdeğe girmeden önce, sarih veya kınai lafızlardan biri ile yapılan boşama veya gerdeğe girdikten sonra sen mübanesin, seni ibane ettim, gibi beynuneti ifade eden lafızlardan biri ile vukuu bulan boşamalardır.
Talak-ı bayin ile yapılan boşamada, henüz iddet dolmadan, karısını iki veya üç talakla boşasa, söylediği sayıya göre boşama meydana gelir.
1935 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, karısına beş talakla boş ol dese, üç boşama meydana gelir" (H.Ec. 1/51)
Açıklama: Hür bir erkeğin boşama hakkı en son üç defadır. Bundan fazla söylenmesi halinde üç talak vaki olur, geri kalanı lağv olur.
1936 - Abdürrahim Fetvalarından: "Bir erkek karısına (bitaben) "Eğer istersen benden üç talakla boş ol" dese kadın da sükut edip ağlasa boş olmaz" (H.Ec. 1/52)
Açıklama: Kadının ağlaması, duyduğu haberden razı olmadığı ve boşanmak istemediğini ifade eder. Bu sebeple, boşama vaki olmaz.
1937 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karısına "Birden üçe kadar boş ol" dese, iki boşama vaki olur" (H.Ec. 1/52)
Açıklama: Sayılarla ifade edilen hususlarda, sınır teşkil eden rakam, kastedilen sayıya dahil olmaz. Bu sebeple ancak iki boşama vaki olur.
1938 - Abdürrahim Fetvalarından: "İki karısı olan Zeyd, hanımlarına hitaben, eğer falan yere giderseniz üçer talakla boş olun, dediğinde biri gidip diğeri gitmese boşama meydana gelmez" (H.Ec. 1/66)
Açıklama: Kocanın hitabında her iki kadın müşterek bulunduğundan ancak ikisinin gitmesi ile üç talak meydana gelir. Fakat birisinin gitmesi ile şart tam olarak tahakkuk etmediğinden, üç boşama meydana gelmez.
1939 - Ali Efendi Fetvalarından: "Karısını boşamış olan bir kimseye, "Hanımını bir talakla mı boşadın?" diye sorulduğunda, "Bir, iki, üç, dört" diye cevap verse ailesi üç talakla boşanmış olur" (H.Ec. 1/67)
1940 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd'e "Falan işi işlersen karın üç talakla boş olsun mu?" dediklerinde "Olsun" deyip o işi yapsa, karısı üç talakla boş olur" (H.Ec. 1/69)
1941 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, "Karım Hind'in üzerine evlenecek olursam talak-ı selase üzerime olsun" deyip daha sonra Zeyneb'i nikahlasa ikisinden birisi üç talakla boş olup, Zeyd'e hangisinin boş olduğu açıklatılır" (H.Ec. 1/71)
1942 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, hanımlarına hitaben, "Eğer falan şeyi yaparsanız üçer talakla benden boş olun" deyip, (sonra bu durumdan kurtulmak için) zevcelerini talak-ı bayın ile boşayıp, iddet olduktan sonra o işi yapacak olurlarsa, Zeyd'e tekrar nikahları yapılabilir. Daha sonra o işi yapsalar artık (üç talakla) boş olmazlar" (H.Ec. 1/72)
1943 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd'den üç defa kelimesi küfür sadır olsa hülle icap etmez" (H.Ec. 1/69)
Açıklama: Küfür kelimesini sarfeden kimsenin İslamiyet'le bağlantısı koptuğu gibi, karısının nikah bağlantısı da kopar. Ancak, küfür kelimesi ile olan ayrılığın neticesi, talak lafzı ile olan ayrılıktan farklıdır. Talak (boşama) lafzının üç defa tekrarı, hülleyi gerektirir. Küfür lafzı ile nikah zedelenir ve yenilenmesi gerekirse de üç defa tekrarı halinde hülle icap etmeksizin nikah yapılabilir.
1944 - Behce Fetvalarından: "Zeyd, bir işi yapmamak üzere üç talaka şart etse, sonra karısını bir talakla boşayıp iddeti dolduktan sonra o işi yapsa, boşama vaki olmaz" (H.Ec. 1/57)
Açıklama: Üç talak, bir şarta bağlanarak konuşulmuş olsa, bunu ortadan kaldırmak için önce bir talak ile kadını boşayıp üç adet göresiye kadar beklenilir ve böylece iddetini doldurduktan sonra o iş yapılacak olursa, üç talak vaki olmaz. Yeniden nikah akdi ile evliliğin devamı temin edilmiş olur.
1945 - Netice Fetvalarından: "Boş ol" lafzı ile talak-ı ric'i vaki olur. Bu durumda, iddet dolduktan sonra "üç talakla boş ol" dese hülle yapılmaksızın (o kadını) nikahlayabilir" (H.Ec. 1/59)
Açıklama: Bu fetvada iddeti dolan kadın, talaka mahal olmaktan çıkmış olmaktadır. Bu itibarla "üç talakla boş ol" denilmesi, onun hakkında geçerli olmaz. Bu sebeple de hülle yapılmaksızın nikahlanabilir.
1946 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, gerdeğe girdiği hanımına, "Benden boş ol" deyip, iddeti devam ederken, "Üç talakla boş ol" dese, hülle yapılmadan o kadını tekrar nikahlamaya güçlü (ve muktedir) olamaz" (H.Ec. 1/66)
1947 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, hamile bulunan karısını üç talakla boşasa, hülle yapılmadan (tekrar) nikah laması caiz olmaz" (H.Ec. 1/67)
1948 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd falan işi yaparsam karım üç talak ile boş olsun dese ve o karısını boşayıp başkası ile evlendikten sonra o işi yapmış olsa üç talak vaki olmaz" (H.Ec. 1/63)
Açıklama: O kimse, bu sözü sarfettiği zaman nikahı altında bulunan kadını boşayınca yapılan talik talakı yıkılmış olur. Başka bir kadın ile evlenince, bu söz ve şart olmaksızın nikahlanmış olacağından, bahsi geçen işi yapmakla talak vaki olmaz.
1949 - Behce Fetvalarından: "Kocanın inkar ettiği üç talakı, Hind'in gösterdiği şahitlerin biri, bir talaka; diğeri iki, bir diğeri de üç boşanmaya şahitlik etseler üç boşama sabit olur" (H.Ec. 1/63)
1950 - Netice Fetvalarından: "Talak-ı ric'i ile boşadığı kadın için "Eğer müracaat edersem üç talak ile boş olsun" deyip de iddeti tamam olduktan sonra nikahlamış olsa, talak vaki olmaz" (H.Ec. 1/53)
Açıklama: Talak-ı ric'ide yapılacak müracaat, iddet dolmadan önce olacaktır. Kadın üç adet görüp temizlenince boşama talak-ı bayin'e dönüşmüş ve kadın ile erkek arasında tam bir ayrılık vücuda gelmiş olur. Müracaat etme şartına bağlanan üç talak, iddetin dolması ile yıkılmış olacağından, daha sonra nikah kıyılması ile talak vaki olmaz.
1951 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, karısına hitaben "Sen boşsun" deyip sükut ettikten sonra, "Üç olarak" dese, susması nefesinin kesilmesinden ise, üç talak vaki olur" (H.Ec. 1/53)
1952 - Ali Efendi Fetvalarından: "Falan işiyaparsam üç talak üzerime olsun, dese böyle demek oranın örfünde üç talak ile boş olsun demek ise, o işi yaptığında üç boşama vaki olur" (H.Ec. 1/61)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:38

BOŞANMA GEREKTİREN SÖZLER
1953 - Behce Fetvalarından: "Müzakere-i talak veya gadap halinde, karısının babasına hitaben, kızını istemem, kime isterse varsın, dese talaka niyet etmedikçe ayrılmış olmaz" (H.Ec. 1/53)
Açıklama: Boşamada kullanılan kınai lafızlar üç çeşittir:
1- Boşamaya ihtimalleri olduğu gibi, koca tarafından vukuu bulan boşamak istemenin reddine de ihtimali bulunan lafızlardır: "Kalk, çık, git" lafızları gibi. Bunların, "Seni boşadım kalk, git" manasına ihtimali bulunduğu gibi, "Kalk, git de aramızdaki kavga bertaraf olsun" manasına olarak boşamayı reddetmeye de ihtimali vardır.
2- Hem talak'a hem de tekdire ihtimali bulunan lafızlardır: "Sen hainsin" tabiri gibi. Şöyle ki: Bain lafzı, beynunetten alınmıştır. Beynunet ise ayrılık manasınadır. Bu halde, "Sen hainsin" tabirinin hem "Vuslat-ı nikahtan munfasılsın" manasına hem de "Hayırdan berisin" manasına ihtimali vardır.
3- Yalnız boşamaya kullanılan, redde ve tekdire ihtimali bulunmayan lafızlardır:"İddet bekle", "Rahmini temizle" tabirleri gibi.
Kınai lafızların kullanılması sırasında üç hal tasavvur olunmaktadır: Rıza hali, gadap hali, müzakere-i talak hali.
1- Rıza hali: Kocanın hiddetli olmadığı ve karısı ile aralarında talaka dair bir müzakerenin cereyan etmediği haldir.
2- Gadap hali: Kocanın hiddetli ve dargın bulunduğu haldir.
3- Müzakere-i talak hali: Koca ile karı arasında talak'a dair bir konuşma cereyan ettiği haldir.
Rıza halinde üç nevi kınai lafızların herhangi biriyle boşamanın meydana gelmesi niyete dayanmaktadır. Niyet bulunmadıkça boşama vaki olmaz. Çünkü bu lafızların talaktan başka bir şeye de ihtimali vardır. Sarih bulunan kınai lafızlar ise bundan müstesna bulunmaktadır.
Gadap halinde, birinci ve ikinci nevi kınai lafızlardan biri ile boşamanın vukuu, niyete muhtaçtır. Fakat, üçüncü nevi kınai lafızlardan biri ile boşamanın meydana gelmesi niyete muhtaç değildir. Çünkü bu nevi lafızlar, sadece boşamayla ilgilidir. Başka bir manaya da ihtimali varsa da redde ihtimalleri yoktur. Bu halde, sözün zahirinden boşama ciheti tercih edilir.
Talak konuşulması halinde ise birinci nevi lafızlar ile boşamanın meydana gelmesi niyete dayanır. İkinci ve üçüncü nevi lafızlar ile talakın vukuu niyete dayanmaz. Çünkü birinci nevi de gösterilen lafızların hem boşamaya hem de reddetmeye ihtimali olduğu gibi, müzakere-i talak halinin de hem talaka hem de boşamaya niyet etmeyip redde niyet ettiğini ifade ederse, halin zahiri kendisini tekzip etmeyeceği cihetle tasdik olunur.
1954 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd'e hitaben falan işi yapsana, dediklerinde, "Ben o işi işlememeye şartlıyım" deyip o işi yapsa, maksadı boşama şartı ise (talak) vaki olur" (H.Ec. 1/51)
1955 - Behce Fetvalarından: "Zeyd, karısına hitaben benim avradım değilsin, deyip boşamaya niyet etmese talak vaki olmaz" (H.Ec. 1/52)
Açıklama: Boşanmada kullanılan lafızlar sarih ve kinaye olmak üzere ikiye ayrılır. Kınai tabirler, esasen boşama sözleri olmayıp hem talakta hem de başka manalarda kullanılabilecek lafızlar olduğundan, niyet bulunmadıkça, gadap veya boşanma ile ilgili konuşulmuş olmadıkça bunlar ile talak vaki olmaz. Kinaye lafızlarının bir kısmı, talakta kullanılmalarının galip olmasından dolayı, sarih hükmündedir. Bu kısımdaki lafızlar ile niyete muhtaç olmadan boşama tahakkuk eder. "Sen bana haramsın" demek gibi.
Niyet edildiği zaman talak-ı bayin vaki olan bazı lafızlar:
1- Seni terkettim
2- Yolunu tahliye ettim
3- Talakını terk ettim
4- Benden halas oldun
5- Benden uzak ol
6- Benden git muradına er
7- Aramızdaki nikahı feshettim
8- Aramızda nikah yoktur
9- Zevcemden başka oldun
10- Seni bıraktım
11- Kalk
12- Çık
13- Git
14- Cehenneme git
15- Örtün
16- Başını ört
17- Tezevvüc et
18- Şimdiden sonra anam ol
19- Seni istemem. Kime istersen var
20- Hangi yola istersen git
21- Hurre ol
22- Azad ol
23- Sen hurresin
24- Benim için üzerinde nikah yoktur
25- Bana ecnebiyye ol
26- Benim için üzerinde mülk yoktur
27- Dörtyol sana açıktır, hangi yolu istersen tut
28- Senden geçtim
29- Sen bana domuz gibisin
30- Sen bana leş gibisin
1956 - Soru: Bir kimse nikahlısına "Üçten dokuza şart olsun, benden boşsun" dese boş olur mu?
Cevap: Evet, üç talakla boş olur.
1957 - Soru: Bir kimse, bir şahsın ağzına veya gözüne küfretse, muhatabı da "Aynını sana iade ediyorum" dese karısı boş olur mu?
Cevap: Bu laflar çirkin olmakla beraber, nikah bağını koparacak sözler değildir.
1958 - Soru: Evli bir kimse, karısını Türkiye'de bırakarak Almanya'ya çalışmaya gitse ve orada iken karısını boşasa, bu kadın kendisini boşayan adamın babasına bakmak üzere kayınpederinin yanında kalabilir mi?
Cevap: Kocasından boşanan bir kadın, üç adet görüp temizleninceye kadar, kocanın evinde kalır. Bu müddet içerisinde kadının nafakası da kocaya aittir. Bu müddet dolduktan sonra, artık kadın babasının veya kendi evine döner.
1959 - Soru: Zeyd herhangi bir şeye kızdığı için falancanın evine girersem alacağım kızlar boş olsun dese, nikahlanmadığı bütün kızlarla evlenemez mi, bu hususta ne yapmalıdır?
Cevap: O işi ince yapar, daha sonra evlenirse aldığı kız, ondan sonra evleneceği kız, daha sonra nikahlayacağı kız boş olur. Fakat önce evlenir, daha sonra o işi, yani girmeyeceğim dediği eve girme fiilini yaparsa boş olmaz. Çünkü şart olan, o işin evlenmeden önce yapılmasıdır. (Hukuk-i İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, c. 2, s. 257, madde 200) Fakat, bu boşanmış bulunan kadınlarla tekrar nikahlanacak olsa, artık bunlar boş olmaz. (Aynı eser, aynı sayfa ve madde 197)
1960 - Soru: Bir kimse, üzerinde dini nikah bulunmadığı halde, "Evlendiğimde ilk ailem boş olsun" derse, o kimsenin ailesi hakikaten boş olur mu?
Cevap: Evet, dini hükümlere göre ilk aile, bir talak ile boş olur. Ömer Nasuhi Bilmen'in "Hukuk-ı İslamiye ve Istılahat-i Fıkhiye" kamusunun "Talakların Şarta Taliki" bahsini dikkatle okumanızı tavsiye ederiz.
1961 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Evli bulunan Zeyd, her helal üzerime haram olsun, dese karısı talak-ı bayin ile boşanmış olur (H.Ec. 1/50)
Açıklama: Bu tabir, kınai lafızlardan olup, boşamada kullanıldığı bilindiği için, niyete muhtaç olmaksızın boşama meydana gelir.
1962 - Behce Fetvalarından: "Dilsiz olan kimse, bilinen işareti ile karısını boşasa talak vaki olur" (H.Ec. 1/50) Açıklama: İnsan, meramını konuşmak suretiyle ifadeye çalışır. Konuşma iktidarında bulunmayan dilsiz ise işaretle düşüncelerini ortaya koyar. Dilsiz bir erkek, ayrılmayı ifade eden ve karşı tarafın anladığı işaretle karısını boşasa, talak geçerli olur.
1963 - Soru: Ailem ile aramız pek iyi değil. Benim İslami ikazlarıma kulak asmaz ve beni dinlemez. Ben de bazen sinirlenip, "Defol git. Seni istemiyorum. Bu evde işin yok" gibi laflar sarfetmiştim. Fakat öğrendim ki bu şekilde sözler ile kadına hitap edilir ise kadın boş olur, nikahı bozulurmuş. Ailem ile aramızdaki nikah durumu nasıl olacak? Ben bu sözlerle nikahsız kalacağımı bilmediğim için hiddetle bu sözleri sarfettim. Bunun hükmü dinimize göre nedir?
Cevap: Kullandığımız ifadeler, kapalı lafızlar olup, boşanmanın bu sözlerle meydana gelmesi, boşanmaya niyet etmiş olmaya bağlıdır. Boşama niyeti yok iken kullanması halinde "Kalk git de aramızdaki kavga son bulsun, seni bu halde görmek istimiyorum" manasına ihtimali vardır. Mektubunuzdaki "Ben bu sözlerle nikahsız kalacağımı bilmediğim için" cümlesi, boşanma maksadı ile kullanmadığınızı belirtmektedir. Bu durum karşısında söylediğiniz söz ile -boşanma kastı bulunmadığı için- nikahınıza bir zarar gelmiş değildir. Fakat size tavsiyem, "Boşama ile uzak veya yakından alakası bulunan sözleri asla ağzınıza almayın."
1964 - Soru: Bir erkek, hanımına gönderdiği mektupta, kendisini boşadığını bildirse ve fakat bu hususu tebliğe bir şahsı vekil kılmasa kadın boş olur mu?
Cevap: Mektubu yazdığı andan itibaren boşanma vukua gelmiş olur. Şayet mektuba, "Bu mektubu aldığı zaman benden boşsun" demiş ise, o takdirde, boşama işi, mektubun kadının eline geçmesiyle tamam olur.
1965 - Soru: Bir kimse hanımına, şaka olarak "Sen benden boşsun" dese boş olur mu?
Cevap: Evet, dinen karısı boş olur. Nikah ve boşamakla ilgili hususlarda sarfedilecek sözün şakası yoktur. Hepsi ciddi ve sahihtir.
1966 - Netice Fetvalarından: "Şart lafzının boşama manasına geldiği bilinen bir beldede "Şart olsun" kelamına bağlanan bir boşama ile Talak-ı ric'i vaki olur" (H.Ec. 1/55)
1967 - Ali Efendi Fetvalarından: "Kadın, kocasına hitaben sana kadınlık yapmam, dese, koca da öyle ise benim karım yoktur, dese talak vaki olmaz" (H.Ec. 1/55)
Açıklama: "Benim karım yoktur" sözü, nikahı kaldıran bir lafız olmayıp, "Bana sadık, bana vefalı bir zevcem yoktur" manasına gelir.
1968 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, karısına senden geçtim, dese boşamaya niyet etmiş ise talak vakif olur" (H.Ec. 1/55)
Açıklama: Bu söz, senden vazgeçtim manasına gelebileceği gibi, "Senin kusurundan geçtim, suçunu bağışladım" manasına alınma ihtimali de vardır. Bu sebeple boşanma vaki olması niyete bağlıdır.
1969 - Netice Fetvalarından: "Boşadım" lafzı ile talak vaki olur" (H.Ec. 1/51)
Açıklama: Arapça'daki talak kelimesine karşılık Türkçe'de "boş" lafzı kullanılmaktadır. Bir kimse karısına "sen boşsun" dese, talak-ı ric'i vaki olur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:39

1970 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, karısına hitaben boş ol dediğinde, açık bir sesle ve bu söz bitişik olarak "İnşaallah" dese boşanma vaki olmaz" (H.Ec. 1/51)
Açıklama: Bu tabiri kullanmaya istisna-i ta'tili" adı verilmektedir. Zira, "İnşaallah" sözü, boşama lafzına bitişik olarak söylenince, talakın vuku bulmasına engel olur. İsterse bunu ifade eden kimse, sözün manasını bilmiş olmasın, hüküm değişmez. Bu hususta dikkat edilecek nokta "İnşaallah" cümlesinin boşama kelimesine bitişik olarak kullanılmış olmasıdır. "İnşaallah seni boşadım" veya "Sen benden boşsun İnşaallah" demek gibi. Fakat, İnşaallah sözü, aradan bir zaman geçtikten sonra söylenecek olsa, talakın vukuuna engel olmaz.
Talakın vukuu bulması için aranan şartlardan biri de talakın istisnadan, yani "İnşaallah' sözünden hali olmasıdır.
1971 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, zevcesine sen benim üzerime annem ve kız kardeşim gibi haramsın dediğinde, boşamaya niyet etse talak-ı bayin ile ayrılmış olur" (H.Ec. 1/59)
1972 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, karısına kız kardeşim ol, dese boşamayı kasdetmiş olmadıkça karısı boş olmaz" (H.Ec. 1/53)
Açıklama: Bazı tabirler vardır ki, bunlarla boşamanın vukuu niyete bağlı bulunmaktadır. Boşamayı niyete alarak "Bundan sonra anam ol" veya "Kızkardeşim ol" dese, karısı talak-ı bayin ile boş olur. Şayet niyet etmemiş ise, bu tabir ile boşama meydana gelmiş olmaz.
1973 - Netice Fetvalarından: "(Karısı ile) beraber yemek yemeye "şart" edip bir sofrada ayrı ayrı kaplarda yemek yeseler, boşanma vaki olmaz" (H.Ec. 1/53)
1974 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, karısına (hitaben) var yıkıl git karşımdan" dese, fakat boşamaya niyet etmese karışı boş olmaz" (H.Ec. 1/53)
Açıklama: Bu sözü öfke halinde veya boşama işini müzakere sırasında, talak niyeti ile söylerse, talak-ı bayin vaki olur. Boşamaya niyet etmezse talak vaki olmaz.
1975 - Behce Fetvalarından: "Bazen iyileşen deli, iyileştiği bir sırada karısını boşasa talak vaki olur" (H.Ec. 1/53)
Açıklama: Mecnun, aklı başına geldiğinde talaka ehil olur. Bu sırada yapacağı boşama geçerli sayılır.
1976 - Ali Efendi Fetvalarından: "Erkek, babasının evinde bulunan karısının verilmesini istediğinde kadının babası "Vermem" deyip koca "Ben de onu istemem" dese kadın boş olmaz" (H.Ec. 1/54)
1977 - Ali Efendi Fetvalarından: "Bir erkek, bana kadın lazım değil dese boşama vaki olmaz" (H.Ec. 1/54)
1978 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, karısı Hind için "Aramızda nikah yoktur" dese ve bu sözü ile boşamaya niyet etse, boşama vaki olur" (H.Ec. 1/54)
Açıklama: Bu söz, nikahı kaldırmayı ifade ettiğinden dolayı boşama vaki olur.
1979 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd'e karın var mı? denildiğinde yoktur dese boşama vaki olmaz" (H.Ec. 1/54)
Açıklama: Yalan bir beyanda bulunmak, nikahı altındaki karısının boş düşmesine sebep olmaz. "Yoktur" sözü, "Boştur" manasına gelmediğinden, nikah akdine zarar gelmez.
1980 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karısına hitaben bana na mahrem oldun ve bana haramsın dese, zevcesi taîak-ı bayin ile ayrılmış olur (H.Ec. 1/54)
1981 - Behce Fetvalanndan: "Zeyd, her kim falan işi işleyecek olursa karısı boş olsun deyip sonra kendisi işlese boşama vaki olur (H.Ec. 1/56)
1982 - Behce Fetvalarından: "Bir adam, karısına hitaben, iznim olmadan falan işi yapacak olursan şart olsun dese ve karısı da izinsiz olarak o işi yapsa boşama meydana gelir" (H.Ec. 1/56)
1983 - Netice Fetvalarından: "Zeyd'e karını boşadın mı? denildiğinde boşadım diye haber verse talak vaki olur" (H.Ec. 1/56)
1984 - Behce Fetvalarından: "Borcunu alacaklıya vermeye şart edip, başka bir şahsa borcunu vermesini emretse boşama vaki olur (H.Ec. 1/55)
1985 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Bir adam, karısına hitaben sen bana haramsın dese boşamayı kastetmese de talak vaki olur" (H.Ec. 1/55)
Açıklama: "Sen bana haramsın" tabiri, kınai lafızlardan olup, talakta kullanıldığı mütearef (bilinmiş) olmaktadır. Bu sebeple niyete bağlı olmaksızın talak vaki olur.
1986 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, müzakere-i talak sırasında zevcemden geçtim, dese karısı kendisinden ayrılmış olur."
Açıklama: Müzakere-i talak hali, karı ile koca arasında boşanmaya dair bir müzakerenin cereyan ettiği haldir. Bu sırada, karımdan vazgeçtim, senden geçtim, dese talak-ı bayin vaki olur.
1987 - Behce Fetvalarından: "Zeyd, öfke halinde karısını boşadığını bilip, sayısını bilemese bir boşama vaki olur" (H.Ec. 1/51)
1988 - Feyziye Fetvalarından: "Zeyd, karısına hitaben "Muradım seni boşamaktır" deyip lakin boşamasa talak vaki olmaz" (H.Ec. 1/63)
1989 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd karısına hitaben, sen öldükten sonra evlenecek olursam anam avradım olsun dese kadın ölünce Zeyd evlenecek olsa talak vaki olmaz" (H.Ec. 1/64)
Açıklama: Bu yakışıksız lafı konuşmanın çirkinliği münakaşa götürmeyecek kadar açıktır. Ancak bahsi geçen kelimeyi konuşmakla kadın boş düşmez.
1990 - Ali Efendi Fetvalarından: "Bekar olan Zeyd, falan işi yaparsam alacağım kadın boş olsun dese, o işi işlemeden önce evlense, daha sonra işlese karısı boş olmaz" (H.Ec. 1/61)
1991 - Abdürrahim Fetvalarından: "Bugün şu köyden çıkıp gitmezsem şart olsun diyen kimse, o gün çoluk ve çocuğunu o köyde bırakıp gitse, sonra gelip o köyde otursa, karışı boş olmaz" (H.Ec. 1/657)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:39

Açıklama: Şart ettiği çıkıp gitme işiydi, onu yerine getirdi. "Bir daha buraya dönmem" demediği için, dönüp de o köyde oturacak olsa, karısı boş olmaz.
1992 - Behce Fetvalarından: "Her ne zaman falan işi yaparsam şart olsun, dese, sonra o işi yapsa karısı boş olur. Tekrar nikahlayıp gene işlese, gene boşama vukua gelir" (H.Ec. 1/59)
Açıklama: Şartta kullanılan "Her zaman" tabiri, zamanları kuşatıcı bir ifadedir. Bu sebeple o işi ne zaman işleyecek olsa karısı boş olur.
1993 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, yabancı bir kadın olan Hind'e, seninle evlenirsem boş ol dese, sonra o kadını nikahlasa boş olur. Onunla gerdeğe girmedi ise mehrin yarısını; girmiş ise mehr-i mislin tamamını vermek lazım gelir" (H.Ec. 1/58)
Açıklama: Zeyd, nikah akdini engellemeye çalışmasaydı karısı boş düşecek idi. Fakat bu izdivacı engellemeye çalışmış olduğu için boşama meydana gelmez.
1994 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, karısına hitaben, eğer falan kimsenin evine varırsam helalim haram olsun deyip sonra oraya varsa, karısı talak-ı bayin ile boşanmış olur" (H.Ec. 1/58)
1995 - Behce Fetvalarından: "Bir işi yapmamaya bağlayarak, bu işi yaparsam alıp alacağım boş olsun diyen kimse, o işi yapıp sonra Hind'i nikahlasa boş olur. Daha sonra Zeynep ile evlense o da boş olur" (H.Ec. 1/58)
1996 - Netice Fetvalarından: "Zeyd, karısı Hind'i haksız olarak dövmemeye şart edip Hind kocası Zeyd'e haramkar ve benzeri sözler ile şart ettiğinde dövse, boşama vaki olmaz" (H.Ec. 1/53)
Açıklama: "Haksız olarak dövmeme" kaydı, kocaya karşı sarf edilen "Haramkar" sözünden infial duyarak dövmeyi şart tabirinin dışında bırakmış olmaktadır. Zira erkek bu sözü duyunca dövmekte haklı sayılmasa bile mazur kabul edilir. Kadının dövülmesi de sebepsiz meydana gelmiş olduğundan talak vaki olmaz.
1997 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, hanımına hitaben, ben bugün seni babanın evine götürmeye şartlıyım, gel gidelim deyip karısı da gitmese ve o gün götürmek mümkün olmasa, şart lafzı ile boşamayı diledi ise karısı boş olur" (H.Ec. 1/52)
1998 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karısına hitaben eğer beni istemezsen mehrin koynumdadır vereyim dese boşama vaki olmaz" (H.Ec. 1/53)
1999 - Ali Efendi Fetvalarından: "Falan işi yaparsam karım boş olsun dese, lakin o işi yapmasa karısı boş olmaz" (H.Ec. 1/57)
2000 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd'e falan işi yaparsan karın boş olsun mu? dediklerinde, sükut edip sonra o işiyapsa karısı boş olmaz" (H.Ec. 1/57)
2001 - Ali Efendi Fetvalarından: "Falan işiyaparsam, helalim haram olsun deyip, o işiyapsa karısı talak-ı bayin ile boşanmış olur" (H.Ec. 1/57)
2002 - Ali Efendi Fetvalarından: "Şart olsun falanın evine girmem, diyen bir kimse o ev başkasına hibe olunduktan sonra girse boşama vaki olmaz" (H.Ec. 1/59)
Açıklama: Üzerine şart yapılan ev, sahip değiştirince oraya girmekle boşama vaki olmaz. Zira o ev, belirtilen şahsın malı olmaktan çıkmış olmaktadır. O eve girince yeni sahibin evine girmiş olduğundan boşama vaki olmaz.
2003 - Ali Efendi Fetvalarından: "Falanın evine girersem şart olsun, diyen bir kimse, o şahsın vefat etmesi ile ev mirasçılara intikal ettikten sonra girecek olsa boşama vaki olmaz" (H.Ec. c. 1/59)
2004 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, Amr'a hitaben; seni evime alırsam şart olsun dese, Amr da Zeyd'in izni yok iken girse, talak vaki olmaz" (H. Ec. c. 1/59)
Açıklama: Bu şartı yapan kimse, "Seni evime alırsam" demiş bulunduğundan, onun izni olmadan girmesi ile talak vuku bulmaz. Şayet hazır olduğu bir sırada girmesine engel olmazsa, o takdirde boşama vukua gelir.
2005 - Ali Efendi Fetvalarından: "Falan malımı satmazsam şart olsun diyen bir kimse, sattıktan sonra tekrar satın alacak olsa, talak vaki olmaz" (H. Ec. 1/63)
Açıklama: Boşamayı, satma işine bağladığı bir malı satmakta talakın vukuu önlenmiş ve söz yerini bulmuş olur. Daha sonra onu satın almış olsa bile zarar vermez.
2006 - Ali Efendi Fetvalarından: "Şart olsun, şu şehirde oturmayacağım diyen bir kimse, çoluk ve çocuğu ile çıkıp başka bir beldede yerleştikten sonra bazı işleri için ayrıldığı şehre varıp geri dönse, ailesi boş olmaz" (H.Ec. 1/63)
2007 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd bir işi yaptığında, eğer o işi yaptı isem şart olsun dese boşama meydana gelir" (H.Ec. 1/60)
2008 - Behce Fetvalarından: "Eğer şu evden çıkarsam şart olsun dese ve kapısından çıkmayıp başka biryerinden çıksa bile talak vaki olur (H.Ec. 1/60)
Açıklama: Talakı evden çıkmaya bağlamış bulunduğundan, pencere veya bacadan çıksa dahi boşama meydana gelmiş olur. Zira her nereden çıkarsa çıksın evden çıkmış olmaktadır.
2009 - Abdürrahim Fetvalarından: "Şaraptan sarhoş olan kimsenin boşaması ve talakta kullandığı sayı vaki ve geçerli olur" (H.Ec. 1/58)
Açıklama: Sarhoş olan kimsenin boşaması muteber olunca, talakta kullandığı sayı da geçerli olur. Kullanılmazı dinimizce yasaklanmış bulunan sarhoşluk verici bir şeyi bilerek içmek veya yemek suretiyle sarhoş olan kimsenin, sarhoş bir halde iken yapacağı boşama geçerli sayılmıştır. Fakat yenilip içilmesi dinen yasaklanmayan bir şeyi kullanmaktan, mesela bal şerbeti ve ilaç içmekten doğan sarhoşluk hali bu hükümden hariç tutulmuştur. Zira bu sarhoşluk, baygınlık ve hastalık gibi, elde olmayan arızalardan sayılmış ve sahibinin tasarrufunun sıhhatine engel olarak kabul edilmiştir. Bu sebeple, ilaç veya bal şerbeti içilmesinden dolayı sarhoş olan kimsenin sarf edeceği talak lafzı ile karışı boş düşmez.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:39

2010 - Abdürrahim Fetvalarından: "Esrardan ve afyondan sarhoş olan kimsenin boşaması ve talakta kullandığı sayı geçerli olur" (H.Ec. 1/58)
2011 - Netice Fetvalarından: "Bir baba, küçük yaştaki oğluna velayet sebebiyle nikahlayıverdiği kadını boşamaya güçlü ve haklı olamaz" (H.Ec. 1/58)
Açıklama: Bir baba, velisi olmak sebebiyle, oğluna bir kadını nikahlayabilir ise de onun adına boşama yapamaz. Çünkü baba, veli ise de koca değildir. Bu sebeple boşamaya hakkı yoktur.
2012 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd birkaç kimseye hitaben; sizi bugün mahkemeye götürmezsem şart olsun dese, fakat o kimselerin bir kısmını o gün götürüp birkaçını mahkeme kapalı imiş diye götürmese karısı boş olur" (H.Ec. 1/67)
2013 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karısına şayet Amr'ın evine gidersen şart olsun dese, kadın Bekir'in evine vardığında Amr ile konuşsalar kocasından boş olmaz" (H.Ec. 1/68)
2014 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karısı Hind'e senin yaptığın şeyi kullanırsam şart olsun dese ve o şeyi Hind'ten satın alıp kullansa boşama vaki olur" (H.Ec. 1/73)
2015 - Abdürrahim Fetvalarından: "Bir adam karısına hitaben, şart olsun eğer seni döversem dese, sonra karısının saçından yapışıp başını duvara çarpsa veya boğazını sıksa, yahut namaz kılmadığı için dövse talak vaki olur" (H.Ec. 1/73)
2016 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karısı Hind'e eğer bendeki alacağın için dava edersen boş ol dese, o da dava açsa boş olur" (H.Ec. 1/73)
2017 - Behce Fetvalarından: "İki hanımına hitaben sizi ıtlak ettim deyip boşamaya niyet etmiş olsa, her iki kadın talak-ı bayın ile ayrılmış olur" (H.Ec. 1/52)
2018 - Ali Efendi Fetvalarından: "Çocuğun boşaması vaki ve geçerli olmaz" (H.Ec. 1/52)
Açıklama: Bir çocuk, velisi tarafından nikahlanmış olsa, ergenlik çağına ulaşmadan önce nikah akdini feshedemez.
2019 - Ali Efendi Fetvalarından: "Falan zaman bu köyden çıkmazsam, karım üç talak ile boş olsun diye üç boşamayı bir şarta bağlasa, daha sonra karısını bir talak ile boşayıp iddeti tamam olduktan sonra gelip o köyden çıkmasa ve daha sonra boşadığı kadını nikahlasa talak vaki olmaz" (H.Ec. 1/63)
Açıklama: Üç boşama bir şarta bağlandığı zaman, o işi yapmak mecburiyetinin bulunması karşısında, üç boşamanın vukuu bulmaması için dini bakımda çıkar yol: Önce kadını bir talakla boşamak gerekir. Daha sonra üç adet göresiye kadar beklenir. Onu takiben şarta bağladığı iş yapılır. Bundan sonra da o kadın tekrar nikahlanır ve böylece şarta bağlanmış bulunan talak-ı selasenin önü alınmış olur.
2020 - Feyziye Fetvalarından: "Bir kimse bu şehirde içki içersem şart olsun dese, başka bir beldede içecek olsa karısı boş düşmez" (H.Ec. 1/65)
Açıklama: Şartı yapan, içki içmemeyi değil, o şehirde içmemeyi şarta bağlamış olmaktadır. Bu sebeple diğer bir şehirde içmesi ile boşama meydana gelmez.
2021 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, eğer ben falan işiyaparsam Allah'ın helal kıldığı şey bana haram olsun dese ve sonra o işi yapsa, karısı talak-ı bayinle ayrılmış olur" (H.Ec. 1/66)
2022 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd, falan işiyaparsam karım boş olsun deyip bununla boşama işini kasdetmeyip günaha girmeyi kasdedip, o işi yapsa boşama vaki olur" (H.Ec. 1/55)
2023 - Ali Efendi Fetvalarından: "Boşama müzakeresi sırasında karısına hitaben iraden elinde olsun dese, karısı da o mecliste nefsini boşasa talak-ı bayin ile ayrılmış olur" (H.Ec. 1/56)
2024 - Behce Fetvalarından: "Zeyd, başka bir memlekete giderken altı aya kadar gelmezsem karım talak-ı bayin ile boş olsun deyip gitse, müddet tamam olmadan önce gelirken hakiki bir özrü vuku bulup gelmese talak vaki olur" (H.Ec. 1/55)
Açıklama: Bu fetvada belirtilen boşama "Altı aya kadar gelmeme" şartına bağlanmıştır. Altı ay dolduğu halde gelmese veya gelemese boşama meydana gelir. Bir mazeretin bulunması neticeyi değiştirmez.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:39

2025 - Abdürrahim Fetvalarından: "Talaka şart vermek dilediklerinde, ben karımı çomtan boşadım dese, karısı boşanmış olur" (H.Ec. 1/54)
2026 - Ali Efendi Fetvalarından: "Bir erkek, karısına hitaben, pazar ipi ile bağlı değilsin dese, boşamaya niyet etmedikçe talak vaki olmaz"'(H. Ec. 1/55)
2027 - Abdürrahim Fetvalarından: "Karısına hitaben, seninle kırk güne kadar geçindim. Kırk günden sonra ayrılalım, daha sonra kızkardeşim ol dese, "kızkardeşim gibi haram ol" demeyi murat etti ise boşama vaki olur" (H.Ec. 1/53)
2028 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, talak konuşulduğu sırada karısına kızıp, mehrini verse, giyeceklerini ayınp evinden çıkarsa, niyetim boşamak değildi demesinde sözü tasdik olunmaz" (H.Ec. 1/53)
Açıklama: Boşamanın müzakere edildiği bir sırada karısına mehrini vermesi, bununla da yetinmeyip eşyasını ayırması ve bir de evden çıkarması boşama işinin fiili bir sonucu bulunmaktadır. "Niyetim boşamak değildi" şeklinde ileri sürdüğü mazeret, kabulüne imkan bulunmayan cılız bir iddiadır.
2029 - Ali Efendi Fetvalarından: "Bir adam, karısına hitaben seni istemem dese boş olmaz" (H.Ec. 1/53)
2030 - Behce Fetvalarından: "Eğer falan güne kadar falan işi yapmazsam şart olsun deyip o gün gelmeden önce bahsi geçen işi yapsa, boşama meydana gelmez" (H.Ec. 1/57)
2031 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, karısı Hind'e hitaben, şarap içersem iraden elinde olsun dese, Hind onun içki içtiğini duyduğu mecliste susacak olsa, boşama vaki olmaz" (H.Ec. 1/57)
Açıklama: Kadın, kocasının içki kullandığını duyduğu yerde iradesini boşama istikametinde kullanmaz ise, ayrılmaya rıza göstermemiş demektir.
2032 - Behce Fetvalarından: "Zeyd, karısına ait evde birlikte otururken, eğer senin evine gelirsem şart olsun deyip beraberce çıkıp gitseler ve bir müddet başkasının evinde oturmalarından sonra ilk eve dönseler boşama vaki olur" (H.Ec. 1/57)
2033 - Netice Fetvalarından: "Zeyd, sıhhati yerinde iken boşamayı anasının ölümüne bağlasa, Zeyd'e delilik arız olduktan sonra anası ölse boşama vukua gelir" (H.Ec. 1/57)
Açıklama: Fetvada belirtilen boşama şekli, talak-ı talik olup, sıhhatte iken şarta bağlanmıştır. Vukuu zamanının şahsın delirme sırasına tesadüf etmesi boşamanın vukuuna engel olmaz.
2034 - Netice Fetvalarından: "Bugünden sonra şu evde oturursam şart olsun deyip de kendi çıksa ve fakat aile efradı ile eşyasını ev içinde bıraksa, boşama vaki olur" (H.ec. 1/57)
Açıklama: Şahsın aile fertleri ve evinin eşyası ev içinde dururken hükmen orada oturulduğu ortaya çıkmaktadır. Kendisinin çıkıp gitmesi ile boşamanın vukuu önlenmiş olmaz.
2035 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karısını boşamaya, küçük yaştaki Amr'ı vekil tayin etse ve o da boşasa talak vaki olmaz" (H.Ec. 1/57)
Açıklama: Çocuğun, kendi karısını boşaması geçerli olmadığı gibi, vekalet yolu ile başkasının karısını boşaması da geçerli değildir.
2036 - Abdürrahim Fetvalarından: "Hakim, Zeyd'e hitaben, "Karını dövme. Şer'i şerifin emri budur" dediğinde, "Ben şeriat bilmem, döverim" dese karısı talak-ı bayin ile ayrılmış olur. Sadece "Döverim" dese ayrılmış olmaz" (H.Ec. 1/55)
2037 - Behce Fetvalanndan: "Bekar olan Zeyd, bir işe talik ederek falan işi yaparsam alıp alacağım boş olsun deyip de o işi yapmış olsa, sonra da Hind'i nikahlasa boşama vaki olur. Daha sonra tekrar Hind'i nikahlasa talak vaki olmaz" (H.Ec. 1/59)
2038 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, karısı için, iznim olmaksızın falanın evine varırsa boş olsun deyip, daha sonra izin haberi gönderse, haber ulaştığı zaman karısı o eve gitse boş olmaz" (H.Ec. 1/58)
Açıklama: Koca, gönderdiğiğ izin haberiyle, şarta bağlanan talakı ortadan kaldırmış olmakta, gelen izin haberinden sonra o eve gidilince boşama vukua gelmemektedir.
2039 - Ali Efendi Fetvalarından: "Şu iskeleden gemiye binip deniz yolculuğu yaparsam karım boş olsun dediğinde, o iskeleden binmeyip başka bir iskeleden gemiye binerek denizde yolculuk yapsa boşama vaki olmaz" (H.Ec. 1/58) Açıklama: Bu şartın tahsisi, deniz yolculuğu yapmaya değil, belirtilen iskeleden vapura binmeyedir. Başka bir limandan vapura binince boşama meydana gelmemektedir.
2040 - Behce Fetvalarından: "Zeyd, karısına hitaben iznim olmadan evden dışarı çıkarsan şart olsun dedikten sonra, her ne kadar çıkarsan izin verdim dese ve o kadın izinsiz çıksa talak vaki olmaz" (H.Ec. 1/57)
Açıklama: Yaptığı şartı, ikinci sözü ile iptal etmiş olduğundan, kadının dışarı çıkması ile boşama vukua gelmez.
2041 - Behce Fetvalarından: "Amr kendimi dövdürecek olursam şart olsun dese, Zeyd onu döveceği zaman sözle engelleyip gücü varken fî'len engellemeye çalışmasa, talak vaki olur" (H.Ec. 1/56)
2042 - Abdurrahim Fetvalarından: "Zeyd, gerdeğe girdiği karısına hitaben ve üç defa, iraden elinde olsun deyip kadın boşanmayı dilemese, daha sonra benden boş ol dese bir talak vaki olur" (H.Ec. 1/56)
Açıklama: Kadın, iradesini boşama istikametinde kullanmayınca erkek, "Benden boş ol" deyince talak vukua gelmektedir.
2043 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, başka bir şehre giderken kayınvalidesi, kızım Hind'i boşa deyince, "Nasıl dilersen öyle yap" cevabını verince, kayınvalide o mecliste boşamayınca talak vaki olmaz" (H.Ec. 1/56)
2044 - Behce Fetvalarından: "Boşama, şarap içmeye bağlansa, boşamanın vuku bulduğuna şahitlik edenler, şarap içtiğine değil de sarhoş olarak gördük diye şahitlik yapsalar makbul olmaz" (H.Ec. 1/60)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:40

Açıklama: Şahitlik yapanlar, o kimseyi bizzat şarap içerken görmeyince, sözleri talakın vuku bulduğuna delil olarak kabul olunamaz.
2045 - Behce Fetvalarından: "Zeyd, karısına son derece öfkelendiği bir halde iken, senin ve çocuklarımın sevgisi benden sıyrıldı. Eğer varsa benden boş ol dese, Zeyd bu sözünde tasdik olunur" (H.Ec. 1/60)
Açıklama: Zeyd'in bu sözü ile talak vaki olmaz. Zira o, boşamayı sevginin olmasına bağlamıştır. Son derece öfkelenmiş olması, sevgiden eser kalmadığına dair sözünü doğru olarak kabul etmeye delil teşkil etmektedir. Bu sebeple boşanma meydana gelmeyeceğine hüküm vardır.
2046 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, Amr'a hitaben, falan şeyimi sen almadınsa şart olsun dese, o da şart olsun ki ben almadım diyerek karşılıklı şart etseler, hangisinin iddiası sabit ise, diğeri hanis ve boşaması vaki olur" (H.Ec. 1/60)
2047 - Abdürrahim Fetvalarından: "Mehr-i muacceli verilmiş karısına hitaben, yıkıl git karşımdan dese, o gittikten sonra kadının geri gelmesini istediğinde, konuştuğu sözü ile boşamaya niyet etmediğine dair yemin etmesi istenilir. Şayet yeminden çekinmesi sebebiyle hakim ayrılmalanna hüküm verse, adı geçen kadın kocasından ayrılmış olur" (H.Ec. 1/60)
2048 - Abdürrahim Fetvalarından: "Şahitlerin biri, boşama işinin kendi huzurunda vaki olduğuna; diğeri ise, kocanın boşamayı ikrar ettiğine şahitlik etseler şahitlikleri makbul olmaz" (H.Ec. 1/61)
Açıklama: Şahitliğin nisabı, iki erkek veya bir erkekle birlikte iki kadındır. Şahitlerden ikisinin ayrı ayrı ifade kullanmaları karşısında, ifade keyfiyetleri hüküm vermeye yetecek güveni vermemektedir. Bu sebeple sözleri makbul tutulmamıştır. Her ne kadar iki erkek şahit varsa da, değişik beyan hükme medar olmamıştır.
2049 - Ali Efendi Fetvalarından: "Benim memuriyetle tayinim çıktığında seni götürürsem şart olsun deyip, tayin olunduğunda götürmese, daha sonra erkeğinin rızası olmaksızın kadın gelecek olsa, boşama vukua gelmez" (H.Ec. 1/60)
2050 - Netice Fetvalarından: "Zeyd, karısını talak-ı bayın ile iki defa boşayıp daha sonra şu eve girer isem şart olsun dese ve fakat girmese, bahsi geçen kadını tekrar nikahlamak dilese, hülle yapmaksızın nikahlayabilir" (H.Ec. 1/59)
2051 - Abdurrahim Fetvalarından: "Girmemeye şart ettiği evin kapısından bir ayağını içeri salıp yine geri çekse boşama vukua gelmez" (H.Ec. 1/64)
2052 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karısına hitaben, bir daha falanın eşiğini atlarsan şart olsun dese, o da atlayıp içeri girse, boşama vukua gelir" (H.Ec. 1/64)
2053 - Abdürrahim Fetvalarından: "Bir köy halkı, aynı köyde bulunan Zeyd'e seni bir daha köyümüze korsak şart olsun deseler ve sokmamak için de gayret gösterseler ve fakat engellemeye güç yetiremeseler, karıları boş olmaz" (H.Ec. 1/64)
2054 - Abdürrahim Fetvalarından: "Bu köyden bugün çıkıp giderek şikayet etmezsem şart olsun diyen Zeyd, o gün çıkmayıp ertesi gün çıksa, boşama vukua gelir" (H.Ec. 1/64)
Açıklama: "Bugün çıkıp gidedek" kaydı, yapılan şartın tahsis noktasını belirtmekte ve şikayetle tamam olmaktadır. Şikayetin o gün yapılmaması halinde talak vukua gelir.
2055 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zaman tayin ederek "Şu gün veya şu ay bu evden çıkmazsan şart olsun" dese ve aile fertleri ile çıkıp sonra yine gelse, sadece çıkmayı dilemiş olunca, karışı boş olmaz" (H.Ec. 1/63)
2056 - Abdürrahim Fetvalarından: Zeyd bir evde kira ile oturmakta iken, Amr benim olduğum eve girerse şart olsun dese ve o evden çıkıp başka bir eve girdikten sonra Amr, Zeyd'in olduğu eve girse, boşama vaki olur" (H.Ec. 1/63)
Açıklama: Amr, Zeyd'in taşındığı eve girecek olsa yine boşama vukua gelir. Çünkü o, bu eve dönmeyip, "Benim olduğum eve" ifadesini kullanmıştır. Bu sebeple yeni taşındığı eve girmesiyle de talak vaki olur.
2057 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, karısına hitaben, senin üzerine evlenirsem alacağım kadın boş olsun deyip de evlense aldığı kadın boş olur" (H.Ec. 1/64)
2058 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd Hind'i nikahladıktan sonra, eğer Hind ile evlendimse talak üzerime olsun dese Hind boş olur" (H.Ec. 1/61)
2059 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd'in talakı bağladığı şart vuku bulsa, talak da vukua gelmiş olur" (H.Ec. 1/62)
2060 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, gerdeğe girmiş bulunduğu karısını boşasa ve soranların her birine cevap olarak birkaç defa boşadım dese, maksadı haber vermek olunca, üç talak vaki olmaz" (H.Ec. 1/67)
2061 - Ali Efendi Fetvalarından: Zeyd, ölüm hastalığı sırasında karısı Hind'e hitaben, seni altı ay önce üç talak ile boşamıştım deyip daha sonra ölse, karısı boşamayı inkar edip talak sabit olmasa, Hind, Zeyd'e mirasçı olur" (H.Ec. 1/66)
2062 - Feyziye Fetvalarından: "Zeyd, Amr'a hitaben, benim evime girersen şart olsun dese, Zeyd o evi başkasına sattıktan sonra Amr o eve girecek olsa, talak vukua gelmez" (H.Ec. 1/64)
Açıklama: Zeyd, "Evime girersen" diye şart etmiş olup o mekanı satması ile Zeyd'in mülkiyetinden çıkmaktadır. Daha sonra oraya girince alan şahsın evine girmiş olacağından boşama vukua gelmez.
2063 - Feyziye Fetvalarından: "Başka bir şehirde bulunan Zeyd'e memleketindeki oğlun öldü denildiğinde, eğer o ölür de ben o şehre gidersem şart olsun dese ve oğlunun ölmediği anlaşılıp da Zeyd o şehre varsa boşama vukua gelmez" (H.Ec. 1/64)
Açıklama: Boşama, oğlunun ölmesi halinde o şehre gitmeye bağlanmıştır. Çocuğu hayatta iken gitmekle vukua gelmez.
2064 - Abdürrahim Fetvalarından: "Evinin tek kapısı bulunan Zeyd, karısına bitaben, şu kapıdan annenin evine gidersen, diye boşamaya şart edip sonra başka kapı açıp oradan gitse boşama vukua gelmez" (H.Ec. 1/64)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:40

Açıklama: Boşanmanın vukuu, gösterilen kapıdan çıkma işine tahsis edil-miş olduğundan, açılan başka bir kapıdan çıkınca boşama vukua gelmez.
2065 - Feyziye Fetvalarından: "Bekar olan Zeyd'e sen evlisin denildiği zaman, "Eğer ben halen evli isem alıp alacağım boş olsun" dese, daha sonra evlense boşama vukua gelmez" (H.Ec. 1/64)
Açıklama: Şartın yapıldığı sırada bekar olan şahsın "evli isem" diye yaptığı şart ile boşama vukua gelmez. Çünkü şart, dediğinin hilafına bir durum olursa tahakkuk eder. Onun sözü ile durumu ayrılık arz etmediği için boşama vukua gelmez.
2066 - Feyziye Fetvalarından: "Zeyd, karısını talak-ı bayin yolu ile boşamış olsa, son talak değilse, hullesiz olarak tekrar nikahlamaya güçlük olur" (H.Ec. 1/63)
2067 - Netice Fetvalarından: "Müslüman bir kimseden süfür sadır olsa, murafaa olmaksızın karısı ayrılmış olur" (H.Ec. 1/63)
2068 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, Amr bu şehirde iken falan işi yaparsam şart olsun dese ve Amr o şehirde yok iken o işi yapmış olsa, karısı boş olmaz" (H.Ec. 1/70)
2069 - Abdürrahim Fetvalarından: "Eğer bir daha şarap içersem şart olsun diyen kimse şarabın içine bal koyarak pişirip tadı değiştikten sonra içse, renk ve tad cihetinden şarap galip durumda ise boşama vukua gelir" (H.Ec. 1/70
2070 - Abdürrahim Fetvalarından: "Bir daha şarap veya rakı içmeyeceğim diye şart edip sarhoşluk veren içeceklerden bal suyu veya başka bir şerbet içse, talak vaki olur. Şayet üç günlük tatlı şıra içse boşama vukua gelmez" (H.Ec. 1/70)
2071 - Abdürrahim Fetvalarından: "Bir daha tütün içersem şart olsun diyen Zeyd, lüle içine kavrulmuş kahve koyup içse boşama vaki olmaz" (H.Ec. 1/70)
2072 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karsına hitaben, senin üzerine evlenirsem iraden elinde olsun deyip, daha sonra evlenmiş olsa, kadın kendisini boşama yolunu tercih etse kocasından ayrılmış olur" (H.Ec. 1/71)
2073 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karısına hitaben, eğer falin işi yaparsam iraden elinde olsun dese, kadını kocasının o işi yaptığını duyduğu mecliste kendisini boşasa, Zeyd'ten ayrılmış olur (H.Ec. 1/68)
2074 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, evinde beraber oturdukları Amr'ı evden çıkarmazsam şart olsun dese ve çıkarsa, bir müddet başka yerde sakin olup daha sonra birlikte otursalar, sadece çıkarmayı murat ettiği takdirde boşama vukua gelmez" (H.Ec. 1/65)
2075 - Abdürrahim Fetvalarından: "Belirli bir zaman tahsis etmek suretiyle, o zamandan önce bu mahalden çıkmazsam şart olsun dese, zaman gelmezden önce göç edip yine gelse, sadece çıkmayı murat edecek olursa boşama vukua gelmez. Şayet o vakitte çıkmayıp zaman geçtikten sonra çıksa talak vaki olur" (H.Ec. 1/65)
2076 - Abdürrahim Fetvalarından: "Bugünden sonra bu köyden göçüp gitmezsem şart olsun diyen kimse o köyden ertesi günü göç etse ve bir müddet başka köyde durup gene gelse, sadece göçüp gitmeye niyet etti ise boşama vukua gelmez" (H.Ec. 1/65)
Açıklama: Talakın vukua gelmemesi iki kayda bağlanmaktadır: 1 - Ertesi günü o köyden göç etmek, 2- Sadece göçüp gitmeye niyet etmiş olmak. Birinci şart açıkta olduğu için hüküm ona göre verilmekte, diğeri söz sahibinin zihninde ve vicdanında tebellür edeceği için "sadece göçüp gitmeye niyet etti ise" kayd-ı ihtirazisine bağlayarak boşamanın vukua gelmeyeceği hükme bağlanmaktadır.
2077 - Feyziye Fetvalarından: "Bir kimse, zina edersem şart olsun deyip sonra mut'a nikahı île bir kadına yakın olsa talak vaki olur" (H.Ec. c. 1/59)
Açıklama: Müt'a nikahı, bir müddet tayin edilsin veya edilmesin, Müt'a veya "Temettü" gibi bir lafızla yapılan nikahtır ki, batıldır. Bu nikahın İslami bir hükmü olmadığından vaki olacak cinsi yakınlık zinadan sayılmıştır. Bu sebeple fetvada zinaya bağlanan boşama, müt'a nikahı neticesinde tahakkuk ederek cinsi mukarenetle vuku bulmuş olur.
2078 - Abdürrahim Fetvalarından: "Şayet koyunlarımı yarın falan köye götürmezsem şart olsun deyip, götürse ve birkaç gün sonra tekrar getirmiş olsa, sadece götürmeye niyet etti ise boş olmaz" (H.Ec. 1/68)
2079 - Abdürrahim Fetvalarından: "Karısını başka bir memlekete götüren Zeyd'e hitaben, karın her ne zaman gelmek ister de getirmezsen boş olsun mu? denildiğinde, "Olsun" deyip götürse, kadın, istediği zaman getirmeyecek olursa boş olur" (H.Ec. 1/68)
Açıklama: Koca, yapılan teklifi kabul etmekle talakı kadının gelme isteğine talik etmiş olmaktadır. Kadın, beni memleketime götür dediğinde götürmeyecek olursa boşama vukua gelir.
2080 - Abdürrahim Fetvalarından: "Bir köyde kendi mülkü olarak evi bulunan Zeyd, karımı şu evde iskan edersem şart olsun deyip aynı köyde başka bir evde oturtsa boşama vukua gelmez" (H.Ec. 1/69)
Açıklama: Kocasının ifadesine boşama işi "Şu evde" diye tahsis yapıl-maktadır. Şu köyde ifadesini kullanmadığı için, o köydeki başka bir evde oturtması ile boşama vaki olmaz.
2081 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karısına hitaben, seni, sakin olduğumuz evden başka bir evde oturtsam şart olsun, deyip de misafir olarak başka bir evde bir gece kalsalar, boşama vukua gelmez" (H.Ec. 1/69)
Açıklama: Misafir olarak ve bir gece ifadesi ile belirtilen oturtma, iskan etme manasında olmadığından boşama vukua gelmez.
2082 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karısını başka bir eve götürmek istediğinde, kayınvalidesinin salmamasından dolayı şayet salmazsan şart olsun dese, kadının annesi yine salmasa, bir-iki gün sonra pişman olup bıraksa, boşama vaki olur" (H.Ec. 1/68)
Açıklama: Koca, talakı kayınvalidesinin izin vermemesine bağlamış, o da kızının başka eve taşınmasına izin vermeyince boşama vukua gelmiştir. Daha sonra müsaade etmesi ile netice değişmiş olmamaktadır.
2083 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, alacaklısına olan borcunu falan gün vermeyi şart edip, fakat o gün alacaklısının kaybolması üzerine Zeyd, hakime varıp alacaklı üzerine vekil tayin ettirse ve borcunu vekile verse, karısı boş olmaz" (H.Ec. 1/73)
2084 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, Amr'a hitaben, eğer falan cihetten bende hakkın varsa şer'i talak üzerime olsun deyip, Amr'ın o cihetten Zeyd'in üzerinde hakkı olduğu sabit olsa, boşama vukua gelir" (H.Ec. 1/74)
2085 - Abdürrahim Fetvalarından: "Eğer cebimde şu kadar liradan fazla para varsa dünyanın helali bana haram olsun, dediğinde cebinde dediği miktardan fazla para bulunsa karısı niyete muhtaç olmadan boş olur" (H.Ec. 1/74)
2086 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, Amr'da olan alacağını, istediğinde vermemesi üzerine, eğer şu kadar hakkımı alamazsam şart olsun dese ve bir miktarını alıp geri kalanı için kıymetinden daha fazla tutan bir mallını takas suretiyle satın alsa, karısı boş olmaz" (H.Ec. 1/73)
2087 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, karısına hitaben, bir daha senin falan şeyini kullanırsam şart olsun dese ve o şeyi hibe yolu ile kendisine aldıktan sonra kullansa, talak vukua gelmez" (H.Ec. 1/73)
Açıklama: Kadın o şeyi kocasına hibe edince kendisinin mülkü olmaktan çıkar. Bu sebeple, daha sonra kullanılması ile boşama vukua gelmez.
2088 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd'e hitaben, falan işi falan gün yapmayacak olursan karın boş olsun mu? denildiğinde "Olsun" deyip işlemese karısı boş olur" (H.Ec. 1/73)
2089 - Abdürrahim Fetvalarından: Zeyd, Hind'i nikahlamak istediğinde Hind, ya üzerime başkasını nikahlar isen dediğinde, Zeyd de alıp alacak olduğum boş olsun deyip Hind'i nikahlasa, Hind kendisi de boş olur" (H.Ea 1/71)
Açıklama: Kocanın sarfettiği "alacak olduğum" sözüne Hind de girmektedir. Hind nikahlanınca bu söz sebebiyle boş olur.
2090 - Feyziye Fetvalarından: "Hind, kocasına hitaben, mehrimden feragat edeceğim, bu şart üzere beni boşa deyipde o da kabul etse, talak vaki olur ve mehir vermek lazım olmaz" (H.Ec. 1/67)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:40

BOŞANDIKTAN SONRA GERİ DÖNMEK
1989 - Abdürrahim Fetvalarından: "Hülle için nikâhlanılan Hind'i, muhallil olan erkek boşamazsa, boşaması için baskı yapılamaz." (H.Ec. 1/43)
Açıklama: Kocası tarafından bir defada veya ayrı ayrı zamanlarda yekünü üçe ulaşan bir boşama ile ayrılan kadın, artık onunla evliliğini devam ettiremez. İddetini doldurduktan sonra yeni bir koca ile evlilik yapabilir. Bu evlilik, devamlı geçinmek üzere yapılmış olacağından, ikinci kocasına onu boşamak için bir zorlama yapmaya kimsenin hakkı olamaz. Şayet aralarında geçimsizlik olur da erkek kendiliğinden boşarsa, bu ayrılıktan dolayı üç âdet görecek kadar beklemek suretiyle iddetini tamamladıktan sonra ilk kocası ile yeni bir evlilik yapabilir.
1990 - Abdürrahim Fetvalarından: "Hülle yapıldıktan sonra iddetini de doldurduktan sonra ilk kocasına nikahlanan Hind'e hülle yapan Zeyd, "Ben onunla gerdeğe girmedim" dese, Hind bu iddiayı yalanlasa, ilk kocasının nikâhına zarar gelmez." (H.Ec. 1/44)
1991 - Ali Efendi Fetvalarından: "İki talâk ile boşanan kadına hülle lâzım olmaz." (H.Ec. 1/68)
Açıklama: Hülle, üç talâk ile boşanmış bulunan kadının ilk kocasına nikâhlanmayı arzu etmesi halinde şarttır. Böyle bir istek olmazsa, boşamanın sayısı üçe ulaşsa bile hülle şart olmaz.
1992 - Ali Efendi Fetvalarından: "Tahlil-i şer'ide sadece nikâh akdi yeterli olmayıp, gerdeğe girmek lâzım olur." (H.Ec. 1/67) Açıklama: Üç defa boşanmış bulunan bir kadının, ilk kocasıyla evlenebilmesi için sadece ikinci bir erkeğe nikâhlanması kâfi değildir. O erkekle gerdeğe girmiş olması da şarttır. Ondan sonra boşanmış olurlarsa, birinci kocayla evlenebilir. Fakat ikinci erkek, iktidarsız ise hülle tahakkuk edemez.
1993 - Abdürrahim Fetvalarından: "Hülle için küçük yaştaki çocuğa nikahlanmış bulunan kadını, o çocuk, ergenlik çağına gelmeden önce boşasa hülle sahih olmaz." (H.Ec. 1/59)
Açıklama: Hüllenin sahih olabilmesi, kadının vardığı o erkeğin ergenlik çağına ulaşmış ve cinsi kudrete sahip olması, aynı zamanda o kadınla gerdeğe girmesi şarttır. Çocuk, erkeklik çağına ulaşmadan önce o kadını boşasa, talâkı geçerli sayılır ise de, bu tarzda yapılan hülle sahih olmadığından, üç talâk ile boşayan ilk kocaya tekrar nikâhlanması caiz olmaz.
1994 - Ali Efendi Fetvalarından: "Kendisinden küfür kelimesi sadır olması sebebiyle, kocası Zeyd'den ayrılmış bulunan ve iddetini tamamlayan Hind'e kocası Zeyd, üç talâk ile boş ol dese, hülle yapılmadan nikahlamak caiz olur." (H.Ec. 1/69)
Açıklama: Kadın, iddetini tamamladıktan sonra Zeyd'in yabancısı durumuna gelmekte ve talâka mahal olmaktan çıkmaktadır. Zeyd'in "üç talâk ile boş ol" sözü, mahallinin gayrisine sarf edildiğinden geçerli değildir. Bundan dolayı onu hülle yapmadan tekrar nikahlaması caiz olmaktadır.
1995 - Abdürrahim Fetvalarından: "Hind, kocası bulunan Zeyd'den üç defa boşama vaki olduğunu dava ve isbat etse, daha sonra 'Benim davam da şahitlerim de yalan ve uydurma idi' dese, hülle yapılmadan kendisini Zeyd ile evlendirmeye güçlü ve salahiyetli olmaz." (H.Ec. 1/44)
1996 - Behce Fetvalarından: "Kocasından ayrılan veAmr'a nikahlanan Hind'i Amr boşasa, daha sonra ilk kocası nikahlamak dilediğinde Hind, 'Amr benimle cinsi mukarenette bulunmadı' dese, Amr da 'Onunla gerdeğe girdim' dese, Hind ilk kocaya helâl olmaz." (H.Ec. 1/63)
1997 - Netice Fetvalarından: "Kendisi ile gerdeğe girilmiş ve daha sonra boşanmış bulunan bir kadın, iddeti tamam olmadan kendisini başkasına nikâhlasa, nikâh akdi sahih olmaz." (H.Ec. 1/56)
Açıklama: İddet tamam olmadıkça, boşayan erkek ile boşanan kadın arasındaki nikâhın eserleri (izleri) baki kalmaktadır. Bunların son bulması için, dinen belirtilmiş bir müddetin sona ermesi gerekir. Bu müddete "iddet" adı verilmektedir. İddet; boşamada üç hayız görmek, ölümde ise 4 ay 10 gündür.
1998 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd'in boşadığı kadını iddetini tamamladıktan sonra, Amr nikahlayıp gerdeğe girdikten sonra boşamış olsa, (ikinci kocadan ayrılma) iddetini tamamladıktan sonra ilk kocası Zeyd nikâhlasa, üç boşama hakkına malik olur." (H.Ec. 1/51)
1999 - Soru: Gazaba gelen bir kimse, talâk-ı selâse ile ailesini boşamış. O kadını tekrar alabilir mi? Bu hususta, "alabilir" diye verilen fetva doğru olabilir mi?
Cevap: Talâk-ı selâse ile karısını boşayan bir kimsenin onu tekrar nikahlaması asla caiz olmaz. Böyle bir fetvanın dini ve ilmi bir değeri yoktur. O kadın, iddetini tamamladıktan sonra başka bir erkekle evlenip, onun talâk veya ölümünden sonra ve iddetini takiben ilk kocası ile evlenebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:40

GÜNCEL BAZI SORULAR ve CEVAPLAR
2000 - Soru: Top oynadığı zaman, Hz. Hüseyin'in (ra) başı ile oynamış gibi oluyor diyorlar. Bu görüş doğru mudur?
Cevap: Top oynamak, İslâmi ölçülere uyan bir spor olmadığı için, zaman israfına yol açtığı ve ekonomik çalışmalarımızı engellediğinden dolayı meşru değildir. Ancak, bunun önünü almak için yapılan teşbih yanlıştır. Zira bu oyun Hz. Hüseyin'in (ra) başı ile oynamakla başlamış değildir. İlk defa İngiltere'de başlamış ve oradan dünyaya yayılmıştır. Müslüman; ok atmak, ata binmek ve çocukları ile şakalaşmak gibi işlerin dışında oyunla zaman öldürecek kadar bir zamana sahip değildir. Bu oyunun bir faydası yoktur. Bir de kısa giyilmesi sebebiyle tesettür ihlâl edilmiş olmakla katmerlenmiş vebal tahakkuk etmektedir.
2001 - Soru: Günümüzde insanların çoğu şans oyunlarıyla meşgul. Spor-Toto, Spor-Loto, Sayısal-Loto, at yarışları. Bu oyunları oynamak İslâm dinine göre caiz midir?
Cevap: Bu oyunlar, İslâmi ölçülere göre Meysir'e dahildir. Meysir, kumar oynamak mânâsına gelmektedir. Kumarda zahmetsizce para çarpmak veya çarptırmak olduğundan, İslâmi bir tabir olarak, bu oyunlara Meysir adı verilmektedir. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır tarafından hazırlanan ve ilk baskısı Diyanet İşleri Başkanlığı'nca yaptırılan Hak Dini Kur'an Dili adlı tefsirin (c. 2, 5, 1804)'de piyangonun her çeşidinin ve diğer şans oyunlarının kumar olduğuna işaret olunmaktadır.
2002 - Soru: Bazı neşir vasıtalarındaki faiz reklâmları, müstehcen giyimli kadınlarla yapılan eğlence programlarının izlenmesi caiz midir?
Cevap: İslâm dininde faiz, Kur'an-ı Kerim, Hadis-i Şerifler ve İcma-ı Ümmetle haramdır. Faize teşvik de caiz değildir. İslâm fıkhının kaide-i külliyelerinden birinde "Def-i mefasid, celb-i menafiden evlâdır" denilmekte, ferd veya topluma zarar verecek şeylerin önlenmesi, menfaat temininden önde gelmektedir. Toplum ahlâkını bozacak eğlence programlarını izlemek, elbette ki caiz değildir.
2003 - Soru: Günümüzdeki memurlar ve çalışanlardan zorunlu tasarruf adı altında kesintiler yapılmakta. Bunun faizleri de belirli dönemlerde "nema" adı altında dağıtılmaktadır. Bunu almak caiz midir?
Cevap: Bu kesintiler zorunlu olarak yapılsa da "nema" ismiyle ödenen meblağ, "ribel-fadıl", yani kesilen paranın miktarını aşan fazlalık, faizdir. O kişi, kendisinden kesilen ana parayı almakla yetinmeli ve nema ismiyle kamufle edilen miktarın faiz olduğunu bilmelidir.
2004 - Soru: Bilardo, satranç gibi oyunlar caiz midir?
Cevap: Bu gibi oyunlarda karşısındaki insanın parasını oyun yolu ile kendine mal etmek için seçilecek her vasıta ve oyun kumardır. Satranç oyunu Hanefi, Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre haramdır. Kıyas yoluyla bilardoyu da bu hükme bağlayabilirsiniz. Çocukların sokakta oynadıkları ceviz oyunları, İslâmi hükümlere göre kumardan sayılmıştır.
2005 - Soru: Pek çok kimse, bankalardan araba, ev vesaire almak için kredi alıyor. Bu kredinin faiz oranı da enflasyondan daha düşük deniliyor, caiz midir?
Cevap: Araba ve ev almak için bankadan kredi almak İslâmi ölçülere ters düşmektedir. Prensip olarak helalden temin edip biriktirdiği parayla ev, araba vs. almayı düşünmelidir. Faiz oranının düşük olması, haramlık hükmünü değiştiremez.
2006 - Soru: Bayanların, erkeklerin de bulunduğu bir ortamda çalışması uygun mudur?
Cevap: Kadın, bayanların toplu olarak bulunduğu bir ortamda çalışıyor ise, tesettüre de riayet ediyorsa ve hayatını devam ettirmek için çalışmak mecburiyetindeyse caizdir. Fakat bir erkekle birlikte tek başına bir odada bulunmak suretiyle çalışmak zorunda kalıyorsa, İslâmi hükümlere göre halvet sayılacağından, bu şekildeki mesaisi caiz değildir.
2007 - Soru: Emeklilerin aldığı toplu para (ikramiye) caiz midir:
Cevap: Devlet memuruna verilen maaşı ve emeklilik maaşı almak caizdir. O kimse hayatının en güçlü zamanlarını memleket hizmetine harcamış olmakta ve devlet de ondan yeteri kadar faydalanmış bulunmaktadır. Çalışamayacak duruma gelince, maslahata binaen, ona emekli maaşı da verilebilir. Millet ve memleket hizmetlerinde çalışmayı cazip hale getirmek için emeklilik ikramiyesi de verilebilir. Bu, devletin istihdam politikasıdır.
2008 - Soru: Trafik, kasko ve diğer sigortalar caiz midir?
Cevap: Sigorta mevzuunda, İslâm beldelerinde, değişik beyanlar yapılmış bulunmaktadır. Bazı ilim adamları caiz görmekte, birçoğu da cevaz vermeyip, "haram"dır demiş bulunmaktadır.
Açıklama: Suriye ilim adamlarından Dr. el-Zerka, Mısırlı Muhammed Abduh, Şeltut gibi bazı zatlar, sigorta müessesesinin bir yardımlaşma şirketi olduğunu müdafaa etmişler ve dolayısıyla sigortanın meşruluğuna hükmetmişlerdir. Hanefi mezhebi üzerine telif edilmiş ve kaynak eser durumundaki Reddü'l Muhtar'ın müellifi İbn-i Abidin Muhammed Emin, Mısırlı âlimlerden Mustafa Hamamı ve Mekke-i Mükerreme'deki Rabıtatü'l Âlemi'l İslâmi'nin fıkıh heyeti, sigortanın haram olduğunu açıklamışlardır.
Birbirinden tamamen farklı ve zıt iki görüş karşısında, onların delillerini ve müdafaalarını aktarmak yerine, vardıkları netice ve verdikleri hükmü nakletmekle yetiniyor ve ihtilaflı mevzularda ihtiyata uygun hareket etmenin daha muvafık olacağını belirtmek istiyorum. Şahsi kanaatim de sigortanın caiz olmadığı istikametindedir.
Bu hususta geniş bilgi edinmek isteyenlerin İbn-i Abidin'in Reddü'l Muhtar adlı eserinin 3. cildinin 345. sayfasına bakmalarını, ayrıca Prof. Hamdi Döndüren'in Ticaret ve İktisat İlmihali adlı eserinin 167-168. sayfaları ile Halil Gönenç Hoca'nın Günümüz Mes'elelerine Fetvalar adlı kitabının c. 1, s. 147-151'de verilen malumatı gözden geçirmelerini tavsiye ederim.
2009 - Soru: Borsadaki hisse senetlerini almak uygun mudur?
Cevap: İslâmi ölçülere uygun olarak kurulmuş bir müessesenin ortağı olmak üzere onun senetlerini almak, kâr ve zararına ortak olmak caizdir.
Bu gibi senetlerin alım satımını yapmak tamamen ayrı bir husustur ve "Borsabazlık"tır. Bu yüzden asli işini ve ticaretini ihmal edip, ekran karşısında borsadaki gelişmeleri heyecanla takip ederken büyük maddi sıkıntılara ve hatta iflaslara maruz kalan nice kimseleri bilmekteyiz.
Bu mevzuda dini bilgi ve akademik belgeye sahip Prof. Hamdi Döndüren'in İslâmi Ölçülerle Ticaret Rehberi adlı eserinin 285-286. sayfalarından bazı pasajları aşağıya alıyorum.
Hisse senetlerinin, hazine bonosu ve tahvil gibi menkul değerlerin alım-satımının yapıldığı menkul kıymetler borsası faaliyetleri birtakım aracı kuruluşlar eliyle yürütülmektedir. Bunların brocer adı verilen memurları, borsa içindeki alım-satımları arz ve talep dengesine göre günlük borsa fiyatlarını oluşturmaktadırlar. Kimi zaman bir şirketin işlerinin bozulduğuna dair çıkarılan yalan bir haber, bir anda ona ait hisse senetlerinin değerini düşürmekte, bir diğeri için çıkarılan olumlu uydurma haber de onun hisse senetlerinin değerini yükseltmektedir. Borsa muameleleri sürekli olarak bu çeşit spekülasyonlara açıktır. Aracı kuruluşlar çeşitli şehirlerde acente ve temsilcilikler açmaktadırlar. Borsalarda, fiyatları düşürmeye veya yükseltmeye çalışarak kazanç sağlama işine "borsa oyunu" denir.
Diğer bir husus da, temsil ettiği servet meşru olmayan ya da tahvillerde olduğu gibi, faizli menkul kıymetleri de satmak caiz olmadığı gibi, bunların faizli kredi kullanımı yoluyla alım-satımının da caiz olmadığında şüphe yoktur. Diğer yandan, aracı kuruluşların ve bunların temsilcilerinin borsa oyunlarıyla hisse senedi arz ve talep dengesini bozmalarının büyük ölçüde kul haklarının yenmesine yol açtığı açıktır.
2010 - Soru: Kız öğrencilerin ilim öğrenmeleri farz. Ancak ilim öğrenmek için gittikleri okulda başlarını açma zorunluluğu var. Bu zorunluluk karşısında başlarını açıp okula devam etmeleri caiz midir?
Cevap: Her Müslümanın bilmesi zaruri olan dini bilgileri öğrenmek, erkek ve kadın herkese farzdır. Mantık, matematik gibi diğer ilimleri öğrenmek ise mubahtır. Bu noktayı belirttikten sonra, İslâmi ölçüleri ihmal etmemek kayıt ve şartıyla kızların tahsil yapması caizdir. Tahsil yapmak için başını açmak zorunda kalıyorsa, Allah Teâlâ'nın örtmeyi emrettiği başını, kulların açmasını istemesi üzerine iyi düşünmelidir. Allah (cc), yarattığı insanı kendisine kul olması için halketmiş ve dünya hayatıyla ilgili tercihlerini bu çerçeve içerisinde vermesini tavsiye etmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:40

MİRAS
2011 - Soru: Miras malında erkek ile kadının (İslam hukukuna göre) müsavi olduğu hak var mıdır?
Cevap: İslam hukukunun hükümleri dikkate alındığında, erkek ile kadının mirasta müsavi olduğu yer, ancak miri arazinin taksiminde olmaktadır. Şu ciheti belirtmek isteriz ki; Türkiye'nin arazisi bugünkü şekliyle miri arazi değildir. Memluk arazi durumundadır. Bu itibarla mülk gibi taksimi gerekmektedir.
2012 - Soru: Bir adam fakir olarak öldü. Geride kalan bir oğlu, babasının mirası ile zengin oldu. Babası için hacca gitmesi mi, yoksa çeşme ve benzeri bir hayır yapması mı evladır?
Cevap: Babasına hac farz olmadığına göre, insanlığa faydalı olan Kur'an kursu yapmak, talebelerini yedirip giydirmek, nafile olarak hacca gitmekten evladır.
2013 - Soru: Kayıp olmuş ve hayatta olup olmadığına dair kesin bir bilgi olmayan bir kimsenin malını bir yakınının satması caiz olur mu? Şayet satılır ise, parasını bir hayır müessesesine verebilir mi?
Cevap: Kaybolmuş bir kimsenin malının varislerine taksim edilebilmesi için, o şahsın ölmüş olduğuna hükmedilmelidir. Bunun için de kaybolan şahsın doğup büyüdüğü yerdeki emsal ve akranına bakılır. Bunlar tamamen vefat edince, o şahsın da ölmüş olacağına hükmolunur. Bundan sonra malını varislerine şer'i usüle uygun olarak teslim etmek gerekir.
2014 - Soru: Gayrimüslim bir kimsenin Müslüman oğlu, babasının ölümü üzerine varis olabilir mi?
Cevap: Olamaz. Zira din ayrılığı mirasçı olmaya mani hallerdendir.
2015 - Soru: Annem, dedemden önce vefat etti. Bize bir ev, iki tarla, bir de arsa miras kalıyor. Yalnız babam, "Evden miras alamazsınız" diyor. Biz de onlardan alıp hayır müessesesine bağışlamak istiyoruz. Bu durum karşısında bize yardımcı olur musunuz?
Cevap: Sualinizde bir kapalılık var. Siz annenizden kalan malı bölüşmek hususunu soruyor iseniz, annenizden kalan
malı alabilirsiniz. Fakat dedenizden kalan malın size düşüp düşmediğini soruyorsanız babanız haklıdır.
2016 - Soru: Dinimize göre kız ve erkeğin miras yüzdesi (hissenin mikyası) nedir?
Cevap: Oğlan 2/3, kız ise 1/3 hisse alır.
2017 - Soru: Babam ölünce annem başka bir kocaya gitti. O adamdan anne bir kardeşlerim oldu ve nihayet annem de öldü. O kardeşlerim bana, annemin şahsına ait mallardan "Hakkın yok" deyip miras vermiyorlar. Bu hususu açıklamanızı rica ederim.?
Cevap: Sizin babalarınızın ayrı olması, babalarınıza ait malın taksiminde dikkate alınır. Sizin babanıza ait mal seninle annen arasında taksim edilir. Annenizin ikinci kocasının ölümü halinde, onun malı o adamdan olan çocuklar ile annen arasında taksim olunur. Annen ölünce, onun şahsına ait ne kadar malı varsa sen de, diğer adamdan olan evladı da hisse alırsınız.
2018 - Soru: Biz altı kardeşiz. Babamın yanında kalan iki kız, bir de oğlan kardeşim var. Bunlar bakıma muhtaç durumda. Üçümüz ise, çalışıyor ve kendi geçimimizi sağlamaya uğraşıyor ve aynı zamanda babamıza yardım ediyoruz. Kardeşimin birinin maddi imkanı daha fazla olduğu için, babama daha fazla para yardımı yapıyor. İkimizin yardımı ise, ona nisbetle daha az. Onun yardımı daha çok diye, babam kalkıp da malından ona daha fazla verebilir mi?
Cevap: Ölen kimsenin arkaya bırakacağı mal, dinimizin miras hükümlerine göre taksim olunur. Ölen kimsenin bu istikamette yapacağı vasiyet geçersizdir. Çünkü varis için vasiyet yoktur. Babanız hayatta iken evladına bir hibe verecek ise, oğlan ve kız ayırmadan, herhangi bir ayırım yapmadan müsavi hibede bulunabilir. Sünnete uygun olan budur.
2019 - Soru: Bir kadın, memluk arazide, kocasından kalan mirastan dinen kaçta bir hisse alır?
Cevap: Ölen adamın çocuğu varsa, sekizde bir (1/8) hisseye sahiptir. Çocuk yoksa (1/4) hisse alır.
2020 - Soru: Ölen bir şahsın kızının kızı ile kızı bulunsa mirasçı olabilir mi?
Cevap: Dini hükümlere göre mirasın taksim edilmesinde, ölenin kızı varken, kızının kızı (zevil-erham'dan olduğu için) mirasçı olamaz.
2021 - Soru: Miras almaya engel olan haller var mıdır, varsa nelerdir?
Cevap: Bir kimse vefat ettiği zaman, onun varisi olan kimselerin miras alabilmeleri için, mirasçı olmaya engel olan bir halin bulunmaması lazımdır. O haller: Din ihtilafı, dar ihtilafı, kölelik ve katil olmak üzere dörttür. Din ihtilafı; bir Müslüman ile gayrimüslim arasında miras hükümleri cari olmaz. Bunlardan biri diğerine varis olamaz. Dar ihtilafı; iki ayrı devletin tabiyetinde olmaktır. Bu hüküm, iki Müslüman arasında cari olmayıp, iki gayrimüslim hakkında caridir. Mürisini öldüren bir katil, onun malına mirasçı olamaz. (Köle ve kölelik ahkamı cari olmadığı için ondan söz açılmamıştır.)
2022 - Soru: Bir kimse evlenmiş, bu evlilikten bir çocuğu olmuş. Çocuğun anası ölünce babası o yavruyu bir camiye bırakmış. O zavallıyı bir kimse alıp büyütmüş, evlendirip ev bark sahibi yapmış. Daha sonra kendisini cami kapısına bırakan babası ile tanışmış. Buna eski (asıl) babasından miras düşer mi?
Cevap: İkinci şahıs onun nesep itibariyle bir şeyi olmadığı için elbette ilk babasının mirasını alır.
2023 - Soru: Ben küçükken babam ölmüş. Amcamın oğlu, annemle evlenmiş ve babamın malını teslim almış. Bununla beraber beni de büyütmüş. Kendisinin annemden çocuğu olmuş. Ben 20 yaşına gelmiş bulunuyorum. Babam ölünce, malından geri kalan miras, bir liste ile tesbit edilmiş. Üvey babamın listedeki bu malda hakkı var mı?
Cevap: Babanın bıraktığı mal, sana ve annene kalır. Üvey babana bir şey kalmaz.
2024 - Soru: Mirasta kadın ve erkeğe eşit verilen paylar dolayısıyla erkeğin kadına hakkı geçiyorsa, bunun izalesi ve dinen paylaştırılmasının nasıl olacağını açıklayınız?
Cevap: Fazla miras alan kimsenin, haksız olarak aldığı kısmı, hak sahibine vermesi gerekir. Mirasın dini usüle göre taksimi, feraiz ilminin esaslarına uygun biçimde dağıtılması ile olur.
2025 - Soru: Miras olarak intikal eden maldan varislerin bir kısmının alıp bir kısmının alamadığı hak var mıdır?
Cevap: Asab-ı feraizden bir kimse var iken, zevil-erham; yakın asabe varken de uzak asabeler hak alamazlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:41

VASİYET
2026 - Soru: Çocukları olmayan bir ailenin erkeği, karısına hitaben, "Ben senden evvel ölürsem, bütün mallarım ve evim senin; sen de ölürsen malların hem senin hem de benim vereselerim arasında taksim olunsun" diye vasiyet etse şer'an caiz midir?
Cevap: "Varise vesayet yoktur" mealindeki Hadis-i Şerif gereğince karı ve kocanın birbiri lehine vasiyette bulunmaları sünnete aykırıdır.
2027 - Soru: Mirasçı olarak şahıslar lehine vasiyette bulunulmayacağını biliyoruz. Acaba bundaki hikmet nedir?
Cevap: Böyle bir tercih, mirasçılar arasında kırgınlığa yol açar. Bu zarara "Varisler için vasiyet yoktur" Hadis-i Şerifi ile set çekilmiş olmaktadır.
2028 - Soru: Vakıf bir malda, o vakfı yapan kimsenin ileri sürdüğü şartlara riayet etmek lazım mıdır?
Cevap: Şartın dinimize aykırı bir tarafı yoksa, ona riayet göstermek lazımdır. Zira, "Vakıfın şartı, şariin nassı gibidir."
2029 - Soru: Damadıma malımı mülkümü ve servetimi tümüyle versem ve devretsem, bu caiz olur mu?
Cevap: Malınızı ona tapulayıp diğer mirasçıları malınızdan mahrum bırakmamak şartı ile, malınızın başına nezaretçi (bakıp gözetici) olarak koyabilirsiniz.
2030 - Soru: İki kızı, bir oğlu olan şahıs, ileride kendisine bakması için oğluna bir miktar mal bağışlasa ve kızlar bu hibeye razı olmasa, o kimsenin hibesi geçerli olur mu?
Cevap: Hukuki bakımdan geçerli olursa da, dini yönden kerahet vardır. Kerahet olan işte de hayır yoktur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:41

MİRAS TAKSİMİ
2031 - Netice Fetvalarından: "Zeyd, vefat edip, baba bir kardeşinin oğlu Amr'ı ve ana-baba bir oğlan kardeşinin oğlunun oğlu Bekir'i bıraksa, Bekir mirasçı olamaz." (H.Ec. 2/2177)
Açıklama: Bu fetvada, sınıf itibariyle önde bulunan bir varisin, kendisinden sınıf itibariyle geride bulunan diğer bir mirasçıyı verasetten men etmesi halini görmekteyiz. Asabe, baba tarafından akraba olup, mirasta belirli hissesi bulunan kimseler paylarını aldıktan sonra geri kalan terekeye müstehak olana ve tek başına bulundukları zaman mirasın tamamını alan kimselere denilmektedir. Bu manadaki asabe üç nevidir:
1- Başlı başına asabe
2- Başka birisi ile bulunduğu için asabe
3- Diğer bir varisle beraber olduğu cihetle asabe.
Başlı başına (binefsihi) asabe olana gelince, ölüye nisbetinde araya kadın girmeyen erkeklerdir. Ölene nisbeti gerek vasıtasız olsun, gerekse başka bir erkek vasıtası ile olsun. Bunlar dört sınıftır:
1- Ölenin cüz'ü: (Ölenin oğlu ve oğlunun oğlu gibi)
2- Ölenin aslı: (Ölenin babası ve babasının babası gibi)
3- Ölenin babasının cüz'ü: (Babasının oğlu ve oğlunun oğlu gibi. Bunlar, diğer bir ifade ile, ölenin kardeşi ve kardeşinin oğlu demektir)
4- Ölenin dedesinin cüz'ü: (Dedesinin oğlu, dedesinin oğlunun oğlu gibi. Bu sınıftaki asabeîer, diğer bir ifade ile, amca ve amcanın oğlu demektir.)
Bu dört sınıftan her bir sınıf için öncelik hakkı vardır. Şöyle ki: Birinci sınıftan bir asabe varken ikinci sınıftan olan; ikinci sınıftaki varken, üçüncü sınıftan bulunan; üçüncü sınıftaki asabe mevcut iken dördüncü sınıftan olanlar varis olamazlar.
Aynı sınıftan birkaç kimse toplanacak olursa, yakın olanlar mirasta tercih olunur. Mesela; ölenin oğlu ile oğlunun oğlu veya ikinci sınıftan baba ile büyükbaba toplanacak olursa, birinci meselede oğul, ikincide baba tercih olunur. Aynı sınıftan grup da ölene yakınlıkta eşit bulunan iki kimse toplanacak olursa, yakınlık derecesi daha kuvvetli olan tercih edilir. Şöyle ki; ana-baba bir erkek kardeş, sadece baba bir erkek kardeşle birlikte bulunacak olursa, ana-baba bir kardeş tercih olunacaktır.
2032 - Netice Fetvalarından: "Zeyd, babası Amr'ı haksız olarak öldürse, Amr'a mirasçı olamaz." (H.Ec. 2/217)
Açıklama: Miras almaya mani olan haller dörttür: 1- Din ihtilafı, 2- Dar ihtilafı, 3- Kölelik, 4- Katil (ölümü intaç eden müessir bir iş)dir.
İzahı sadedinde bulunduğumuz fetva, mirasa engel olan katli dile getirmektedir. Öldürme beş nevidir:
1- Katl-i amd
2- Şibih amd
3- Hata yoluyla öldürme
4- Hata mecrasına cari öldürme
5- Tesebbüben katil
Katl-i amd: Öldürülmesi meşru olmayan bir adamı, yaralayan aletlerden biri ile kasten ve haksız olarak öldürmektir.
Şibih amd: Katli meşru olmayan bir şahsı, yaralayan aletlerden olmayan ve çok kere ölümü intaç etmeyen bir şey ile kasten öldürmektir. (Bir çomak veya tokat ile vurarak veya aniden bağırarak üzerine gitmekle bir adamı öldürmek gibi)
Hata yoluyla katil: Öldürmek veya yaralamak kastı olmayarak bir insanı öldürmektir. (Hata iki nevidir: Biri fiilde hatadır. Ava atılan bir kurşunun bir şahsa isabet edip öldürmesi gibi. Diğeri, failin zannında vuku bulan hatadır. Av zanni ile bir adama kurşun atılıp da o şahsın ölmesi gibi)
Hata mecrasına cari katil: İrade dışı bir işle vukua gelen katildir. (Uyurken bir kimse üzerine yuvarlanıp o kimsenin ölmesi gibi)
Tesebbüben katil: Bir kimsenin ölümüne sebep olmak. Mesela; umuma ait bulunan bir yolda, idare amirinin izni olmaksızın, biriktirdiği taşların veya kerestelerin üzerine yakınlarından bir kimsenin düşerek ölmesi gibi.
Bu öldürme nevilerinden, tesebbüben katilden başka, katilin her çeşidi mirastan mahrumiyeti gerektirir. Çünkü, amd ve şibih amd yolu ile öldürmede miras almaya erişmek için acele etme ve diğerlerinde ise istical şüphesi vardır.
Öldürme hadisesinin mirastan mahrumiyeti gerektirmesi için, katilin akıllı ve buluğ çağına ulaşmış bulunması; katilin meşru bir sebeple olmaması şarttır.
2033 - Behce Fetvalarından: "Müslüman bulunan Zeyd, vefat edince oğlu mürted Amr'ı bıraksa; Amr, Zeyd'e varis olmaz." (H.Ec. 2/217)
Açıklama: Mürted, İslam dinini reddederek iman kandilini söndürmüş bulunan kimseye denilmektedir. Böyle bir kimseye karşı uygulanacak İslamı hükümler, İslami eserlerde geniş olarak açıklanmıştır. Bizim açıklama sadedinde olduğumuz husus, fetvanın dile getirdiği miras hukuku olduğu için, o noktaya dönmek istiyoruz: Ölen kimse ile onun varisi mevkiinde bulunan şahıs (veya şahıslar) arasında din ayrılığı bulunursa, biri diğerine varis olamaz. Diğer bir ifade ile; ölen Müslüman, mirasçı mevkiindeki şahıs Hıristiyan veya Yahudi olursa, yahut vefat eden gayrimüslim, mirasçısı Müslüman bulunursa, biri diğerinin mirasçısı olamaz.
Mukaddes dinimiz, insanlar arasında maddi ve manevi bağlar tesis etmiştir. Bu rabıtaların korunması, halkın birbirine olan dayanışmasını ve yardımlaşmasını devamlı kılar. Bu bağların gevşemesi halinde, insanlar arasındaki tesanüd de sarsılır ve insanlık bundan pek büyük zarar görür.
İslam dinini beğenmeyip terk eden veya kabul etmiş bulunmayan bir gayrimüslim, yüce dinimizin tesis ettiği veraset müessesesinden faydalanamaz.
2034 - Abdürrahim Fetvalarından: "Vefat eden Hind'in annesi var iken, babasının anası mirasçı olamaz." (H.Ec. 2/217)
Açıklama: Mirastan pay almak ve faydalanmak hususunda anneler, "nene"den önce gelmektedir. Neneler, annenin bulunmaması halinde miras almaya namzettirler; mirastan engelleyen başkaca şahıs veya sebep yok ise miras alabilirler. Bu fetvada nene, ölüye nisbette anneden daha uzak bulunması sebebiyle, anne ile mirastan düşmüş olmaktadır.
2035 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd vefat edip, arkaya (mirasçı olarak) karısını, anasını ve bir de babasını bıraksa, mirasta dört hisseden bir pay karısına, bir pay anaya, geri kalanı babaya kalır." (H.Ec. 2/217)
2036 - Abdürrahim Fetvalarından: "Hind vefat edip kocası ile babasını bırakacak olsa, terekeyi beraber taksim ederler." (H.Ec. 2/217)
Açıklama: Kadın, çocuksuz olarak vefat ederse, kocası malın yarısını; kadının evladı bulunur ise, koca malın dörtte birini miras olarak alır. Bu fetvada belirtilen tablo, çocuksuz olarak ölen bir kadın olduğu için koca malın yarısını, geri kalanı da asabe olarak baba almıştır.
2037 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd vefat edip arkaya karısını, kızını ve bir de erkek kardeşini bıraksa, malın sekizde birini karısı, yarısını kızı, geri kalanı ise oğlan kardeşi alır." (H.Ec. 2/218)
Açıklama: Fetvada belirtilen miras tablosunda, meselenin mahreci 8'den olup bir hisse ölenin karısına, dört hisse kızına, geri kalan üç hisse de oğlan kardeşe verilir. Ölenin karışı ile kızı ashab-ı feraizden olmakta ve belirli payları bulunmaktadır. Oğlan kardeşi ise asabe olup, belirli bir sehmi yoktur. Zevce ile kızı hisselerini aldıktan sonra kalan 3 hisseyi almıştır.
2038 - İbni Nuceym Fetvalarından: "Hind vefat etse ve arkaya kocasını, oğlunu, babasını ve anasını bırakmış olsa, malın 12 hissesinden 3'ü kocaya, 2'şer hisse de baba ile anaya, beş hisse ise oğluna verilir." (H. Ec. 2/218)
Açıklama: Fetvada belirtilen meselede kocanın hissesi dörtte bir, baba ile ananın hisseleri altıda bir, oğlan asabe olması sebebiyle artanı alacaktır. Bir meselede dörtte bir ile altıda bir hisse birleşecek olursa, mahrec-i mesele 12'den kurulur. On ikide dört, üç tane olması hasebiyle kocaya üç hisse verilmiştir. Bu mahreçte altı, iki tane bulunduğu için, ana ile babaya ikişer sehim ita olunmuştur. Geriye kalan 5 hisse de asabe olan oğluna verilmiş bulunmaktadır.
2039 - Ali Efendi Fetvalarından: "Hıristiyan Hind'in kocası Zeyd, İslam dinine girse, Hind de kafir olarak vefat etse, Zeyd, Hind'e varis olamaz." (H.Ec. 2/217)
Açıklama: Din ayrılığı hakkında yukarıda biraz açıklama yapılmış idi. "İhtilaf-ı din" başka başka dinlerin mensubu bulunmak demektir. Yoksa dini meselelerde farklı görüşlerin sahibi ve mezheplerin mensubu olmak değildir. Bu sebeple, mezhep ayrılığı mirasa engel teşkil etmez. Hanefi mezhebine mensup bir Müslüman, Şafii mezhebindeki bir Müslümana varis olabileceği gibi, bir Sünni de Şii'ye varis olabilir.
2040 - Abdürrahim Fetvalarından: "Vefat eden Zeyd'in babası varken, babasının anası ve anasının anası miras alamaz." (H.Ec. 2/217)
Açıklama: Miras alanlardan bazı kimseler, diğer mirasçılardan bir kimsenin bulunması ile mirastan mahrum kalırlar. Bu fetvada, nenelerin, ölenin babası ile mirastan mahrum bulundukları ifade edilmektedir.
2041 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd vefat edip (mirasçı olarak) oğlunun oğlu ile oğlunun kızını bıraksa, Zeyd'in mirası (bunlar arasında) ikili birli taksim olunur." (H.Ec. 2/218)
Açıklama: Bu miras meselesinde oğlunun oğlu binefsihi asabe, oğlunun kızı da onun sebebiyle asabe olmuş bulunmakta ve oğluna iki, kıza bir hisse verilmek suretiyle miras taksim edilmiş olmaktadır.
2042 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd vefat edip anası Hind'i, babasının babası Amr'ı ve ana-baba bir erkek kardeşini bıraksa, (malının) altıda biri Hind'e, geri kalanı Amr'a kalır." (H.Ec. 2/219)
Açıklama: Bu miras meselesinde, ölenin annesine hissesi olan altıda bir verildikten sonra geri kalan 5 hisse babasının babasına verilmiş ve fakat ana-baba bir erkek kardeşine bir şey düşmemiştir. Bunun sebebine gelince; babanın babası, ölüye nisbette kardeşten önce gelmektedir. Zira babanın cüz'ünün derecesi, babadan sonradır. Bu itibarla, sınıf itibariyle daha yakın varken daha uzak olan asabe varis olamamıştır.
2043 - Ali Efendi Fetvalarından: "Hind vefat edip babası Zeyd ile ana-baba bir oğlan kardeşi Amr'ı terketse, mirasın tamamını Zeyd alır." (H.Ec. 2/219)
2044 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd vefat edip kızı Hind'i, oğlunun kızı Zeynep'i, ana-baba bir oğlan kardeşi Amr'ı terk etse, malının yarısı kızı Hind'e, altıda biri Zeynep'e ve ikisi de Amr'a verilir." (H.Ec. 21220)
Açıklama: Ölenin kızı bir tane olursa malın yarısını alır. Ölenin oğlunun kızı, ölenin kızı ile toplanırsa malın altıda birine nail olur. Ana-baba bir oğlan kardeş ise asabedir. Bu meselenin mahreci altıdan tesbit edilmiş ve altı hisseden 3'ü kızına, 1 hisse oğlunun kızına, 2 hissesi de oğlan kardeşine verilmiştir.
2045 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd vefat edip arkaya ana-baba bir kız kardeşi Hind ile Zeyd'in kızının kızı Aişe'yi bıraksa, kızının kızı varis olamaz." (H.Ec. 2/218)
Açıklama: Vefat edenin ana-baba bir kız kardeşi, belirli hissesi bulunan mirasçılardan olup, kızının kızı ise zevil-erhamdandır. Ashab-ı feraizden kimse mevcut iken zevil-erhamdan olan kimse mirasçı olamamaktadır. Bu sebeple kızının kızı mirastan mahrum kalmıştır.
2046 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd vefat edip kızı Hind'i ve oğlunun oğlu Amr'ı terketse, Zeyd'in arkaya bıraktığı mal yarı yarıya ikisine verilir." (H.Ec. 2/218)
Açıklama: Ölen kimsenin kızı bir tane olursa, malın yarısını alır, geri kalanı da asabe olan oğlunun oğlu alır.
2047 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zevce, zevil-erhamı mirastan men etmez. Malın dörtte birini ölenin karısı alır; geri kalan mal, zevil-erham arasında taksim olunur." (H.Ec. 2/222)
2048 - Feyziye Fetvalarından: "Zeyd, 'Kızım Hind'i evlatlıktan reddettim. Ölümümden sonra mirasımdan bir şey verilmesin' deyip vefat etse, Hind, babası Zeyd'in terekesinden hissesini alır." (H.Ec. 2/222)
Açıklama: Anne veya babanın evladına karşı kullandığı "Seni evlatlıktan reddettim" veya "Falan çocuğumu evlatlıktan reddettim, mirasımdan mahrum kıldım" gibi ifadeleri, İslam hukukuna göre, aradaki nesebi rabıtaları koparamaz. İrse mani hallerden bulunmayan bu tarz sözler, kendisine öfke duyulan evladı mirastan mahrum kılmaz ve onu evlatlıktan düşürmez.
2049 - Abdürrahim Fetvalarından: "Murisin ölümünden sonra vaki olan din ihtilafı, miras almaya mani değildir." (H.Ec. 2/224)
Açıklama: Miras almaya mani olan din ihtilafında, ölüm zamanındaki durum muteberdir. Ondan sonra vaki olacak değişikliğin miras almaya veya mirastan mahrumiyete bir tesiri olmaz. Mesela; bir Müslüman ölse, onun ölümü sırasında Müslüman olan oğlu, daha sonra "neüzü billah" irtidat etse veya bir gayrimüslim ölse, onun oğlu daha sonra İslamiyeti kabul etse, her iki halde mirastan mahrumiyet olmaz. Çünkü ölüm anındaki hukuki durum önemlidir.
2050 - Feyziye Fetvalarından: "Zeyd vefat edip bilinen bir varisi olmasa, terekesini beytü'l-mal emini alır." (H.Ec. 2/224)
Açıklama: Bir kimse vefat ettiği zaman, farz sahiplerinden, asabeden veya zevil-erhamdan hiçbir kimsesi bulunmazsa, onun malı hazineye kalır. Hazinenin vazifelisi; Beytü'l-mal emini, mal müdürü, muhasebe müdürü, defterdar gibi vazifelilerin İslam hukukundaki karşılığıdır. Fetvanın ifadesinde "Beytü'l-mal emini alır" cümlesi, şahsı için değil. Hazine adına alıp Beytü'l-male koyacağını tefhim içindir.
2051 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zeyd vefat edip anası Hind'i, ana-baba bir kız kardeşi Zeynep'i ve ana-baba bir oğlan kardeşinin oğlu Amr'ı terketse, malının altı hisseden ikisi (anası) Hind'e, 3 hissesi Zeynep'e, bir hissesi de Amr'a verilir." (H.Ec. 2/221)
Açıklama: Bu meselede ananın hissesi üçte bir, kızkardeş tek olduğu için yarı hisse alacaktır. Bir meselede nısf ile sülüs birleşecek olursa, meselenin mahreci altında kurulur. Bu sebeple altı hisseden 2'si anaya, 3 hisse kız kardeşine, bir hisse de asabe olan kardeşin oğluna verilmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:41

MİRASTA AYRIM YAPILABİLİR Mİ?
2052 - Soru: Malımı sağlığımda evladıma versem, bir miktarını da kendim için ayırıp en küçük oğluma bağışlasam dine uygun bir hareket yapmış olur muyum?
Cevap: Kendiniz hayatta iken malınızı çocuklarınız arasında hibe yoluyla dağıtmak yoluna gidebilirsiniz. Ancak, vereceğiniz hibeler, birbirine denk olmalıdır. Zira Peygamber Efendimiz (sav), "Evladınız arasındaki vergide eşitlik gösteriniz" buyurmaktadır. Adaletten ayrılan dalalete düşmüş olur. Bir de kara günleriniz için, kendinizi idare edecek kadar bir malı kendi mülkiyetiniz altında bırakınız.
2053 - Soru: Bir kimse kız çocuklarını evlendirdikten sonra bir tarla satın alsa ve "Bunda kız çocuğunum emeği yoktur" diyerek tarlayı oğlunun üzerine yazdırsa dinen bir mahzur var mıdır?
Cevap: Çocuklar ister bekar ister evli olsunlar. Bir malın alınmasında emekleri geçsin veya geçmemiş bulunsun, anne veya baba, onlara bir hibede bulunurken adaletten ayrılmamalıdır. Birine verip diğerini mahrum bırakmak mekruh görülmektedir. Evlat arasında hibede, sevgi ve paylaşımda adaletsizlik, evladın baba ve anneye gücenmesine sebep olduğu gibi, kardeşler arasında bulunması lazım olan sevgi ve bağlılığı temellerinden sarsmaktadır. Kardeşlerin arasına, baba eliyle ekilen bu soğukluk tohumunun sonradan temizlenmesi çok zor olmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:41

KARI-KOCA MÜNASEBETLERİ CİNSEL İLİŞKİLER
2054 - Soru: Bir erkek, hamli önlemek için azil yapsa ve buna da kadının rızası olsa veya ana karnındaki çocuğu canlanmadan önce düşürse bunda bir mahzur var mı?
Cevap: Azil, cinsi münasebette meninin dışarıya bırakılması suretiyle çocuk olmasını önlemeye denir. Bu meselenin ilk defa ortaya çıkışı Beni Mustalık harbi sırasında olmuştur. İslâm askerleri esir aldıkları cariyelerden fidye (cesaretten kurtuluş bedeli) almak arzu ediyorlardı. Hamile kalırsa satılamayacakları için azlin hükmünü Resulullah (sav)'dan sordular. Fahr-i Kâinat Efendimiz (sav) buyurdular ki: "Bunu yapmanızda üzerinize bir vebal yoktur. Zira Allah'ın (cc) Kıyamet Gününe kadar yaratmayı yazdığı (takdir buyurduğu) her nefs muhakkak vücut bulacaktır" (Muvatta Şerhi Zükerani c. 3/277)
Hadis-i Şerife dikkat edilirse, "Yapmanızda üzerinize bir vebal yoktur" denilmiştir. Bu cevaz cariyeler için ve bir zaruret karşılığında verilmiştir. Sebebin hususiyeti nassın umumiyetine mani teşkil etmese de, hür zevcelerde azl'in cevazı, kucakta küçük çocuğun bulunması ve süt anne tutmaya kocanın maddi durumunun müsait olmaması sebebiyle ve kadının da rıza göstermesi şartı ile verilmiş bulunmaktadır. Böyle bir mazeret bulunmadıkça azilde kerahet vardır. Ebu Said (ra)'in rivayet ettiği bir Hadis-i Şerifte buyurulmuştur ki: "Biriniz bunu (azli) ne için yapıyor! Zira yaratılmış hiçbir şey yoktur ki onun yaratanı Allah'tır" (Tuhfet'ül-ahvezi c. 4. s. 291)
Ashabın alimleri ve diğer ilim erbabından birçokları azilde kerahet olduğunu ifade etmektedirler. (Tuhfet'ül-ahvezi c. 4, s. 291) Şu hale göre, zaruret olduğu ve kadının müsaadesi de bulunduğu zaman mubah görülmüştür. Dinimizce makbul sayılan bir zaruret mevcut olmadıkça kerahet olduğu ifade edilmiştir. Çocuk düşürmeye gelince, anne rahminde teşekkül etmiş bir yavruyu düşürmek veya kürtaj yaptırmak asl olarak yasaktır. Zamanımızda bu gibi teşebbüsler, ya çocuğun ayak bağı olacağı veya kadının vücut yapısının güzelliğini bozacağı veyahut fakirlik korkusu sebebiyle yapılmaktadır. Önce şunu ifade edelim ki, çocuk ayak bağı değil, gönül bağıdır. Anne ve babayı birbirine bağlayan "Habl'ül-medved"tir. Sokak ve zevk kadınlarında, güzellik kalıpta aranmakta ise de asıl güzellik kalpte ve ruhta teşekkül eden manevi hasletlerdir. Fakirlik mevzuuna gelince: Cenab-ı Hakk'ın Rezzak-ı Alem oluşuna itimadı olan kimseler, açlık korkusu ile böyle bir fenalığa teşebbüs edemezler. Bir Ayet-i Kerimede şöyle buyurulmaktadır: "Çocuklarınızı fakirlik korkusu ile öldürmeyin. Onları da sizi de biz rızıklandırırız. Hakikat, onları öldürmek büyük bir suçtur" (Sure-i Nisa: 31)
Çocuk daha dünyaya gelmeden önce annesinin göğsünde süt yaratan Mevlâmız, onu bir damla su iken unutmayan Rabbimiz, teşekkül etmiş bir insan olarak dünyaya gelmesinden sonra aç bırakır mı?
Sırf vücut güzelliğini muhafaza için bu cinayeti irtikap eden kimsenin canavardan ne farkı kalır.
Çocuk düşürmek, dinen kabul edilebilecek bir zarurete dayanmadıkça, cinayet sayılmaktadır. Bu sebeple, bu suçu işleyene tazir cezası vardır. Ancak, mevcut bulunan hakiki bir özür sebebiyle, henüz uzuvları teşekkül etmemiş ve bir kan pıhtısı halinde bulunan bir cenin, annesinin hayatını tehlikeye düşürecek sıhhi bir sebepten dolayı tıbbi bir müdahale neticesinde aldırılabilir. Bu şartlar bulunmadıkça böyle bir hareket cinayet irtikap etmek olur. (Hukuku İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, c. 3. s. 156)
Gene bunun gibi, bir kadın, kucağındaki çocuğun emme müddeti içinde tekrar hamile kalacak olsa ve kocasının süt anne tutmaya mali gücü bulunmasa ve bu yüzden kucağındaki çocuğun hayatı tehlikeye düşecek olsa, henüz vücut uzuvları teşekkül etmeyen ve kan pıhtısı halindeki hamli düşürmek caizdir. Zira yüklenmiş bulunduğu şey, henüz insan olarak teşekkül etmemiş ve sadece donmuş bir kan parçası halinde bulunmaktadır. Kucaktaki çocuk ise, hayat bulmuş tam bir insandır. Onun hayatını kurtarmak için kan pıhtısı halindeki hamli düşürmekte mahzur görülmemiştir.
Böyle bir zaruret bulunmakla beraber, gebelik müddetinin yüzyirmi günü aşmamış olması da şarttır. Bundan sonra çocuğu düşürmek asla caiz değildir. Böyle bir teşebbüs, hayattaki bir çocuğu öldürmek gibidir. Zira bir hayatı kurtarmak için ikinci bir canlıyı feda etmek caiz değildir.
Anne karnında ters, yan vaziyette ve ölü bulunan bir çocuğun, annesinin hayatı için tehlike arzetmesi karşısında, tıbbi müdahale ile alınması caiz görülmüştür. Böyle bir durumda çocuk canlı bulunuyorsa, ters veya müstaraz vaziyette bulunan o yavruyu kürtaj ile değil, annesinin karnından sezaryen adı verilen ameliyat ile alınması hususunda cevaz verilmiştir. (Hülasat'ül-Ecvibe c. 2, s. 163)
Gebelik tahakkuk ettikten sonra, henüz canlanacak kadar bir müddet, yani yüz yirmi gün geçmemiş olsa bile, sebepsiz yere onu düşürmek caiz değildir. Bu husus, fıkıh kitaplarımızda açıkça ifade edilmiştir. Canlandıktan sonra artık bu teşebbüs caiz değildir.
2055 - Soru: Sakal bırakmak isteyen bir kimse, karısını ikna edemiyor. Bu halde bıraksa ailesiyle arasında huzursuzluk meydana gelecek. "Karım razı olmasa da ben sakal bırakırım" diyerek ailesiyle huzursuz olması caiz midir?
Cevap: Sakal bırakmak, kadının müsaadesine dayanmamaktadır. Şayet böyle bir şey olsaydı, yüzde kaç Müslüman sakal bırakabilirdi? Bir erkek, karısına, yüzünün derisini değil, kalbinin içerisini sevdirmelidir. Buna muvaffak olabilirse, kadın ne sakala karışır ne de dini bir hususa engel olmaya kalkışır. Eğer o kadın Müslüman ise, hangi hakla Peygamberin Sünnetine engel olmaktadır?
2056 - Soru: Çocuk olmasını önlemek için, kadınların, rahimlerine alet koydurtmakta dinen bir günah var mıdır?
Cevap: Çocuk olmasını önlemek için bu süfli o nisbette alçaltıcı tedbirden başka ve edebe daha uygun bir yol (meninin dışarıya bırakılması) ihtiyar edilebilir. Kadını doktorun önüne yatırıp -velev ki doktor da kadın olsun- en mahrem yerlerini göstermeye ve el sürdürtmeye rıza göstermek caiz değildir. Kadını bir zevk aleti derecesine indirmek, ondaki ince duyguları aşındırır ve ruhunu rencide eder.
2057 - Soru: Çocuk henüz teşekkül etmeden önce aldırtmakta bir mahzur var mı?
Cevap: Ana rahmindeki cenin canlandıktan sonra onu düşürmek ve aldırtmak asla caiz değildir. İsterse kadının hayatını kurtarmak için bir durum mevzu-i bahs olsun. Zira bir hayatı kurtarmak için başka bir hayata kıymak caiz değildir. Çocuk canlanmadan önce uzuvlar henüz teşekkül etmemiş ve bir kan pıhtısı halinde iken aldırtmaya gelince, dinen kabul edilen hakiki bir özür sebebiyle olursa caiz görülmekte ise de bir zaruret olmadıkça buna müsaade yoktur. (Hukuk-i İslâmi-yye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, c. 3, s. 156)
2058 - Soru: Bir adam eşi ile cinsi münasebette bulunurken besmele çekebilir mi?
Cevap: Evet. (Keşfu'l-Gumme, c. 2, s. 77)
2059 - Soru: Bir kimse, arefeyi bayrama bağlayan gece ailesi ile cinsi münasebette bulunabilir mi? Bunda bir günah var mı?
Cevap: Bunda bir günah yoktur. Fakat o geceyi ibadetle geçirmek evlâdır.
2060 - Soru: Cinsel mukarenette bulunan bir kimse, cenabet halde iken tekrar ailesi ile cinsi yakınlıkta bulunabilir mi?
Cevap: Evet bulunabilir. Ancak, avret mahallini yıkaması ve abdest alması müstehabtır. (Büyük İslâm İlmihali, Taharet bahsi, madde: 196/13)
2061 - Soru: Helâline yaklaşmasında daimi sancı olduğundan dolayı, ailesinin isteği ile "olur" fetvasını da aldıktan sonra, ailesine livata yapan şahsa şer'an ne lâzım gelir, açıklar mısınız?
Cevap: Livata, hiçbir zaman ve hiçbir suretle caiz olamaz. Kesinlikle haramdır. Böyle bir fetvayı hangi sapık ve hangi echel vermiş? Bir adamın karısı hasta ise tedavi ettirmelidir. Tedavisi mümkün olmazsa ve iyileşmesi tıbben kabil değilse, yeni bir evlilik yoluna gidilmeli ve fakat asla böyle çirkin bir yol tutulmamalıdır. Livatanın şer'i cezası tazir yoluyla olup, bu da hakimin takdirine bırakılmış bulunmaktadır.
2062 - Soru: Kadın, hangi hallerde kocasına karşı gelebilir?
Cevap: Erkek, hanımından dinimizin yasak kıldığı bir şeyi, meselâ başını açmasını, kendisiyle birlikte içki içmesini, erkek arkadaşlarıyla el sıkışmasını ve buna benzer şeyleri isterse kadın ona karşı koyabilir.
2063 - Soru: Müslüman bir erkek, hamile olan zevcesi ile doğuma kaç gün kalasıya kadar cima yapabilir? Kaç gün kalınca da bu mukarenete son vermek gerekir?
Cevap: Dini hükümlerde böyle bir müddet tesbit edilmiş değildir. Dikkat edilecek husus, kadının sağlık durumudur. Bu cihetten bir engel bulunmadığı zaman başkaca bir mânâ yoktur.
2064 - Soru: Kadın, kocasıyla cinsi münasebetten sonra gusül abdesti almadan çocuğunu emzirebilir mi?
Cevap: Göğüsünü yıkadıktan sonra çocuğuna süt verebilir. Ancak en kısa zamanda gusül abdestini almalıdır.
2065 - Soru: Suni ilkah usulü ile çocuğu olmayan bir kadına ilkah yapılması doğru mudur?
Cevap: Bu ilkahta kullanılan sperm, başka bir erkeğe ait ise bu teknik yolla zinadır ve doğacak çocuk zina ürünüdür.
Kadının kocasına ait ise, bu da caiz görülemez. Zira tedavi ve ameliyat yolu ile çocuk olmasını önleyen engeli ortadan kaldırma çarelerini araştırmak gerekirken, kadını bir erkeğin önüne yatırıp, bir inek ve bir kısrak gibi, onu hayvanlar seviyesine indirmek, bir çocuk kazanalım derken bir kadının ruhunu, iffet ve utanma duygularını örseletmek doğru görülmez.
2066 - Soru: Hayız veya lohusa halinde bulunan bir kadına kocası cinsi mukarenette bulunacak olsa dini hükmü nedir?
Cevap: Eğer hayzın ilk günlerinde iken böyle bir yaklaşma vuku bulmuş ise bir sarı lira tasadduk etmesi gerekir. Hayzın son günlerinde vaki olmuş ise yarım altın tasadduk etmesi gerekir. Diğer bir izah tarzına göre, kan siyah renkte ise (koyu ise) bir altın, sarı ise yarım altın lira sadaka vermesi gerekir.
2067 - Soru: Türkiye'de aile planlaması denilen bir şey var. Yani bir babanın 3 çocuğu var. Dördüncüsünün olmasını istemiyor. İstemeyişinin sebebi, geçim sıkıntısı. Planlama ile bunun (çocuk olmasının) önüne geçilebilir mi?
Cevap: Sağlık yönünden böyle bir tedbiri gerektiren sebep yoksa buna tevessül etmek caiz değildir. Çocuğu besleyememe endişesi buna sebep olamaz. Çocuk doğmadan önce onun emeceği sütü halk eden Cenab-ı Hak, doğduktan sonra da onun rızkını verecektir. İslâm'da Kadın ve Aile kitabımızdan bu bahsi okumanızı tavsiye ederim.
2068 - Soru: Bir erkek, hata ve kaza ile, karısının göğsünden süt emse, bundan sonra o aile süt kardeşi olur mu?
Cevap: Süt emmenin azami müddeti iki yıldır. Bu müddet çıktıktan sonra emmek ile süt anne ve süt evlâtlığı tahakkuk etmez. Bu itibarla, bir erkek, herhangi bir sebeple olursa olsun, karısının sütünü emmiş olsa onunla arasında süt anne ve süt evlâtlığı tahakkuk etmez ve zevciyet hayatını devam ettirmelerine bir engel teşkil etmez.
2069 - Soru: Erkek, yıkanmakta bulunan ailesine su dökebilir mi? Bunda bir mahzur var mı?
Cevap: Yardım maksadı ile dökebilir. Bunda herhangi bir mahzur yoktur.
2070 - Soru: Kurbana 10-15 gün kala ailesiyle cinsi mukarenette bir mahzur var mı?
Cevap: Hayır. Akla gelen mahzur, hacca giden ve ihramlı bulunan kimse içindir.
2071 - Soru: Bir kadın, normal hayız veya nifas gününü bitirmiş. Temizlenmeden kocası ile buluşabilir mi?
Cevap: Hayzın azami müddeti on, nifasın azami müddeti kırk gündür. Hayzın ve nifasın kesilmesi bu müddetleri doldurmak suretiyle olmuş ise cinsi mukarenet derhal helâl olur. Fakat bu müddetlerden önce kesilmesi halinde, kadın yıkanmış olmalı veya üzerinden bir namaz vakti geçmelidir. Aksi halde cinsi mukarenet helâl olmaz. (Büyük İslâm İlmihali, Taharetle ilgili bölüm, madde 128)
2072 - Soru: Ben evli bir kadınım. Babamdan kalma bir miktar malım var. Kocam bu malıma bakarak evin ihtiyaçlarını ihmal ediyor. Sebep olarak da benim zengin olmamı ileri sürüyor. Bu hususta ne dersiniz?
Cevap: Evli bir kadının nafakası, kocasına aittir. Kadın zengin olsa ve kocası fakir bulunsa da hüküm aynıdır. Kadının nafakasını temin vazifesinde kocanın zengin olma şartı yoktur. Erkek, fakir olsa bile nafakayı temin etmeli; buna imkân bulamadığı zaman borç alarak temin edip bu dini vecibeyi yerine getirmelidir.
2073 - Soru: Kur'an kursunda okuyan bir oğlum var. Kocam oğlunun nafakasını temin etmiyor. Oğlumun kurs masraflarını, kitap ve diğer ihtiyaçlarını ben karşılamaya çalışıyorum. Bu hususta kendisi ile münakaşa yaptığımız oluyor. Kocam şöyle söylüyor: "Oğlum artık büyüdü. Onun nafakasını temin kendisinin görevidir. Hem sen zenginsin, onun masraflarını da sen karşıla." Bu hususta haklılık hangimizin tarafında ise bilmek istiyorum. Açıklar mısınız?
Cevap: Kocanız bu iddiasında da yanılmaktadır. Tahsil gören erkek çocuklar büyük yaşta olsalar bile, nafakaları babalarına aittir. Annenin zengin olması, babanın üzerindeki bu mükellefiyeti kaldırmaz. Bu onun vazifesi olmaktadır.
2074 - Soru: Bir kadının kocası, karısının kardeşi ile küs bulunduğu gibi, ailesinin de konuşmamasını istiyor. Acaba kadın, kocasının sözünü tutacak mı? Yoksa dinlemeyip kardeşi ile konuşacak mı?
Cevap: Erkek, dinimize aykırı bir istekte bulunup da kardeşi kardeşle konuşmaktan alıkoyamaz. Ancak, karısına, "Kardeşinin evine yılda bir defadan fazla gitme" diyebilir. Fakat, "Onun evine hiç gitmeyeceksin ve onunla asla görüşmeyeceksin" diyemez.
2075 - Soru: Bir kadın ile koca, bazı sebeplerden dolayı ayrıldılar. Bunların çocukları annenin mi olacak yoksa babanın mı?
Cevap: Çocuğun nafakası babaya aittir. Kimin yanında kalacağı kaza merciince tesbit edilir.
2076 - Soru: Benim ruhum zevcemi sevmiyor. Ne yapmam lâzım?
Cevap: Hanımın inancında küfre varan bir itikat bozukluğu ve namusuna leke düşürecek bir ahlâksızlığı yoksa geçim yollarını araştırınız. Her kadının kendine göre zaafları ve kusurları bulunabilir. Zevcenizin sevmediğiniz yönleri varsa, hoşnut olacağınız taraflarının bulunacağı da muhakkaktır.
2077 - Behce Fetvalarından: "Kadın, dini meselelere dair müşkilini kocasına sorduğunda bilmese ve bilenden de öğrenip karısına haber vermese, kadın, kendisini bir alime gidip sorarak müşkilini çözer. (Buna dini) müsaade vardır." (H.Ec. 2/1647)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:42

ANNE-BABA ve ÇOCUK İLİŞKİLERİ
2078 - Soru: Ben, aslen Karslıyım. Annem ve babam Kars'ta oturuyor. Vazifeli bulunduğum Çorlu'ya kendilerini çağırıyorum ve durumu iyilikle anlatıyorum. Fakat "Katiyyen gelmeyiz" diyorlar. Şimdi ben, bundan üç sene kadar önce Çorlu'dan evlendim. Ailem de Kars'a gitmiyor. Sizden soruyorum: Hangisini terkedeyim? Annem-babam ihtiyar ve 65 yaşlarında. Bakıma ihtiyaçları var. Zevcem ile anlaşamıyoruz. "Gidersen beni bırak" diyor. Ben de yuvamın yıkılmasını istemiyorum. Babamı ve annemi terkedip Çorlu'dan hiç gitmeyip karımın dediği gibi burada mı yaşayayım, yoksa annemin ve babamın yanına gidip onların duasını alıp o zavallılara mı bakayım?
Cevap: Hiçbirini terketme. Onlara maddeten yardımcı ol, gelirlerse gereken hizmeti ve hürmeti yap. Ailen gitmiyorsa sen kendin git ve onların ziyaretinde bulun. Yuva yıkmaya sebep mevcut değil iken, böyle bir davranış günaha girmenize sebep olur.
2079 - Soru: Ufak çocukların kırkları karışır diye bir gelenek var ki şöyle: Birbirine yakın zamanda doğmuş iki çocuk, biri diğerinin bulunduğu eve gidince ona bir hastalık geliyormuş. Zaman zaman zayıflayıp eriyormuş. Bu hususta bilgi verir misiniz?
Cevap: Böyle bir şeyin aslı ve dini bir dayanağı yoktur.
2080 - Soru: Doğumdan sonra 40 gün geçene kadar lohusa kadın ve çocuk yalnız bırakılımıyormuş. Bırakılacak olursa cinler tarafından çarpılıyormuş. Malumat verir misiniz?
Cevap: Onu yalnız bırakmamak, sağlık yönünden gelecek zararları önlemek için olabilir. Yoksa şeytanların insanlara tasallutu, sadece kırk gün değil, bir ömür boyuncadır. Onu cinlerden korumak için üzerine Ayetü'l-Kürsi'yi okumak kâfidir.
2081 - Soru: Bir baba oğluna bir şey emrettiğinde sözünü tutmayacağından endişe ederse, onun baba sözü dinlemeyerek Ahirette sorumlu olmaması için nasıl söylemesi münasip olur?
Cevap: "Oğlum eğer şöyle yaparsan (veya yapmayacak olursan) güzel olur" demelidir. (Fetava-i Hindiye, c. 5, s. 353)
2082 - Soru: Çoluk çocuğunu cahil olarak yetiştiren bir baba, ne derece cezaya uğrar? "Böyle bir babanın kendi ibadeti de makbul olmaz" denilmektedir, doğru mu?
Cevap: Bir baba, üzerine düşen bu vazifeyi yapmamaktan dolayı ilâhi mahkemede sorumludur.
2083 - Soru: İhtiyar bir anne ve baba, "Biz ihtiyarladık" diye namazın dışında tavsiye edilen güzel ve faydalı ibadete nazlanırlarsa ne yapabiliriz?
Cevap: Farz olan ibadetlerin dışında kalan hayırlı işler ve bunların faydalarını açıklar ve teşvik edersiniz. Bundan başka onlara yapacağınız bir şey yoktur.
2084 - Soru: Çocuğun anne ve babaya itaatin ne demek olduğunu bilemeyeceği bir yaşta (meselâ 9-10 yaşında) babanın, çocuğunun bir hatası yüzünden ona beddua etmesi doğru mudur ve geçerli midir?
Cevap: Anne ve babanın evlâdı hakkındaki duası makbul olduğundan, onlara ilinmemeli ve ıslahına dua etmelidir.
2085 - Soru: Bir gelinin kayınpederine itaat etmesi mecburi midir? İtaat etmesi lâzım mıdır?
Cevap: Gelinin kayınpederine saygı göstermesi, insanlık icabıdır. Fakat dini bir mecburiyet olarak kayınpederine karşı bir vazife ile mükellef tutulmamıştır.
2086 - Soru: Kayınvalide ve gelin birbirinden ayrı oturmaktalar. Kayınvalide, "Oğlumun evidir" diyerek oğlu ve gelini görmeden herhangi bir şeyi alsa haram olur mu? Bunun tersini gelinin kayınvalidesine yapmasının hükmü ne olur?
Cevap: Baba ve anne, oğullarının evinde izin almaya muhtaç kalmadan karınlarını doyurabilirler. Fakat onun parasından veya ev eşyasından sormadan bir şey alıp götüremezler. Gelin, kayınvalidesinin evinden kendisine ait olmayan (yani kayınvalidesinin olan) bir şeyi alacak olursa, çalmış sayılır.
2087 - Soru: Bir kimsenin, anne veya babasını adlarıyla hitap ederek çağırması doğru mudur?
Cevap: Bunda kerahet vardır.
2088 - Soru: Bir baba evlâdına dinini öğretiyor. Bu cümleden olarak onu evlendiriyor. Fakat oğlu namaz kılmıyor ve dini vazifelerini yerine getirmiyor. Bunda babanın mesuliyeti nedir ve kaç yaşına kadar devam eder?
Cevap: Buluğ çağından sonra sorumluluk şahsın kendine aittir. Fakat her baba evlâdına öğüt vermekten geri kalmamalıdır. Bu, emr-i bilma'rûfu yerine getirme babanın vazifesidir. Mesuliyeti kendi boynunadır diye her şeyine göz yummak ve öğüt vermeyi terketmek de doğru değildir.
2089 - Soru: Benim anneannem 20 senedir damadının yanında, yani bizim evimizde durur. Bu kadının annemden başka dört tane daha kızı var. Erkek çocuğu olmadığı bahanesi ile efendisi tarafından boşanmış ve kocasından hiçbir miras almamış. Ancak Balkan harbinde vefat eden (şehit olan) babası için on senedir maaş almaktadır. Aldığı.....liradan diğer kızları da para talep ediyorlar. Daha evvel aldığı zaman dörtte birini diğer kızlarına takdim ediyordu. Birisinin vermiş olduğu bir fetva neticesi onlara bu parayı vermez oldu. Maaş almadığı 10 senelik devre içinde annemden gayri diğer kızlarının yardımı çok az oldu. Büyük annemin durumunu bizlere açıklar ve dini yönden bilgi verir misiniz?
Cevap: Evli kızların nafakaları kocalarına aittir. Anneannenin aldığı para da kendisine mahsustur. Bu kadın aldığı.....lirayı
tamamen kendi masrafları için mi yanında oturduğu kızı ve damadına vermektedir? Şayet böyle ise diyecek yoktur. Şayet onun yeme-içme, mesken kirasına katkı, giyecek ve üst baş masrafı olarak verdiği paradan sonra, elinde bir miktar parası kalıyor da o parayı hediye olarak veriyorsa, geriye kalan paradan diğer kızlarına da bir miktar hediye vererek gönüllerini alması uygun olur. Zira Peygamber Efendimiz (sav), "Çocuklarınız arasında vergide eşit davranınız" buyurmaktadır.
2090 - Soru: Bir nene kızının çocuğuna göğsünü verip emzirse göğsünü keserler, çamaşırlarını yıkarsa elini keserler, diye bir söz dolaşmaktadır. Bunun doğru olup olmadığını açıklar mısınız?
Cevap: Bu söz, tamamen safsata ve hiçbir esasa dayanmayan cahilce lâftır.
2091 - Soru: Bir insan, babasına İslâmi yönlerden yapılıp yapılmaması gereken şeyleri söylese, babası da onun lâflarını kendisine akıl veriyormuş gibi değerlendirse, bu evlâdın telkinleri münakaşaya dönüşse, evlât İslâmi yönlerde hiddetlenerek, "Öyle değil, böyledir" dese günaha girer mi?
Cevap: Hakkı söylemek vazifenizdir. Fakat kalp kırmamak hünerdir. Münakaşa yapmanıza lüzum yoktur. Vazifeniz, hakkı tebliğden ibarettir.
2092 - Soru: Bir erkek, karısı ile şaka yaparken söverek konuşsa bunda mahzur var mıdır?
Cevap: Sövmek, kime ve neye ait olursa olsun, elbette ki mahzurludur. İsterse ayağına batan dikene sövsün!
2093 - Soru: Bir anne ve babanın bir oğlu bulunsa, bu oğlan Allah (cc) yolunda ilim tahsiline çıksa, annesi ve babası ihtiyar olsa ve bakacak kimseleri bulunmasa bu oğullarının okumayı terkedip onlara bakması icap eder mi?
Cevap: Onların müsaadesini alması halinde okumaya devam eder. Kendi hizmetlerini gördürmeye mali imkânları yoksa o
zaman ebeveynine bakmalıdır.
2094 - Soru: Dayı ve teyze gibi yakın akrabamız var. Bunlar dini hükümlere saldırıyorlar, sırf Allah rızası için yapılan ibadetleri küçük görmeye kalkışıyorlar. Bunlara zerre kadar sevgim olmadığı gibi, kendileriyle de konuşmuyorum. Hatta bayramlarda bile yanlarına varmıyorum. Bunun mesuliyeti var mı?
Cevap: Akrabanız oldukları için bayramlarda gitmenizde bir mahzur yoktur. Onların din ile ilişkilerini kesmiş olmalarını dikkate alarak gitmemenizde de bir sorumluluk yoktur. Kendi seçiminize göre hareket edebilirsiniz. Bunu açıkladıktan sonra deriz ki: Gitmeniz, İslâmi asaleti ve dini nezaketi aksettiren bir davranış olarak daha iyidir.
2095 - Soru: Bir çocuğun nafakasının baba tarafından karşılanmasının dayandığı şartları yazar mısınız?
Cevap-. Erkek evlâdın nafakasının baba üzerine vacip olması için çocuğunun buluğ (ergenlik) çağına ulaşmış olmaması, fakir ve hür bulunması şarttır. Şayet bu sayılan şartlardan bir kısmı veya tamamı bulunmayacak olursa, o zaman nafaka babanın üzerine olmaz, şöyle ki:
a) Çocuk zengin ise
b) Çocuk köle bulunursa
c) Para kazanmaya mani olabilecek arızalardan biri bulunmadığı halde erkeklik çağına ulaşmış olursa.
Bunlardan birinin çocukta bulunmaması halinde nafakayı babanın temin etmesi gerekir.
2096 - Soru: Kız çocuklarının nafakası hangi şartlarda babaya aittir?
Cevap: Bir kız fakir ve hür ise nafakası mutlaka babasına aittir. Kız evlâdın büyük yaşta olması, çalışıp para kazanacak durumda bulunması, babanın üzerindeki bu mükellefiyeti kaldırmaz. Bu iki şart mevcut bulunduktan sonra kız evlâdın nafakası babaya ait bulunur.
2097 - Soru: Benim kocam, kendi anne ve babasının bakımında da ihmalkârlık göstermektedir. Ben, bu hususun doğru olmadığını ifade ediyorsam da kendisinden başkasını dinlememektedir. Para biriktirmekte ve fakat harcamaya yanaşmamaktadır. Bu hususta bizi aydınlatır mısınız?
Cevap: Baba ve annenin, evlâdından nafaka almaya hak kazanmaları için fakir olmaları şart bulunmaktadır. Anne ve babanın, nafaka kazanmaya gücünün olması şartı yoktur. Fakir iseler, oğlu nafakalarını verecektir. İsterse vücutları sağlam ve çalışmasını engelleyecek bir arıza bulunmasın.
2098 - Soru: Benim 80 yaşında bir babam var. Ne abdest ne de namazla ilgisi var. Hatta cuma namazına bile gitmez. Ne söylemiş isem fayda vermedi. Hatta kız çocuğumun okuyacağı okula bile karışıyor. Bu hususta ne dersiniz?
Cevap: Allah'ın (cc) huzurunda evlâdınızdan siz sorumlusunuz, babanız değildir. Babanız sizin işinize karışamaz. Hele din ve iman konusunda sizin hassasiyetlerinizi paylaşmayan babanıza bu hususta itaat etmeniz gerekmez.
2099 - Soru: Babası veya annesi oğluna kızıp, "Benim cenazeme gelme" dese, oğlu onların cenaze namazına gelse günahkâr olur mu?
Cevap: Olmaz. Zira dinimize aykırı bulunan vasiyetler ve istekler geçerli değildir.
2100 - Soru: Bizim memleketimizde, bir adam oğlunu sünnet ettirirken kirve bulur. Baba kafasına göre kirve bulmazsa kendisi kirve olabilir mi?
Cevap: Bu, bölgevi bir âdettir. Dini bakımdan bir esasa dayanmamaktadır. Bu sebeple bu kanaldan verilecek bir cevap yoktur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:42

ÇOCUĞA İSİM KOYMAK
2101 - Soru: Ezan ve ikamet sadece farz namazlar için meşru kılındığı halde, çocuğun kulağına ezan ve ikamet okumanın hükmü nedir?
Cevap: Çocuğun kulağına ezan okumak mendubtur. (Nimetü'l-İslâm, 1. kısım s. 60 not: 1)
2102 - Soru: Çocuklara verilecek isim, hangi dilden olmalıdır? Ben Arapça olması lâzım diye duydum. Her Arapça isim olur mu? İsmin iyi veya kötü olduğunu nereden anlayacağız? Bu mevzuda bir ölçü var mıdır?
Cevap: Konulacak ismin Arapça olması şart değilse de, İslâm'a uygun bir ad olması şarttır. Bu hususta "İslâm'da Kadın ve Aile" adlı kitabımızın çocuğa konulacak isimle ilgili bahsini okumanızı tavsiye ederiz.
2103 - Soru: Bazı isimlerde harf değişikliği veya tanzimi yapmak (Ahmet, Mehmet, Abdullah) gibi. Bunun dinimizde bir mahzuru var mı?
Cevap: Bu hata, dini bakımdan değil, ilmi ve imlâ bakımındandır.
2104 - Soru: Abdülvahid isminin lügatte mânâsı nedir?
Cevap: "Bir olan (Allah)ın kulu" mânâsına gelmektedir.
2105 - Soru: Bir kimse çocuğuna Ebu Bekir ismi koyabilir mi?
Cevap: Evet. (Fetava-i Hindiye c. 5, s. 362)
2106 - Soru: Senem, Meral, Emiş ve Döne kelimeleri kadınlara isim olarak veriliyor. Bu isimleri koymak caiz mi?
Cevap: Bu kelimelerin mânâlarını belirtmek, hükme ışık tutacaktır. Senem, "deve, büyük hörgüçlü olmak", Meral kelimesi "ceylan", Emiş lâfzı "emme işi" ve Döne kelimesi de "tekrarlamak" mânâlarına gelmektedir. Bu mânâları itibariyle, bunların kadınlara isim olarak takılmasında bir mahzur görülmüyorsa da güzel isimlerin tercih edilmesi gerekir. Bu hususta daha geniş bilgi almak istenirse, "İslâm'da Kadın ve Aile" adlı naçiz kitapçığımızın okunmasını tavsiye ederiz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:42

EVLAT EDİNME
2107 - Soru: Evlât edinmenin dinimizdeki hükmü nedir?
Cevap: Bu sorunuz ile, fakir bir ailenin çocuğunu, annesi veya babasının ölümü ile bakıma muhtaç duruma gelmiş bir yavruyu, himayesine alıp evlât yetiştirir gibi dikkat ile terbiye edip büyütmek kast ediliyorsa, bu caiz ve hayırlı bir davranıştır. Şayet o çocuğu babasının üzerinden sildirip kendi nüfusuna kaydettirmeyi ve sonunda onu mirasçı kılmanın doğru olup olmadığını soruyorsanız böyle bir hareket dinen caiz görülmemektedir.
Peygamberimiz (sav)'e nübüvvet gelmezden önce, Hazret-i Hatice (ra), yeğeni Hakim bin Hizam'a, Şam'dan bir köle alıp getirmesini söylemişti. Hakim, Ukaz panayırında satılan 8 yaşındaki bir köleyi satın alarak teyzesine getirmişti. Bu köle, Zeyd bin Harise idi. Hz. Hatice (ra) onu Resul-i Ekrem'e (sav) hediye etmiş, Peygamberimiz de (sav) Zeyd'i azad edip evlât edinmişti.
Zeyd, aslen Kelp kabilesinden di. Annesi ile birlikte akrabasını ziyarete gitmişlerdi. Yakınlarının yurdunda bulunurken, bazı kimseler tarafından baskına uğramış ve sonunda tutsak edilmişlerdi. Hakim bin Hizam da onu satın alarak Mekke'ye getirmişti.
Ashab-ı kiram, Zeyd'i, Hazret-i Muhammed'in oğlu Zeyd, diye anmaktaydılar. Bunun üzerine Cenab-ı Hak şu mealdeki Ayet-i Kerimeyi indirdi: "Evlâtlarınızı (öz) oğullarınız (gibi) tanımadı. Bu, sizin ağızlarınızdaki lâflarınızdır. Allah, hakkı söyler ve O, (doğru) yolu gösterir. Onları babalarına nisbetle çağırın. Bu, Allah indinde daha doğrudur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, o halde (esasen) dinde kardeşleriniz (olmakla beraber) dostlarınızdır da."
İslâm dini, evlât edinme âdetini ve buna bağlı bulunan hukuki münasebetleri lağv etmiştir. Bu sebeple, evlât edinmekle nesep sabit olmaz. Binaenaleyh bir kimsenin evlât edindiği çocuğuna helal-haram ilişkileri bir yabancı kişi ile olan helal-haram ilişkileri gibidir. Örneğin; evlat edilen kişi yetişkin ise örtünmesi gereken yerlerini göstermesi haramdır.
2108 - Soru: Evlâd-ı manevi edinmek caiz mi? Özellikle üzerine yazdırdığı zaman, mallarının tamamı bu çocuğun olmaktadır. Evlâd-ı manevi edinenin yemeği yenmez diyorlar, doğru mu?
Cevap: Bir yetimi ve yoksulu alıp büyütmek, okutup insanlığa faydalı hale getirmek caizdir. Fakat üzerine geçirmek ve kendisine mirasçı durumuna sokmak doğru değildir. Evlâd-ı manevi edinenin değil de, ona evlât olan kimsenin haksız olarak kendisine intikal eden mirastan yemesi ve başkalarının bu şahsa intikal eden şeyden yemesi doğru olmaz. Çünkü o, İslâm hukukuna göre, başkalarına ait bir maldır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:42

GİYİM KUŞAMLA İLGİLİ HARAM-HELALLER
2109 - Soru: Kadının başını örttüğü eşarp ve giydiği elbise zinete dahil midir?
Cevap: Sure-i Nur'un 31. ayetinde geçen "zinet" kelimesini, bazı ilim adamlarımız, zinetin kendisini anlamışlar ve "Zineti göstermek haram olunca, zinetin mahallini göstermek daha çok haramdır" demişlerdir. Birtakım İslam uleması da "zinet" kelimesinden muradın zinetin takıldığı yer olduğu görüşünü müdafaa etmişlerdir. Bu alimlerin görüşüne göre, başörtüsü zinete dahil olmaz. (Hak Dini Kur'an Dili c. 4, s. 3504)
Kadınlar takındıkları zinet eşyalarının sarraf vitrinlerinde teşhir edilenlerine bakmanın yasak olmayışı, "zinet" kelimesinden, bunların takıldığı kulak, kol ve gerdan gibi mahallerin olduğu görüşünde bulunan İslam ulemasının tezini kuvvetlendirmektedir.
2110 - Soru: Kadının ipek elbise giymesi caiz midir?
Cevap: Evet, caizdir. İpek elbise giymenin haramlığı sadece erkeklere mahsustur.
2111 - Behce Fetvalarından: "Sarığın bir ucunu iki omuz arasına ve belin ortasına kadar sarkıtmak müstehabtır." (H. Ec. 2/163)
2112 - Soru Kadınların saçlarını kesip, zülüf bırakmalan hakkında bilgi verir misiniz?
Cevap: Kadınların saçlarını uzatmaları ve her bakımdan erkeğe benzemekten sakınmaları gerekir.
2113 - Soru: Dizden aşağıya inen bir mantonun altına kısa etekli elbise giymek caiz midir?
Cevap: Manto altına da olsa böyle bir elbiseyi giymek mahzurludur.
2114 - Soru: Ailelerimiz topuğa kadar uzun elbise giyse mantoya lüzum kalmadan gezebilir mi? Elbise üzerine manto giymek şart mı?
Cevap: Topuğa kadar elbise giymiş olsa bile, başını, boynunu, göğüslerini ve arkasını örtecek bir çarşaf ve benzeri şeyle kapatması gerekir. Zira vücut hatlarını ve göğüslerini belli eden bir elbiseye bürünmüş bir kadın, "giyinmiş çıplak" sayılmıştır.
2115 - Soru: Bir kadın, zinet olarak, ne gibi şeyleri takınabilir?
Cevap: Kadınlar, altın ve gümüş gibi madeni eşyadan, inci ve mücevherat gibi kıymetli taşlardan yapılmış zinet eşyasını takınabilirler. Ancak bunları yabancı erkeklerin dikkatini çekmeyecek şekilde takınmayı; eri için ve evi içinde takmayı prensip edinmelidir.
2116 - Behce Fetvalarından: "Erkeklere ipek elbise giymek haramdır." (H. Ec. 2/163)
Açıklama: Erkeklerin giymesi haram olan ipek, kurdun imal ettiği ipektir. Suni ipek, pamuk ve keten hükmünde olup giyilmesinde hiçbir mahzur yoktur.
2117 - Soru: Kadınların moda icabı fırfırlı, süslü, uzun etek giymeleri İslam'a uygun mudur? Bunların bel kısmı dar, yerde sürünen kısmı ise geniş bulunmakatır, ne dersiniz?
Cevap: Kadın, giyinip kuşanmasında, modayı değil İslam dininin tesettür esaslarını dikkate almalıdır. Giyinişi sade, elbise altını göstermeyecek kadar kalın ve vücut hatlarını belli etmeyecek kadar bol olmalıdır.
2118 - Soru: Bugünkü kızların okumaları veya kadın öğretmenlerin ders verdikleri sınıfta başlarını açmaları caiz görülmüş müdür?
Cevap: Kadın cinsinin ilim tahsil etmesi yasaklanmış değildir. Ancak tesettüre riayet edimelidir. Tahsil sırasında tek başına yolculuk yapmaktan sakınmalı. Yalnız kadınların bulunduğu bir yerde ilim tahsil etme imkanını araştırmalıdır. Bunlara riayet edemediği zaman dini müsaade de verilemez.
2119 - Soru: Kadın gömlek giyebilir mi? Gömleğin cebi sağ tarafta olursa kadın gömleğidir. Erkek giyemez diyorlar; doğru mu?
Cevap: Kadın, tesettüre riayet etmek şartıyla gömlek de giyebilir. Cebin sağda veya solda olması, kadının veya erkeğin giymesine dini açıdan mani teşkil etmez.
2120 - Soru: Kimsenin bulunmadığı yerde avret mahallini örtmek gerekir mi?
Cevap: Avret mahallini örtmek, hem Hakk'ın hem de halkın hakkı bulunan bir husustur. Bu itibarla, kendisinden başka kimsenin bulunmadığı bir yerde dahi avret mahallinin örtülmesi, sahih olan kavle göre vaciptir. Peygamber Efendimiz (sav) bir Hadis-i Şeriflerinde: "Avret mahallimi içimdeki elbisemden gizlemek mümkün olsa elbette ondan bile gizlerdim." buyurmuşlardır. Hz. Ali (ra): "İnsan avret mahallini açınca yanındaki melekler utancından yüzlerini çevirirler" buyurmaktadır.
2121 - Kravat takmak bid'at midir, değil midir?
Cevap: Sünnet olan bir giyecek nevine dahil değildir. Adet ve giyiniş olan şeylerde vüs'at vardır. Dalalet sebebi olan bid'at, daha ziyade inanç ve ibadetlerde münhasırdır. Kravat, küfrün sembolü sayılan eşyadan değildir. İsteyen takmaktadır. Bu husustaki müsaade, ancak bir ruhsat-ı şer'iyyedir. Vazifesi, içtimai mevkii itibariyle takmak zaruretini hisseden kimseler, bu ruhsattan faydalanarak takabilirler. İstemeyen veya böyle bir mecburiyeti bulunmayan kimse ise azimetle amel etmeyi tercih etmelidir.
2122 - Soru: Kot pantolon giymekte bir beis var mı?
Cevap: Bahsi geçen pantolon erkekler için dar olmamak şartıyla İslami tesettürü yerine getirir ise de, dinine bağlı bir erkek sünnete uygun veya yakın biçimde giyinmelidir.
2123 - Soru: Yaz mevsiminde gerek ticaret, gerekse serinlemek için plaja gidilebilir mi?
Cevap: Et satıcılarının müşteri aradığı adeta bir pazar gibi bir yerde mütedeyyin bir insanın bulunması tabii ki doğru değildir. Kadınların bulunmayacağı bir yerde, diz kapaklanna kadar olan kısmın örtülmüş olması halinde ve orada kendisinden başka erkek varsa, onlar da böylesine tesettüre riayet ederlerse denize girilebilir. İslam dini, denize girmeyi değil, tesettürü ihlal etmeyi yasak kılmıştır.
2124 - Soru: Erkeklere haram olan ipek elbiseyi erkek çocuklarına giydirmekte bir mahzur var mı?
Cevap: Erkekler için olan mahzur, erkek çocuklar için de geçerlidir. Bunun mahzuru ve sorumluluğu anne ve babayadır. Zira onları alan ve giydiren anne ve babalardır.
2125 - Soru: Ben, 15 yaşımdan 20 yaşıma kadar Almanya'da ata sporumuz olan güreşe çalıştım. Bu sahada üstün başarılar elde ettim. Daha sonra vatani görevimi yapmak için memleketime gittim. Şimdi ise terhis olup tekrar Almanya'da çalışmaktayım. Fakat bu hizmetlerin içerisine girdiğim için güreşmemde bir mahzur var mı?
Cevap: Güreş yapmanızda bir mahzur yoksa da, göbekten diz kapağı altına kadar olan kısmı kapalı bulundurmanız şarttır. Güreş ata sporudur. Tesettür (örtünme) de Allah'ın (cc) emridir. Atalarımızın kisbet giyerek güreştiği de unutulmamalıdır. İster yağlı güreş ister serbest veya grekoromen tarzında güreşler olsun, hepsinde göbekten diz kapağına kadar olan kısmı örtmek şartı ile güreşmenizde bir mahzur yoktur. Aksi halde, güreşeceğim diye, bu kısımları açmak doğru değildir.
2126 - Soru: İpek elbise giymenin erkeklere haram olduğunu biliyor ve inanıyoruz. Acaba yüzü ipekten olan bir yorgan hakkında dinimizin hükmü nedir?
Cevap: Yorgan da bir nevi elbise hükmündedir. İpek yorganı kullanmak caiz görmemektedir. (Fetava-i Hindiye c. 5, s. 331)
2127 - Soru: Bir kitapta; "Bir erkek haram olan ipeği dünyada giyerse, ahirette ipek giymekten mahrum olur. İpek ise, cennet elbisesidir. O halde cennete giremez" deniliyor. Bu hususta hüküm nedir?
Cevap: Bu iddia, haram olan ipeği, helal olduğuna inanarak giymesi halinde doğrudur. Haram olduğuna inanarak giymesi halinde cennete girmemeyi gerektirecek bir suç mahiyetinde kabul edilemez. İsyanı inkar seviyesinde değerlendirme, doğru bir kıyas yolu değildir.
2128 - Soru: Bazı eserlerde sakalı kesmenin haram olduğu yazılıyor. Siz ne dersiniz?
Cevap: Sakal bırakmak sünnettir. Hiç sakal bırakmamış bir kimsenin tıraş olması bu sünneti ihmal olmaktadır. Bunun hükmü de kerahatle ifade edilir. Şayet sakalı bırakır da sonra keser ise, bu kerahet, katmerleşerek haram olur. Çünkü sünneti hor görme anlamı taşımaktadır. Yoksa mutlak manada sakalı tıraş haram olsa, bırakmasının da farz veya vacib olması gerekir. Hükme medhar olacak noktayı iyi tesbit etmek gerekir.
2129 - Soru: Bir insanın başındaki beyaz saçı yok etmek için kına ile veya sarı boya ile boyaması sünnet midir?
Cevap: Siyah boya haramdır. Kına yakılabilir. Buhari ve Müslim'in ittifakla rivayet ettikleri bir Hadis-i Şerifte, "Yahudiler ve Nasraniler (saçlarını) boyamazlar. Siz onlara muhalefet ediniz" buyurulmaktadır. Müslim'in Cabir (ra)'den rivayet ettiği diğer Hadis-i Şerifte de "Bu (saçların beyazlığını (boya ile) değiştirin (ve fakat) siyah (laştırmak)tan çekinin" buyurulmaktadır.
Birinci Hadis, saçların boyanmasına emr ve müsaade gerektirmektedir. İkinci Hadis ise bu müsaadeyi kayda bağlamaktadır.
2130 - Soru: Bugünkü adetlerin gereği olan kumaş elbiselerin giyimi ve dikimi, değişik modeller üzerine yapılması, yabancılara uymak gibi bir mana ifade etmesi sebebiyle bir mahzur teşkil etmekte midir?
Cevap: Örf ve adetlere mahsus işlerde bir genişlik vardır. Bu itibarla, elbiseden beklenen gaye, tesettürü temin etmesidir. Bu tesettürü sünnete uygun biçimde ifa etmeye çalışmak, evla olan tarafı ifade eden bir husus olmaktadır. Gayrimüslimlere benzemek tehlikesi, küfrün sembolü olarak kabul edilen haç, zünnar vesairededir. Böyle bir benzeyişten ve bir de moda kabuğunun içine sokularak Müslümanların arasında yayılmak istenen çıplaklık temayülünden son derece sakınmalıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:42

KADINLAR DIŞARIDA ve EVDE NASIL HAREKET ETMELİ?
2131 - Soru: Ev içinde de tesettüre riayet gerekir mi?
Cevap: Sorunuzda erkek-kadın diye bir ayırım yapmadığınız için biz de cevabı mutlak bir ifade ile vermeye çalışacağız. Dinimizin hükümlerine göre; erkek veya kadın, vücudundan örtülmesi gereken uzuvların kapatılması, melaikeye karşı saygının icabı ve dini hükümlere bağlılığın örneğidir. Açılmanın hududu, dinen günah sayılacak hadde varmasa bile, örtünmekte sevap vardır.
2132 - Soru: Arkadaşlanmızın evlerine gidip gelmelerimizde, kadın ve erkek aynı odada oturuyoruz. Bundan kendimizi çekemiyoruz. Bunun mahzuru ve dinimizin hükmü nedir?
Cevap: Kadın ve erkek topluluğunun karışık olarak oturup sohbet etmeleri haramdır. Zira bu, göz zinasına ve kalplere fitne tohumunun saçılmasına, karı ve kocanın arasındaki sevginin sarsılması ile yuvanın yıkılmasına yol açar.
2133 - Soru: Ben bir eve misafir olarak gittim. Benden iki yaş büyük bulunan evin hanımı tokalaşmak üzere eline uzattı. Bense elimi çektim. Kadın mahcup oldu. Bu hususu açıklar mısınız?
Cevap: Hiçbir Müslüman erkek, yabancı ve kendisine nikahı düşen bir kadının elini sıkamaz. Böyle bir hareket, Avrupa'dan ithal edilmiş frenk adetidir. Peygamber Efendimiz (sav), "Eller zina eder" buyurmaktadır. Sizin yaptığınız hareket doğru olup, İslamı yaşamak ve öğretmek hepimizin vazifesidir. Günahı işleyip Cenab-ı Hakk'ın huzurunda mahcup olmaktansa. İslam'ın emirlerini dikkate alarak hareket etmek daha münasip bir yoldur.
2134 - Soru: Bir erkeğin, mahremi olmayan herhangi bir kadın ile "ölesiye kadar kardeşimsin" demesi üzerine kardeş olmaları veya birbirlerine karşı mahrem muamelesi yapmaları caiz midir?
Cevap: Mahremiyet soy veya nikah hısımlığı (müsaheret) yolu ile yahut da süt emme ve emzirme sebebiyle tahakkuk eder. "Sen benim kardeşimsin" veya "ahiret annemsin" demek suretiyle mahremiyet tahakkuk etmez. Bu gibi sözlerin dini bakımdan hiçbir değeri yoktur.
2135- Soru: Yazın tarlada çalışan kadınlar, terliklerini (yani mantolarını) çıkarabilirler mi? Tarla kadının evidir diyorlar, bu söz doğru mu?
Cevap: Tarlanın sokaktan bir farkı yoktur. Bu itibarla, kadın sokağa çıkarken nasıl örtünüyorsa, tarlada da öyle bulunmalıdır.
2136 - Soru: Pazar günü kadınlara va'z yapılabilir mi? Hıristiyanlar pazar günü kiliseye gidiyorlar. Acaba buna bir benzerlik olur mu?
Cevap: Dinimiz, ibadetlerin yapılışında gayrimüslimlere benzemekten bizi yasaklamış bulunmaktadır. Ancak, yapılacak va'z ve irşadın yasak olduğu bir vakit yoktur. Zira, güneşin doğuşundan 50 dakika geçesiye kadar ibadet yapmanın mekruh olduğu vakit de bayram günlerinde va'z ile geçirilmektedir. Bu hususta bir mahzur olmadığının tatbiki delil olarak bayram va'zları gösterilebilir.
2137 - Soru: Dinimizde kadının kadınla, erkeğin erkekle karşılaştıkları veya ayrılacakları sırada öpüşmelerinde bir mahzur var mıdır?
Cevap: İslam'da erkeğin erkekle, kadının kadınla sarmaşmaya (sarılmaya) müsaade varsa da, erkeğin erkekle, kadının kadınla da olsa öpüşmesi caiz değildir.
2138 - Soru: Müslüman bir kadın, yalnız başına çarşıya alışveriş yapmaya gidebilir mi? Alışverişi, Hıristiyan erkeklerle de olabiliyor. Kocasının izni ile gidiyor. Buna ne dersiniz?
Cevap: Kocası bulunan bir kadın, ne satıcı olarak ne de bir mal almak üzere çarşıya çıkmamalıdır. Onun ihtiyaçlarının tamamını erkeği temin edip ayağına getirmekle mükelleftir.
2139 - Soru: Yabancı kadınların mahrem yerlerine bakılmakla göz zinası yapılmış oluyor. Sokakta gezen birçok kadın, başı, ayakları ve kolları çıplak olarak dolaşıyorlar. Şunlara bakmayayım diyorum, ama bir iki değil ki. Yüzlercesi karşıma çıkıyor. Bunlara bakmamanın bir çaresi var mıdır?
Cevap: Başını çevirmek, göz kapaklarını indirmek ve Allah (cc) korkusu ile nefsi sindirmek suretiyle kendimizi korumak mümkündür. Bir de zaruret olmadıkça bu gibi muhitlere yol uğratmamalıdır.
2140 - Soru: Bir kadının eli zinet mahalli midir ve parmağındaki yüzüğü yabancı erkeklerin görmesinde bir beis var mıdır?
Cevap: El, zinet mahalliyse de avret sayılan uzuvlardan değildir. Bu itibarla kadının parmağındaki yüzüğü bir erkeğin görmesinde bir günah yoktur.
2141 - Soru: Kadınlara selam verilebilir mi?
Cevap: Bir kimsenin kendi hanımına, annesine, kızına, hala ve teyzesi gibi yakın akrabalarına selam vermesinde bir mahzur yoktur. Ancak, yabancı kadınlara selam vermek yanlış tefsirlere ve dedikoduya sebep olabileceğinden dolayı, doğru görülmemektedir.
2142 - Soru: Kadınlar kabir ziyaretine gidebilirler mi?
Cevap: Bu husustaki müsaade birtakım kayıt ve şartlara bağlıdır. Meseleyi her yönüyle tetkik için "İslâm'da Kadın ve Aile" isimli naçiz kitabımızın bu bahsini okumanızı tavsiye ederim.
2143 - Soru: Bazı arkadaşlar, "Avrupa'da kadınların kapalı gezmesi çok dikkat çektiği için, açık gezmeleri daha uygundur" diyorlar. Sözlerinde haklılar mı?
Cevap: Batıl fikir, kıyas noktası olarak alınamaz. Müslüman bir kadın asla açık gezemez.
2144 - Soru: Bizim buralarda, Kur'an cemiyetlerinde, kadınlar erkek cemaatin bulunduğu yere geliyorlar. Bu olur mu?
Cevap: Bu gibi yerlerde, kadınlar caminin mahfilinde oturmalı ve önlerini perdelemelidir. Ancak bu şekilde mahzur ortadan kalkmış ve onların cemiyete katılmaları temin edilmiş olur.
2145 - Soru: Kadınlar camiye gidebilirler mi? Buna müsaade varsa, bu hususta ne gibi şeylere dikkat göstermesi gerekir?
Cevap: Yaşlı kadınların yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılmak için camiye gitmelerine bir şey denilemezse de, genç kadınların evlerinde bulunmaları ve bu dini vazifeyi evde ifa etmeleri akla ve hikmete daha muvafık bulunmaktadır. Bu hususu engelleyen hükümlerin sebebi, dışarı çıktıklarında örtünmeye dikkat göstermemeleri halinde birtakım fitnelerin doğmasına ihtimal bulunmamasındandır. Yoksa cemaate katılmalarına ve imama uymalanna bir engel bulunduğundan değildir. Camiye gidecek kadınlar, kocasından müsaade almalı, koku sürünmemeli, erkeklerin bulunduğu kısımda değil, tenha bir yerde namazını eda etmelidir. Bu hususları ihmal etmeyen bir kadının cemaatle namaz kılmak, cuma ve bayramlarda va'z ve hutbe dinlemek için camiye gitmesi caiz görülmektedir.
2146 - Soru: Kadın evinden dışarı çıkmak istese, bunda dikkat edilecek hususlar neler olacaktır?
Cevap: Kadının evde oturması asıldır. Dışarı çıkması bir ihtiyaç ve zaruret sebebiyle olur. Kendisinin işini görüverecek kimsesi bulunmadığı zaman ihtiyaçlarını temin etmek gibi dini bir mazeret ile evinden çıkması caiz görülmüştür. Baba ve annesini görmek, akrabasını ziyaret etmek, kadın arkadaşlarının hatırını sormaya varmak, bilgisinin artmasına yardım edecek ilim ve va'z meclisine veya fetva sormaya gitmek de şer'i sebepler arasındadır. Kadın, böyle bir zarurete dayanarak dışarı çıkacağında, örtünmeye son derece dikkat gösterecektir.
2147 - Soru: Kadın, koku (ıtriyat) kullanabilir mi? Esans sürünmüş bir vaziyette sokağa çıkmasında vebal nedir?
Cevap: Kullanacağı koku alkollü olmamak ve süründüğü zaman evinde oturmak şartı ile kadın koku sürünebilir. Kadın, koku süründükten sonra dışarı çıkması icap etse, ya onu tamamen giderecek şekilde yıkamalı veya kokunun tesiri geçesiye kadar evinde oturmalıdır. Bir kadının erkeklerin kalbini kendisi üzerine çekecek şekilde hareket etmesi ve koku sürünüp erkeklerin nazarlarını kendi üzerinde toplaması, iffet bünyanını zorlayan ve zinanın yollarını kolaylaştıran sebeplerdendir. Peygamber Efendimiz (sav) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Kadın koku sürünür ve bunu hissetsinler diye bir (erkek) topluluğunun yanından geçerse, o kadın (sanki) zina etmiş (gibi) dir."
2148 - Soru: Küçük bir olaydan dolayı bir kimse anneye veya aileye küfür etse veya küfreden adama "diline sağlık" dese ve "kasti hakaret etmek için küfrettim" derse, onunla ömür boyu konuşmamaya yemin etsem ve yeminimde şunları söylesem, "Seninle konuşanın kendi şahsına ailesi boş ve kendisi kafir olsun" desem ne lazım gelir?
Cevap: Bu gibi yakışıksız bir davranışta bulunan kimseye karşı sarfedilen bu söz, iman ve nikah akdini zedeler. Şayet onunla konuşacak olursa, karısı boş düşeceğinden, dinen nikah akdini yenilemek ve tecdid-i iman etmek gerekir.
2149 - Soru: Kabir ziyaretinde bir mahzur var mıdır?
Cevap: Putperest bir kavmin, son derece cahil bir topluluğun içinde peygamberlik ile vazifelendirilen Allah Resulü Hazret-i Muhammed (sav), İslam'ın ilk yıllarında, hem kadına hem de erkeğe kabir ziyaretini yasaklamıştı. İman kalplerde kökleşip İslam'ın hükümleri mü'minler tarafından anlaşılacak hale gelince, Resülullah (sav) Efendimiz, "Sizi kabir ziyaretinden yasaklamıştım. Artık kabirleri ziyaret ediniz. Zira kabir ziyareti, dünya içinde zahidlik verir ve ahireti hatırlatır" buyurmuştur. Hadis-i Şerifin metninde "Fe-zûrûha" emri mutlaktır. Mutlak, kemaline maaruf bulunduğu için verilen müsaadeye erkek ve kadın dahil bulunmaktadır.
Buhari ve Müslim'in ittifakla rivayet ettikleri bir Hadis-i Şerifte, Peygamber Efendimiz (sav) kabrin yanından geçerken bir mezarın başında ağlayan bir kadın görmüştü. Onu kabir ziyaretinden men eder mahiyette konuşmadı ve sadece "sabret" buyurdu.
Kabir ziyaretinden dönen Hazret-i Aişe (ra)'yi gören Abdullah bin Ebi Melike, "Ey mü'minlerin annesi, nereden yönel (ip gel) mektesin?" demişti. Hazreti Aişe (ra), "Kardeşim Abdurrahman'ın kabrinden (geliyorum)" dedi. Abdullah, "Resülullah (sav) kabirleri ziyaretten nehyetmiş değil midir?" diye sordu. Hazret-i Aişe (ra), "Evet, (önceleri) kabirleri ziyaretten nehyetmişti. Sonra ise oranın ziyaretini emretti" cevabını verdi.
2150 - Soru: Kadınların kabir ziyaretini engeller mahiyetteki hükümler ile bu beyan arasında mantık yolu ile tenakuz yok mudur?
Cevap: Tenakuzun tahakkuk etmesi için, ileri sürülen şartlardan biri ve her iki beyanın aynı zamanda yapılmış olması gerekir. Halbuki yasaklama zamanı daha önce olmuş ve umumi mahiyette yasaklama emri verilmiştir. Daha sonraki bir zamanda ise, buna müsaade edilmiştir. Bu itibarla engelleyici Hadisler ile müsaade beyan eden Hadisler arasında tenakuz yoktur. Kadınlar için verilmiş bulunan bu müsaade, birtakım kayıt ve şartlara da bağlanmıştır. Genç kadınların, erkeklerle karışık olarak kabir ziyaretine gitmeleri, fitneye sebep olabilir. Bu bakımdan erkeklerin bulunduğu bir sırada kadınların başı açık, dekolte kıyafet ve ressam tablosuna dönmüş bir yüz ile, parka gider gibi kabir ziyaretine gitmeleri caiz değildir.
Erkeklerin bulunmadığı bir vakitte, İslami edebe uygun bir şekilde örtünüp, birkaç kadın bir arada kabir ziyaretine gidebilirler. Kabir ziyaretini yasaklayan, "Allah (cc), kabirleri çok ziyaret eden kadınlara lanet etsin" Hadis-i Şerifinin bu husustaki müsaadenin verilmesinden önce sadır olduğu ifade edilmektedir.
2151 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd'in üvey annesi ve aynı zamanda süt annesi bulunan Zeyneb'in Zeyd'e görünmesi caiz olur." (H.Ec. 2/163)
Açıklama: Üvey anne, üvey oğluna, hürmet-i müsahare ile haram olmakta; süt anne ise rada yoluyla haram bulunmaktadır. Her iki cihetten mahrem olunca, hem üvey oğlu hem de süt oğlu bulunan erkeğe görünmesinde dini bir engel bulunmamaktadır.
2152 - Netice Fetvalarından: "Hıristiyan olan Hind, ana-baba bir dayısı bulunan Müslüman Amr'a mahrem olup, görünmesi caiz olur." (H.Ec. 2/163)
Açıklama: Hemşirenin kızı, dayıya mahrem olmaktadır. Kadının Hıristiyan olması, bu mahremiyeti ortadan kaldırmaz.
2153 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd'in karısı Hind, Zeyd'in üvey babası Amr'a yabancı olup, görünmesi caiz olmaz." (H.Ec. 2/163)
Açıklama: Kocanın üvey babası, kayınpeder sayılmayacağından, üvey oğlunun karısı ile kendi arasında hürmet-i müsahare meydana gelmez. Bu sebeple Zeyd'in hanımı, kocasının üvey babasına görünemez.
2154 - Ali Efendi Fetvalarından: "Buluğ çağına yaklaşmış bir kızın, üvey babasına görünmesi caiz olur." (H.Ec. 2/163)
Açıklama: Üvey kız ile üvey baba arasında hürmet-i müsahare meydana geldiğinden, hiçbir zaman aralarında nikah caiz olmaz. Bu sebeple bir kızın, üvey babaya görünmesinde dini bir mahzur yoktur.
2155 - Netice Fetvalarından: "Hind (isimli kadın), oğlunun kızı Zeynep'in kocası Amr'a güveni olunca, görünmesi caiz olur." (H.Ec. 2/162)
Açıklama: Kayınvalideler, damatlara müebbeden haram oldukları gibi, kayınpeder de kayınvalide tarafından büyük anneler de damatlara ebediyet haramdır. Bu haramlık, nikah hısımlığı sebebiyle olmaktadır. Bu kadınların, torunlarının kocalarının yanına çıkmasına dinen müsaade verilmiş olmakla beraber, "güveni olunca" kaydına bağlanmış bulunmaktadır. Güven duyulmayacak ahlaksız kimseler, bu müsaadenin dışında bırakılmıştır.
2156 - Soru: Bir kadının yabancı bir erkek yok iken, kendi evinin içinde başı açık bulunmasına ruhsat verilmiştir, deniliyor. Siz ne dersiniz?
Cevap: Evet, böyle bir ruhsat vardır. Ruhsat hiçbir zaman azimet ve takvanın yerini tutamaz. Cevaz, "Ecvef" bir kelime olup, karnı geniştir, birçok şeyleri içine alabilir. Dindarane bir hayatın takvada olduğunu hatırdan çıkarmamalıdır.
2157 - Soru: Bir kadın, kendisiyle ilgili ilmihal bilgilerini bir hocadan öğrenmesi için kocasından istekte bulunsa ve fakat kocası da sorup öğrenmese, kadın kendisi gidip öğrenebilir mi?
Cevap: Bir kadın, yalnız olduğu halde böyle bir şey yapması doğru olmaz. Camiye va'z ve hutbe dinlemeye gider ve yanında başkaca kimseler bulunmak suretiyle güvenilen ve ilmi bulunan bir kimseden sorup öğrenebilir. Sohbette gidildiğinde de mutlaka erkeklerden ayrı bir bölümde olmaları gerekir.
2158 - Soru: Bir delikanlı erkeğin, tanımadığı bir kızla zorunlu olmayan konularda konuşmasında dinimizce bir mahzur var mıdır?
Cevap: Elbette mahzurludur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:42

TEDAVİ
2159- Soru: Haram olan bir şey ilaç olarak kullanılabilir mi? Mesela, içinde alkol bulunan bir ilaç ile tedavi caiz midir?
Cevap: Hastalanan kimse tedavi yollarını arayacaktır. Bu onun için hayatını koruma vazifesidir. Ancak kullanacağı ilacın dinimizce haram olmamasına dikkat gösterecektir. Zira Cenab-ı Hak haram kıldığı şeyden fayda verici hassaları da kaldırmıştır. Bir şeyin haram kılınmasının hikmeti, insanın bedenine, edebine ve dinine zararlı olmasıdır. Peygamber Efendimiz'in (sav), Ebu Davud'un Sünen'inde rivayet edilen Hadis-i Şeriflerinde, "Haramla tedavi olmayınız" buyrulmaktadır. Tarık bin Süveyd, Peygamber (sav)'e şarap ile tedavi hususunda sual sormuştu. Fahr-i Kainat Efendimiz (sav) ona şu cevabı verdi: "O bir deva değil, bilakis hastalık (amili)dir" Aslolan hüküm budur. Fakat mütehassıs bir doktor, hastalığın ancak haram olan şeyle tedavi edilebileceğini haber verirse, o zaman caiz olacağı ifade edilmiştir. Dikkat edilirse bu cevaz, helal olan şeylerden o hastalığın ilacının bulunmaması, Müslüman ve mütehassıs bir doktorun o hastalığın haram olan şeyle geçeceğini haber vermesi şartlarına dayalı olarak verilmiştir.
2160 - Soru: Kansız kalan bir hastanın başkasından kan alabilmesi caiz midir?
Cevap: Kan almak mevzubahis olduğu zaman iki şey akla gelmektedir:
a) Kendi kan grubunu tutan bir kimsenin kanını tıbbi bir usul ile vücuduna naklettirmek. Bu, başka bir yol ile tedavi imkanı bulunmadığı zaman, hayatın kurtulması ancak buna dayandığında caiz görülmektedir. Evet, kan necis sayılmıştır. Ancak hasta için kan almak suretiyle tedaviye müsaade verilmiştir.
b) Kanı para karşılığında satmak: Bu, tecviz edilmemiştir. Bir kimse vereceği kanı bağışlamak suretiyle vermeli; böyle bir zarurete düşmüş kimseye kanı ile yardımcı olmalıdır. Canı tehlikeye düşen kimseye, kan bağışlamak suretiyle hayırhahlığın en asil örneğini vermelidir. Bu yolu bir geçim vasıtası haline getirmek kesinlikle caiz görülmemiştir.
2161 - Behce Fetvalarından: "Zeyd, uzuvlarından birine iğne ile nişan döküp, sonra pişman olsa (o kısmın derisini) soymak lazım gelmez." (H.Ec. 2/164)
Açıklama: Vücudunun derisini iğne ile delip üzerine barut veya boya dökerek şekil ve resim yapmaya "Veşim", yapana "Vaşime", bu dövmeyi yaptırana "Müstevşime" adı verilmiştir. Peygamber (sav), bu işi yapana da yaptırana da lanet etmiştir. Cehalet veya gaflet sebebiyle bunu yaptırmış bulunan kimse, sonradan günahını öğrenip pişman olsa, artık derisini yüzdürmek gerekmez. Yapacağı tek şey kalır: Tevbe ve mağfiret dileğinde bulunmak.
2162 - Soru: Televizyonda akrep sokmasına karşı bir kimsenin okumak suretiyle tedavi ettiğini gördük. Bu mümkün ve caiz mi?
Cevap: Bu caizdir. Zira Ashab-ı Kiram'ın zehirli bir hayvanın ısırdığı hastayı okuduğu, Hadis kitaplarında rivayet olunmaktadır. Böyle bir hastaya, bu işte tecrübe ve mahareti bulunan ehil kimsenin (bu işi para için yapanlar değil) kağıda bir şey yazıp vermesi halinde hastanın onu takınması caiz görülmektedir.
2163 - Soru: Herhangi bir kimsenin vücudunda bir yara olduğunda mayalı hamur koymak suretiyle tedavi yoluna gidilmektedir. Hamurun böyle kan ve irin çıkaran yara üzerine konulması caiz midir?
Cevap: Bunda şifa bulunduğu tecrübe ile bilinmekte ise, yara üzerine hamur konulmak suretiyle ilaç yapmaya müsaade verilmiştir.
2164 - Soru: At etinin bazı hastalıkta ilaç olarak kullanılması caiz midir?
Cevap: At etinin yenilmesinde tenzihi bir kerahet varsa da tedavi için kullanılmasında bir mahzur bulunmamaktadır.
2165 - Soru: Tedavi ile meşgul olmak, tevekkül inancına ters düşmez mi?
Cevap: Bir kimse, şifa verenin Allah (cc) olduğuna inandıktan sonra, tedavi ile meşgul olmasında hiçbir mahzur yoktur. Zira ilaç olacak şeyi yaratan da, onda şifayı gizleyen de hep Cenab-ı Hakk'tır. Ama, "Şifayı veren iğnedir veya haptır" diye inanarak tedaviye koyulursa, bu nokta yanlıştır. Bu gibi halde bile tedaviyi değil, inancındaki yanlışlığı bırakmak gerekir.
2166 - Behce Fetvalarından: "Fıtık illetine müptela olan Zeyd'e başka ilaçlar fayda vermese, 'Şayet ameliyat olursan, galip olan ihtimal kurtulmaktır' diye Müslüman operatör haber verse, o da mütehassıs bir operatöre ameliyat yaptırıp tedavi ederken ölse, günahkar olmaz." (H.Ec. 2/164)
Açıklama: İslam dini, tedaviyi emretmiş ve gerektiğinde ameliyat olmaya da müsaade etmiştir. Müslüman ve mütehassıs doktorların tavsiyesi üzerine ameliyat olan kimse, kurtulamayıp vefat etse "galip ihtimal ile kurtulacağı" haber verildiğinden dolayı sorumlu olmaz.
2167 - Soru: Tedavi için hacamat yaptırılabilir mi?
Cevap: Evet, müstehabtır. (Feteva-i Hindiye, c. 5, s. 355)
2168 - Sara hastalığı tıbbi yönden tedavi edilebilir mi?
Cevap: Cenab-ı Hakk'ın indirdiği her bir hastalığın muhakkak tedavi edilebilme imkânı mevcuttur. Yeter ki, mütehassız bir doktorun nezareti altında teşhis ve tedavisi yapılmış olsun.
2169 - Soru: İhtiyaç halinde kimin kanı olduğunu bilmediğimiz bir kanı almakta mahzur var mı?
Cevap: Zaruretler mahzurları mubah kılar. Vücut o kanı istihlak eder. Acil durumlarda bu müsaadeyle hareket edilebilir. Tehlikeli ve acil bir hal yoksa, iyi kimseden kan arayıp bulma yolunu tercih etmelidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
Körfez
Admin
Admin
Körfez


Erkek
Mesaj Sayısı : 22924
Nerden : KOCAELİ
Galatasaray'da Favori Futbolcusu : Mehmet Topal
Rep Gücü : 657
Kayıt tarihi : 17/02/08

3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Vide
MesajKonu: Geri: 3 Bin Seçme Fetva   3 Bin Seçme Fetva - Sayfa 6 Empty30/8/2008, 15:43

DİŞ KAPLATMAK
2170 - Soru: Diş kaplatmak veya doldurma hususunda zamanımızın bazı din adamları, sınırsız bir müsaade verirken, bazı kimseler de hiç caiz olmayacağı tezini savunmakta! Bu görüşlerden hangisini seçmek gerekir?
Cevap: Bir kayıt ve şarta dayanmaksızın verilen müsaade, ifratta yanılmaktır. Hiç caiz olmayacağını iddiaya kalkmak da tefritte bocalamaktır. İfrat ve tefritte ilmilik bulunmadığı gibi, maşeri ızdıraplara çare de getirilmemektedir. Kimi şahıslar, hiçbir şey sormaya lüzum görmeden dişlerini doldurtmakta ve kaplatmakta; meseleyi sahih kaynaklardan tetkik edip öğrenmek itiyadında olan ise, gelişigüzel fetva imal eden kimselerin sözlerine itibar etmektedir.
"O halde takip edilecek yol nasıl olmalıdır?" diyenlere verilebilecek cevap şudur: Önce zaruret olup olmadığı incelenecek, zaruret varsa miktarı tesbit edilip onu aşmamak üzere dinimizin bu husustaki müsaadesinden faydalanarak diş doldurtma veya kaplatma yoluna gidilecektir.
2171 - Soru: Müctehidlerin ihtilafı, diş doldurtma veya kaplatmanın caiz olup olmadığı hususunda mıdır?
Cevap: Hanefi müctehidlerinin bu husustaki ihtilafı, diş doldurtmanın veya kaplatmanın caiz olup olmadığında değildir. Bu noktada ihtilaf değil, bilakis ittifak etmişlerdir. Aralarında vaki olan ihtilaf, dişi bağlamak veya kaplatmakta kullanılacak maden üzerinde olmuştur, İmam-ı Azam Ebu Hanife, bu işin ancak gümüşle yapılmasına müsaade etmiş ve onun için ictihadına İmam Ebu Yusuf da katılmıştır.
İmam Muhammed ise, dişi bağlatmanın veya kaplatmanın altın veya gümüş ile yapılabileceğini ifade ve ictihad etmiştir. İmam Ebu Yusuf'un İmam Muhammed'in ictihadına katıldığına dair rivayet de bulunmaktadır.
Zahir'ür-rivaye kitaplarından bulunan İmam Muhammed'in "el-Camiu's-Sağir" adlı eserinde şöyle ifade edilmektedir: "Dişler oynayıp sallandığı vakit, düşmesinden korkulursa sahibi onu (yandaki dişlere) bağlatmak dilerse gümüş ile sıkıca bağlatabilir. Fakat altın ile bağlatamaz. Bu, Ebu Hanife'nin içtihadıdır. İmam Muhammed (ra), "Altın ile de gümüş ile de bağlatılabilir" demiştir. Hakim'in "el-Müntekaa" adlı kitabında İmam Ebu Hanife ve İmam Ebu Yusuf'un görüşleri şöyle nakledilmektedir: "Bir kişinin dişi sallandığı zaman, düşmesinden korkarsa, altın veya gümüş (tel) ile bağlatmasında Ebu Hanife ve Ebu Yusuf'a göre bir beis yoktur. "Muhit" adlı eserde de böyle ifade edilmiştir.
Ashab-ı tercihten bulunan Kadihan'ın "Feteva-i Haniye" adlı eserinde, Hakim'in beyanına açıklık getiren şu ibare mevcuttur: "Bir kimsenin ön dişi sallansa ve fakat henüz düşmüş olmasa, düşmesinden endişe edilse, altın veya gümüş ile bağlatmakta bir mahzur yoktur. Bu, bir zinet gibi (hükme bağlanacak mesele) değildir. Bu meselenin gümüş ile olan cevazında Hanefi imamlarının icmaı vardır.
İmam-ı Azam Hazretlerine göre, düşmüş bir dişin yerine gümüş diş taktırmakta bir mahzur yoktur. İmam Muhammed'in diş bahsinde altın ile gümüş arasında bir ayırım yapmadan müsaade verdiği düşünülünce, çıkmış bir dişin yerine altın veya gümüş diş taktırmanın cevazı kendiliğinden ortaya çıkmış olur.
İslam alimlerinin bu husustaki fetvalarının dayanağı, Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai'nin rivayet ettikleri Hadis-i Şeriftir. Arfece bin Es'ed (ra)'in Külab vak'ası günü, düşmanın kılıç darbesi ile burnu kesilmişti. Gümüşten burun taktırmış ise de koku yapmış (ve kendisini rahatsız bırakmış)tı. Bunun üzerine, Peygamber (sav), altından (takma) burun yaptırmasını ona emretti. İmam Muhammed, bu Hadisi ictihadına mesned olarak almış ve altından diş yaptırmakta ve kaplatmakta bir beis olmadığı ictihadında bulunmuştur.
İmam Muhammed Hazretleri'nin telifatından bulunan "Siyer-i Kebir"in ibaresinde dikkat çekici beyanlar mevcuttur. Şöyle ki: "En yettehize sinnen min zehebin" ibaresi ise, enli bir şey ile dişi her tarafından kaplarcasına diğerine bağlamak manasına gelmektedir.
Diş mevzuu ile ilgili olarak fıkıh kitaplarında geçen üç ayrı ifade göze çarpmaktadır:
Şedd: Sallanan dişleri, sağlam olanlara sağlamca bağlamaktan ibarettir.
Talik: Kişinin çıkmış bulunan dişini veya besmele ile kesilmiş bir koyunun dişini yahut gümüş veya altından yapılmış bir dişi yandakilere tutturmaktır.
Tedbib: Enli ve yassı hale getirilmiş madenle (altın veya gümüş ile) dişi yukarıdan aşağı doğru kaplarcasına diğerine bağlamaktan ibarettir.
Mecdüddin Firuzabadi'nin "Kamus" tercemesinde bu tedbib kelimesi şöyle açıklanmaktadır: "Bir nesne (şey) üzerine ayrılıp mecmuunu ihtiva eylemek manasınadır.
Bu cümlede geçen "Ayrılmak" kelimesi, "Bir şeyin üzerine kapanır gibi eğilmek" diye açıklanmıştır.
Tedbib, yukarıdan aşağıya doğru kapatmak, kaplamak, kuşatmak; şedd kelimesi ise aşağıdan yukarı doğru çıkan bir bağlama şeklini ifade etmektedir. Zira Şeddin manaları arasında irtifa (yükselme) de vardır. Güneş doğup yükselince Araplar "Şedden neharu" derler.
Bu hususa mesned olacak nakiller sadece Arfece hadisinden ibaret de değildir, İslami eserler tetkik edildiğinde başkaca beyanlara tesadüf etmek de mümkündür. Şöyle ki:
a) İbni Kaani, "Mücem'üs-Sahabe" adlı eserinde Abdullah bin Abdillah bin Ubey bin Selul'den şöyle dediğini rivayet et-miştir: "Uhud harbi günü, benim ön dişlerim ufalanmıştı. Bunun üzerine, Peygamber (sav) bana altından diş yaptırmamı emretti."
b) Taberani, "Mu'cemü'l Vasat"da Abdullah bin Ömer (ra)'dan Hişam bin Urve'nin rivayet ettiği hadiste, Hazret-i
Ömer'in ön dişinin düştüğünü, Peygamber (sav) Efendimiz'in onu altınla bağlatmasını emrettiğini rivayet etmiştir.
c) Amr bin Heysem Ebu Kutun, "Abdullah bin Amr'ın bazı dişlerinin altınla bağlanmış olduğunu gördüm" demiştir. İbni Sa'd, bu zat hakkında "Sika, vera sahibi ve ibadete düşkün" ifadesini kullanmaktadır.
d) Peygamber (sav) Efendimiz'in damadı Hazret-i Osman (ra)'ın dişlerini altınla kaplattığını Akıd bin Yasin haber vermiştir.
e) Enes bin Malik'i, bilekleri üzerine (oturtan) çocuklarının tavaf ettiklerini ve Hazret-i Enes (ra)'in dişlerinin altınla bağlanmış olduğunu gördüğünü, Taberani "Mücem"inde Muhammed bin Sadan'dan rivayet etmektedir.
2172 - Soru: Diş kaplatmak veya doldurtmak, gusle mani teşkil eder mi?
Cevap: Diş onarımı ile ilgili üç şeklin hangisi olursa olsun, altına suyun geçemeyeceği açıktır. Bu sebeple gusle mani olmaları akla gelmekte ise de, bağlanan tellerin veya kaplanan parçaların, asıl makamına kaim olacağı ve suyun onlara isabetinin kafi geleceği ifade edilmiştir. Mesela, bir kimsenin kolu veya ayağı kırılsa da alçıya alınsa, gerek gusül için gerekse abdest için sargının üzerine mesh edilmesi, yıkama yerine geçer. Bu arıza, aylarca ve hatta yıllarca devam etse, dinimizin müsaadesi de o kadar devam eder.
Usul-i fıkıhta kıyas bahsi gözden geçirildiği zaman görüleceği üzere, diş kaplatmayı vücuda yapışmış mum veya balık puluna kıyas etmek, kıyas-ı celinin "Tesiri zayıf" kısmına girer. Bu kısmın illet-i müessiresi kuvvetsizdir. Bu mezvuu kıyas-ı hafi'nin "Tesiri kavi" kısmına uygun bir biçimde ele alıp, kırık bir uzvun üzerindeki sargıya veya alçıya kıyas etmek daha uygundur. Zira makis ve makisün aleyh arasında bulunan şartlar ve benzerlik bu kısımda daha kuvvetlidir. Usul-i fıkıh ilmine aşinalığı bulunan ilim sahiplerinin meçhulü değildir ki, kıyas-ı hafinin "Tesiri kavi" olan kısmı, kıyas-ı celinin "Tesi-ri zayıf" olan kısmına tercih olunur.
Hanbeli mezhebine göre; gusülde ağzın ve burnun içini yıkamak farzdır. Hanefi mezhebine göre, guslün farziyetini
bildiren Ayet-i Kerimedeki "Fettahherû" Emr-i İlahisine binaen, ağzın ve burnun içinin yıkanması içtihada dayalı bir farzdır. Şafii ve Maliki mezheplerinde ise mazmaza ve istinşak gusülde sünnettir.
Zaruret sebebiyle kaplatılan veya dolgu yaptırılan bir diş gusle mani değildir. Zira zaruret halleri dini kaidelerden müstesna tutulmuştur. Zaruret, meşakkat ve zorluk bulunduğu zaman yıkanması gereken mahalle suyu ulaştırmak şart değildir. Muteber fıkıh kitaplarının bu husustaki sarih hükmü şöyledir: "Vücuttan meşakkatsiz olarak yıkanması mümkün olan her yerin yıkanması farzdır."
"Meşakkatsiz olarak yıkanması mümkün olan" ibaresi, ihtirazi bir kayıttır. Yıkanmanın farz olmasında "Meşakkatin bulunmaması" gerektiğin de fıkıh alimlerinin görüş birliği vardır.
Zarar verme ihtimali bulunduğundan dolayı, gusül yapılırken gözün içini yıkamanın şart olmadığı, muteber fıkıh kitaplarında sarahatle ifade edilmektedir.
Henüz sünnet olmamış bir erkeğin, tenasül uzvunu örten derinin ağız kısmının dar olması, sıyrılmasında zorluk bulunması, zorlandığı zaman acı vermesi halinde dış kısmının yıkanmasının kafi ve caiz olduğu ifade edilmektedir.
Muhakkak ve şüphe götürmeyecek derecede açık olan cihet şudur: Gusülde vacip olan husus, yıkanması meşakkatsiz olarak mümkün olan yeri yıkamaktan ibarettir. Bu sebeple, diş kaplatma ve doldurtma meselesinin tetkiki, fıkıh kitaplarının gusül bahsinde değil, ya "Kitabü'l-kerahiyet-i ve'l-istihsan" ya "Kitabü'l hazr-i ve'l-ibaha" veya "Kitabü'l libasi vez-ziynet" bahislerinde ele alınmış bulunmaktadır.
Bu hususta İslam aleminin alimleri arasında bir uyuşmazlık yoktur. Bazı fetva sahiplerinin bu husustaki duraklaması, dini hükmü değil, o şahsın seciyyesini aksettirmiş olur. Bizler, ictihad derecesine ulaşamayız. Bu itibarla delilimiz müctehidlerin sözü olacaktır. Halbuki ne ictihad sahiplerinden böyle bir söz işitilmiş ne de bir kitapta müşahede edilmiştir. Bu mevzuda fıkıh bilginlerinden nakil olunan hususlar, diş doldurtma veya kaplatmayı nehye, yasaklamaya değil, isbata ve cevaza delalet etmektedir.
Yediğimiz gıdaların öğütülmesi, okuyacağımız Kur'an ayetlerinde harfleri mahreclerinden çıkarıp tecvid üzere kıraat edebilmemiz, hep dişlerin eksiksiz olmasına bağlı bulunmaktadır. Dinimiz, bir kimsenin dişini kıranı diyet ödemekle cezalandırırken, dişin hayat-ı beşerde ve İslam nazanndaki ehemmiyetini ortaya koymaktadır. Hal böyle iken, tamiri kabil çürük bir dişi çıkarmak ve yerini boş bırakmak, şahsın kendisinin bileceği bir husustur. Ama bu hususta verilecek fetva da ilim erbabının bileceği bir cihet olarak kalmalıdır.
2173 - Soru: Altın ile diğer maddelerin diş konusunda mukayesesi nasıldır?
Cevap: Altın ile yaptırmak caiz, gümüşten yaptırmak efdadir. Zira imamlar arasındaki ihtilaftan çıkılmış olur. (Hanefi imamlarının gümüş üzerinde bir ihtilafı yoktur)
2174 - Soru: Dişlerinin bir kısmını veya tamamını çıkartan bir kimse, bu dişlerinin yerine altın diş taktırabilir mi?
Cevap: Kaplama işindeki cevaz, İmam Ebu Hanife hazretlerine göre, gümüş ile yaptırılma kaydıyla verilmiştir. İmam Muhammed ise altın veya gümüşten yapılabileceğini ictihad etmiş bulunmaktadır. Dişlerinin tamamını çıkartan erkek, protez (damaklı) diş yaptıracak olsa, buna altın diş koydurmak süs için olacağından haramdır. Bu hususta sadece kadın için cevaz verilebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ultracimbom.biz
 

3 Bin Seçme Fetva

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
6 sayfadaki 9 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ultrAcimbom | Galatasaray Taraftar Forum Sitesi :: Genel Kültür :: Dini Bölüm-
forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar